Emperyalist savaşa
karşı ezilen halkların yanında yer alalım!..
ABDnin Avrasya macerası ve Yönetenler dünyasındaki kokuşmuşluk Ticari ve askeri merkezlerine yönelik 11 Eylül saldırısının şokunu atlatır
atlatmaz intikam çığlıkları eşliğinde düşmanını arayan ABDnin
başını çektiği emperyalist haydutlar, sözde Sonsuz özgürlük
operasyonu adı altında, barbarlık örneği yeni bir savaşı daha başlattılar.
Hedefin Washington ve New York saldırılarının faili olarak ilan edilen
Usame Bin Ladinle, amacın onun cezalandırılmasıyla sınırlı olmadığı-olmayacağı
daha ilk günlerde sağa sola savrulan tehditlerden belliydi. ABDnin başını çektiği emperyalist haydutlar karşılarında diz çökmeyen
bütün halklara düşmandır. Direnen herkes bugünkü saldırının açık hedefidir.
Öyle ki, bu haydutlar, karşı çıkmak bir yana, bu savaş karşısında tarafsız
kalmayı ya da eleştirel bir tutum almayı bile saldırı hedefi olmayı haketmenin
bir gerekçesi sayıyorlar. Binbir hileyle seçim kazandırılan silah ve petrol
tekellerinin temsilcisi Bush, bunu, bu çatışmada tarafsız kalmak
yok, bizden yana değilsen düşmanımızsın anlamına gelen bir açıklıkta
ve tam bir kabadayılıkla ifade etmeyi sürdürüyor. Bu savaş emperyalist barbarların talan savaşıdır Bu barbarca savaşın kapsamını, sınırlarını ve gerçek amacını, kızışan
rekabet ortamında ABD emperyalizminin elini güçlendirecek olan yeni siyasal
ve iktisadi kozlar elde etme ihtiyacı belirliyor. Bin Ladin tarafından
planlandığı peşinen iddia edilen saldırıyı böyle bir açılıma vesile ederek
Afganistana yerleşmek, böylece Orta Asya ve Ortadoğunun zengin
doğal kaynaklarının talanında kendisine ayrıcalıklı bir denetim imkanı
sağlamak ve pay kapmak, artık kör gözlerce bile görülen bir gerçek. ABD
emperyalizminin akıl hocalarından biri bunu tüm açıklığıyla ortaya koyuyor:
Amerikanın Orta Asyadaki askeri varlığını terör karşıtı
bir-iki operasyondan öteye taşıyacağını yadsımak dürüstlük ve akıllılık
değil artık dedikten sonra, gerçek niyetlerini şöyle açıklıyor:
Afganistandan uzak durmamızın sebepolduğu zararı hatırlayalım;
Amerika artık savaş bittiğinde meydanı öyle kolayca terk edemez.
(S. Sestanoviç, Kolombiya Üniversitesi Profesörü, 5 Ekim 01) Emperyalistler, uşaklığa dünden hazır ve razı olan Kuzey İttifakı türünden
düşkünleri kurulacak hükümete getirme yoluyla hizmetlerine koşarak, Pervez
Müşerref yönetimindeki Pakistanı tehdit ve vaadlerle yanlarına çekerek,
bu amaçlarına bir meşruiyet kazandırmaya çalışıyorlar. Kaba kuvvet ve
tehditlerle, kendileri için başağrısı olmayı sürdüren diğer ülkeler üzerinde
de bu yolla tam bir denetim kurmayı hesaplıyorlar. ABD Savunma Bakanı
Rumsfeld gibi en yetkili ağızlardan ölümler için pişmanlık duymuyoruz
diyerek, bu uğurda pervasızca büyük katliamları gerçekleştireceklerini
peşinen ilan ediyorlar. Hedefe çakılan isim olmasına rağmen savaşın hemen
başında Usame Bin Ladini en sona bırakacağız demeleri
de boşuna değil. Böylece New York ve Washington saldırılarını kimin hangi amaçla yaptığının
da onları gerçekte hiç mi hiç ilgilendirmediği açığa çıkıyor. Asıl dertleri
bunu hedefleri doğrultusunda nasıl kullanacaklarıdır. Asıl kaygıları,
bir saat içinde gerçekleştirilen saldırıların yerle bir ettiği prestijlerini
yeniden kazanmak, haydutlukta sınır tanımayan gücünden bir şey kaybetmediğini
herkese göstermek ve süngü zoruyla çıkarlarını genişletmektir. Emperyalistler bölge halklarına, Afganistandan sonra sıranın Irak, Yemen, Suriye gibi ülkelere geleceği,
saldırmak için teröre destek verdikleri yönünde herhangi bir somut kanıta
ihtiyaç olmadığı şimdiden ifade ediliyor. Bu yeni barbarlık örneği savaşın
kapsamı o kadar geniş tutuluyor ki, dünyanın herhangi bir yerindeki bir
ülke, ABDnin başını çektiği haydutların çıkarına ters düşecek bir
tutum aldığında saldırı hedefi haline geliyor. Savaşın kapsamı bunun için
geniş tutuluyor, saldırı hedefleri ve gerekçeleri tam bir keyfilikle belirleniyor. Hiç beklemedikleri bir anda yaşanan böylesine büyük bir saldırının yarattığı
şoku yoğun propaganda eşliğinde terör demagojisine tahvil ederek, terörizme
karşı savaş bahanesi altında saldırıları bütün dünyadaki devrimci,
ilerici güçlere kadar genişletmek; giderek işçi ve emekçilerin yığınsal
katılımıyla genişleyen ve militanlaşmaya başlayan küreselleşme karşıtı
eylemlilikleri dizginleyip zayıflatmanın bir imkanı olarak kullanmak da
bu emperyalist haydutların kirli hesapları içinde. Afganistana saldırı
ile işe başlanmış olması, hiç de bu kirli hesabın bu cephesinin önemini
azaltmıyor. Emperyalist haydutlar şimdiden farklı türden bir işbirliği
dönemine girileceğini beyan ediyor, ilerici ve devrimci güçlere karşı
başlatacakları sürek avı için listeler oluşturuyor ve sıkı bir işbirliği
ile hep birlikte tedbir alacaklarıı dile getiriyorlar. Çıkarlarına aykırı
olan herşeyi terör, herkesi terörist ilan ederek,
barbarlığa ve sefalete karşı yükselecek tepkileri ve mücadeleyi daha güçlenmeden
boğmayı planlıyorlar. Şimdiden buna uygun askeri ve siyasi düzenlemeler
yapılıyor bile. Emperyalist metropollerde yabancı düşmanlığı tırmandırılıyor,
baskılar artırılıyor vb. Savaşın faturası bölge halklarına olduğu gibi
kapitalist metopellerde çalışan işçilere de çıkarılıyor. Daha şimdiden
yalnızca ABDdeki hava yolu şirketleri 145 bin işçiyi işten çıkarmış
bulunuyor. Avrupadaki işçileri de benzer bir saldırı bekliyor. Emperyalistlerin politikası: Kuşkusuz savaşın en ağır bedelini bugün Afganistan halkı ödüyor. Milyonlarca
Afganistanlı canını kurtarmak için komşu ülke sınırlarına akın ediyor.
Bombalardan canını kurtaranlar açlık, sefalet ve çetin doğa koşullarıyla
savaşıyor. Yerle bir edilen Afganistan şehirlerinde kalanlarla ilgili
en küçük bir haber sızdırılmıyor medyaya. Büyük bir başarıymış gibi her
gün canlı yayınlara konu olan bu bombalamaların, yakın geçmişte yüzbinlerce
Iraklının canına malolduğu ve katliamın asıl tablosunun savaştan sonra
açığa çıktığı hala hafızalardadır. Bu aynı yıkıma bugün Afganistan halkı maruz kalmaktadır. Üstelik Afganistan
halkının kendisini savunacak hiçbir silahı bulunmuyor. ABD emperyalizminin
başını çektiği katiller ordusunun kullandığı bir tek uçağın (B-2 bombardıman
uçağı) bedeli (2.2 milyar dolar), 27 milyon nüfuslu Afganistanın
20 yıllık ihracatını (1.6 milyar dolar) aşıyor. Emperyalist haydutlar
500 milyar dolar değerindeki silahlarla, savunmasız ve çaresiz bir halkı
katletmenin hiç kimse tarafından bir zafer olarak görülemeyeceğini bilmiyor
değiller. Ama onların amacı, ne Usame Bin Ladin ne de yarın ihtiyaç olduğunda
tekrar iktidara getirmekten çekinmeyecekleri Talibanlardır. Asıl
amaç, kendi çıkarları için dünyayı kana bulamak, silah zoruyla halklara
ve emekçilere boyun eğdirmektir. Öte taraftan emperyalist haydutlar, Afganistan halkına şirin görünmek
için bombalarla beraber yardım paketleri gönderdikleri propagandasıyla,
istemeden de olsa çektirdikleri acıların yaralarını sardıklarına ikna
etmeye çalışıyorlar dünya kamuoyunu. Oysa gerçekler daha ilk günde su
yüzüne çıktı. Emperyalist kuvvetler ellerindeki en ağır silahlarla taş
üstünde taş bırakmamacasına saldırıyorlar. Bombalar doğrudan kentleri,
yani sivil halkı hedef alıyor. Basına yansıdığı kadarıyla ve şimdilik,
yüze ulaşan sivil ölü sayısı sivil halka zarar vermeyeceğiz
demagojisini daha ağızlardan çıkmadan yalanlıyor. Etkisi onyıllarca sürecek ve kitlesel ölümlere yol açacak Uranyumlu bombaların kullanılması ise emperyalist barbarlığın bir başka örneği. Irak ve Yugoslavyada kullanılan ve ancak kendi askerlerinin de etkilenerek ölmeye başlaması vesilesiyle kamuoyunun gündemine girebilen bu bombalardan binlercesiyle ölüm kusuluyor Afganistanda. Düşünün ki, bu aynı süreçte ABDde biyolojik silahlı saldırılar olacak yönlü bilinçli haberler medyada geniş bir yer bulabilmektedir. Asıl gerçeklerin üstü, dünyanın birçok yerinde pekçok kez olduğu gibi, bir kez daha yaratılan panik ve korku perdesiyle örtülmeye çalışılmaktadır. Uşaklıktan cellatlığa kölece bağımlılık örneği: Türkiye! Emperyalistlerin bir dediğini iki etmeyen faşist sermaye iktidarı, günlerce
efendilerinin kendilerine görev vermelerini beklediler. Nihayet emir geldi,
görev tanımlandı: Gayrı Nizami Savaş Kuvvetleriyle (esası kontr-gerilla
birlikleridir), yürütülecek operasyonlarda tetikçi olmak(!) Hükümetin
bu görevi icra etmesi için meclis olağanüstü bir hızla toplandı. Gerekli
yasal düzenlemeler yapıldı. Anayasanın 92. ve 117. maddelerine dayanılarak
süresi ve kapsamı kendisinin belirleyeceği biçimde sınır dışına asker
gönderme ve ülke topraklarına asker bulundurma yetkisi verildi. Cumhuriyet
tarihinde hiçbir hükümet bu kadar kısa bir sürede, tartışmasız buk kadar
geniş yetkilerle donatılmamıştır. Şimdilik bir tuğgeneral ve altı uzman
subay komutasındaki 300 kişilik bir birlik emperyalistlerin emrine sunuldu.
800 kişilik ayrı bir kuvvet gönderilmek üzere hazır tuuluyor. Giderek
bu sayının artacağı ise açıktır. Yetkili ağızlar ve medyanın satılık kalemleri, kontr-gerilla eski şefleri,
öteden beri böyle bir görevi en iyi biçimde Türk ordusunun yürütebileceğinin
propagandasını yapıp duruyorlardı. İstedikleri nihayet oldu. Şanlı(!)
Türk ordusu, Kürt halkı üzerinde kazandığı kanlı tecrübeyi, katliamcılıkta
kazandığı ustalığı Afganistan halkı ve yarın gerektiğinde Irak ve diğer
bölge halkları üzerinde uygulamak üzere teyakkuzda bekliyor. Sermaye iktidarı,
bir kez daha kırıntılar uğruna sürdürdüğü uşaklığını gönüllü cellatlığa
kadar vardırabileceğini, kardeş halkların kanına ekmek doğramaya hazır
olduğunu göstermiş oluyor. Bütün hazırlıklarını can-ı gönülden yerine
getiriyor. İçinde debelendiği kriz koşullarında bu, bir parça işine de
geliyor. En başta, kriz bahanesine savaş durumu mazeretini de ekleyerek, gittikçe
kabaran faturayı işçi ve emekçilerin sırtına yüklemenin yeni bir fırsatı
olarak değirlendirmeyi düşünüyor bu emperyalist savaşı. Şimdiden bunun
adımlarını atıyor. Onbinlerce memurun ikramiyesini tırpanlayarak 500 trilyonluk
bir tassarruf sağlamayı hesaplıyor. 200 bin memurun resen emekliliği
gündemde. Başta tekel ürünleri olmak üzere yeni zamları devreye soktu
bile. Yarın savaş bütçesi oluşturma adına yeni vergiler yeni hak gaspları
gündeme gelecektir. Yıllardır teröre karşı savaş gerekçesiyle
çiğnenen demokratik hak ve özgürlüklerin iyice kısıtlanması, grev, gösteri
vb. etkinliklerin yasaklanması için savaşa aktif olarak katılmayı bile
beklemeden bir dizi karar aldılar. Kısacası sermaye iktidarı, Türkiyeli
işçi ve emekçilerin sırtına, emperyalist kirl savaşa alet olmanın yanısıra
başka faturalar da yüklüyor. Dünya halkları, işçi sınıfı ve emekçiler tarifsiz acılar, yeni yıkımlar,
büyük kayıplar demek olan haksız ve barbarca bir savaşla karşı karşıyalar.
Bu emperyalist savaşa karşı çıkmak, savaşın ve her türlü yıkımın sorumlusu
olan emperyalist barbarlara karşı mücadele etmek, bu savaşın kurbanı olmamanın,
savaşa ortak olmamanın, savaşın faturasının ödememenin tek çıkar yoludur.
İnsanlık bu vesileyle bir kez daha ne için savaş, kimin
için savaş sorularına doğru yanıtlar bulmak, gerçek bir barışa çözüm
üretmek sorunu ve sorumluluğuyla karşı karşıyadır. İşçi ve emekçiler şahsında
insanlık, bir kez daha emperyalist barbarlığın yıkıma uğratacağı değerleri
korumakla yükümlüdür. Türkiye işçi sınıfına ve bölge halklarına bu konuda çok onurlu bir görev
düşüyor. Çürüyen kapitalizm demek olan emperyalizmi, bir kez de bu topraklarda
yere sermek, onun kanlı hesaplarını boşa çıkarmak mümkün ve zorunludur.
Yeter ki safımızı doğru belirleyelim ve her türlü bedeli göze alarak sınıfsal
kurtuluş savaşımızı yükseltelim.
ABD ne istiyorsa onu yapıyorlar...
Halklara ihanette yeni safha
öAmerikancı hükümet nihayet Afganistana asker gönderme kararını
da açıklamış bulunuyor. Zaten kimse ABDnin bu onursuz uşaklarından başka türlü bir davranış
beklemiyordu. Daha Amerikanın saldırıya uğradığı ilk gün yapılan
sonuna kadar yanındayız açıklamaları, iktidarın niyetini yeterince
ortaya koymaktaydı. Sonrasındaki tüm açıklama ve gelişmeler, sadece bu
niyetin ayrıntılarının netleşmesine yaradı. En son olarak ülkede yabancı asker bulundurma ve dışarıya asker gönderme
konusunda meclise sunulan fezleke, Genelkurmayın aldığı karar ve
yaptığı hazırlıklar durumu iyice netleştirdi. Amerikaya yönelik
saldırıdan, daha özelde de Amerikanın Afganistana yönelik
saldırısının başlamasından bu yana, devlet cephesinden gayr-ı resmi olarak
yayılan desteğe evet, asker göndermeye hayır dedikodularının
da, sadece kamuoyunu oyalamaya yönelik olduğu ortaya çıkmış oldu. Zaten
yapılan tüm resmi açıklamalar bu tür söylentilerin aslı-astarı olmadığını
yeterince anlatıyordu. Ecevitin her fırsatta yinelediği bize
henüz bir talep gelmedi sözleri, Amerika talep ettiğinde tabii
ki göndereceğiz dışında nasıl okunabilir ki? Kimileri bunu eli
mecbur gönderecektir şeklinde yorumladılar. Ancak sözkonusu Ecevit
ve ş¨rekası olduğunda, bunu koşa koşa göndeririz diye yorumlamanın
çok daha gerçekçi olacağı açık. Türkiyeye biçilen (ve Türkiyenin başındaki onursuz uşaklar
tarafından güle oynaya benimsenen) rol böylesine açıkken, bunu görmemekte,
hatta tam tersi yorumlar yapmakta ısrarcı tek kişi Perinçekçiler oldu
denilebilir. Bu tür dönemlerde TV kanallarının reyting malzemesi olarak
kullandığı (sadece böyle dönemlerde hatırlayıp programlara çıkardığı)
bu zat, bu savaşta Türkiyenin safını Asyadan yana belirlediği,
ordunun ABDnin emrine asker vermeye karşı olduğu fikrini yineleyip
durdu. Elbette bu savların hiçbir dayanağı yoktu. Şimdi kuvvet gönderme
kararı alınarak hazırlıklarının yapılması, sistemin onu kamuoyunu oyalama
aracı olarak kullandığını gösteriyor. Türkiyeye biçilen rolün ABDye maşalık olduğu
son derece net. Üstelik bu rol bugünkü savaşla netleştirilmiş de değil.
Türk devleti bu role uzun zamandır hazırlanıyor. ABD-İsrail-Türkiye ittifakı
bu rolün resmen dünyaya ilan edilmesiydi. ABDnin Ortadoğu ve Asyaya
yönelik hakimiyet savaşında İsraili müttefik, Türkiyeyi maşa
olarak kullanma arzusu, iktidardaki ABD uşaklarının olağanüstü çabalarıyla
ve sıcak savaşın başlamasıyla, nihayet gerçek haline getirilmiş bulunuyor. ABDnin Afganistanda işinin zor olacağı konusunda nerdeyse
tüm dünya hemfikir. Afganistana uzattığı el yanacağı için, ABD ateşi
maşayla tutmayı tercih edecektir. Afganistanda ya da artık nerdeyse
resmen açıklanmış kadar netleşmiş bulunan Irak saldırısında, ABDnin
uçak ve füzeleri, Türkiyenin ise askeri harcanacaktır. Para üzerine
kurulu bu düzenin efendileri açısından bu da gayet mantıklıdır. Herkes
kendi fazlalıklarını gözden çıkaracaktır. Amerikada
bombadan, Türkiyede askerden bol bir şey bulunmadığına göre, elbette
öncelikle bunlar harcanacaktır. Ancak bunlar sadece iktidar sahiplerinin kirli niyet ve planlarını gösteriyor.
Planlarını uygulayıp uygulayamayacakları, hedeflerine ulaşıp ulaşamayacakları
ise sadece kendilerine bağlı değil. Örneğin, Pakistanın başındaki
Pervez Müşerref daha şimdiden ABD yanlısı kararlarının bedelleriyle karşılaşmaya
başladı. Pakistan halkı sokaklara çıkarak, ABDnin yanında yer almanın
hesabını soruyor. Türkiyedekilerin akibeti de farklı olmayacaktır. Üstelik Türkiyedekiler sadece destek vermekle yetinmek istemiyor,
komşu halklara yönelik bu emperyalist köleleştirme savaşında ABDnin
piyonluğuna soyunuyorlar. Devletin başındakiler bunu uşaklıklarının bir
gereği olarak yaparken, işbirlikçi kapitalistler de menfaatlenme hesabı
içindeler. Atak davranmadığı için hükümeti eleştiriyorlar. Meclisten alınan
onayın da ardından, Türkiyenin ABD ordusunun karargahı haline getirilmesine,
Türk askerine biçilen piyon rolüne karşı bir tek ses bu cepheden duyulmuyor.
Çünkü maddi-manevi faturası tümüyle halka ödetilecek olan bu savaştan
pazarlık paylarını ve kârlarını artırarak çıkabileceklerini düşünüyorlar. Emperyalist savaşın karşısında durabilecek, onu engelleyebilecek tek
güç, bu savaştan en fazla zarar görecek olan işçi sınıfı ve emekçilerdir.
Pek çok Asya ülkesinde ABD saldırganlığına ve iktidarlarının ABDnin
yanında yer almasına karşı emekçi halkların tepki ve öfkesi sokağa dökülmüş
durumda. Bu tepkilerin iktidarları zorladığı da açık. Türkiye işçi sınıfı
ve emekçilerinin önünde de, Amerikancı iktidarın üstlendiği emperyalizme
maşalığı engelleme görevi duruyor. Emperyalizmin ülkeye biçtiği rolü reddetmek
elimizdedir, reddetmek zorundayız. |
|||||