01 Eylül '01
Sayı: 24


  Kızıl Bayrak'tan
 Emperyalizm ve tekelci sermayenin safında "demokrasi mücadelesi"

  Derinleşen yıkıma karşı mücadeleyi yükseltelim

  Yeni kıyımlar, hak gaspları ve "esnek çalışma" kapıda

  Ankara Öncü İşçi Platformu'nun kampanya faaliyetleri

  ABD emperyalizminin taşeronu Türk generallerinin Bakü'de gövde gösterisi
  "Toplumsal patlama" "Sivil itaatsizlik" var!
  Sümerbank direnişinin deneyim ve dersleri
  Exsa grevinin ardından

  Türk dış politikası üzerine/4

  Zindan çatışmasının güncel görevleri
  "Kazanmaya mahkumuz"
  Zaferi direniş kazanacak
  Küresel ısınma/3
  Filistin halkının bağımsızlık ve özgürlük iradesi teslim alınamaz!
  ICE-Werk Süd işçisi direnişi kazanacak!
  Kürtler açısından barışın anlamı
  Ölüm Orucu Direnişi 317. gününde
  Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sümerbank direnişinin deneyim ve dersleri...

Herşeye rağmen kazanımlı bir süreç

1953 yılında üretime geçen Sümer Holding A.Ş'ye bağlı İzmir Basma Sanayii, Türkiye'nin en eski işletmelerinden biri olma özelliğine sahip. Fabrika 3 binin üzerinde işçinin istihdam edilebileceği bir kapasitedeydi. Son direnişi dışta tutarsak, Sümerbank işçilerinin bilinen ilk ciddi mücadele deneyimi '70'lerin sonu '80'lerin başında yaşanmış. Bu süreçte sendikal örgütlülüğün yaratılması çerçevesinde bir mücadele verilerek DİSK çatısı altında örgütlenilmiş. Faşist 12 Eylül darbesinden sonra ise DİSK'in tasfiyesiyle birlikte Sümerbank işçisinin örgütlülüğü de tasfiye edilmiş. Öncü devrimci işçiler ise tırpanlanarak ayıklanmışlar. O günden bugüne ise fabrikada gözle görülecek ciddi bir hareketlilik yaşanmamış.

Yıllardır adım adım hazırlanan tasfiye

Fabrikanın özelleştirilme gündeminde ele alınması, yaklaşık 15 yıl öncesine dayanmaktadır. Bizzat devlet eliyle özelleştirmenin alt yapısı adım adım oluşturulmaya başlanmıştır. Fabrikaya en son işçi alımının 1985-86'larda olması bunun en bariz kanıtıdır. Bu uygulamayla birlikte fabrikada çalışan işçi sayısı, 3 binin üzerindeyken bugün 635'e kadar düşmüştür. Bu ise devlete, özelleştirme saldırısını daha rahat uygulaması noktasında ciddi bir rahatlama sağlamıştır.

İMF-DB öncülüğünde uygulanan sosyal yıkım programlarına hız verilmesiyle birlikte, programın en büyük ayağını oluşturan özelleştirme saldırısına da hız verildi. Emperyalizme kölece uşaklık ve itaatte sınır tanımayan sermaye devleti bu süreçte ülkenin en büyük ve kârlı kamu kuruluşlarını büyük bir kararlılıkla teker teker özelleştirmektedir. Sümerbank da özelleştirme saldırısı kapsamında öncelikli alanlardan biri durumundadır.

Gerek çalışma koşullarının birçok yere göre nispi olarak daha rahat olması, gerek işçilerin aldıkları ücretlerin görece yüksek tutulması, gerekse işsizlik korkusu, Sümerbank işçilerinin kendi yaşadığı sorunlara, bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak kendi dışındaki sosyal ve siyasal gelişmelere duyarsız kalmasını da beraberinde getirmiştir. Bu duyarsızlık, bıçak Sümerbank işçisinin kemiğine dayanana dek devam etmiştir.

Özelleştirme saldırısının fabrika özelinde somutlanmasıyla, yani işçilerin süresiz ücretli izne çıkartılmasıyla beraber, -bu süreç yaklaşık 3.5 ayı buluyor- direniş de başladı. Direnişin başlamasıyla 27 kişiden oluşan bir direniş komitesi oluşturuldu. Komite bileşenlerinin ayrı bölümlerden değil de göz önünde bulanan işçilerden oluşturulması ve komitenin bir hayli kalabalık olması, büyük ölçüde işlevini yerine getirememesine ve hantallaşmasına yol açtı. Öte yandan `geliyorum´ diyen sürece hiçbir hazırlık olmadan girilmesi; çalışan işçilerin yaş ortalamasının yüksek oluşu; süreci göğüsleyebilecek genç ve dinamik güçlerin olmayışı; deneyim ve bilgi eksikliği; aktif bir sınıf dayanışmasından yoksunluk; açık sendikal ihanet ve önderlik boşluğu sürecin gelinen aşamaya evrilmesininde önemli bir etken oldu.

Direniş sürecinde tüm bu olumsuz etmenlere rağmen anlamlı eylem ve etkinlikler örgütlense de, bunlar sonucu değiştirebilecek nitelikte değildi. Yine de özellikle KESK'in yaptığı eylemliliklere katılım, Türk-İş önünde yapılan protesto yürüyüşleri, zincir eylemi, Emlakbank ve Tariş çalışanlarına destek verilmesi gibi girişimler oldukça anlamlıydı.

Direniş gelinen aşamada 300'ün üzerindeki işçinin Sümerbank'a bağlı başka illerdeki işletmelere nakillerin yapılması, çıkışını isteyenlerin çıkışlarını almaları ve emeklilik süresi dolan işçilerin de zorunlu emekli edilmesi çerçevesinde sonuçlandı. Nakil edilen işçilerin büyük bir çoğunluğu yeni yerlerinde işbaşı yaparlarken, çıkış isteyen ve emekli edilen işçiler ise hala paralarını alamadılar. Bir grup işçi bu nedenle fabrika önündeki bekleyişlerine nöbetleşe olarak devam etmekteler.

Yola çıkılırken işçilerin önlerine koydukları hedef çerçevesinde (özelleştirmenin durdurulup fabrikanın üretime devam etmesi), direniş gelinen yerde başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Öte taraftan ise, sınırlı da olsa sınıf mücadelesi adına kazanımlar olmuştur. Bu süreç herşeyden önce işçilerin ülkede ve dünyada yaşanan gelişmelere duyarlılığını geliştirmiş, hak gasplarına karşı mücadele edilmesinin gerekliliğini öğretmiştir. İMF üzerinden emperyalizme olan öfke büyürken, düzene ve devlete olan güvensizlik daha da artmıştır. Birçok işçi slogan atmayı bile bu direniş içinde öğrenmiştir vb.

Sendikal ihanet boşa çıkarılamadı

Fabrikada örgütlü olan Türk-İş'e bağlı Teksif Sendikası yöneticileri, direniş öncesi ve esnasında kusursuz bir ihanet çizgisi izlemiştir. Bunu, bu kadar açık ve aymazca yapmakta hiçbir çekince göstermemişlerdir. Sendika, saldırının hayata geçeceği somut tarihi `resmi olarak´ aylar öncesinden bilmesine rağmen, son güne kadar işçileri bilgilendirmemiştir. Direniş sürecinde, direnişe en küçük bir destek ve katkı örgütlemediği gibi, tüm enerjisini direnişin kırılması çerçevesinde kullanmıştır. Göstermelik de olsa herhangi bir girişimde bulunmamıştır. Yapılan gecenin organizasyonunda yer almak bir yana, sendika ağaları geceye gelme zahmeti dahi göstermemiştir. Bu bile tek başına bu hainlerin tavrını açıklamaya yeter.

Mücadele deneyimlerinin olmayışı, sendikal ihanet çizgisinin nasıl aşılabileceği noktasında bilinç açıklığının bulunmayışı işçileri beklemeci bir pozisyona sokerken, direnişin sendikal ihanet tarafından sıkıştırılmasını da beraberinde getirdi. İşçiler direnişin ancak ilerleyen günlerinde kendi irade ve inisiyatifleriyle eylemlilikler örgütleyebildiler. Sendikanın beklemeci çizgisini bir nebze olsun aşabildiler.

Sınıf dayanışması yeterince örgütlenemedi

Direnişin ileriye taşınamayışının en büyük ve önemli etmenlerinden biri de güçlü, aktif bir sınıf dayanışmasının örgütlenemeyişi oldu. Direniş, ilk başladığı süreçte sınıf cephesinden belli bir ilgiyi üzerine topladı. Fakat sürecin ilerlemesiyle beraber bu ilgi kırılmaya uğradı. Buna, sınıf hareketinin bugünkü somut durumundan (parçalılık, dağınıklık ve olumsuz ruhhali gibi) kaynaklı nedenlerin yanısıra, Sümerbank direnişinin görece pasif kalması da eklenmelidir.

Direnişin aktif ve militan bir çizgide ilerlediği süreçte dayanışmanın da güçlenebildiği pratikte görüldü. Özellikle sahte sendika yasasının meclisten henüz geçmediği süreçte KESK'in sınıf dayanışmasını örme noktasında gözle görülür bir çabası olmasına rağmen (destek ziyaretleri, yardımlar, eylemlerde Sümerbank işçisinin en önde yürütülmesi, kürsü konuşmalarıyla direnişin duyurulup destek çağrıları yapılması vb.), yasanın geçmesiyle birlikte bu destek de doğallığında kırılmaya uğradı.
Tümtis'e bağlı ambar işçilerinin direniş sonuna kadar desteklerini sunmaları belki de direnişe verilen en anlamlı sınıf dayanışmasıydı. Çok yakında aynı saldırıyla karşı karşıya kalması kaçınılmaz olan Tekel ve Petkim işçileriyle Sümerbank'a bağlı diğer işletmelerin desteği ise oldukça sınırlı ve pasif kaldı.

Direniş ve reformist sol

Geleneksel devrimci-demokrat çevrelerin direniş noktasında tartışılmaya değer anlamlı bir girişimleri olmadı. Müdahale için imkan ve olanakların varlığına rağmen direnişe olan ilgi gazeteye haber yapmanın ötesine geçmedi. Sümerbank direnişi bu akımların sınıf çalışmasına olan ilgisizliklerini, duyarsızlıklarını ve iddiasızlıklarını pratikte bir kez daha göstermiş oldu.

Reformist sol akımlar içerisinde üzerinde durulması gereken tek çevre ise EMEP oldu. Öteki reformist partiler direnişin tamamen dışında kalmayı tercih ettiler. EMEP'liler ise belirli güçlerini buraya seferber etse de istedikleri politik müdahaleyi gerçekleştiremediler. Yine de gözle görülebilir bir etkileri vardı.

Bu arada çirkef ve çıkarcı yüzlerini de sergilemekten geri durmadılar. Bizim etkimizi azaltmak için çeşitli ayak oyunlarına başvurdular. Bunun en somut ve son örneği `dayanışma´ gecesinde yaşandı. Bizim verdiğimiz mesajlar, işçilerin defalarca yaptığı uyarıya rağmen, bilinçli bir tarzda okunmadı. Gecede yaptıkları ayak oyunlarını işçilere teşhir ederek kısmen boşa çıkarttık ve onlara karşı bir silaha dönüştürmeye çalıştık.

Komünistler için anlamlı bir deneyim

Herşeyden önce Sümerbank bizim için hareketliliğin başlamasıyla birlikte yönelinen bir alandan çok, komünist hareketin ortaya çıkışıyla birlikte sürekli müdahalenin konusu haline getirilmiş, yıllardır ısrarlı bir yönelimle dövülen bir alan olma özelliği taşıyor. Örneğin Hatice Yürekli yoldaş ilk tutuklanmasını, buradaki bildiri dağıtımı esnasında yaşamıştır. Bu, komünistlerin buraya dönük çalışmasının yıllar öncesine dayanmasının da anlamlı bir göstergesidir.

Sürekliliği sağlanan bu ısrarlı yöneliş, içeride bir çalışmamız olmamasına rağmen, direnişin başlamasıyla beraber bize oldukça anlamlı sayılabilecek olanaklar sundu. Direniş alanına ilk gittiğimizde bir öncü işçinin; `Siz yıllardır buraya geldiniz, emek harcadınız. Bunun için elimden geleni yaparım´ demesi, bu noktada oldukça anlamlı bir örnektir. Diğer yandan geçmişin birikimi çok kısa sürede birçok öncü işçiyle sıcak bağlar geliştirmemizi de kolaylaştırdı.

Direnişin başlamasından kısa bir süre sonra, direnişin sesini duyurmak ve dayanışma çağrısında bulunmak için iki ayrı özel sayı çıkarıldı. Bunların dağıtımları istediğimiz düzeyde olamasa da ilk elden ulaştırılması gereken yerlere ulaştırıldı (Tekel, Çiğli Organize Bölgesi gibi). Gençlik üzerinden çıkartılan bildirilerin ise üniversitelerde dağıtımı gerçekleştirildi. Özellikle Tekel fabrikasında konuşmalar eşliğinde yapılan dağıtım sırasında oldukça fazla bir ilgiyle karşılaştık.

Farklı alanlardaki ilişkilerimiz üzerinden düzenli destek ziyaretleri ve katkılar örgütlemeye çalıştık. Saatlerce süren tartışmalarla, gazete üzerinden sürekli olarak politikalarımızı, görüş ve önerilerimizi götürdük. Özellikle yayınımızı müdahale noktasında işlevli bir tarzda kullanmaya çalıştık. Düzenli olarak fabrikaya giren, birçok işçiye ulaşan tek devrimci yayın bizimki oldu. İşçilerin atılacak sloganlar için gazeteyi karıştırarak slogan seçmeleri, gazeteye yazı göndermeleri, yayınımızın etkili bir araç olarak kullanılabildiğinde işlevini de göstermiş oldu.

Israrlı yönelimimiz, bizzat işçiler tarafından direnişin bir parçası sayılmamızı da sağladı. Yer yer görüş, öneri, düşünce ve eleştirilerimiz alındı. Örneğin komitede bulunan bir işçi gece üzerinden fikrimizi sordu. Bir diğer işçi, bizi fabrikaya çağırarak eleştiri ve görüşlerimizi iletmemizi ve bu doğrultuda tartışılmasını istedi. Diğer çevrelerin değil ama bizim direnişin bir tarafı olarak söz söyleme hakkına sahip olduğumuzu belirtti. Bunlar ve benzeri örnekler bizim oradaki politik etkimizin düzeyini de göstermektedir.

Dışarıdan müdahalenin sınırlılıkları ve sorunlarına, bu arada bazı eksiklikler ve zayıflıklarımıza rağmen eldeki güçlerle anlamlı bir politik faaliyet örgütleyebildik. Direnişe müdahale ve sınıf dayanışmasını örme noktasında daha etkin ve çeşitli araçları yaratamamamız, en büyük eksiliğimiz oldu. Kullandığımız araçlar oldukça sınırlı kaldı. Bunun dışında sendikal ihanete karşı cepheden ve fiili bir karşı duruş (daha radikal yollar seçilebilirdi) örgütlenebilseydi, direnişi bir parça canlandırıp, bu arada etkimizi de arttırabilirdik. Nabzı ölçebildikten sonra, getireceği kazanımlar hesaplanarak satılmış sendika bürokratlarına karşı farklı yöntemler de devreye sokulabilirdi.

Hiçbir çalışma boşa gitmez

Herşeyden önce Sümerbank deneyimi bizim için oldukça öğretici bir direniş deneyimi oldu. Bu uzun süreç içinde eksikliklerimizi, zayıflıklarımızı görmemizi sağlayıp, ne zaman ve nasıl refleks göstermemiz gerektiğini bir kez daha göstermiş oldu. Bunların dışında hiçbir pratik faaliyetin, verilen emeğin boşa gitmediğini, er ya da geç bunun kendi sonuçlarını yaratacağını, pratik olarak bir direniş üzerinden görmüş olduk.

Kısa vadede olmasa da iyi bir hazırlığa sahip olduktan sonra verilen emeğin karşılığını alacağımız açıktır. Bu birikimin ileriye taşınması tamamen bizlerin göstereceği yaratıcılığa ve inisiyatife bağlıdır.

İzmir'den komünistler