31 Ekim '01
Sayı: 30


  Kızıl Bayrak'tan
  ABD'nin Avrasya macerası ve Amerikancı iktidarının ihaneti
  Emperyalist savaşa karşı ezilen halkların yanında yer alalım!..
  Emperyalist savaşa karşı savaş!
  Ya barbarlık ya sosyalizm!
  Emperyalist savaşa karşı eylemler...
  Pirelli işçisi işten atmalara karşı direniyor
  Savaş, anti-emperyalist mücadele ve Parti Programı
  Proletarya devriminin askeri programı
  Zaferi direniş kazanacak
  1. yılına girerken Ölüm Orucu Direnişi-1
  Emperyalist haydutluk savaşı
  Psikolojik savaş, "özgür dünya" ve küresel sansür
  Ekmeğe sarılı bombalar
  "Çöküş içindeki ABD ve Batı çıkış için savaşa başvuracak"
   Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
ABD’nin Avrasya macerası ve
Amerikancı iktidarın ihaneti

 

Yönetenler dünyasındaki kokuşmuşluk

ABD’nin Avrasya savaşı başladı. Afganistan’ın tümden harabeye çevrilmesi, yoksulluk ve perişanlık içerisindeki bir halkın emperyalist savaş makinasının hedefi haline getirilmesi, bunun yalnızca bir ilk adımı. Taliban yönetimi ve bin Laden burada yalnızca sıradan bir bahane. Bunun böyle olduğunu dünya ölçüsünde hemen tüm resmi çevreler çok iyi biliyor, fakat büyük bir ikiyüzlülükle bilmezlikten geliyor. Emperyalist saldırı savaşının muhtemel yeni hedefleri durumundaki birkaç istisna dışında hemen tüm resmi çevreler sorunu ABD’nin koyduğu çerçevede, yani “terörizme karşı savaş” olarak görme yoluna gidiyorlar. Yönetenler dünyasındaki politik-diplomatik kokuşmuşluğu ortaya koyan bu tutum, bu çevrelerin yeni gelişmelerden kendi gerici sefil çıkarları doğrultusunda yararlanmaya çalışmalarınında örtüsü işlevi görüyor. Amerikan işbirlikçisi Türk burjuvazisi ve onun adına ülkeyi yöneten Amerikancı iktidar, sözünü ettiğimiz kokuşmuşluğun ve sefil tutumun denebilir ki en utanç verici örneği durumunda.

Dünya politikasında etkin rol oynayan ya da kriz bölgesiyle doğrudan bağlantısı bulunan hemen tüm ülkeler, ABD’nin başlatma çılgınlığı gösterdiği “uzun süreli” savaşın mevcut tüm dengeleri kaçınılmaz olarak bozacağını biliyor ve bu yeni paylaşım mücadelesinde geride kalmak istemiyorlar. Her biri kendi cephesinden, koca bir bölgeyi ateşe verecek, ülkelere yıkım ve halklara büyük acılar yaşatacak savaş felaketi üzerinden kirli çıkar hesapları yapıyorlar. Kirli diplomasinin, halkların yaşamı üzerinden rezil pazarlıkların hummalı bir hal aldığı tarihi günlerden geçmekteyiz. Şu günlerde her şey gizli diplomasinin pazarlık masalarında, herşeye fiyat biçiliyor, herşey alım satım işleminin olağan nesnesi haline getiriliyor.

Afganistan yalnızca bir ilk hedef

Afganistan’a karşı başlatılan barbarca savaş ABD’nin Avrasya savaşının yalnızca bir ilk adımı. Savaşı başlatanlar, emperyalist çetenin elebaşları, bunu gizlemiyorlar da. Savaşın çok geçmeden başka ülkeler hedef haline getirilerek yaygınlaştırılacağını açıkça söylemekte bir sakınca görmüyorlar. Bugün hedefi genişletmemek, Afganistan’a karşı emperyalist ve işbirlikçi rejimler nezdinde kurulmuş bulunan geniş koalisyonda çatlak yaratmamak için isim telafuz etmekten kaçınıyorlar. Ama emperyalist şefler yerine bu işi emperyalist savaş makinasının organik bir parçası olan emperyalist basın organları yapıyorlar. Sırada hangi Ortadoğu ülkelerinin bulunduğunu sık sık tekrarlıyorlar. Bu yolla saldırının yeni hedeflerini gündemde tutmaya, bu doğrultuda sinsi yöntemlerle kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlar.

Avrasya hakimiyeti uğruna girişilen
çılgınca macera

Avrasya’nın ABD emperyalizminin dünya egemenliği bakımından taşıdığı belirleyici önemin ‘90’ların başından bu yana işlenegeldiğini biliyoruz. ABD’li akıl hocaları (ki bunların Amerikan “derin devlet”inin zirvesindeki kimseler olduğu da biliniyor), ABD’nin dünya egemenliğinin kalıcı ve uzun süreli olabilmesi için, Avrasya egemenliğinin olmazsa olmaz koşul olduğu üzerine kitaplar bile yazdılar.

Amerikan emperyalizmi ‘89 yıkılışını izleyen yıllarda, bunun bilinciyle hareket ederek, bu bölgedeki varlığını güçlendirmek, burayı kendi egemenlik sahası haline getirmek için yoğun çabalar harcadı. (Türk burjuvazisinin de bu çabalarında ona gönüllü taşeronluk yaptığını biliyoruz). Rusya’nın dağınıklık ve kargaşa içinde olduğu bir dönemde belli başarılar sağlayan ABD’nin Avrasya stratejisi, ‘90’ların ortasından itibaren değişen durumla birlikte denebilir ki bozguna uğradı. Son aylarda Şangay İşbirliği Örgütü halini alan bölgesel oluşum bu bozgunu taçlandırdı. ABD’nin kendisi için stratejik önemi büyük olan bir alanda karşı karşıya kaldığı bu durumu, ABD ekonomisindeki hızlı gerileme ve sistemindeki yapısal tıkanıklıklarla birlikte düşündüğümüzde, Avrasya savaşı ¸ılgınlığını hazırlayan başlıca nedenlere de ulaşmış oluruz.

ABD sisteminde bir çöküş tehlikesi yaratan tıkanıklıklar konusunda kaba bir fikir edinmek üzere, SY Kızıl Bayrak’ın bu sayısında (s.22) yayınlanan bir metne okurlarımızın dikkatini özellikle çekiyoruz. 2004 ABD başkanlık seçimleri için Demokrat Parti’den aday adayı olan Lyndon LaRouche, 24 Temmuz’da yaptığı bir konuşmada, ABD sisteminin tıkandığını, gerekli müdahaleler yapılmazsa sistemin çöküşe gidebileceğini söylüyor ve Bush yönetiminin, bu çöküşten bir çıkış yolu olarak, Avrasya üzerinden bir dünya savaşı bile gündeme getirebilme çılgınlığı gösterebileceğine işaret ediyor. 11 Eylül saldırısına ilişkin spekülatif zemini de güçlendiren bu kehanet bugün gerçekleşmiş bulunuyor. (ABD’nin Avrasya stratejisi üzerine 1997 yılında temel önemde bir kitap yazmış olan Brzezinski’ninbu konuşmada savaş heveslileri arasında özellikle anılması, burada dikkat değer bir ayrıntıdır.)

ABD’nin heveslendiği ve ilk adımını attığı savaş çılgınlığı onun için sonun başlangıcı olacaktır. Sistemdeki tıkanıklığı çözmek için girişilmiş bir savaşın, savaşı başlatan ülke için bir çıkış olabildiğini modern tarih kaydetmiyor. Bu yolun çıkıştan çok yenilgi ve çöküş yarattığını ise 20. yüzyıl tarihi açıkça kaydediyor. İki büyük dünya savaşının çıkışında birinci dereceden rol oynayan Alman emperyalizminin akibeti buna tanıklık etmektedir. Macerasını büyütme yolunun seçerse ABD’yi bekleyen akibet farklı olmayacaktır. Dünya ölçüsünde halkların büyüyen nefretinin hedefi haline gelerek o ilk partiyi daha şimdiden kaybetmiştir.

Türkiye savaşta emperyalizmin
“ileri karakolu” ve saldırı üssü

ABD ve İngiliz emperyalizminin Afganistan’a karşı günlerdir sürdürmekte oldukları savaşta Türkiye toprakları bir saldırı üssü olarak kullanılıyor. Basın organları İncirlik’te hummalı bir bombardıman uçağı trafiği yaşandığını bildiriyorlar. Amerikancı basın bu üssü “NATO’nun ileri karakolu” olarak tanımlıyor. NATO’nun ve ABD emperyalizminin “ileri karakolu” olan gerçekte bütün bir Türkiye’dir. Ülkemiz Körfez savaşında Irak’a karşı savaş üssü olarak kullanıldı. Yugoslavya’ya karşı savaşta üs olarak kullanılmaya hazır hale getirildi. Şimdi de Afganistan’a karşı bir saldırı üssü olarak kullanılıyor. Ve yarın ABD emperyalizminin hedefi durumundaki öteki komşu halklara karşı bir savaş üssü olarak kullanılacağına kuşku yok.

Özetle Türkiye, dünya emperyalizminin, onun jandarması Amerikan emperyalizminin bölgedeki tüm ülkelere ve halklara karşı değişmez ve sorunsuz bir saldırı üssü konumundadır. Emperyalistler tarafından bölge hakimiyetinin gerektirdiği her durumda dilediklerince kullanılmaktadır. Bölgede bu konumdaki bir ikinci ülke yoktur. İsrail bile emperyalistler için bu tür bir işlev yerine getirmek konumundan yoksundur.

Türk burjuvazisinin üstlendiği bu rol, bölge halklarına karşı işlenebilecek en ağır suçtur. Amerikancı iktidar, dün olduğu gibi bugün de bölge ülkelerine ve halklarına karşı emperyalizmin ajanı ve bekçi köpeği olarak hareket etmektedir. Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinin bölge halklarına karşı tarihsel ve güncel sorumluluklarını yerli yerine oturtabilmek için, bu temel önemde gerçekliği gözönünde bulundurmak gerekmektedir. İşçi sınıfı ve emekçiler, işbirlikçi burjuvazinin ve Amerikancı iktidarın Türkiye’yi emperyalizmin “ileri karakolu” olarak kullandırmasına seyirci kaldıkları sürece, bölge halklarına karşı ağır bir tarihsel sorumlulukla da yüzyüze kalacaklardır.

Gündemde ABD’nin egemenlik
savaşına bizzat katılmak var

Türkiye’yi yöneten Amerikancı iktidar düne kadar, bir tek savaşa bizzat katılmak dışında, ABD’ye her türlü desteği verdiğini açıklamıştı. Şimdi ise savaşa bizzat katılmak var gündemde. ABD emperyalizmine göbekten bağlı bir sınıfın, devletin ve ordunun manevra yapma olanaklarının sınırını, son gelişmeler ibret verici bir tablo olarak bir kez daha ortaya sermektedir. Hiç değilse savaşa bizzat katılmaktan geri durabileceklerini düşünenler, artık bundan da kaçınamayacak duruma gelmişlerdir.

ABD hiç de NATO sözleşmesi ve 5. madde kapsamında değil, dosdoğru özel bir talep olarak, Türk ordusunun Afganistan batağında kendisi için savaşmasını istemektedir. Türkiye üzerindeki iktisadi, mali, siyasi ve askeri nüfuzunu, işbirlikçi iktidarı buna razı etmek için kullanmaktadır. Dayatmalara rüşvetler, kirli ve gizli pazarlıklar içinde gündeme getirilen özendirmeler eşlik etmektedir. Daha geçenlerde Türkiye’ye ilişkin toplantısını bir şantaj aracı olarak erteleyen İMF’nin ve Dünya Bankası’nın şimdilerde açmaya hazırlandığı söylenen cömert krediler, Türkiye’nin ülkeyi yönetenler tarafından hangi fiyata satışa çıkarıldığına da bir gösterge olacaktır.

Türkiye’yi altından kalkılamaz bir borç batağına saplayan ve ekonomiyi çöküşe sürükleyenler, şimdi bu ağır yükün altında kendilerini tümden nefessiz bırakmaktan kurtaracak üç-beş kuruş için Türkiye’yi ABD’nin savaş arabasına koşuyorlar. Türkiye ABD emperyalizminin savaş batağına Afganistan üzerinden saplanırsa, ki tüm göstergeler bu yöndedir, bunu kaçınılmaz olarak savaşın öteki cepheleri izleyecektir. Bu, Türkiye’yi yöneten Amerikancı iktidarın ve onu buna özellikle yönelten işbirlikçi burjuvazinin, halkımıza ve bölge halklarına karşı işlediği bedeli ağır bir suç olacaktır.

0Bu suçun işlenmesine seyirci kalınamaz. Türkiye’nin devrimcileri, Amerikan emperyalizminin bölge halklarına karşı gündeme getirdiği savaşa karşı olan tüm gerçek yurtseverler, sonuçları ağır olacak bu maceraya karşı seferber olmak zorundadırlar. Suçu işleyenlere bunun cezasız kalmayacağı mücadelenin gücüyle, işçi ve emekçi kitleler harekete geçirilerek bugünden gösterilebildiği ölçüde, işbirlikçi burjuvazinin kendi sefil çıkarları ve hesapları uğruna ülkemizi ABD’nin savaş arabasına koşması da engellenebilecektir. Bu bölge halklarıyla devrimci dayanışmanın, emperyalist savaşa karşı onlara verilebilecek desteğin de en anlamlı alanı olacaktır..