13 Temmuz'02
Sayı: 27 (67)


  Kızıl Bayrak'tan
  Sermayenin siyasal krizi dibe vuruyor...
  İMF-TÜSİAD çetesinden siyasal krize çözüm arayışları
  Emperyalizmin üç memuru düzen siyasetinde başrole soyunduruluyor!
  Yorulan at değiştirilir!
  Çöken sadece Ecevit hükümeti mi?
  Saldırıya karşı etkili bir kampanyanın sorunları
  Sınıf seferberliği ve sendikalar
  İşçi sınıfının sendikal örgütlülüğü yoğun saldırı altında
  İSDEMİR işçisi Yargıtay'daki davayı kazandı
  Kapitalizm işçi kanı öğütmeye devam ediyor!
  ABD emperyalizmi "demokrasi ve refah" değil "sömürü ve yıkım" demektir!
  Esnek üretim saldırısı: Sermayeye daha azgın bir sömürü güvencesi
  ABD'de şirket skandalları...
   Yatırım Danışma Konseyi toplantısının hazırlıkları yapılıyor...
   Bir tecrit mahkumunun mektubu...
   Amerikan emperyalizmi Irak'a saldırı hazırlığında
   Kapitalizm doğayı da yıkıma uğratıyor...
   "Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi" sorunundaki emperyalist çekişme
   BİR-KAR Gençlik Kampı'na çağrı...
   Bir kitap: "Örgütsel sorunlar"
   Esenyurt'ta işçi gezisi
   Ücretliler yüzde 30 yoksullaştı
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Ücretliler yüzde 30 yoksullaştı

www.ekohaber.net'in araştırmasına göre, kamunun iç ve dış borç stoku Mayıs 2002 itibariyle 160 milyar doları buldu, özel sektörün de 44 milyar dolarlık dış borcu var. 2000'de iç ve dış borç 116 milyar dolardı.

BİA (İstanbul) - 2001 krizinde toplumun tüm kesimlerinin gelirlerinde azalma olduğu ama daha çok da ücretlilerin gelirlerinin azalması sonucu gelir uçurumunun daha çok büyüdüğü belirlendi.

www.ekohaber.net'in Devlet İstatistik Enstitüsü'nün (DİE) milli gelir serilerinden yararlanarak yaptığı araştırmaya göre, çalışan nüfusun yüzde 35'ini oluşturan ücretlilerin milli gelirden aldığı pay dolar bazında yüzde 30 azalarak 2000'deki 58 milyar dolarlık düzeyinden 2001'de 41 milyar dolara indi.

Kâr-faiz-rant sahiplerinin gelirleri ise 2001'de yüzde 27 azalarak 101.6 milyar dolardan 73.7 milyar dolara düştü.

Kullanılabilir gelir 114.7 milyar dolara indi

Ancak, ücretliler krizden daha çok yoksullaşarak çıktıkları için ücretler ile kâr-faiz -rant gelirleri arasındaki fark 1999'da yüzde 67 iken 2000'de yüzde 74'e, 2001'de ise yüzde 80'e çıktı.

DİE'nin gelir yöntemiyle derlediği GSYİH (Gayri Safi Yurt İçi Hasıla) verileri, dolar bazında ifade edildiğinde, 1999'da 152 milyar dolar olan kullanılabilir gelirin 2000 yılında yaklaşık 160 milyar dolara çıktığı, ancak kriz yılı 2001'de yüzde 28.2 düşüşle 114.7 milyar dolara kadar indiği görülüyor.

Ücret, kâr, faiz, rant biçiminde paylaşılan kullanılabilir gelirdeki bu azalma hem ücretlilerin hem de ücret dışı gelir elde eden işveren, çiftçi, esnaf kesiminin gelirlerini geriletti.

Ancak, gelir bölüşümünde ücretlilerin eline daha az ücret geliri geçtiği ve krizde daha çok yoksullaştıkları belirlendi.

Borç yükü 204 milyar dolar...

Türkiye ekonomisinin borç yükü tüm çabalara rağmen küçültülemiyor.

www.ekohaber.net'in Hazine verilerini kullanarak yaptığı araştırmaya göre, kamunun iç ve dış borç stoku Mayıs 2002 itibariyle 160 milyar doları bulurken, özel sektörün de 44 milyar dolarlık dış borcu olduğu öğrenildi.
Kamunun 160 milyar dolarlık borç stokunun yüzde 54'ünü iç borçlar oluşturuyor. Mayıs sonu itibariyle iç borç stoku Hazine'ce 87 milyar dolar olarak açıklanırken 117,5 milyar dolarlık dış borç stokunun da 73 milyar dolarının kamuya ait olduğu belirlendi.

Nereye harcandı?

Kamunun 2000 sonunda 62 milyar doları dış ve 54 milyar doları iç olmak üzere 116 milyar dolarlık borç yükü bulunurken 2002 ortasında bu rakamın 160 milyar dolara çıkması, krizle birlikte kamu borçlanmasının yüzde 38 arttığını ortaya koyuyor.

Aynı dönemde ekonominin 2001'de yüzde 9.7 oranında küçülmesi ve 2002'nin ilk çeyreğinde ise yüzde 0.7 büyümesi, iç ve dış borçlanmanın büyümeye değil, enkaz kaldırmaya harcandığını ortaya koyuyor. İç ve dış borçların özellikle içi boşaltılan kamu bankaları ve kurtarılan fon bankalarının enkazının kaldırılması için kullanıldığı görülüyor.

Alacaklılar kim?

Kamunun 160 milyar dolarlık borç yükünün alacaklılara dağılımına bakıldığında ise 87 milyar dolarlık iç borcun 37 milyar dolarının piyasa borcu olduğu, kamunun 73 milyar dolarlık dış borcunun da 40.5 milyar dolarının özel bankalara ve piyasaya borç olduğu görülüyor.

Başka bir ifadeyle kamunun 160 milyar dolarlık borcunun yüzde 48'i özel bankalara ve kişilere. Başta Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası (DB) olmak üzere resmi kuruluşlara olan dış borçlar ise, 32,5 milyar dolar ile toplam borç stokunun yüzde 20'sini oluşturuyor.

Nereden borç?

www.ekohaber.net'in belirlemelerine göre, Türkiye son yıllarda dışarıdan sadece IMF-DB gibi kuruluşlardan borçlanabiliyor, özel bankalar ve piyasalardan ise yeni kaynak girişi pek yaşanmıyor.

Devletin resmi kurumlara borcu 1999 yılında 17 milyar dolar iken , IMF ile istikrar programına başlanan 2000'de 20 milyar dolara çıktı ve 2001'de 29 milyar doları, 2002'de de 32,5 milyar doları buldu.

Özel bankalardan ve piyasalardan yapılan borçlanma ise 2000'de 71.2 milyar dolar iken 2001'de 68.8 milyar dolara indi ve 2002 Mayıs'ında 70.5 milyar dolarda kaldı.

Çevirmek sorun

Kamunun 160 milyar doları bulan borç yükünü çevirmede önemli sorunlar bulunuyor. İç borç stokunun yüzde 40'a yakını dövize endeksli hale getirildiği için dolardaki yükseliş Hazine'ye ek maliyetler getiriyor.

Yeni iç borçlanmalar yüzde 30'lara varan reel faizlerle ancak yapılabiliyor. Borcu çevirmede IMF'den sağlanan kaynakların da sonuna gelinmesi, dışarıdan yeni borçlanmaları zorunlu hale getiriyor.

Ancak, dış piyasalar için Türkiye henüz borç verilir bir ülke görünümü vermiyor, notu düşürülüyor ya da durağana çevriliyor. (NM/BB)

* Spot ve siyah vurgular bianet'e aittir.



Kriz daha çok adaletsizlik getirdi

Mustafa Sönmez

Şubat kriziyle yaşanan büyük devalüasyonun ardından Sakıp Sabancı dizine vurarak, "Hepimiz yüzde 40(gırğ) fukaralaştık" demişti. Sakıp Ağa'nın bakkal hesabıyla söylediklerini DİE'nin gelir yöntemiyle gayrisafi yurt içi hasıla verileri kısmen doğruluyor.

"2002'nin ilk çeyreğinde yüzde 0.7 büyüdük " müjdesiyle duyurulan DİE 'nin bülteninde bir detaya nedense hiç girilmedi. O da , yukarıda bahsettiğimiz "Gelir Yöntemiyle Gayri Safi Yurtiçi Hasıla" tablosuydu. Bu tablo, 2001 milli gelirinden vergileri ve yatırımları çıkarınca kalan "artığın" ücretliler ile diğer kâr-faiz-rant gelirlerine el koyanlar arasında nasıl paylaşıldığını ortaya koyuyor.

Bu paylaşım kendi başına birşey söylemez. Bu verileri, kriz öncesi iki yılın verileriyle karşılaştırdığınızda ve bunu dolarla ifade ettiğinizde, gerçek gelir dağılımı gerçeğiyle burun buruna geliyorsunuz. Ve o resim bakın neler söylüyor bize...

Kullanılmaya ya da harcamaya uygun gelir olarak 2000'de yaklaşık 160 milyar dolar hanelere girmişken krizle beraber bu gelir 115 milyar dolara düşmüş. Yani hanelere giren gelirde net yüzde 28 düşüş!...

Bu analizi işgücü ödemeleri için yani, kamu ve özel kesim ücretlileri için yaptığınızda bu kesimin 2000'den 2001'e gelirinin yüzde 30, yani genelden 2 puan fazla gerilediğini ve ücretlilerin evine 1 yılda yüzde 30, ya da 17 milyar dolar daha az gelir girdiğini görüyoruz.

Ücretlilerin dışında kalanların yani sanayici, bankacı, çiftçi, tüccar, esnaf, irili ufaklı tüm sermayedarların ve kendi hesabına çalışanların gelirleri ise krizde yüzde 27.4 azalmış. Böyle olunca herkes yoksullaşmış ama ücretliler biraz daha yoksullaşmış ve iki kesim ya da daha genelde iki sınıf arasındaki gelir farkı 1 yılda yüzde 74'ten yüzde 80'e çıkmış. Yani 6 puan daha büyümüş...

Bu veriler, haneler ya da ailelerdeki yoksullaşmayı birebir yansıtmaz ama genel bir fikir verir. Çünkü, toplumsal yapı gerçekte çok daha karmaşık. Sayıları 12 milyonu bulan aileler, bir kere kategorik olarak ücretli ve diğerleri şeklinde tasnif edilemiyor. Hane var, hem kâr, faiz, rant hem de ücret geliri girer; hane var, aile üyeleri işsiz düşmüşlerdir, mutlak yoksullaşmışlardır, yardımla ayakta durmaya çalışıyorlardır.

Bu anlamda, gelirde gerçek uçurumlar, farklar, anket yöntemiyle yapılan gelir ve tüketim harcaması araştırmaları ile biraz daha net ortaya çıkar.

Ama, yukarıdaki veriler, bu tür ankete dayanan araştırmaların sonuçlarının da dudak uçuklatıcı olacağının işaretlerini veriyor...

(Ekohaber.net sitesinden alınmıştır...)