22 Aralık '01
Sayı: 40


  Kızıl Bayrak'tan
  İMF'nin yıkıma sürüklediği Arjantin'de halk ayaklanması
  Doğal afet değil kapitalizm öldürüyor
  İyimserlik yalanları ve gerçekler
  Kapitalist gelişme ve toplumsal eşitsizlik
  19 Aralık katliamı lanetlendi
  Sendikal ihanet çetesinden yeni manevralar
  Hedeflenen Filistin halkının direnişçi kimliğidir
  Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Platformu Girişimi Bülteni'nden...
  Öncü işçi platformları
  Ekim Gençliği'nden
  Öğrenci gençliği yönelik saldırılar yoğunlaşıyor
  Trabzon'da kamu emekçileri taban örgütlerini oluşturdular
  "Kadın-erkek ortak mücadele etmeli"
  "Çağdaş demokratik uygarlık" dedikleri barbarizm!
  ÖO direnişçisinden mektup...
  Esenyurt İşçi Bülteni'nden...
  Ya barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm!
   Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
İMF’nin yıkıma sürüklediği
Arjantin’de halk ayaklanması

Sosyal yıkım ve halk isyanı

Arjantin ekonomisi iki yıldır süren durgunluk ve gerileme döneminin ardından nihayet iflas etti. Nihayet diyoruz, zira bu beklenen bir sonuçtu. Moratoryum ilanının ardından hükümetin istifa etmesiyle iflas tescil edilmiş oldu. Çöküşün tesciline paralel olarak Arjantin sokakları yeni bir halk isyanıyla hareketlenirken, tüm dünyanın gözleri de Arjantin’e yönelmiş bulunuyor. Şu sıralar çöküşün Arjantin’le sınırlı kalıp kalmayacağı tartışılıyor. İMF’nin yüreklere su serpen açıklamalarına rağmen bundan ciddi biçimde endişe ediliyor.

Yıllardır uygulanan İMF politikalarının asıl yükünü çeken emekçi halk, çöküşün ardından sokaklara çıkmış bulunuyor. İşçi sendikaları 4 günlük bir genel grev örgütlerken, açlık sınırlarında yaşayan halk karnını doyurmak için, başta başkent Buenos Aires olmak üzere, pek çok kentte büyük mağazaları yağmalıyor. Birçok yerde polisle ve jandarmayla çatışmalar yaşanıyor. Devlet ve hükümet politikalarını öfkeli ve kararlı bir biçimde protesto eden kitleleri halihazırda sıkıyönetim de dizginleyebilmiş değil.

Maliye Bakanlığı’na yürüyen bir grup gösterici bakanlık binalarını molotof yağmuruna tuttu. Kitlelerin gözünde iflasın sorumlusu olarak görülen Ekonomi Bakanlığı alevler içinde kaldı. Hala devam eden çatışmalarda şimdiye kadar 22 kişinin hayatını kaybettiği, yüzlerce kişinin yaralandığı, 2 bini aşkın göstericinin ise tutuklandığı bildiriliyor. Arjantin polisi, halk isyanının büyümemesi için alarm durumuna geçerken, arabası halk tarafından taşlanan devlet başkanı Fernando de la Rua ülkede bir aylık sıkıyönetim ilan etti. Bu arada hükümet istifa etmek zorunda kaldı. Arjantin burjuvazisi muhalefetin de içinde yer alacağı bir “ulusal hükümet” arayışına girdi.

Gelişmeler gösterilerin ve dolayısıyla çatışmaların daha da tırmanacağını gösteriyor. Güçlü bir sendikal örgütlülüğe ve militan bir mücadele geleneğine sahip Arjantin işçi sınıfının alacağı tutum, olayların bundan sonraki seyrinde özellikle belirleyici olacaktır. Özelleştirmeler ve taşeronlaştırmalar sonucu dünyada pek çok ülkede sendikal örgütlülükler zayıflarken, Arjantin işçi sınıfı aynı saldırılara rağmen sendikal örgütlülüğünü korumayı ve geliştirmeyi başarmış nadir ülkelerden biri durumundadır. Son onbeş yılda sayısız kez büyük grevlere ve çok sayıda genel greve giden Arjantin işçi sınıfı, yalnızca son iki yılda tam 8 kere genel greve gidecek denli bir dinamizm sergilemiş durumda.

Yanı sıra, işsizlerin, tarım proleterlerinin ve emekçi köylülerin örgütlülükleri de oldukça ileri düzeydedir. Bunlar sınıf ve kitle hareketi için ortaya çıkan yeni durumda oldukça büyük avantajlardır. Harekete işçi sınıfının damgasını vurması ise halk isyanının geleceğini belirleyecek bir önem taşımaktadır.

Arjantin burjuvazisinin derhal başvurmak yoluna gittiği sıkıyönetim terörünün olayları durdurmakta ne denli başarılı olacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Uzun yıllar ABD destekli faşist askeri cuntalarla yönetilmiş ve bu yönetimler altında 20. yüzyılın en ağır kirli savaş bilançolarından birini oluşturmakla ünlenmiş bu ülkede sınıf mücadeleleri bakımından bir kez daha zor bir döneme girilmiştir. Bu dönem sınıf ve emekçi hareketi kadar Arjantin devrimci hareketini de yeni bir sınamadan geçirecektir. Bu sınamadan başarılı çıkmaları durumunda, bunun başta Latin Amerika’daki sosyal mücadeleler olmak üzere tüm dünyadaki sınıf ve halk hareketlerine önemli bir etkisi olacaktır. Bugünün Arjantin’i, salt İMF reçetelerinin uygulanması ve bunun yarattığı kaçınılmaz iflasın açığa çıkması bakımndan değil, sosyal mücadelelerin seyri bakımından da tüm dünyada özel bir ilgiyle izlenmektedir.

Çöküşün sorumluları ve mazeretler

Tüm dünyanın gözleri şimdi Arjantin’in üzerinde. Zira buradaki çöküşün kısa süre içinde tüm dünyada etkisini göstermesi bekleniyor. Ve bu çöküşün olumsuz iktisadi etkileri öncelikle kriz ve çöküş eşiğindeki diğer ülkelerde ortaya çıkacak. Türkiye başta olma üzere çöküş sınırlarına yakın kapitalist ülke ekonomileri daha şimdiden alarm durumuna geçmiş bulunuyorlar. Öte taraftan, benzer türden halk isyanlarıyla karşılaşma olasılığına karşı bu gibi ülkelerde, özellikle de Türkiye’de öteden beri askeri ve polisiye önlemler alınmaktaydı. Şimdi, Arjantin’deki sarsıcı gelişmelerin ardından, bu tür tedbirler egemen sınıflar için daha büyük bir önem ve ciddiyet kazanacaktır.

Belli bir ülkede ortaya çıkan bu tür çöküşlerin olumsuz etkileri yalnızca benzer durumdaki ülkelerle sınırlı kalmıyor, bölgesel bir yayılma özelliği de gösteriyor. Bunun yakın zamanda çarpıcı örneklerini de yaşadık. Güney Doğu Asya, Güney Kore, Rusya, Japonya ve Meksika’da geçtiğimiz yıllarda yaşanan ekonomik ve mali çöküşler başta söz konusu bölgelerdeki ülkeler olmak üzere tüm dünyayı etkilemişti. Şimdi de benzer bir çöküş örneğiyle karşı karşıyayız. Emperyalist finans kurumlarının eteklerinin tutuşması da bu yüzdendir.

Hatırlanacağı üzere, o dönemdeki kriz ve çöküşleri belli bir sınırda tutmak için olağanüstü uygulamalar ve önlemler gerekmişti. Güney Kore’deki çöküş Asya’nın irili ufaklı bütün ekonomilerini derinden sarsmıştı, ki hala da bunun etkileri sürmektedir. Meksika’daki krizi belli sınırlarda tutmak için İMF 50 milyar dolarlık bir kredi takviyesi yapmak zorunda kalmıştı. Elbette karşılığında da Meksika ekonomisine ve maliyesine İMF ve ABD tarafından el konulmuştu. Benzer bir yüklü para desteği Güney Kore’ye de yapılmış, yine karşılığında onun da ekonomisine el konulmuştu.

Kriz ve çöküşü sınırlandırmaya dönük uygulamaların asıl yükünün ise işçi ve emekçilerin omuzlarına yıkıldığı, bunun da işsizliği, sefaleti ve hak gasplarını dayanılmaz ölçülere vardırdığı biliniyor. Fakat tüm bu önlemlere rağmen birbirlerini izleyen kriz ve çöküşler engellenmiyor. En fazlasından geçici tedbirler ve olağanüstü yöntemlerle kontrol altına alınabiliyor.

Ve şimdi sonu gelmeyen bu ekonomik krizlerin ve çöküşlerin mimarı olanlar, sorumluluklarını gizlemek için yine yalana ve demagojiye başvuruyorlar. Onlara bakılırsa çöküşün asıl nedeni, Arjantin yönetiminin İMF’nin önerdiği ve beklediği önlemleri alamaması, acı reçeteler anlamına gelen “reformlar”ın tam olarak uygulanmamasıymış. Gerçekte ise Arjantin uzun yıllardar İMF reçetelerini harfiyen uygulayan ülkelerin başında gelmiştir ve bu alandaki performansıyla model ülke gösterilmiştir. Özelleştirmelerin hızlı ve yaygın yapılmasına, devletin hızla küçültülmesine örnek gösterilen bu ülkenin bugünkü iflası, yapısal sorunlara çözüm reçetesi olarak sunulan İMF reçetelerinin yeni bir iflasından başka bir şey değildir gerçekte. Arjantin İMF reçetelerini uygulamadığı için de&curre;il, tersine onları harfiyen uyguladığı için bu noktaya geldi ve geldiği noktada İMF tarafından yüzüstü bırakıldığı için iflasını resmen de ilan etmek zorunda kaldı.

Emperyalistler ve işbirlikçi Arjantin burjuvazisi; yani, artık faizlerinin bile ödenemediği 132 milyar dolarlık borç yükünün, yüzde 22.5 oranındaki işsizliğin, üretimde aşılamayan durgunluk ve iflasların, her gün binlerce insanın yoksulluk sınırının altına itilmesiyle belirginleşen bir çöküş tablosunun asıl sorumluları, faturayı tam da bu işleri yerine getirmek için olağanüstü yetkilerle göreve getirdikleri Ekonomi Bakanı Domingo Cavallo’ya yükleyerek, çöküşün sorumluluğundan kendilerini sıyırmaya çalışıyorlar.

Oysa ki, ortaya çıkan sonuç ne bizdeki Derviş misali bir ABD ajanı olan Cavallo gibilerinin yeteneksizliğiyle ne de reçetelerin eksik uygulanmasıyla açıklanabilir. Bu çöküş İMF ve Dünya Bankası tarafından dayatılan emperyalist politikaların doğrudan bir sonucudur. Yıllardır emperyalist asalakların dikte ettirdikleri dışında bir şey yapılmamıştır Arjantin’de.

“Türkiye Arjantin olmaz”mış!

Aynı süreci aynı yönde ve aynı hızda Türkiye de yaşamaktaydı. Fakat 11 Eylül saldırısının ardından Amerikan emperyalizminin bölgemize yönelik savaş planları çerçevesinde kazandığı önem onu şimdilik Arjantin’e benzer bir akıbetten korumuş bulunuyor. Fakat yalnızca şimdilik. Bundan böyle ya ABD emperyalizminin emperyalist saldırı ve savaş planları çerçevesinde ihtiyaç duyduğu hizmetler gereğince yerine getirilecektir, ya da Arjantin’in akıbeti kendisine karşı bir tehdit ve şantaj sopası olarak kullanılacaktır. Arjantin’e bakıp bugünkü duruma şükreden Türk sermaye basınının özenle gizlediği gerçek budur. Gerçekte Arjantin’deki gelişmeler, ABD emperyalizminin Türk burjuvazisi üzerindeki etki ve denetimini güçlendirmiştir. Bundan böyle başta Irak olmak üzere çeşitli konularda Amerikan emperyalizminin istek ve iradesie boyun eğmek mecburiyeti artmıştır.

Arjantin’deki çöküş denilebilir ki Türkiye burjuvazisinin yüreğini hoplatmaktadır. İMF’nin ek kredilerine rağmen ekonomik kriz hala da sürüyor. Kaldı ki, borç dilimleri halinde verilen bu kredilerin sürmesi, ABD’nin bölgedeki maceracı girişimlerine harfiyen yanıt vermelerine sıkı sıkıya bağlı olduğu için, ortada hiçbir şeyin garantisi yoktur. Her an İMF ile ipler kopabilir ve her an Arjantin’deki akıbetle yüzyüze kalınabilir. Bu akıbetten kaçınmak için Ameriken emperyalizminin isteklerine harfiyen boyun eğmenin ise benzer ağırlıkta başka iktisadi ve siyasal sonuçları olacaktır. Bu, işbirlikçi Türk burjuvazisinin düne göre daha ağır bir kıskacın içine sıkışması, ülkeyi ve emekçileri birbirinden beter akbetlere sürüklemesi anlamına gelmektedir. Arjantin’den 1.3 milyar dolar borcu esirgeyen İF’nin Türkiye’ye yeni bir 10 milyarlık borç verme kararı alması elbette boşuna değil.

Dolayısıyla sermayenin korkusu da boşuna değil. TÜSİAD, TOBB, muhalefet partileri, hükümet ve satılık kalemşörler peşpeşe bir takım boş sözlerle piyasaya iyimserlik mesajları vermek için elbirliği yapmış bulunuyorlar. Ancak, altı boş iyimser yorumlarla durumu kurtarmaya çalışanların bile yüreklerinde aynı korku, kafalarında hep aynı soru var: Ya Arjantin gibi olursak!

Bu sözde iyimser yorumlara bakılırsa Türkiye Arjantin olmazmış. Çünkü, Türkiye İMF’nin programını eksiksiz uyguluyormuş. Türkiye halkının manevi yapısı sosyal patlamalara izin vermeyecek bir özellik gösteriyormuş. Türkiye ekonomisi, Arjantin’le kıyaslanamaz avantajlar taşıyormuş vs., vs.

Kuşkusuz bu açıklamaların bir ciddiyeti ve inandırıcılığı bulunmuyor. Mevcut koşullar, iktisadi ve siyasi krizin vardığı boyutlar, bunun işçi ve emekçilere faturası hiç de Arjantin’den aşağı kalır değildir. Eğer bu aynı koşullar Türkiye’de henüz bir sosyal patlamaya yolaçmıyorsa, bu yalnızca işçi ve emekçilerin öfke ve tepkilerinin akacağı bir kanalın yaratılamamasındandır. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın, sınıf ve kitle hareketinin temel ihtiyaçları karşılamaya dönük asgari bir çaba gösterildiğinde, hiçbir yalan, demagoji ve polisiye tedbir sınıf ve kitle hareketinde güçlü bir çıkışın önüne geçemeyecektir.