13 Temmuz'02
Sayı: 27 (67)


  Kızıl Bayrak'tan
  Sermayenin siyasal krizi dibe vuruyor...
  İMF-TÜSİAD çetesinden siyasal krize çözüm arayışları
  Emperyalizmin üç memuru düzen siyasetinde başrole soyunduruluyor!
  Yorulan at değiştirilir!
  Çöken sadece Ecevit hükümeti mi?
  Saldırıya karşı etkili bir kampanyanın sorunları
  Sınıf seferberliği ve sendikalar
  İşçi sınıfının sendikal örgütlülüğü yoğun saldırı altında
  İSDEMİR işçisi Yargıtay'daki davayı kazandı
  Kapitalizm işçi kanı öğütmeye devam ediyor!
  ABD emperyalizmi "demokrasi ve refah" değil "sömürü ve yıkım" demektir!
  Esnek üretim saldırısı: Sermayeye daha azgın bir sömürü güvencesi
  ABD'de şirket skandalları...
   Yatırım Danışma Konseyi toplantısının hazırlıkları yapılıyor...
   Bir tecrit mahkumunun mektubu...
   Amerikan emperyalizmi Irak'a saldırı hazırlığında
   Kapitalizm doğayı da yıkıma uğratıyor...
   "Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi" sorunundaki emperyalist çekişme
   BİR-KAR Gençlik Kampı'na çağrı...
   Bir kitap: "Örgütsel sorunlar"
   Esenyurt'ta işçi gezisi
   Ücretliler yüzde 30 yoksullaştı
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Fabrikada kadın işçilerin sorunları

Fabrikalarda kadınlar patronlar tarafından ucuz işgücü olarak sömürülürken, kadın kimliğinden kaynaklı geleneksel baskı altında tutulur. Birçok fabrikada farklı bölümlerde çalıştırılırken, yemekhane ve servislerde erkek işçilerden ayrı ayrı yerlerde hareket etmek zorunda bırakılır. Yemekhanede hareketlerini kontrol altına alması istenir. Gülmek, yüksek sesle konuşmak ayıptır, bir kadına yakışmayan davranışlar olarak gösterilir. Hele ki erkek işçinin yanında ise hemen dedikodular başlar. Bazen işçi arkadaşlar bunu kendileri de yaparlar. Patronlar kadın ve erkeğin ortak mücadelesinin önüne onları birbirilerinden yalıtılarak geçer. İşveren bir taraftan namus bekçiliğine soyunur, diğer taraftan usta ve şeflerin cinsel tacizde bulunmasına göz yumar.

Çalışmakta olduğum tekstil fabrikasında kadın işçiler üzerinde baskı alabildiğince yoğun. Kadın ve erkekler ayrı bölümlerde çalıştırılıyor. Kadın işçilerin sayısı daha az ve iki vardiya olarak çalıştırılıyor. Patron bölümlerin giriş çıkış saatlerini ayrı düzenleyerek, kadın ve erkek işçilerir giriş- çıkışlarda karşılaşmasını engelliyor. Sözde kadın işçiler erkek işçilerden rahatsız oluyorlarmış. Vardiya amirleri kadın işçilerin hareketlerini sürekli kontrol altında tutuyor. Yemek ve çay paydosları serbest hareket saati olduğu halde işçi arkadaşlar rahat hareket edemiyorlar. Hatta yemekhanede yemekten sonra oturup sohbet etmek dahi yasak. Cep telefonları yasaklanmış, buna birçok bahanesi var. İşçiler iş saati içinde cep telefonlarıyla oynayarak bilgisayarlı olan makinelerin ayarlarını bozuyorlar ya da cep telefonlarına dalıp işin bozk çıkmasına neden olabiliyorlarmış.

Ücretlerde de kadın-erkek ayırımı var. Kadınların çoğu eski işçiler olmasına rağmen ücretleri asgari ücret ile 180 milyon arasında. İşçilerin oturduğu semt fabrikaya çok yakın olduğu için işveren yol ücreti vermekten kurtuluyor. Kadın işçilerin birçoğu gece vardiyalarından sonra yürüyerek eve giderken, kalanlar fabrikanın mal taşıyan aracıyla yerlerde oturarak gidiyor. Geçmişte bu araçla giden hamile arkadaşlardan düşük yapanlar olmuş. Buna rağmen patron yapılan şikayetleri dikkate almamış.

Fabrikada yıllarca yaşları 13'ten başlayan çocuk işçiler sigortasız olarak çalıştırılmış. Gece vardiyalarında çocuk işçilerin çalıştırılması yasak olduğu halde buna uyulmamış. Bu çocuk işçilerin birçoğu uzun süre çalıştırıldıktan sonra işten atılmış.

Kadın işçiler artık eskisi gibi eve katkı için çalışmıyorlar. Semtte oturan kadın işçilerin birçoğunun eşi aylardır işsiz ya da hasta. Ekonomik koşulların gittikçe ağırlaşması kadınları evi geçindirme derdine düşürmüş. Kadın işçilerin bazıları ek iş olarak el işi (dantel, oya gibi) yapıyorlar. Ücretlerin az olması kadın işçileri mesailere yöneltiyor. İşyerinde kreş olmadığı için, kadınlar çocukları ya bir akrabasının yanına bırakıyor ya da çocuklar ihtiyaçlarını kendileri karşılamaya çalışıyorlar.

Semtte dini örgütlenme yaygın olduğundan kadın işçilerin çoğu türbanlı ve fabrikada namaz kılmak serbest. Bu uygulama işverenin bilinçli politikası. İşveren de dinci kapitalistlerden birisi ve din istismarı yapıyor. Bu yolla alabildiğine sömürüyor. Semtte böyle büyük bir fabrika ile işçilere ekmek kapısı açıldığı için şükredilmesini istiyor.

Kadın işçileri öncelikle ilgilendiren insanca yaşanılır ücret ve fabrikadaki baskıların ortadan kalkması. Haklarımızı almak için işçileri birbirinden ayıran işveren politikalarına karşı durmalıyız. Erkek işçi arkadaşlarla çıkarlarımız ortaktır, önümüzdeki duvarları yıkmak için birleşmeliyiz!

Sınıf bilinçli tekstil işçisi/İstanbul



İnsanlık onurunu koruyalım!
Parti’nin kızıl bayrağı altında birleşelim!

Okuyor da okuduklarımızı mı anlamıyoruz? Yoksa okumuyor muyuz? Sömürülere, baskılara, katliamlara, talana bu kadar duyarsız, bu kadar umarsız davranıyoruz. Düşününce nedenlerin bu olmadığını anlıyor ve kavrıyorum. Hadi okumuyor, anlamıyoruz diyelim, fakat bu ülkede yaşıyor, yapılanları görüyoruz. Hadi körüz görmüyoruz desek, duymuyor muyuz ki, bu kadar kaygısız oluyoruz. Yoksa ben mi sadece sömürülüyor, eziliyor, baskı altında tutuluyorum? Katliamları yalnız ben mi görüyorum? Bizim dışımızdakiler demokratik bir ortamda ekonomik refah içinde mi yaşıyorlar? Bir ben miyim sadaka asgari ücretle çalışan, emeği sömürülen? Sınıf dediğimiz milyonlarca insan iyi bir ücret mi alıyor? Ben miyim bu ülkede yalnızca yaşayan; diğer işçiler sosyalist bir ülkede yaşıyorlar da ondan mı duyarsız ve tepkisizler? Hani düzene, devlete kendi aralarınd küfür savuranlar nerede?

Sinmek, susmak, bir köşede oturmak, kaygısız ve duyarsız kalmak kurtaracak mı bizleri? Örgütlenmemek, direnmemek, reformist ve revizyonist sendika yöneticilerinin işçinin emeğini işverenlere satmalarına karşı çıkmamak, sınıf sendikacılığını hayata geçirmemek kurtaracak mı sınıfı? İnsanca yaşama onuru yoksa, teslimiyet ve yokoluş peşi sıra gelmeyecek mi? Ne zaman insanlık onuru ayaklar altında çiğnenmeyecek? Faşist cellatlar ve onun uşakları katliamlarına ne zaman son verecek? Bizler ne zaman ayağa kalkacak, üretimden gelen gücümüzü örgütlü bir güce dönüştürerek faşizme karşı duracağız ve sermayenin kalelerini yerle bir edeceğiz?

İşte gün bugündür dostlar. İşçi sınıfının ve insanlığın kurtuluşu, işçi sınıfı partisinin programı altında birleşmek ve mücadele etmekten geçiyor.

Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!

SY Kızıl Bayrak okuru bir işçi/Sefaköy



Kadın yürüyüşü Adana’dan başladı...

6 Temmuz’da Adana’da Kadın Tavrını Geliştirme İnisiyatifi (KATAGİ) bir yürüyüş başlattı. İstasyon Meydanı’nda başlayan yürüyüşün amacı şöyle açıklandı: KATAGİ, kadın renginde bir toplumsal dönüşümü, bu ülkede kadın politikası yapmayı hedefliyor; kadınların örgütlenmesi için; bağımsız bir sivil örgüt olarak demokrasi için çalışacak. Kısaca KATAGİ, ataerkilliğe karşı politika yapan sivil bir örgütlenme.

Kadın buluşması için yürüyüş Konya’da sonlanacak. Güzergah; Küçükdikili, Yenice, Tarsus, Kazanlı, Mersin, Pozantı, Çiftehan, Ulukışla, Ereğli, Aksaray, Konya. Yürüyüş sırasında Mersin’de söyleşi ve salon toplantıları yapılacak. 12 Temmuz günü Konya’da yapılacak salon şenliği ile yürüyüş son bulacak. Yol boyunca geçilen yerlerden kadınlardan bez parçaları alınacak ve birbirine eklenecek.

SY Kızıl Bayrak/Adana



Safları sıklaştıralım!

Yoğun sömürünün yaşandığı, sefalet ücretlerinin, esnek üretimin, sendikasız-sigortasız çalışmanın dayatıldığı tekstil işkolunda çalışıyorum. Fabrikamızda ağır çalışma koşulları karşısında sesini çıkarmayan ve kendi gücünün farkında olmayan onlarca sınıf kardeşimiz var. Diğer işkolları ve fabrikalarda olduğu gibi...

Ben, sorunlarımızın işçi ve emekçilerin ancak ve ancak birleşik gücüyle omuz omuza verip hareket etmesiyle çözülebileceğini bilen bir kardeşinizim. Bizim yaşadığımız sorunlar özünde tüm işçi ve emekçilerin yaşadığı sorunlarla aynıdır. Gerçek bu iken, biz işçi ve emekçiler, çözümün ortak olacağını görmüyor, birbirimizle didişip duruyoruz. Tabii ki bundan en kârlı çıkan sömürgeci asalaklar oluyor. Zaten onlar da biliyor ki, birleşip ortak mücadele edersek saltanatları sona erecek. Bu nedenle türlü türlü oyunlarla bir araya gelişimizi önlemeye çalışıyorlar. Onların büyük oranda başarılı olmasında bizim de ciddi payımız var. Ders almıyor, oyuna hemen geliyoruz.

Ama işin bir de başka bir yönü var. İşçi ve emekçiler yaşadıkları bu ortak sorunlar karşısında bir şey yapamamanın altında eziliyorlar. Bu sorunlar mücadeleye sıkı sarılmaları için bir neden olması gerekirken, bu yük onları mücadeleden uzaklaştırıyor. Onları kazanmak, mücadelenin neferleri haline getirmek, kendi davası uğruna savaşan gönüllü proleterler yapmak görevi öncü işçilerin görevidir.

Safları sıklaştıralım! Bu kavga bizim kavgamızdır!

Sınıf bilinçli tekstil işçisi