Ölüm Orucu Direnişi
1. yılında!..
73 şehit, yüzlerce gazi ve artan baskılara rağmen... Direniş sürüyor!
Devlet, devrimci tutsakları hücrelere atarak, onların siyasi ve insani
haklarını gaspederek teslimiyeti dayatmış, bu yolla toplumsal muhalefete
de mesaj vermeye çalışmıştır. 19 Aralıkta pervasızca gerçekleştirdiği
katliam, devletin hücre saldırısıyla neyi amaçladığını bütün açıklığıyla
göstermiştir. Tüm dünyanın gözleri önünde hayat kurtarma
adı altında hayatlar söndürülmüş, onlarca tutsak vahşice katledilmiş
ve yine yüzlercesi yaralı olarak hücrelere atılmıştır. Evlatlarımız o pek övülen ve propagandası yapılan hücrelere atıldıkları
günden beri sürekli yeni baskılarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Sayım,
arama vb. bahanelerle devrimci tutsaklar hergün kaba şiddete, işkencelere
tabii tutulmaktadırlar. İhtiyaçlarının dışardan karşılanması yasaklanarak
herşey fahiş fiyatlarla kantinlerde satılmakta; en fazla üç kitap bulundurma
hakkı tanınmakta; pek çok yayın yasak olduğu gerekçesiyle verilmemekte;
aile dışındaki ziyaretçiler görüşe alınmamakta; savunma hakları kısıtlanmakta;
ağır hastalar dahi tedavi edilmemektedir. Bunun dışında yasak kapsamına
giren günlük yaşama dair irili ufaklı onlarca insani talep vardır. En
ufak bir itirazda disiplin cezası verilmekte; ziyaret ve mektup yasağı
konulmakta; keyfi olarak sık sık hücreleri değiştirilmektedir. Her şeyden önce tek ve üç kişilik hücrelerde yaşamaya mahkum edilen
tutsakların birbirlerini görmeleri ve birbirlerinden haber almaları
katı bir tecrit uygulamasıyla engellenmektedir. En kötüsü, insanın insana
yasaklanarak sessiz bir ölüme terkedilmesi; kendisine, topluma, insanlara
yabancılaştırılmak istenmesidir. Devlet, insanlığından soyundurarak
direncini kırmayı, kaba şiddetle teslim alamadığı devrimci tutsakları
bu insanlık dışı yolla teslim almayı hesaplamaktadır. Evlatlarımız tüm bu gerçekleri bildikleri için, siyasi kimliklerinden
ve insani haklarından vazgeçmemek ve yaşayan ölülere dönmemek için ölümüne
direniyorlar. 19 Aralık katliamından sonra, gelinen aşamada, tüm tutsakların talepleri
ortaklaşmıştır. Bu talepler demokratik ve insanidir, karşılanamayacak
talepler değildir. Başta tecrit ve izolasyonun kalkması olmak üzere,
düşünceleri yok etmek için getirilen bütün yasaklar ve uygulamaların
kaldırılması, en temel insani haklarının verilmesi, zorla müdahale işkencesinin
son bulması, hastaların tedavi edilmesi amacıyla içeride ve dışarıda
sürdürülen Ölüm Orucu direnişinde tam 43 tutsak ve tutsak yakını şehit
düşmüştür. Talepler kabul edilmediği sürece ölümler pahasına direniş
devam edecektir. Peki sorun neden çözülmüyor? 19 Aralık öncesi belli bir ivme kazanan ve demokratik kamuoyunun gündemine
giren hücre karşıtı eylemlilikler, katliam sonrası devletin çok yönlü
saldırısıyla giderek gerilemiştir. Devlet bu noktadaki muhalefetin zayıflığından
aldığı cesaretle çok daha pervasızca saldırmakta ve ölümlere seyirci
kalmaktadır. Tutsaklara dayatılan hücre saldırısının, ödenen ağır bedellere rağmen
geriletilememesinin arkasında, toplumun örgütsüzleştirilmesi ve susturulmasının
önemli bir payı vardır. Devlet, saldırılarıyla her kesimi kendi derdiyle
uğraşır bir hale getirmiştir. Bugün evlatlarımıza dayatılan hücrelere karşı çıkmak, topluma dayatılan
hücreleştirmeye karşı çıkmaktan başka bir anlam taşımamaktadır. Çünkü,
hücre saldırısı, yalnızca devrimci tutsaklarla sınırlı değildir. Hak
ve özgürlükleri için mücadele eden milyonlarca insanın karşı karşıya
olduğu bir saldırıdır. Hücreleşmiş yaşamı kabullenmek, kendi ellerimizle kendi geleceğimizi
yok etmek demektir. Sömürü ve zulmün artarak devam etmesi demektir.
Bizler, tutuklu yakınları olarak, bir kez daha kendine insanım diyenlere
seslenmek istiyoruz: Evlatlarımızın talepleri demokratik ve insanidir. Karşılanamayacak
talepler değildir. Devlet ölümleri zevkle izlemektedir. Çözümsüzlüğün
arkasında yatan gerçek, Ceza ve Tevkif evleri Genel Müdürü Ali Suat
Ertosunun ailelerle konuşmasında dile getirdiği, Sonunuz
geldi, ister Ölüm Orucunda isterse başka türlü, hepiniz gebereceksiniz
sözlerinde gizlidir. Bu mantık, devletin tutsakları ve ailelerini gözden çıkarma mantığıdır.
Onlar bu cesareti toplumdaki suskunluktan almaktadır. Onlara bu cesareti
vermeyelim. Unutmayalım ki, evlatlarımızla birlikte yokedilmek istenen
bu ülkenin geleceğidir, muhalefet hakkıdır, özgürce yaşam talebidir.
Savaş, kriz vb. bahanelerle haklarımıza göz dikmelerine, bizi mücadeleye
yabancılaştırmalarına, Ölüm Orucu direnişini unutturarak gündemden düşürme
manevralarına izin vermeyelim. Her türlü hakkımızın takipçisi olup tutsakların
taleplerinin kabul edilmesi için devlet üzerinde baskı gücü oluşturalım!
Gözümüzün önünde süren katliamlara seyirci kalmak, ortak olmak istemiyorsak
tutsakların 1 yıldır ölümüne sürdürdükleri direnişlerine sahip çıkalım! Taleplerin kabul edilmesi ve ölümlerin son bulması için mücadeleyi
yükseltelim!. TUYAB (Tutuklu ve Hükümlü Yakınları Birliği) |
|||||