01 Eylül '01
Sayı: 24


  Kızıl Bayrak'tan
 Emperyalizm ve tekelci sermayenin safında "demokrasi mücadelesi"

  Derinleşen yıkıma karşı mücadeleyi yükseltelim

  Yeni kıyımlar, hak gaspları ve "esnek çalışma" kapıda

  Ankara Öncü İşçi Platformu'nun kampanya faaliyetleri

  ABD emperyalizminin taşeronu Türk generallerinin Bakü'de gövde gösterisi
  "Toplumsal patlama" "Sivil itaatsizlik" var!
  Sümerbank direnişinin deneyim ve dersleri
  Exsa grevinin ardından

  Türk dış politikası üzerine/4

  Zindan çatışmasının güncel görevleri
  "Kazanmaya mahkumuz"
  Zaferi direniş kazanacak
  Küresel ısınma/3
  Filistin halkının bağımsızlık ve özgürlük iradesi teslim alınamaz!
  ICE-Werk Süd işçisi direnişi kazanacak!
  Kürtler açısından barışın anlamı
  Ölüm Orucu Direnişi 317. gününde
  Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

"Sahibinin sesi" yalan söylemeye
devam ediyor

300 günü aşkındır süren Ölüm Orucu Direnişi, devletin bugüne kadar uyguladığı sayısız manevraya karşı kararlılıkla devam ediyor. Direnişin sahiplenilmesini engellemek, devrimci tutsakları tümüyle yalnızlaştırmak amacıyla devlet tarafından sayısız yollara başvuruldu. Direniş; fiziki şiddetin, karalamanın yetmediği yerde suskunluk ile boğulmaya çalışıldı. Direniş yokmuş varsayıldı. Ancak 23 Ağustos akşam haberlerinde birkaç TV kanalında birden, uzun süreden beri "unutulan" Ölüm Orucu ile ilgili bir haber yayınlandı. Haber, Sincan F Tipi Kapalı Cezaevi'nde 64 siyasi mahkumun Ölüm Orucu Direnişi'ni bıraktıkları, sadece 1 kişinin Ölüm Orucu'na devam ettiği şeklindeydi. Kaynağı bile belli olmayan bu haberin yalan olduğu çok açıktı. Ancak çok kısa bir süre sonra başka bir kanal olayın aslını yansıttı. Sincan F Tipi Kapalı Cezaevi'nde Ölüm Orucu Direnişi'ne destek vermek amacıyla dönüşümlü olarak Süresiz Açlık Grevi'ni sürdüren tutsaklar direnişlerine ara vermişler ve bunu da dilekçelerle idareye bildirmişlerdi.

Kesin doğruluğu bilinmeden yapılan habercilik anlayışı bizlere hiç yabancı değil. 19 Aralık katliamı sırasında "Sahte oruca kanlı iftar" başlıkları atan kirli düzen medyası; sanki sıcak çatışmaların ortasındaymış gibi tutsakların askerlere nasıl ateş açtığından, cezaevlerini nasıl savaş alanına dönüştürdüğünden, kullandıkları çeşit çeşit silahlardan, kendilerinden emin şekilde bahsettiler. Güya "Yakma emri"nin verildiği telefon kayıtlarını ise naklen yayınladılar.

Devlet, devrimci tutsakları hücrelere, ancak 19 Aralık'ta kanlı bir katliamla geçirebildi. Katliamdan sonra yapılan otopsiler sonucu aylar sonra yayınlanan raporlarla, sahibinin sesi medyanın söylediği yalanlar bir bir açığa çıkıyor. Raporlara göre tutsakların nasıl yakıldığı, kurşunlandığı, kurşunların atış yönü ve mesafesine kadar gerçekleşenin tam anlamıyla bir katliam olduğu kanıtlanmış oldu.

İşlevi tümüyle düzenin pisliklerini örtmek, kitleleri uyuşturmak ve toplumu terörize etmek olan medyanın, sermaye ve kontr-gerillanın çıkarları doğrultusunda yayınlar yaptığı son yaşananlarla iyice açığa çıktı. Emekçilerin bilinçlerini manipüle etmek amacıyla, burjuva sınırlarda dahi "objektif" gazeteciliğin sınırlarına ne kadar uzak olduğunu, "sahibinin sesi" olarak düzenin çıkarlarına uygun davrandığını, bunun için yalan ve karalamalar eşliğinde direnişe saldırdığını kanıtlamış oldu.

19 Aralık katliamının arkasından bir grup gazeteci ve muhabirin oluşturduğu Gazeteciler Meclisi Girişimi toplantısında ifade edilenler tüm bu gerçekleri de bir bakıma özetliyor:

"Bize bilgi gelmedi. Gelen bilgileri de ne biz artırdık ne de küçülttük. Haberi yuvarlayarak verdik. Cezaevlerindekiler devlet düşmanı, polis katili, PKK'lı olarak adlandırılmışlardı. Bunun çerçevesinde yayın yaptık." (İrfan Bozan-CNN Türk)

"Savunulması gereken şu; biz gazeteciler, muhabirler olarak neden bu haberleri vermedik, veremedik? Bayrampaşa Cezaevi'nde herşey yanmıştı, demirler erimişti. Gösterilen silahlar neden yanmadı diye niye soramadık? Gösterilen posterler yanmaz maddeden mi yapılmıştı? Neden bunun yanmadığı sorulmadı. Soru sormayı unuttuk" (Boris Yarkadas- Netbul)

M. Dilek

 



Hücre tipi yaşama dur diyelim!

ÖO Direnişi 300'lü günleri çoktan geride bırakmış bulunuyor. Devletin katı bir tutum içinde olduğunu biliyoruz. Tutsaklar açısından da bir kilitlenme yaşandığı ve paralelinde dışarıda da yaşanmaktadır. Bu nesnel durum sınıf ve kitle hareketinden bağımsız ele alınamaz, alınmamalıdır da.

Birkaç yerel direniş dışında sınıf hareketindeki durağanlık devam etmektedir. Onca saldırıya rağmen bunları tekrar uzunca sıralamak niyetinde de değiliz. Sadece birkaç olaya değinmekle yetineceğiz. Telekom yönetiminin İMF tarafından belirlenmesinden sonra, ülkenin mali ve iktisadi programlarının kimler tarafından hazırlanıp hayata geçirildiğinin en sıradan insan dahi farkındadır. "Yeni bankalar yasası" ile Türkbank, Tarişbank, Emlakbank tasfiye edilerek binlerce emekçi sokağa atılmıştır. Anlamlı bir karşı koyuş olmaması işin bir yanıdır. Diğer bir yanı da sendika bürokratlarının düzene sunduğu hizmetlerdir. Bu işyerlerinde çalışan ileri işçilerin, işsiz kalacaklarının farkında olmalarına rağmen, net bir tutum alması, diğer çalışanları bir ortak paydada toparlaması söz konusu değil. Bunu son Sümerbank deneyiminde yaşadık.

Nesnel tablo bu olunca durumun farkında olan sermaye saldırılarını azgınlaştırmakta ve sınır tanımamaktadır. Özellikle kamu emekçileri için sahte sendika yasası çıktıktan ve Cumhurbaşkanı (KESK bürokratları iptal umudu ile bakıyorlardı!) tarafından onaylandıktan sonra, emekçi kesimler iyiden iyiye sendikal örgütlülüğe olan güvenlerini yitirmekte ve kitlelerin mücadele azimleri kırılmaktadır. Keza sıfır sözleşmeye imza atan Türk-İş sermaye sınıfının yeni saldırı programlarının da önünü açmıştır.

Tüm bu olumsuz gelişmelere karşın sınıf cephesinden dipten dibe bir mayalanma olmaktadır. Bu mayalanmayı açığa çıkartmak, kısa vadede olmasa da uzun vadede komünistlerin görevidir. Bu da sınıf devrimcilerine uzun solukla bir çalışmayı zorunlu kılmaktadır.

Devrimci tutsaklar eğilerek yaşamaktansa ayakta ölmeyi yeğlediler. Biz işçiler ve emekçiler kendi emeğimize sahip çıkmanın yanında, hapishanelerde ve dışarıda devam eden Ölüm Oruçları'nın taleplerine de sahip çıkmalıyız. Çünkü F tipi hapishaneler bizlerin geleceğine yönelik saldırıdır.

Sermaye düzeninin azgınlaşan saldırılarını boşa çıkartmayı, bir sınıf olarak tarihsel rolümüzün (15-16 Haziranlar'da, DGM direnişlerinde vb. gibi) bilincinde olarak, komünistlerle ve devrimcilerle bütünleşerek yerine getirebiliriz.

Yaşantımızın hücreleştirilmesine dur diyorsak, işçiler, emekçiler ve devrimciler olarak kavga bayrağını yükseltelim.

SY Kızıl Bayrak okuru bir işsiz/İzmir

 


 

Hücrelerdeki işkenceye karşı
suç duyurusu

Buca Kırıklar F Tipi Cezaevi'ne nakillerin yapılmasıyla birlikte insanlık dışı uygulamalar da duvarların dışına yansımaya başladı. Bu uygulamaları kamuoyuna duyurmak için müvekkilleri Kırıklar F Tipi Cezaevi'nde bulunan Av. Zeynep Sedef Özdoğan, 29 Ağustos günü saat 13:00'te tutsakların ailelerinin de katıldığı bir basın açıklaması yaptı.

Müvekkilerinin kendisine anlattığı insanlık dışı uygulamaları dile getiren Av. Zeynep Sedef Özdoğan, bu uygulamalarla ilgili Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunduklarını, fakat henüz bu uygulamalardan hiçbirinin değişmediğini dile getirdi.

SY Kızıl Bayrak/İzmir

 


İHD Adana Şubesi'nin oturma eylemi

İHD'nin her Cuma günü periyodik olarak yaptığı oturma eylemi, 24 Ağustos günü, önceki haftaları aşan bir katılımla gerçekleşti. Adana İHD Şube Başkanı Şeyhmuz Kaya, yaptığı açıklamada, 17 Ağustos depreminden, depremle birlikte yaşanan yıkımdan; son yaşadığımız krizle birlikte işçi-emekçilerin yaşadığı sefaletten, sosyal yıkımdan, yaklaşık 1 milyon insanın işsizler ordusuna katılmasından bahsetti.

İşçi-emekçiler tüm bunları yaşarken devletin F tipi hücreleri yaşama geçirerek yaşamımızı hücreleştirmek istediğini vurgulayarak, Ölüm Oruçları'nın devam ettiğini, ancak devletin hala görüşmelere yanaşmadığını söyledi. Küçük Armutlu'ya yapılan saldırı kınandı. Direnişin görüşmeler başlatılıp tecrit kaldırılıncaya kadar devam edeceği vurgulandı.


Eylem, "Tecriti kaldırın, ölümleri durdurun!", "Yaşasın ÖO direnişimiz!", "Devrim şehitleri ölümsüzdür!", "İçerde dışarda hücreleri parçala!" sloganları atılarak bitirildi.

SY Kızıl Bayrak/Adana