Amerikancı iktidarın ihaneti
Yönetenler dünyasındaki kokuşmuşluk ABDnin Avrasya savaşı başladı. Afganistanın tümden harabeye
çevrilmesi, yoksulluk ve perişanlık içerisindeki bir halkın emperyalist
savaş makinasının hedefi haline getirilmesi, bunun yalnızca bir ilk adımı.
Taliban yönetimi ve bin Laden burada yalnızca sıradan bir bahane. Bunun
böyle olduğunu dünya ölçüsünde hemen tüm resmi çevreler çok iyi biliyor,
fakat büyük bir ikiyüzlülükle bilmezlikten geliyor. Emperyalist saldırı
savaşının muhtemel yeni hedefleri durumundaki birkaç istisna dışında hemen
tüm resmi çevreler sorunu ABDnin koyduğu çerçevede, yani terörizme
karşı savaş olarak görme yoluna gidiyorlar. Yönetenler dünyasındaki
politik-diplomatik kokuşmuşluğu ortaya koyan bu tutum, bu çevrelerin yeni
gelişmelerden kendi gerici sefil çıkarları doğrultusunda yararlanmaya
çalışmalarınında örtüsü işlevi görüyor. Amerikan işbirlikçisi Türk burjuvazisi
ve onun adına ülkeyi yöneten Amerikancı iktidar, sözünü ettiğimiz kokuşmuşluğun
ve sefil tutumun denebilir ki en utanç verici örneği durumunda. Dünya politikasında etkin rol oynayan ya da kriz bölgesiyle doğrudan
bağlantısı bulunan hemen tüm ülkeler, ABDnin başlatma çılgınlığı
gösterdiği uzun süreli savaşın mevcut tüm dengeleri kaçınılmaz
olarak bozacağını biliyor ve bu yeni paylaşım mücadelesinde geride kalmak
istemiyorlar. Her biri kendi cephesinden, koca bir bölgeyi ateşe verecek,
ülkelere yıkım ve halklara büyük acılar yaşatacak savaş felaketi üzerinden
kirli çıkar hesapları yapıyorlar. Kirli diplomasinin, halkların yaşamı
üzerinden rezil pazarlıkların hummalı bir hal aldığı tarihi günlerden
geçmekteyiz. Şu günlerde her şey gizli diplomasinin pazarlık masalarında,
herşeye fiyat biçiliyor, herşey alım satım işleminin olağan nesnesi haline
getiriliyor. Afganistan yalnızca bir ilk hedef Afganistana karşı başlatılan barbarca savaş ABDnin Avrasya
savaşının yalnızca bir ilk adımı. Savaşı başlatanlar, emperyalist çetenin
elebaşları, bunu gizlemiyorlar da. Savaşın çok geçmeden başka ülkeler
hedef haline getirilerek yaygınlaştırılacağını açıkça söylemekte bir sakınca
görmüyorlar. Bugün hedefi genişletmemek, Afganistana karşı emperyalist
ve işbirlikçi rejimler nezdinde kurulmuş bulunan geniş koalisyonda çatlak
yaratmamak için isim telafuz etmekten kaçınıyorlar. Ama emperyalist şefler
yerine bu işi emperyalist savaş makinasının organik bir parçası olan emperyalist
basın organları yapıyorlar. Sırada hangi Ortadoğu ülkelerinin bulunduğunu
sık sık tekrarlıyorlar. Bu yolla saldırının yeni hedeflerini gündemde
tutmaya, bu doğrultuda sinsi yöntemlerle kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlar. Avrasya hakimiyeti uğruna girişilen Avrasyanın ABD emperyalizminin dünya egemenliği bakımından taşıdığı
belirleyici önemin 90ların başından bu yana işlenegeldiğini
biliyoruz. ABDli akıl hocaları (ki bunların Amerikan derin
devletinin zirvesindeki kimseler olduğu da biliniyor), ABDnin
dünya egemenliğinin kalıcı ve uzun süreli olabilmesi için, Avrasya egemenliğinin
olmazsa olmaz koşul olduğu üzerine kitaplar bile yazdılar. Amerikan emperyalizmi 89 yıkılışını izleyen yıllarda, bunun bilinciyle
hareket ederek, bu bölgedeki varlığını güçlendirmek, burayı kendi egemenlik
sahası haline getirmek için yoğun çabalar harcadı. (Türk burjuvazisinin
de bu çabalarında ona gönüllü taşeronluk yaptığını biliyoruz). Rusyanın
dağınıklık ve kargaşa içinde olduğu bir dönemde belli başarılar sağlayan
ABDnin Avrasya stratejisi, 90ların ortasından itibaren
değişen durumla birlikte denebilir ki bozguna uğradı. Son aylarda Şangay
İşbirliği Örgütü halini alan bölgesel oluşum bu bozgunu taçlandırdı. ABDnin
kendisi için stratejik önemi büyük olan bir alanda karşı karşıya kaldığı
bu durumu, ABD ekonomisindeki hızlı gerileme ve sistemindeki yapısal tıkanıklıklarla
birlikte düşündüğümüzde, Avrasya savaşı ¸ılgınlığını hazırlayan başlıca
nedenlere de ulaşmış oluruz. ABD sisteminde bir çöküş tehlikesi yaratan tıkanıklıklar konusunda kaba
bir fikir edinmek üzere, SY Kızıl Bayrakın bu sayısında (s.22) yayınlanan
bir metne okurlarımızın dikkatini özellikle çekiyoruz. 2004 ABD başkanlık
seçimleri için Demokrat Partiden aday adayı olan Lyndon LaRouche,
24 Temmuzda yaptığı bir konuşmada, ABD sisteminin tıkandığını, gerekli
müdahaleler yapılmazsa sistemin çöküşe gidebileceğini söylüyor ve Bush
yönetiminin, bu çöküşten bir çıkış yolu olarak, Avrasya üzerinden bir
dünya savaşı bile gündeme getirebilme çılgınlığı gösterebileceğine işaret
ediyor. 11 Eylül saldırısına ilişkin spekülatif zemini de güçlendiren
bu kehanet bugün gerçekleşmiş bulunuyor. (ABDnin Avrasya stratejisi
üzerine 1997 yılında temel önemde bir kitap yazmış olan Brzezinskininbu
konuşmada savaş heveslileri arasında özellikle anılması, burada dikkat
değer bir ayrıntıdır.) ABDnin heveslendiği ve ilk adımını attığı savaş çılgınlığı onun
için sonun başlangıcı olacaktır. Sistemdeki tıkanıklığı çözmek için girişilmiş
bir savaşın, savaşı başlatan ülke için bir çıkış olabildiğini modern tarih
kaydetmiyor. Bu yolun çıkıştan çok yenilgi ve çöküş yarattığını ise 20.
yüzyıl tarihi açıkça kaydediyor. İki büyük dünya savaşının çıkışında birinci
dereceden rol oynayan Alman emperyalizminin akibeti buna tanıklık etmektedir.
Macerasını büyütme yolunun seçerse ABDyi bekleyen akibet farklı
olmayacaktır. Dünya ölçüsünde halkların büyüyen nefretinin hedefi haline
gelerek o ilk partiyi daha şimdiden kaybetmiştir. Türkiye savaşta emperyalizmin ABD ve İngiliz emperyalizminin Afganistana karşı günlerdir sürdürmekte
oldukları savaşta Türkiye toprakları bir saldırı üssü olarak kullanılıyor.
Basın organları İncirlikte hummalı bir bombardıman uçağı trafiği
yaşandığını bildiriyorlar. Amerikancı basın bu üssü NATOnun
ileri karakolu olarak tanımlıyor. NATOnun ve ABD emperyalizminin
ileri karakolu olan gerçekte bütün bir Türkiyedir. Ülkemiz
Körfez savaşında Iraka karşı savaş üssü olarak kullanıldı. Yugoslavyaya
karşı savaşta üs olarak kullanılmaya hazır hale getirildi. Şimdi de Afganistana
karşı bir saldırı üssü olarak kullanılıyor. Ve yarın ABD emperyalizminin
hedefi durumundaki öteki komşu halklara karşı bir savaş üssü olarak kullanılacağına
kuşku yok. Özetle Türkiye, dünya emperyalizminin, onun jandarması Amerikan emperyalizminin
bölgedeki tüm ülkelere ve halklara karşı değişmez ve sorunsuz bir saldırı
üssü konumundadır. Emperyalistler tarafından bölge hakimiyetinin gerektirdiği
her durumda dilediklerince kullanılmaktadır. Bölgede bu konumdaki bir
ikinci ülke yoktur. İsrail bile emperyalistler için bu tür bir işlev yerine
getirmek konumundan yoksundur. Türk burjuvazisinin üstlendiği bu rol, bölge halklarına karşı işlenebilecek
en ağır suçtur. Amerikancı iktidar, dün olduğu gibi bugün de bölge ülkelerine
ve halklarına karşı emperyalizmin ajanı ve bekçi köpeği olarak hareket
etmektedir. Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinin bölge halklarına karşı
tarihsel ve güncel sorumluluklarını yerli yerine oturtabilmek için, bu
temel önemde gerçekliği gözönünde bulundurmak gerekmektedir. İşçi sınıfı
ve emekçiler, işbirlikçi burjuvazinin ve Amerikancı iktidarın Türkiyeyi
emperyalizmin ileri karakolu olarak kullandırmasına seyirci
kaldıkları sürece, bölge halklarına karşı ağır bir tarihsel sorumlulukla
da yüzyüze kalacaklardır. Gündemde ABDnin egemenlik Türkiyeyi yöneten Amerikancı iktidar düne kadar, bir tek savaşa
bizzat katılmak dışında, ABDye her türlü desteği verdiğini açıklamıştı.
Şimdi ise savaşa bizzat katılmak var gündemde. ABD emperyalizmine göbekten
bağlı bir sınıfın, devletin ve ordunun manevra yapma olanaklarının sınırını,
son gelişmeler ibret verici bir tablo olarak bir kez daha ortaya sermektedir.
Hiç değilse savaşa bizzat katılmaktan geri durabileceklerini düşünenler,
artık bundan da kaçınamayacak duruma gelmişlerdir. ABD hiç de NATO sözleşmesi ve 5. madde kapsamında değil, dosdoğru özel
bir talep olarak, Türk ordusunun Afganistan batağında kendisi için savaşmasını
istemektedir. Türkiye üzerindeki iktisadi, mali, siyasi ve askeri nüfuzunu,
işbirlikçi iktidarı buna razı etmek için kullanmaktadır. Dayatmalara rüşvetler,
kirli ve gizli pazarlıklar içinde gündeme getirilen özendirmeler eşlik
etmektedir. Daha geçenlerde Türkiyeye ilişkin toplantısını bir şantaj
aracı olarak erteleyen İMFnin ve Dünya Bankasının şimdilerde
açmaya hazırlandığı söylenen cömert krediler, Türkiyenin ülkeyi
yönetenler tarafından hangi fiyata satışa çıkarıldığına da bir gösterge
olacaktır. Türkiyeyi altından kalkılamaz bir borç batağına saplayan ve ekonomiyi
çöküşe sürükleyenler, şimdi bu ağır yükün altında kendilerini tümden nefessiz
bırakmaktan kurtaracak üç-beş kuruş için Türkiyeyi ABDnin
savaş arabasına koşuyorlar. Türkiye ABD emperyalizminin savaş batağına
Afganistan üzerinden saplanırsa, ki tüm göstergeler bu yöndedir, bunu
kaçınılmaz olarak savaşın öteki cepheleri izleyecektir. Bu, Türkiyeyi
yöneten Amerikancı iktidarın ve onu buna özellikle yönelten işbirlikçi
burjuvazinin, halkımıza ve bölge halklarına karşı işlediği bedeli ağır
bir suç olacaktır. 0Bu suçun işlenmesine seyirci kalınamaz. Türkiyenin devrimcileri,
Amerikan emperyalizminin bölge halklarına karşı gündeme getirdiği savaşa
karşı olan tüm gerçek yurtseverler, sonuçları ağır olacak bu maceraya
karşı seferber olmak zorundadırlar. Suçu işleyenlere bunun cezasız kalmayacağı
mücadelenin gücüyle, işçi ve emekçi kitleler harekete geçirilerek bugünden
gösterilebildiği ölçüde, işbirlikçi burjuvazinin kendi sefil çıkarları
ve hesapları uğruna ülkemizi ABDnin savaş arabasına koşması da engellenebilecektir.
Bu bölge halklarıyla devrimci dayanışmanın, emperyalist savaşa karşı onlara
verilebilecek desteğin de en anlamlı alanı olacaktır..
|
|||||