Mevcut hükümetin eskimiş aylarını kırpıp siyaset sahnesine yeni yıldız yapmak istiyorlar... İMF-TÜSİAD çetesinden siyasal krize İMF-TÜSİAD yıkım programlarını uygulayarak milyonlarca işçi ve emekçiyi açlık ve sefalet batağına sürükleme, ülkeyi emperyalizmin yağmasına açma, bu icraatlara karşı direniş imkan ve ihtimallerini en azgın katliamlarla ortadan kaldırmaya çalışma konusunda, kendi tabirleriyle, cumhuriyet tarihinin en kararlı hükümeti de sonunda çatırdamış bulunuyor. Burjuva yorumculara göre siyasal belirsizlik Ecevitin hastalığıyla başlamış, Özkanın istifa etmesi yüzünden hükümetin çatlamasıyla gelişmiş ve artık katlanılamaz noktaya varmıştır. Belirsizliği ortadan kaldırmanın, siyaseti yeniden istikrara kavuşturmanın yolu ise bir an önce erken seçime gidilmesidir. Sadece sermaye medyasından gelen bir telkin de değil bu. Olaya kamuoyunun ve tüm halkın talebi görüntüsü vermek özellikle önemli. Bunu kanıtlama gayretiyle, konu işçi ve işveren örgütlerinin ortak açıklamalarında dile getirilen taleplerle de destekleniyor, üzerinde uzlaşılan ortak çözüm olarak sunuluyor. Gerçi siyasal sahnenin gerisindeki efendiler, örneğin İMF ve TÜSİAD, henüz tercihlerini açıkça ortaya koymuş değiller. Bu iki güç odağı, hiçbir karışıklığa e spekülasyona meydan vermeyecek bir şekilde, siyasal belirsizliğin bir an önce sona erdirilmesi genelliği içinde anlatıyorlar isteklerini. Bu da, sermaye kesiminin, yıkım programlarını riske etmeyecek biçimde siyasetin yeniden düzenlenmesi yönünde ağırlığını koyduğunu ve hükümetteki çatlağın başlangıç tarihinin Ecevitin hastalanmasından daha öncelere uzandığını gösteriyor. Yeni hükümet arayışlarında MHPnin dışlanması çabalarına ilişkin söylentiler de bu aynı durumun bir işareti. Ülkeyi satışa çıkaran ve emekçileri yıkıma götüren her türlü uşaklık belgesine ve uygulamasına hükümet ortağı olarak imza atan faşist MHPnin, son dönemde AB uyum yasalarının hızlı bir biçimde çıkarılmasını engeller (en azından aksatır) bir konuma geldiği biliniyor. Sadece idam ve anadil konusunda sorun yaratmış olmakla birlikte ve bu da sadece seçim yatırımı amacıyla yapılmış bile olsa, hükümet ortağı bir partinin böyle konularda ayak diremesinin kitlelere yönelik AB karşıtı bir mesaj anlamı taşıyabileceği, işbirlikçi burjuvazi için bir kaygı konusu olmuştur. Dolayısıyla, egemen güç çevreleri, siyasetin yeniden düzenlenmesi sürecinde, bu tür kaygıların da bertaraf edileceği projelere, günlük moda deyimle senaryolara yönelmekte, mevcut siyasal sahneyi yeni ihtiyaçlara göre elden geçirmekteler. Onları esastan ilgilendiren siyasal belirsizliğin giderilme tarzı değil, bir an önce giderilmesi ve ortaya çıkan sonucun talep ve ihtiyaçlarına yanıt verebilmesidir. Bu da esasta, siyasal gelecek kaygılarından büyük oranda arınmış bir teknik ekibin (İMF-TÜSİAD memurlarının) siyasetin kilit noktalarına ve hükümet olarak işbaşına getirilmesi demektir. Gelinen noktada böyle bir çözüme seçimsiz ulaşmanın pek imkanı kalmamış göründüğüne göre, sorun, istenen kadroların bir erken seçim oyunuyla göreve başlatılmasıyla çözülmek zorundadır. Yeni dönemde emperyalzmin ve işbirlikçi sermayenin tam hizmetinde sahne alacak yeni liderler olarak telaffuz edilen isimler, Derviş, Cem ve Özkandır. Yani halihazırdaki hükümetin tüm temel icraatlarının sorumluluğunu taşıyan üç Amerikan memuru. Türkiyeyi işbirliği halinde içinden çıkılmaz bir batağa sürükleyen İMF ve TÜSİAD çetesi, bu üç eskimiş bitmiş aydan şimdi siyaset sahnesinin yeni yıldızlarını &cceil;ıkarmak peşinde. İMF, TÜSİAD ve Kemal Derviş cephesinden yapılan açıklamalar, siyasal belirsizliğin ekonomiye ciddi bir etkisinin bulunmadığı, telaşa mahal olmadığı yolunda. Bu da adı ekonomi konsa da, açıklamaların esasta siyaseti işaret ettiğini, onların cephesinde siyasal bir belirsizlik yaşanmadığını, yeniden düzenlemeye ilişkin kararların çoktan verildiğini gösteriyor. Ancak burjuva siyaset arenası bu derece basitçe düzenlemeler yapılabilecek bir yapı değil. Yeni yönetimin sadece İMF-TÜSİADın ekonomik beklentilerini karşılaması yeterli olmayacaktır. Siyasetin yeniden belirlenmesi söz konusu olduğunda, TSKnın ve ABDnin düşünce ve istekleri temel önem taşıyor. Bunlar elbette İMF ve TÜSİADın beklentilerinin yerine getirilmesini istiyorlar. Ancak, örneğin İMF için programını hangi parti yahut partiler koalisyonunun uyguladığı fazla önem taşımazken, 28 Şubat müdahalesinin siyasal ve psikolojik gerekleri çerçevesinde İslamcı partileri yönetimden dışlamak ordu için büyük bir önem arzedebilir. Oysa, eğer müdahale edilmezse, yapılacak seçimler pekala AKP veya SPyi hükümete taşıyacak sonuçlar yaratabilecektir. Görüleceği gibi, burjuva siyaset sahnesinde durum pek o kadar yalın ve pürüzsüz değil. Öyle olsaydı, çoktandır hükümet cephesinde yaşanan sıkıntıların erken bir seçimi zorlaması gerekirdi. Bugün yansıtılmaya çalışıldığı gibi, bir erken seçimin, dolayısıyla hükümet değişikliğinin önündeki asıl engel Ecevitlerin inadı değil, burjuva siyaset sahnesindeki belirsizliklerdir. Bugüne dek erken bir seçimden bunun için kaçınılmıştır, ancak gelinen yerde işbirlikçi burjuvazi ve onun emperyalist efendileri için erken bir seçim neredeyse kaçınılmaz hale gelmiştir. Mevcut durumdan çıkış için başka bir uygun yol halihazırda bulunamamaktadır. Erken seçimle bunun bulunup bulunamayacağı da ayrı bir sorun. Tüm umutlar son operasyonun başarısına bağlı. Daha şimdiden Cem-Derviş ikilisi,bu iki Amerikan ajanı, Tayyipli AKPnin yaratabileceği sıkıntılı duruma karşı bir alternatif olarak görülüyor ve sunuluyor. Bu operasyon tutarsa böylece ordunun sıkıntısı da giderilmiş, satış ve sosyal yıkım programı kaldığı yerden sürdürülmüş olur. AB sorunu üzerinden ordu ile TÜSİAD arasındaki sorun bu durumda varlığını hala da sürdürecek olsa bile. Siyasal gelişmelere ve erken seçime ilişkin burjuva yorumlara bakıldığında, her seçimin güya öznesi konumundaki seçmen kitlesinin adının bile anılmadığı görülecektir. Sadece seçimlere ilişkin yorumlar ve ön tahminlerde değil, seçimden beklentiler konusunda da halkın ana kitlesini oluşturan işçi sınıfı ve emekçiler adeta yok sayılmaktadır. Bunun bir tek istisnası, işçi sınıfı adına patronların beklentilerine tercümanlık yapmayı iş edinmiş durumdaki sendika bürokratlarının, TİSKin kuyruğuna takılmış bir vaziyette yaptıkları açıklamadır. Ki bu açıklamada da, doğal olarak, TİSK üzerinden patronların özlemleri dile getirilmiş bulunuyor. Bunun ötesinde, ABnin, DBnin, İMFnin, TÜSİADın, MÜSİADın siyasi tabloya ilişkin görüşleri, seçimlere ilişkin hesap ve beklentileri çarşaf çarşaf yayınlanırken, milyonlarca işçi ve emekçinin ne düşündüğü, ne istediği, ne beklediği tek kelimeyle gündeme getirilmiyor. Tersinden, sermaye çevrelerinin dile getirilen bu beklentileri, işçi sınıfı ve emekçi kitleler üzerindeki yıkımın daha kararlı ve hızlı sürdürülmesi ötesinde bir anlam ifade etmiyor. İMF ve TÜSİAD, uygulanmakta olan yıkım programını riske atmayacak bir çözümden, AB uyum yasalarını hızla ve kararlılıkla çıkaracak bir yeni oluşumdan söz ediyor. Yerli ve yabancı sermaye çevrelerinin siyasetteki değişime ilişkin beklentilerinin tamamı, sınıfın ve emekçi halk kitlelerinin zararına yönelik. Ama, eğer hükümetteki zorunlu değişiklik bir erken seçimle belirlenecekse, onların oylarına da ihtiyaçları var. Bundan sonraki sürecin, büyük oranda, seçmen kitlesi konumundaki işçi ve emekçilerin belirli hedeflere doğru yönlendirilmesi çabalarına tanık olacağı açık. Siyasetin yeniden ısıtıldığı bu süreçte, sınıf ve emekçi kitlelerin önüne farklı, kendileri için ve kendilerinden yana seçeneklerin çıkarılması, burjuva yalanlarının ve oyunlarının deşifre edilmesi görevi sınıf devrimcilerine düşüyor. İşçi ve emekçiler için çözümün, tartışmasız biçimde, İMF-TÜSİAD çözümlerinin tam karşıtı olacağı açık. Sermayenin iktidarı ülkeyi krizden krize sürüklemekte, Türkiyeyi emperyalizmin tam sömürgesi haline getirme yolunda hızla ilerlemektedir. Bunun karşısında emekçilerin önündeki yol, seçim aldatmacalarıyla yaratılan tuzaklara düşerek sürecin devamına katkıda bulunmak değil, fakat mücadele yolunu tutmaktır. Bu mücadele güncel planda sürmekte olan çok yönlü saldırıları göğüslemekle kalmamalı, işçi sınıfı önderliğinde ve onun bağımsız sınıf çizgisinde, bu düzenin temellerine yönelmelidir. Sonu gelmez krizlerden, yıkımlardan, tarifsiz sosyal acılardan ve burjuva gericiliğinin baskı ve teröründen kurtulmanın, bağımsızlığa, özgürlüğe ve sosyal eşitliğe ve refaha ulaşmanın başkaca bir yolu yoktur. |
|||||