27 Temmuz'02
Sayı: 29 (69)


  Kızıl Bayrak'tan
  Irak'a karşı emperyalist savaşı durduralım!..
  Siyonist işgal ve katliamlar devam ediyor, Filistin halkı ayakta!..
  Düzen medyasının savaş çığırtkanlığı
  Irak'ın yıkımından azami kazanç elde etmek için kirli pazarlıklar
  Bir kez daha ABD'nin Irak'a saldırı planları üzerine
  Hükümetin 3 yılı/2
  Yine yağmur yine sel, yine yıkım yine ölüm...
  Paşabahçe'de işgal ve direniş!..
  '96 ÖO Direnişi'nde ölümsüzleşen devrimcileri saygıyla anıyoruz...
  Devrimci şair Adnan Yücel'i uğurladık...
  Yeni döneme hazırlık
  İş Kanunu Ön Tasarısı'nın saldırı ayaklarından biri de Özel İstihdam Büroları!..
  Borç batağında boğulan sistem
   Borç krizinin çanları çalıyor
   İzmir İşçi Bülteni'nden...
   Söz İngiliz işçi sınıfında
   İSDEMİR işçileri mücadeleyi sürdürme kararlılığında
   Pratik faaliyetlerden...
   "Öğrenci gençlik etkinliklere gelmesin" anlayışı üzerine...
   Batsın bu imparatorluk!..
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
İzmir İşçi Bülteni’nin Temmuz sayısından...

Kültür Sanat Evi açılışı ve
fabrikamızdaki deneyimler...

Başlıyoruz...

İşçi Kültür Sanat Evi açılıyor. Açılış konseri olacak, neler yapabiliriz diye düşünüyoruz. İşçilerden oluşan bir tiyatro oyunu sergilemeliyiz. Ama nasıl?
Fabrikaya gidiyorum, ama çok umutlu değilim. Önce bir bayan arkadaşla konuşuyorum. Beni çok olumlu karşılıyor ve ertesi gün elinde bir metinle bana doğru geliyor, gözlerinin içi gülüyor. Benim ise kafam karışık, nasıl yaparız diye düşünüyorum.

"Bak size tiyatro oyunu yazdım akşam. Ama güzel değilse söyle tamam mı?”. "Tamam" diyorum, metne göz gezdiriyorum, kafamda canlandırıyorum, harika çok güzel olacak diyorum.

Şimdi tek sorun kiminle oynayacağız. Gergiye çıkıyorum, arkadaşlara söylüyorum, "hayır yapamayız" diyorlar. Çok üzülüyorum, ama pes etmek yok. Birkaç gün daha uğraşıyorum. Sonunda yaş işten bir kişi, gergiden 3 kişi, boyamadan 1 kişi ve dışarıdan 2 kişi ile bir tiyatro grubu oluşturuyoruz. Büyük zorluklar ve ciddi sorunlarla karşılaşıyoruz. Geçmişte hiç böyle bir deneyimimiz olmamış. Kolektif çalışmayı, grup olmayı başarmak oldukça zor. Çünkü genelde sistem, özelde patron tarafından ciddi saldırılarla bencilleştiriliyoruz. Ama ne diyelim, biz bir nevi direndik.

Başladık...

Günde on buçuk saat çalışmadan sonra bir de gidip tiyatro çalışması çok zor oluyordu, ama zevkliydi de. Öğle tatillerinde, çay saatlerinde hep çalıştık. Fabrikadaki diğer arkadaşların da desteğini aldık. Konser biletlerini de Deri Organize Bölgesi’ne ulaştırmış ve iyi sayıda satmıştık.

Başarıyoruz...

Önümüze koyduğumuz hedefi gerçekleştiriyoruz. İşçiyiz ya alçakgönüllüyüz. Hala yaptıklarımızın çok da önemli olmadığını düşünüyor ve söylüyoruz. Ama öyle değil, bizimki çok önemli. İzmir bölgesinde atılan çok ileri bir adımdı. Heyecanlıyız, umutluyuz ve en önemlisi artık ben değil, biziz!

Başardık...

Günlerden Pazar, saat 13.00 hepimiz bir aradayız. Akşama belki de hiç görmeye fırsatımız olmayan tiyatroyu, biz oynuyoruz. Akşama sahneye çıkacağız.

Sonuç....

Oyunumuzu oynadık, çok coşkuluydu. Herkes tarafından beğenildik. Çok sade idik. Çünkü işçiydik biz ve sınıfımızı temsil ediyorduk. İşçi sınıfını.

Oyun sonrasını yazmak istiyoruz...

Oyun sonrası, özel ve iş hayatımızda bazı güzel değişiklikler oldu. Öncelikle hepimiz birey olarak kendimize olan güvenimizi tekrar kazandık. Hayallerimiz ve ufkumuz genişledi. Kimi zaman iyi birer tiyatrocu bile olabileceğimizi düşündük. Birbirimizin sorunlarına ortak olup hep beraber çözüm yolları ürettik. İlerde daha güzel oyunlar çıkarmayı düşünüyoruz.

Bir önemli noktaya değinmek istiyoruz şimdi; biz tiyatroyu oynadıktan sonra fabrikada ücretsiz izne çıkarıldık. Patronu ve işçileri şaşırtan bir durum oluştu. Tiyatrodaki arkadaşlar patrona yaptığının yanlış olduğunu anlatan bir konuşma yaptılar. Patron şaşırmıştı ve bu şaşkınlıktan biz kazançlı çıktık. Ücretsiz izni ücretli izne dönüştürdük. Bu bizim için bir kazanımdı. Yine önemli bir gelişme, zor durumda olan bir arkadaşımızın evden çıkması gerekiyordu. Hemen herkes ev aramaya başladı. Günlerce bıkmadan usanmadan sıcağın altında saatlerce dolaşarak arkadaşa bir ev bulduk. Herkes hem maddi hem manevi desteğini hiç esirgemedi. Belki 10 dakikalık bir tiyatro oyunu bizde böylesi güzel duyguların yaşanmasına neden oldu.

Diğer fabrikalarda çalışan işçi dostlarımız, böyle bir beraberlik hiç de zor değil. Önemli olan güveni oluşturmak. Sonra gerisi gelecektir. Deneyin, denemekten korkmayın. Sizler de başarabilirsiniz.

Menemen Deri Organize’den hepinize sevgiler...

Birliktelik güç demektir!

Bir grup deri işçisi



Bir direngen soluk...

Direniş

Halaya durmayı
İyi biliriz
Fabrika önlerinde
Kollarımız tanır
birbirini
yadırgamaz
kenetlenir
koparamazlar bir tekimizi
aramızdan
kurtuluş yoktur tek
başına
bunu herkes iyi bilir.
Bizler Aymasan işçileriyiz
Bundan önce
Nasıl direndiysek
Şimdi de öyle
DİRENİRİZ!...

31 Mayıs 2001’de krizi bahane ederek 246 işçinin işten atılmasıyla başlayan bir direniş Aymasan Direnişi... Bir sabah fabrikalarının önüne geldiklerinde, yıllarca emek verdikleri, alınteri döktükleri fabrikalarının kapılarının yüzlerine kapatıldığını anladıklarında, önlerinde iki seçenek vardı. Ya içlerindeki kini ve hüznü daha da derinlere gömerek fabrikalarını terkedecekler ya da haklı oldukları için DİRENECEKLER.

Onlar için seçim çok zor olmadı. Kendi çocukları gibi büyüttükleri fabrikalarını bırakıp gidemezlerdi. Aymasan işçileri direnişi seçtiler. Acılarıyla, hüzünleriyle, tartışmalarıyla, deneyimsizlikleriyle, herşeyle mücadele ettiler. Bu direniş beklenenin üzerinde ses getirdi ve direnen tüm işçiler üzerinde çok olumlu etkiler bıraktı. Artık birlik olmuşlardı ve güçlü olduklarını hissediyorlardı.

Aymasan direnişi sendikal ihanetin arttığı, işten atmaların yoğunlaştığı, tüm örgütlülüklerin dağıtılmaya çalışıldığı ve oluşan örgütlülükler üzerinde baskıların yoğunlaştığı bir süreçte başlamış ve sınıfa olumlu deneyimler bırakmıştır. Direnişleri bittikten sonra bile işçi sınıfına somut bir şeyler bırakabilmek için bir araya gelerek direniş süreçlerini, yaşanan zorlukları ve olumsuzlukları tüm yanları ile, gerçekçi ve yalın bir dille, bizlere “Bir direngen soluk” adlı kitaplarıyla sunuyorlar. Bizlerin üretim alanlarında, fabrikalarımızda, ülkenin hatta dünyanın her yerinde yaşadığımız sorunlar aynı. Hepimiz sömürülüyoruz, hepimiz açlıkla burun buruna, a-sosyalleştirilerek, makineleştirilerek, düşünmeyen, sormayan, sorgulamayan insanlar olarak yaşamaya mahkum ediliyoruz. Bu anlamd kitap, onuruyla yaşamak isteyen işçi sınıfına çok şey verebilecek nitelikte.

Biz deri işçileri olarak kitabı okuduğumuzda her satırında kendimizi görebildik. Aymasan’da işçilerin yaşadıkları acıları içimizde hissettik, bazen yüreğimiz sızladı, bazen gururlandık, bazen de bütün bunlar fabrikamızda da yaşanıyor dedik, kendi kendimize. Bu kitap bize güç verdi. Birlik olduğumuzda altından kalkamayacak hiçbir şey olmadığını tekrar tekrar anladık. Bizler sınıf kardeşlerimiz olan Aymasan işçileri adına gurur duyduk. Bize bırakılan bu mirasa sahip çıkmak gerektiğine inanıyoruz. Ve bu zaferi kendi üretim alanlarımızda devam ettirmeyi ve tamamlamayı görev biliyoruz. Biz deri işçileri olarak tüm işçi kardeşlerimize bu mücadele dolu kitabı okumalarını ve kendi üretim alanlarında tartışabilmelerini öneririz.

Aymasan’da direndik, Aymasanlar’da direnecek ve kazanacağız!

Menemen Deri Organize’den bir işçi