01 Eylül '01
Sayı: 24


  Kızıl Bayrak'tan
 Emperyalizm ve tekelci sermayenin safında "demokrasi mücadelesi"

  Derinleşen yıkıma karşı mücadeleyi yükseltelim

  Yeni kıyımlar, hak gaspları ve "esnek çalışma" kapıda

  Ankara Öncü İşçi Platformu'nun kampanya faaliyetleri

  ABD emperyalizminin taşeronu Türk generallerinin Bakü'de gövde gösterisi
  "Toplumsal patlama" "Sivil itaatsizlik" var!
  Sümerbank direnişinin deneyim ve dersleri
  Exsa grevinin ardından

  Türk dış politikası üzerine/4

  Zindan çatışmasının güncel görevleri
  "Kazanmaya mahkumuz"
  Zaferi direniş kazanacak
  Küresel ısınma/3
  Filistin halkının bağımsızlık ve özgürlük iradesi teslim alınamaz!
  ICE-Werk Süd işçisi direnişi kazanacak!
  Kürtler açısından barışın anlamı
  Ölüm Orucu Direnişi 317. gününde
  Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Siz hiç kayıp yakını oldunuz mu?

Dünyanın birçok ülkesinde kayıp olayları yaşanıyor. Bu, bugün yaşanıyor ve yarın da yaşanacak. İnsanlık yaşadıkça, sınıflar mücadelesi varoldukça, ulusal mücadeleler sürdükçe gözaltında kayıplar da olacak...

Kayıplar hakkında birçok yazarın, aydının, insan hakları savunucularının, uluslararası kurum ve kuruluşların çalışmaları var kuşkusuz. Bunlar değerli ve kayda değerdir. Ama bir kayıp yakınının duygu ve düşünceleri çok daha farklıdır. Öyle bir fark var ki, bu kaybedilen insanların duygularından bile farklıdır. Kaybedilenler bir defa kayıp ediliyor, acıyı bir an, ya da bir gün, bir hafta çekiyor. Fakat yakınları o acıyı, o vahşeti her gün yaşıyor. Hüseyin Toraman kayıp edileli yaklaşık 10 yıl oldu, ama Hatice ana her gün onu yaşıyor, her gün ondan bir haber bekliyor. Acı ama ziyaret edeceği bir mezar taşını arıyor. Salih Bozışık yaklaşık 63 yıldır kayıp, ama onun yakınları halen ondan bir haber beklemekteler. Aysel Malkaç yaklaşık 8 yıldır kayıp, bir mezar taşı dahi yok.

Ülkemizde bu tür kayıp olayları binlerle ifade ediliyor. Ya kayıp yakınları on binlercedir, her gün o acıyı yaşamaktalar. Onları anlamak için, aynı acıları birlikte paylaşmak için sizin oğlunuzun ya da kızınızın kayıp olması gerekmiyor... Kayıp olayları son bulsun, bu acılar yaşanmasın istiyoruz. Ama bunun için de insanların duyarlı olması gerekli, olmak zorundayız. Bunun kavgasını vermezsek yarın sıra bizim oğlumuza ya da kızımıza geldiğinde yanı başımızda kimseyi göremeyiz...

3 yıl önce kaybedilen dörtler neredeler?

Ey insanlar siz hiç kayıp yakını oldunuz mu? Ya da kısa bir an kendinizi Hatice ananın yerine koyun. Ya da Emine ananın... Hani ya oğlu 21 Mart'ta kaçırılan, uzunca bir süre aranan, 17 Mayıs'ta da cesedi kimsesizler mezarlığında bulunan ananın. Kısa bir süre kendinizi onların yerine koyun ve düşünün... Geçen günlerde Hasan'ın yokluğuna daha fazla dayanamayıp yitirdiğimiz Baba Ocak olun. Sizin yüreğiniz ne kadar dayanabilirdi?

Ya da kendinizi Balkanlar'da yaklaşık 3 yıl önce kaybedilen dörtlerin Aydın Şahin, Sevim Adıbelli, Levent Büker, Sedat Bayraktar'ın yakınları olarak düşünün. Yaklaşık 31 aydır kayıplar ve hiçbir iz yok. Bütün çabalarımıza rağmen, kendileri kayıp, akıbetleri sır!..

Bu sır çözülmeli, kayıp edenlerden hesap sorulmalı. Sizleri bir dakika için kendinizi kayıplar ve yakınları olarak düşünmeye çağırıyorum. Siz olsaydınız ne yapardınız? Ne beklerdiniz insanlardan düşünün....

İnsanlık onurunu yitirmemiş parti, örgüt, kurum ve bireylere sesleniyoruz... Balkanlar'da kaybedilen Aydın Şahin, Sevim Adıbelli, Sedat Bayraktar, Levent Büker'in akıbetlerinin açığa çıkartılması için bize yardım ediniz. Aydın Şahin'in ailesi olarak sizi bu olaya duyarlılık göstermeye, bu kayıp olayının açığa çıkartılması için bize destek olmaya çağırıyoruz. Kardeşimizle birlikte kaybedilen Sedat Bayraktar ve Levent Büker'in ailelerini tanıyan ve nereli oldukların bilenlerin; bu kayıp olayını, kayıpların akıbetlerinin açığa çıkartılması için söyleyecek tek sözü olanların aşağıdaki telefon numarasına bilgi vermelerini rica ederiz.

Devrimci-demokrat ve yurtsever
kamuoyuna açık çağrı:

Bu dört insan Balkanlar'a, Avrupa'ya çıkmak için gelmediler. Bu insanlar dağda kurda kuşa yem edilsinler diye de yola çıkmadılar. Bu insanlar idealleri ve umutları için yolla çıktılar. Onlar özgürlük için yola çıktılar, ama karanlığı sevenler onları karanlığa gömdü. Öylesine gömdüler ki kendileri kayıp akıbetleri sır...

Bu sır çözülmeli bu karanlık kayıp olayı aydınlanmalı!..

Kalender Şahin
Tel. 0041.79.469.65.54.
www.kalender.s.@blue.ch

 


 

Direnişin geldiği evre ve
devletin acizliği

Başta F tipi hücrelere karşı olmak üzere, bazı demokratik taleplerle başlatılan zindan direnişi katliam, baskı, işkence ve tecride karşı devam ediyor. Direnişin geldiği evre üzerine sık sık değerlendirmeler yayınlanmaktadır basınımızda. Mevsimleri devire devire süregelen bu destansı direniş, birçok yönüyle ayrıştırıcı ve saflaştırıcı olmuştur. Gelinen evreden bakarak, önce kabaca şöyle bir direnişin başlangıcındaki süreci anımsayalım.

20 Ekim'de 3 devrimci yapının inisiyatifiyle başlayan SAG 19 Kasım'da yerini Ölüm Orucu'na bıraktı. Direniş dışarda kısa sürede yankı yaratmıştı ve toplumsal muhalefet tutsakların dışarda sesi soluğu olmaya çalışıyordu. 19 Aralık katliamına kadar dışarda belli bir yankı yaratılmıştı. Katliam hem bu duyarlılığı ezmek için hem de hücrelere geçişi sağlamak içindi. Herbir yönüyle katliama planlı hazırlanan düzen, medyayı da hizaya sokarak aynı merkezden hepsinin düğmesine bastı. Direnişi boğma, karalama, vb. politikalar Ölüm Oruçları'nda şehitler verilmeye başlandığında tuzla buz oldu. Bu kendini direnişi sahiplenmede açıktan göstermese de artık düzen kolayından kirli argümanlarını kullanamıyordu. Çünkü o kadar allayıp pulladıkları F tiplerinden tabutlar çıkıyordu. Ve katliamla birlikte F tiplerinin açılmasıyla beraber direniş üç yapıdan onikiye çıkmıştır.

Devam eden süreçte ise içerdeki direniş dışarıya aynı biçimde taşınamamış, şehitlerin cenazeleri bile aileleri yoldaşları ve dostlarıyla sınırlı sayıda insanla kaldırılmıştır. Bu havayı son zamanlarda parçalayan önemli bir eylem Sevgi Erdoğan'ın cenazesinin sahiplenilişi oldu. Aynı gün yapılacak olan mitingin yasaklanması, kitlenin yasağı protesto eden basın açıklamasından sonra cenazeye katılımına yolaçmıştı. Sevgi Erdoğan'ın gerek yılların devrimcisi olmasının getirdiği çevre ve tanınma, gerekse direnişçi kimliği bunda etkili oldu. Benzer durum Muharrem Horoz şehit düştüğünde yaşandı. Sevgi Erdoğan ve Muharrem Horoz'un şahadeti, aylarca devam eden direnişi unutturmaya ve gündemden düşürmeye çalışan düzenin acizliğini bir kez daha açığa vurdu.

Geçtiğimiz günlerde yeni açılan Bolu ve İzmir Kırıklar F tiplerine yapılan nakillerin ardından tutsakların maruz kaldığı işkence ve baskılar günlerdir gündemde yer alıyor. İHD İzmir Şubesi arka arkaya yaptığı açıklamalarla devletin vahşetini teşhir etmiştir.

Tüm bunlarla beraber düzenin içeri ve dışarıyla birlikte yürüttüğü saldırılar onun katliamcı kimliğini kitleler nezdinde gözler önüne seriyor. Bu onun acizliğini de gösteriyor. Zira mevsimleri deviren direniş katliama, onca vahşete, Hitler faşizmini aratmayan insanlık dışılığına rağmen devam ediyor. Bunu bitiremedi, buna gücü de yetmez. Tüm dünyanın gözleri önünde kanlı tarihine böylesi bir sayfayı eklemeyi göze alabildi. Ama devrim gülleri de buna karşı bedel ödemekten çekinmedi. ÒBükülmektense kırılarak ölmeyi yeğlerizÓ bilinciyle her tür bedelin en ağırını ödedi, ödüyor ve ödemeye devam edecektir.

Şimdi en önemlisi, bir kez daha dışarda yapılacaklardır. Direnişi işçi sınıfı ve emekçi kitlelere taşıdığımızda, devlete diz çökmekten başka yol kalmayacak, direnişin zafere ulaşması kaçınılmaz olacaktır.

H. Eren/İstanbul

 


 

Faaliyetlerimizi daha bir coşkuyla yürüteceğiz

Ölüm Orucu direnişi bütün gücüyle sürerken biz de komünistler olarak dışarıdaki faaliyetlerimizi sürdürüyoruz.

Emekçilerin oturduğu bir semte SY Kızıl Bayrak imzalı afişlerimizle hücre saldırısını taşımaya çalıştık. Afişlerimizi yapmaya başladıkça çevredeki insanlardan çeşili türden olumlu tepkiler aldık. Bizi selamlayanlar oluyor, bazıları sözleriyle olmasa da gülen gözleriyle selamlıyorlardı. Bu da bize güç ve moral veriyordu. Artık faaliyetimizin sonlarına doğru geliyorduk. Merkezi bir yere afişlerimizi vuruyorken yanımıza bisikletiyle 12-13 yaşlarında bir çocuk geldi ve dikkatli olmamızı, çevrede polislerin dolaştığını söyledi. Bunun üzerine biz de kendisine teşekkür ettik ve oradan çekildik. 12-13 yaşlarındaki bir çocuğun polisin bize zarar vereceği bilinciyle gelip haber vermesi doğal olarak son derece anlamlıydı.

Dönüşte yapmayı düşündüğümüz bir yere hangi yoldan gitsek daha sağlam olur diye konuşurken ileride devriyeleri gördük ve orada bir süre bekledikten sonra ayrıldık. Artık faaliyete devam edemeyeceğimizi anladıktan sonra materyallerimizi sağlam bir yere koyduk ve bölgeden ayrıldık.

Faaliyetlerimizi o gün için yarım bırakmak zorunda kaldık. Ama düşmanın saldırısı bizleri faaliyetlerimizden alıkoyamayacak. Aksine, her saldırısında daha da bilenecek, faaliyetlerimizi daha bir coşkuyla yürüteceğiz!

Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!

Ankara'dan bir komünist