01 Eylül '01
Sayı: 24


  Kızıl Bayrak'tan
 Emperyalizm ve tekelci sermayenin safında "demokrasi mücadelesi"

  Derinleşen yıkıma karşı mücadeleyi yükseltelim

  Yeni kıyımlar, hak gaspları ve "esnek çalışma" kapıda

  Ankara Öncü İşçi Platformu'nun kampanya faaliyetleri

  ABD emperyalizminin taşeronu Türk generallerinin Bakü'de gövde gösterisi
  "Toplumsal patlama" "Sivil itaatsizlik" var!
  Sümerbank direnişinin deneyim ve dersleri
  Exsa grevinin ardından

  Türk dış politikası üzerine/4

  Zindan çatışmasının güncel görevleri
  "Kazanmaya mahkumuz"
  Zaferi direniş kazanacak
  Küresel ısınma/3
  Filistin halkının bağımsızlık ve özgürlük iradesi teslim alınamaz!
  ICE-Werk Süd işçisi direnişi kazanacak!
  Kürtler açısından barışın anlamı
  Ölüm Orucu Direnişi 317. gününde
  Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Zindan çatışmasında güncel durum

Y. Maden

300'lü günleri aşan zindan direnişi kritik bir evrede bulunmaktadır. Ölümüne kararlılıkla süren, her türlü baskı, işkence, katliam ve oyuna rağmen kırılamayan direniş, devletin attığı sistemli adımlarla yaşamsal bir safhaya ulaşmıştır. Direnişin seyri artık farklı bir biçim almıştır.

Oysa henüz son bir aya kadar, dışarıda ve içeride mevcut tüm olumsuzluklara karşın direniş, sonuca ulaşacak güçleri ortaya çıkaramamakla birlikte, devleti acz ve çaresizlik içerisine sokmuştu. Bu durumu bir kilitlenme olarak tanımlamıştık. Ancak siyasal mücadelede kilitlenme durumu sürekli olamazdı. Kilitlenme ya direniş cephesinden yeni bir takım politik adımlarla aşılacak, ya da tersinden, devlet direnişi etkisizleştirecek adımları direniş cephesinin zayıflıklarına da yaslanarak atacak ve böylece süreci kendi lehine çevirecekti.

Direniş cephesinden kilitlenmeyi aşacak adımlar, hem içerde hem de dışarda direnişin taze güçlerle beslenmesi, yeni güçlerin cepheye sürülmesiydi. İçeride yeni ekiplerle bu adımlar bir ölçüde atıldı. Ama dışarda ağır bir kanıksamayla birlikte yorulma ve kırılmanın somut yansımaları görüldü.
Devlet cephesinden, direnişi bitirme ya da etkisizleştirme çabası somut bir planlamaya dayanıyordu. Kayıtsızlık içerisinde kalarak direniş cephesini moral açıdan yıpratmak ve belirsizliğe mahkum etmek, bu planın ilk aşamasını oluşturuyordu. Bunun için üstüste gelen şehitlere rağmen kayıtsızlığını korumaya, öyle görünmeye özen gösterdi. Beraberinde hastanelerdeki direnişçilerin iradelerini kırmak için olmadık yöntemlere başvurdu. Belirsizlik ortamı direnişçilerin iradelerini kırmak için etkin bir silah olarak kullanıldı. Ama bunlar direnişi kırmaya yetmedi.

Bununla beraber devletin hesapları çok daha kapsamlıydı. Amaç direniş cephesini siyasal planda yıpratarak, olası bir kırılmanın koşullarını olgunlaştırmaktı. Buradan aldığı mesafe üzerinden daha etkin darbeler vurabilirdi. Bu ise planın ikinci aşamasını oluşturdu. Yaratılan uygun zemin üzerinden direnişi yaşamsal bir noktaya getirecek adım atıldı. Bu, direnişçi tutsakların tahliye edilerek direniş cephesinin zayıflatılması ve ÖO silahının etkisizleştirilmesi idi.

Kilitlenme durumu ve devrim
cephesinin tutumu

Devrimci hareket bu süreci nasıl karşıladı? Bu sorunun yanıtı için, devletin böylesine kapsamlı bir taktik saldırıyı hayata geçirmek üzere öngördüğü yıpratma ve siyasal kırılmanın koşullarını ne ölçüde elde ettiğine bakılmalıdır. Çünkü böyle bir darbe ancak belli koşulların olgunlaşması üzerinden hayata geçirilebilirdi.

Devrimci hareket cephesinde içeride atılan sınırlı adımlar dışında elle tutulur bir şey yoktur ortada. Daha vahimi, bu konuda ciddiye alınır bir ısrar ve çabadan söz etmek mümkün değildir. Denilebilir ki, devrimci hareket saflarına da belirgin bir kanıksama ve tam bir çaresizlik ruhhali hakim olmuştur.

Ortaya çıkan bu tablo, esasta devrimci demokrat hareketin zindan çatışmasının siyasal muhtevasından kopmasının, buna bağlı olarak zindanlardaki ölümlerin ağırlığı altında ezilmesinin sonucudur. Bu küçük-burjuva sınıfsal konumun güncel ve çarpıcı örneklerinden biri sayılmalıdır. Şehitlere bağlanmış kolay zafer beklentisi, devletin kayıtsızlığı karşısında yerini ağır bir yenilgi atmosferine bırakmıştır. Bununla beraber çatışmanın siyasal özünden uzaklaşma, mevcut devrimci duyarlılığı ölüm beklentisine dayalı darlaşmaya götürmüştür. Bu ise, çokça eleştirilen küçük-burjuva liberallerinin Òölümler olmasınÓ konumuna sürüklenme ve buradan kaynaklı yalpalanmalara açık hale gelme sonucunu doğurmuştur.
Ortaya çıkan bu sonuç, direnişçilerin ölümüne kararlılığına endekslenmenin, bu direnişin basit bir izleyicisi konumuna düşmenin, yani politikasızlığın kaçınılmaz ürünüdür. Ama sadece bu kadarla da sınırlı değildir. Benzer bir zayıflık kendisini içeride de göstermiştir.

Mevcut kilitlenmeyi direniş lehine aşmak için, yeni taktik adımların ve güçlerin vakit geçirmeksizin devreye sokulması gerekiyordu. Yeni direnişçi ekiplerin direnişe sokulması bu açıdan önemli bir adımdı. Ama içeride atılacak adımlar bununla sınırlı kalmamalıydı. Özellikle ÖO eylem biçiminin yeni eylem biçimleriyle desteklenmesi büyük bir önem taşıyordu. Örneğin fiili eylem biçimleri devreye sokulabilirdi. Ama bu yapılmadı. ÖO ve bir yerden sonra anlamsızlaşan destek açlık grevine devam edildi. Böylece, hem süreç ÖO'na daraltılarak direnişçi tutsaklar aktif destekten yoksun bırakıldı, hem de büyük bir tutsak kitlesi işlevsizleşen açlık grevi yoluyla atıl kaldı. ÖO'nun 300'lü günleri bulduğu koşullarda kısa süreli açlık grevlerinin direnişi güçlendirici bir etkisi olamazdı.

Bu sürecin daha iyi anlaşılabilmesi için somut bir örnek verelim. Katliamdan sonra örülen suskunluk duvarının parçalanması şehitlere bağlanmıştı. Nitekim Cengiz Soydaş'ın şehit düşmesi, ilk anda böyle bir etki yarattı. Devletin demagojik kampanyası yerle bir oldu. Ancak bu olumlu havanın ömrü kısa sürdü. Devlet açılan gedikleri onardı, yeni şehitlere kadar suskunluk duvarı yeniden örüldü. Oysa ilk şehitle ortaya çıkan yeni durum, hem içeride hem de dışarıda karşı saldırıyı şiddetlendirerek yeni bir düzeye ulaştırılabilirdi. Bu yapılamadı.

İçeride o güne kadar akıl almaz işkenceler yapılırken, şehit haberinin ulaşmasıyla tutsakların eşyaları parçalamalarını idare salt izlemekle, hiçbir tepki vermeden kırık dökükleri toplamakla yetindi. Bu, zindan cephesinde moral mevzileri güçlendiren bir tepki eylemiydi. Değişik eylem biçimleriyle sürdürülerek bir takım fiili kazanımların elde edilmesi mümkün olabilirdi. Ama temel eylem biçimi ÖO olduğu gerekçesiyle, bu tepki eylemi yeni bir aşamaya ulaştırılmadı. Daha vahimi, yeni ÖO ekiplerinin çıkarılmasından uzak duruldu. Aynı süreç dışarıda da yaşandı. O güne kadar en küçük tepki faşist zorla ezilirken, ilk şehitle beraber birçok eylem yapılır hale geldi. Ama ileri bir düzeye taşınamadığı için, kısa sürede yeni şehitlere kadar suskunluk yeniden hakim hale geldi. Yeni şehitlerin üstüste gelmesiyle benzer olanaklar yakalandı, ama bu kez hem içerde hem de dışarda daha geri bir tutum izlendi.

Tahliye saldırısının güncel sonuçları

Sermaye devleti direnişi kırmak için daha başından itibaren sistemli oyun ve manevralara başvurdu. Ancak bunlar içinde en kapsamlıları 19 Aralık katliamı ile tahliye saldırısı oldular. 19 Aralık katliamıyla devlet direnişi zor yoluyla fiziken tasfiye etmeyi hesaplıyordu. Bu amacına ulaşamadı, ama direnişi daha çetin bir zemine taşımış oldu. Tahliye saldırısı ise, en az 19 Aralık katliamı kadar ince düşünülmüş, ondan çok daha sinsi ve etkili bir saldırıdır.

Tahliye saldırısının önü adım adım açılmıştır. Sürecin bir bütün olarak ÖO direnişine endekslendiği, ÖO'nun tek eylem biçimi olarak -ki iç zayıflıklarının da arttığı bir dönemde- bırakıldığı, devrimci hareket saflarında siyasal kırılmanın olgunlaştırıldığı bir durum üzerinden uygulamaya sokulmuştur. Bu saldırıyla ÖO direnişinin etkisizleştirilmesi amaçlanıyordu.

Nitekim tahliye saldırısı ÖO direnişinin seyrini değiştirmiştir. Zindan çatışmasındaki kilitlenme tahliye saldırısıyla devlet lehine bir ölçüde aşılmış bulunmaktadır. ÖO silahı bir ölçüde etkisizleştirilmiş ve direnişin öncü-diri güçleri pasifize edilmiştir.

Bugün direnişin geldiği kritik aşama tüm çıplaklığıyla ortaya konulmaksızın, bu durumu aşmak mümkün değildir. Bugün yüzyüze bulunduğumuz tablo, direnişin başlangıç evresinde de kendisini bir biçimde gösteren zayıflıkların aşılamamasının kaçınılmaz sonucudur. Ve bu zayıflıklar aşılamadığı koşullarda, devrimci hareketin sonuçları ağır olacak bir yenilgiyle yüzyüze kalması kaçınılmaz olacaktır.

Tahliye saldırısının yarattığı güncel sonuçları şu başlıklar altında toplamak mümkün. Birincisi; ÖO silahı bir ölçüde etkisizleştirilmiş, direniş cephesinin öncü güçleri bir ölçüde pasifize edilmiştir. İkincisi, ölüm beklentisine dayalı duyarlılık büyük oranda boşa çıkarılmıştır. Bu salt liberal-reformist güçlerle de sınırlı değildir. Zindan çatışmasının siyasal muhtevasından uzaklaşmış devrimci-demokrat akımlar da benzer bir süreci yaşamaktadırlar. Üçüncüsü; yenilgi ruhhali, rehavet ortamı üzerinden güncel sonuçlarını üreten bir zemine kavuşmuştur. Bu zemin çürümenin ve tasfiyeciliğin boy atacağı bir zemindir.

Tüm bu olgular, tahliye saldırısının boşa çıkarılmasının kritik önemini ve yakıcılığını ortaya koymaktadır. Öyleyse bu saldırı nasıl boşa çıkarılacaktır?

Saldırı nasıl göğüslenecek?

Halihazırda tek somut politik tutum, tahliye olan direnişçilerin dışarıda direnişe devam etmeleri görünmektedir. Ama bu sınırlarda ortaya konulacak bir tutumun kendi başına işaret ettiğimiz zayıflıkları giderici bir işlev taşımadığı açıktır. Politik planda ne kadar anlamlı olursa olsun, bugün için saldırıya set olacak bir düzeyin çok gerisindedir. Burada amacımız Òdışarıda direnişe devam edilmeli mi-edilmemeli mi?Ó gibi bir tartışma yürütmek değildir. Tahliye saldırısının püskürtülmesi sorunu böyle bir tartışmaya daraltılamayacak denli kapsamlıdır. Ancak belirtmek gerekir ki, dışarıda ÖO'nun sürdürülmesi, bu eylem biçimiyle sınırlı kalınmadığı (içeride ve dışarıda) ve olabildiğince fazla sayıda direnişçi gücün katıldığı koşullarda düşünülebilir, işlevini ancak böyle yerine getirebilir.

Mevcut saldırıyı püskürtecek ve direnişi zafere götürecek öncelikli adım, içeride ve dışarıda safların sıkılaştırılması ve bunun hücre saldırısının siyasal-sınıfsal anlamına uygun bir muhtevaya ulaştırılmasından geçmektedir. Ölüm beklentisine dayalı küçük-burjuva duyarlılık öncelikle devrimci hareket saflarında aşılmak durumundadır. Bu yapılabildiği ölçüde yoğun bir siyasal kitle çalışması örgütlenebilir, mevcut rehavet tablosu aşılabilir. Bu, direnişin zaferi bir yana, devrimci hareket saflarında güncel bir tehlike durumuna gelen çürüme, dağılma ve tasfiyeciliğin bertaraf edilmesinin de tek yoludur.

Tüm bunlarla beraber zindan cephesinde de bazı adımların atılması gerekmektedir. Öncelikle, en temel zayıflıklardan biri olan ÖO'na dayalı tek eylem biçimi aşılmalı, yeni eylem biçimleri devreye sokulabilmelidir. Örneğin aynı süreçte tüm F tipleri fiili bir eylemlilikle sarsılabilir. Bu dışarıdaki mevcut rehavet tablosunu kırmakta önemli bir rol oynayacak, hücre saldırısını yeniden gündem haline getirecektir. Daha önemlisi, şu an atıl konumda bulunan büyük tutsak kitlesini direnişin taze ve kitlesel gücü olarak aktifleştirecektir.

Bu sorun ve beraberinde saldırının nasıl göğüsleneceği somut öneri ve planlara bağlanarak tartışılmak durumundadır. 300'lü günleri aşan direnişimizin geleceği ve bugüne kadar kanla canla yaratılan değerlerin boşa çıkarılmasına, tahrip edilmesine izin vermemek için, bu mutlaka yapılmalıdır.