Güçlendirilmiş stand-by anlaşması imzalanıyor... Sermayenin yeni saldırı hamlesi Kemal Derviş iki hafta önce Ecevitle birlikte ABDye gitmişti. Ecevit döndükten sonra da emperyalist finans kuruluşlarıyla görüşmeleri sürdüren Derviş, üç yıllık yeni bir stand-by anlaşması için gerekli niyet mektubunun İMFye verildiğini açıkladı. İMF yönetimi niyet mektubunu Şubat başında görüşecek. İMF programlarını uygulama zorunluluğu Sermaye sınıfının sözcüleri 11 Eylül sonrasında şişinerek Türkiyenin öneminin arttığını söyleyip durdular. Emperyalizmin saldırgan politikalarına uşaklıkta kusur edilmediği takdirde efendiler tarafından bunun ödüllendirileceğini hayal ettiler. Bu nedenle Türkiye burjuvazisi Ecevitin ABD gezisinden çok şey bekliyordu. Sanılıyordu ki, kusursuz uşaklığın karşılığında ABD emperyalizmi Türkiyenin yardımına koşar, gerekli ekonomik desteği uşağının hizmetine sunar. O nedenle yeni niyet mektubunun verilmesi de ABD gezisinin sonrasına ertelenmişti. Fakat böyle olmadı. ABD yönetimi Eceviti ve Türkiyeyi bol bol övmeyi ihmal etmedi, fakat kesenin ağzını da açmadı. Bir takım vaatler dışında Ecevit ve Dervişe söylenen en somut şey İMF politikalarını eksiksiz uygulayın oldu. Bunun üzerine Kemal Derviş ağır bir saldırı paketi anlamına gelen yeni niyet mektubunu İMFye vermek durumunda kaldı. Niyet mektubu henüz resmen açıklanmamakla birlikte, içeriği sır değil. Gerek 2002 bütçesinin belirlenmesi sırasında yaşanan tartışmalar, gerekse de hükümetin son iki aylık icraatı, niyet mektubunun ve yeni stand-by anlaşmasının kapsamı hakkında yeterli bilgiyi veriyor. Yansıyan bilgilere göre, 10 milyar dolarlık yardım karşılığında, İMFyle güçlendirilmiş stand-by adı verilecek yeni bir anlaşma yapılacak. Anlaşma 2002 yılı başında başlayıp 2004 yılı sonuna kadar devam edecek. Bu anlaşmayla sağlanacak 10 milyar dolar ek kredi 3.5 yılı ödemesiz olmak üzere toplam 8-8.5 yılda geri ödenecek. Böylece Türkiye, 10 milyar dolarlık mali destekle birlikte İMFnin en borçlu üyesi haline gelecek. Önce yıkım ve sömürü, sonra yardım Önceki İMF programlarında saldırı programı anlaşma yapıldıktan sonrasında uygulanırdı. Fakat İMFye bağımlılığın, emperyalizmle kölelik ilişkilerinin derinleşmesiyle bu uygulama giderek ortadan kalktı. İMFnin bir takım isteklerini kabul ettirmesi için anlaşmaya bile ihtiyaç duyulmaz oldu. 2000 yılı Kasım krizinden bu yana, İMF hükümete ağır ön koşulları dayatıyor. Şimdi imzalanacak anlaşma için de bu geçerli. Sermaye hükümetinden çok önemli bir dizi saldırı politikasını peşinen hayata geçirmesi istendi, anlaşmanın bunlar yerine getirildiği takdirde imzalanacağı söylendi. Nitekim hükümetin son iki aylık icraatını, İMFnin dayattığı bu ön koşulların yerine getirilmesi oluşturdu. 10 günde, 10 yasa diye ifade edilebilecek bu ön koşulların yerine getirilmesi işini Ecevitin ABD gezisi öncesinde yetiştirmek için meclis gece gündüz çalıştırıldı. Ülke ekonomisi için büyük önem taşıyan en kritik kararlar geceyarısı görüşmelerinde yangından mal kaçırırcasına meclisten geçirildi. Bu çerçevede; - Özel bankaların kurtarılması için gereken yasa meclisten geçti. Sadece bu ön koşulların yerine getirilmesi bile işçi ve emekçiler, küçük üretici köylüler için ağır bir yıkım anlamına gelmektedir. Fakat niyet mektubunun içeriğine bakıldığında, henüz saldırının yeni başladığı ve giderek derinleştirileceği görülmektedir. İşten atmalar sürecek, işsizlik büyüyecek Kamudaki tasfiyenin boyutlarıyla ilgili olarak niyet mektubunda şunlar söyleniyor. Gönüllü emeklilik teklifleri ve sadece gerekli görüldüğü taktirde işten çıkarmalar vasıtasıyla, Haziran sonuna kadar fazla işçi sayısı üçte bir oranında ve 2002 Ekim sonuna kadar üçte iki oranında azaltılacaktır. Aralık ayında alınan bir kararla niyet mektubunda söylenenlere uygun olarak kamuda büyük bir tasfiye hareketi başlatıldı. En az 15 bin kamu işçisinin Ocak ayı içinde emekliye sevkedilmeleri planlanıyor. Hükümet bu uygulamanın gönüllü emeklilik olduğunu savunsa da, bunun zorunlu emeklilik olduğu açık. Çünkü işçinin önüne emekliliğini istemekten başka hiçbir alternatif bırakılmıyor. İşçi emekliliğini istemediğinde kazanılmış haklarının önemli bir kısmını yitireceğini bildiği için mecburen emeklilik başvurusunda bulunuyor. Aynı uygulama bir-iki ay içinde başta Telekom olmak üzere özelleştirilmesi planlanan bütün kamu kuruluşlarına yaygınlaştırılacak. Buralarda da işçiler gönüllü emekli olmaya zorlanacak. Tütün ve şeker üretimiyle ilgili yeni yasal düzenlemeler, kırlarda da yoğun bir işsizlik yaşanacağını gösteriyor. 2002 yazından itibaren kırdan kente göç büyük ölçüde yoğunlaşacak. Tarımdan karnını doyuramaz hale gelen yüzbinlerce insan çareyi kentlere göç etmekte bulacak. Özelleştirmede hazırlık yılı Bu yıl büyük özelleştirmeler yapılması planlanmıyor. Nitekim 2002 bütçesinde ve niyet mektubunda sadece 1.5 milyar dolarlık bir özelleştirme geliri hedefleniyor. Bunun temel nedeni büyük özelleştirme uygulamalarının bundan önce istenildiği gibi yürütülememiş olması. Şimdi sermaye yaşadığı deneyimden de faydalanarak özelleştirmeleri sıkı bir hazırlık çalışmasının ardından gerçekleştirmeyi planlıyor. Özelleştirilecek tüm büyük kuruluşların satılmasıyla ilgili hazırlıkların 2002 yılı sonuna kadar bitirilmesi amaçlanıyor. Bunlardan Tüpraş ve POAŞ için gerekli teknik hazırlık bitirilmiş durumda. Niyet mektubunda belirtildiğine göre Türk Telekom, Tekel, Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ, THY, Erdemir, EUAŞ, TEDAŞ, BOTAŞ ve kamuya ait arazilerin özelleştirilmesi için gereken hazırlıklar da bu yıl sonuna kadar tamamlanacak. Bütün bunlar, özelleştirme saldırısının asıl olarak 2003 yılında tırmandırılacağını gösteriyor. Bu yıl hazırlık yılı olacak. Bu hazırlık, onbinlerce KİT işçisinin işten atılmasını ve birçok kurumun tasfiyesini de içeriyor. İMF özel bankaların kurtarılmasını istiyor Geçen haftaların en çok tartışılan konularından biri de özel bankalara yapılacak devlet yardımıydı. Konu üzerine çetin tartışmalar başladıktan sonra bu uygulamayı İMFnin dayattığı anlaşıldı. Niyet mektubu taslağı basına sızdıktan sonra, düzen medyasında şunlar yazıldı: Biz boşa tartışıyoruz: Yok efendim devlet bankaların içine para koyabilir mi? Yok efendim bu avantadan aktif toplamı yüzde 1in altındaki bankalar da yararlansın mı? Yok efendim bu konudaki yetki tasarıya son anda mı eklendi? Yok efendim TBMMnden bu tasarı geçer mi? Yok efendim MHP oy verir mi, Cumhurbaşkanı imzalar mı? Efendim olan olmuş. Bilet kesilmiş... İMF talimatı vermiş. Koalisyon ortakları niyet mektubu ile kendilerini bağlamış. (Güngör Uras, Milliyet, 31 Aralık 01) Zor durumdaki özel sektör bankalarının kurtarılmasına ilişkin hükümler yeni niyet mektubunda uzun bir bölüm tutuyor. Sıralanan maddeler neyin nasıl yapılacağını, çıkarılması gereken yasanın adeta noktasını virgülünü bile belirliyor. Nitekim bu kanun da Ecevitin ABD gezisinden sadece saatler önce meclisten geçirildi. Ve Ecevit efendisinin huzuruna, görevini zamanında yapmış uşakların iç huzuruyla gitti. Yeni anlaşmanın ömrü ne kadar? Son iki yılda Türkiye ile İMF arasında bir dizi anlaşma imzalandı. Sayısız niyet mektubu verildi ve gerekleri çok önemli ölçüde yerine getirildi. Fakat bunların hiçbiri Türkiye kapitalizminin sorunlarına en ufak bir çözüm getiremedi. Tek işlevi, emperyalizme borç köleliğinin daha da büyümesi, emperyalist tekellerin ve yatırımcıların Türkiyedeki çıkarlarının daha da güvenceye alınması oldu. Dayatılan istikrar programlarının emperyalizm cephesinden gerçek amacı da zaten buydu. Şimdi yeni bir niyet mektubu ve bunun karşılığında imzalanacak yeni bir stand-by anlaşması var ortada. Bunun işçi ve emekçiler için ölçüsüz bir yıkım, daha ağır bir sömürü ve yoksulluk anlamına geldiği açık. Peki Türkiye burjuvazisi içinde debelendiği sorunlara bir takım çözümler bulabilecek mi? Sermaye sözcülerine bakılırsa zor dönemi atlattık. Eğer işçi ve emekçiler biraz daha dişlerini sıkarlarsa ekonomi giderek rahatlayacak ve 2002 bir atılım yılı olacak. Bunların işçi ve emekçileri aldatmaya yönelik yalanlar olduğu artık biliniyor. İkide bir ağır krizlerle karşı karşıya kalmasının temel nedeni, Türkiye kapitalizminin yapısal sorunlarıdır. Medet umulan kölelik ilişkileri ve İMF reçeteleri çözüm olmak bir yana, çözümsüzlüğü ve çöküşü her geçen gün daha da derinleştirmektedir. Yeni stand-by anlaşmasının akibeti de üç-beş ay içinde belli olacaktır. Muhtemelen fazla zaman geçmeden bu program da iflas edecek, sermaye onun yerine bir yenisini koyma uğraşı içine girecektir. Fakat her yeni deneme işçi ve emekçiler için köleliğin, yağma ve sömürünün daha da büyümesi anlamına gelecektir. İşçi ve emekçilere düşen, sermaye sözcülerinin yalanlarıyla oyalanmak değil, emperyalizmin sömürü ve yıkım politikalarına karşı mücadeleyi örgütlemektir. Bu sömürü ve zulme son vermenin, bu haramiler saltanatını yıkmanın başka bir yolu yoktur. |
|||||