21 Temmuz'01
Sayı: 18


Kızıl Bayrak'tan
Cenova'daki "savaş durumu"nun politik anlamı ve önemi

Cumhuriyet mandacıları siyasetin iplerini tümden teslim etmiş durumdalar

Zafere olan inançla dayanışmayı yükseltelim

Devrim şehitleri ölümsüzdür!
Günü kurtarmak değil, geleceği kazanmak için!..
Saldırgan askeri ittifak yeni projelerle boyutlanıyor
Sınıf hareketi
Düzen bekçileri hazırlanıyor
Tutsaklardan açıklama
Telekom Bülteni'nden
Uluslararası hareket
PKK-DÇS'nin açıklaması: Teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür!
Ölüm Orucu direnişçilerinden mektup

Açiklamalardan

Mücadele Postası

 Tüm yazılar

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Büyük direnişin gönülsüz mağdurları değerlendiriyor!..

20 Ekim'de başlanmasaydı
ve devlete gerekli jest yapılsaydı,
sonuç bu olmazdı!..

Selim Açan (TİKB yöneticiliği iddiasıyla 7 yıl cezaevinde kaldı, 4 Nisan 2000'de tahliye oldu)

Bugün, bizi bu eyleme mecbur bırakan nedenlerin kamuoyuna kavratılması bakımından çok kapsamlı irdelenmesi gereken bir süreç. İçeride direnişi sürdüren tutuklular açısından da kimi hataların yapılmadığını söyleyemeyiz. Bu gerçeklere gözlerimizi kapatmak olur. Hatalardan önce görülmesi gereken bu direnişin meşruiyeti olmak zorunda. Bu direnişin temel talepler elde edilmeden bitmesi çok daha büyük bir felaket olur. En büyük handikaplarımızdan birisi kamuoyu desteğini yitirmiş olmamız. Öyle bir noktaya geldi ki en yakın destek güçleri dahi kayıtsızlaştı. Direniş bugün artık en öz asli güçlerine dayalı sınırlara kadar geriledi.

Biz bütün gücümüzü kullandığımız halde 19 Aralık saldırısı ve onun ardından F Tipi dalgasını kıramadık. Kendimiz kırıldık... Ortaya çıkan bu yeni durumun ardından en azından dengelerde, gerçeklikte bir değişme yaşandı. Biz de bu yeni durumu değerlendirerek, asgari çözüm çerçevesini belirlemek durumundaydık. Bugün üzerinde uzlaşılan talepler bu çerçevenin ifadesidir.

Devletin de kolay kolay karşı çıkamayacağı talepler. Cezaevinden çıktıktan sonra Adalet Bakanlığı yetkilileri, meclisteki çeşitli komisyonların başkanları, milletvekilleri, sivil toplum örgütleriyle bir dizi görüşmeler yaptım. Belli sonuçlar elde edildi. Ama özellikle Adalet Bakanlığı'nın, uzlaşmaz bir tutumu var.

Celal Meral (Çok kez MLKP davasından yargılandı)

Ölüm orucu eylemi zamanlaması itibariyle erken ve dolayısıyla yanlış bir eylemdi. Hazırlığını toplumsal düzeyde yapmak gerekirdi. Ön hazırlık çalışması oldukça yetersizdi. Ne yedek güçler ne de asli güçler yeterince hazırlanmıştı. F Tipi saldırısının püskürtülmesi toplumsal muhalefetin bu olayı doğrudan sahiplenmesinden geçer. Bu unsurlar oldukça eksikti. Bu eylemin püskürtülmesi konusunda bir konsensüs sağlanması gerekiyordu. Bu da başarılamadı. Mesela 20 Ekim'de başlayan arkadaşlar tarihsel bir hata yapmışlardır. Belki de ölüm oruçlarının bu düzeye gelmesinin nedenini 20 Ekim'de aramak gerekiyor.

Ölüm Oruçları sadece kazanmakla ilgili değil, haklarla ilgilidir. Böylesine çaplı bir mücadele olduğu için kimse kolay kolay pes etmek istemiyor. Şüphesiz bu hakları almak için tek yol Ölüm Orucu değildir. Saldırı geniş çaplı bir saldırıdır. Bugün bunu kaybetmek on yıllara bedel bir kayıp olacaktır. Geri adım öyle kolay değildir. Operasyon öncesinde Adalet Bakanı'nın açıklaması çok tuzak bir açıklamaydı.

Kamuoyu cezaevleriyle ilgiliydi, devlet sıkışmıştı ve böyle bir adım attı. Buna karşı belli jestler yapılmalıydı. Süreç tıkanmıştır. İnsan hakları savunucularından, aydınlardan, sendikalardan oluşan bir basınç grubu oluşturmak lazım.

(Yedinci Gündem/7 Temmuz 2001)


 

DİSK/BANK-SENaçıklamasından...

Tariş ve Tarişbank'ta oynanan oyunlar

Hükümetin, İMF talimatıyla, yerli ve yabancı sermaye lehine aldığı kararlara 9 Temmuz 2001'de bir yenisi eklendi. Tarişbank diğer dört bankayla TMSF'ye devroldu.

Bugüne kadar devrolan 17 bankanın asıl borcu, yerli ve yabancı sermayedarlaradır. Dolayısıyla devlet, TMSF'nin sadece Tasarruf Mevduatı sahiplerine karşı yükümlülüğü olduğu halde, emperyalistlerin ve işbirlikçi büyük semayedarların bu bankalarda ve hortumcularda batırdıkları 13 milyar doları üstlenmiştir. Pazartesi el konulan 4 bankada üstlenilen batak 3 milyar dolardır. Bu paralar, diğer tüm borçlar gibi emekçilere tekel, şeker, telekom, tahkim, Emlakbank yasaları olarak; sahte sendika yasaları, yeni cezaevleri, çete ve hortum düzeni olarak geri dönmektedir. Ama Tarişbank'ın asıl olarak Tariş ortaklarına ve Tarişbank emekçilerine borcu vardır.

Öyleyse IMF'nin, Dünya Bankası'nın, büyük sermayedarların niyeti nedir? Elbette ki, tütünde neyse, şekerde neyse, kamu bankalarında ve diğer kamu işletmelerinde neyse pamukta, zeytinde, üzümde, incirde de odur. Tariş'te de odur, Tarişbank'ta da odur. Tariş ve Tarişbank, 1913 yılında tam da emperyalistlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin tarımdaki soygununa karşı kurulmuşlardır. Yürütülen politikalar 1913'ün rövanşını alma politikalarıdır. Pamuk ihracına fon koyanlar, tarım girdilerinde küçük üreticiyi değil, gübre ve ilaç tekellerini koruyanlar, Tarişbank'a el koyarak en önemli adımlarını atmışlardır. En önemlisidir, çünkü kredi kaynağına sahip olanların neler yapabileceğini İMF'den ve Dünya Bankası'ndan dolayı çok iyi biliyoruz.
(...)

Tarişbank, modern bankacılık adına, özellikle son 13 yıldır, Tariş ortaklarından alıp, büyük sermayede kredi batıran bir banka haline getirilmiştir. Kısa bir zaman önce, bugün sorun olan sermaye artışından daha büyük, usulsüz batık kredilere imza atıp yargılananlar, Tariş ortaklarına usulsüz faiz uygulayanlar banka yönetimine atanmışlardır. Bugün elkoyma bahanesi olarak kullanılan sıkıntılar bu politikaların bir sonucudur. Tariş ve Tarişbank, devletin yönetici atadığı, üretim ve satış politikalarını belirlemeye çalıştığı özel bir kuruluş olmuştur. Bu nedenle, Tarişbank'ın büyük sermayedarlarda kredi batırma politikalarında geçmiş hükümetlerin de imzası vardır.

Tariş ve Tarişbank'ta sorumlulukları gizlemek için ucuz emekçi düşmanlığı geçer akçe yapılmış, Tarişbank emekçilerinin toplu sözleşmesine saldırmak, işçi çıkarmak adet edinilmiştir. Sendikamız bunu defalarca basına ve kamuoyuna açıklamış, Tarişbank'ın, Tariş ortaklarına ve bireysel kredilerle emekçilere dönük politikalar izlemesini savunmuştur. Çünkü bu bankanın çiftçide ve emekçilerde batmış parası yoktur.

Tariş'in, Tarişbank'ta sermaye artırmaması için Dünya Bankası faksıyla tehdit edilmesi, Tarişbank'a sermaye artırımı için gerekli hukuki süreci beklemeden, BDDK Başkanı Engin Akcakoca'nın da açıkladığı gibi IMF talimatıyla elkonulması ve daha dün yeni Genel Müdür'ün, Müdürler toplantısında Banka'nın talibinin çok olduğunu açıklaması, senaryoları ortaya koymaktadır. Tarişbank'taki 120 bin Tariş ortağı birilerine peşkeş çekilmek istenmektedir. Tefecilik yasal boyutta yaşama geçirilecek, Ziraat Bankası'ndaki, sübvansiyonların kaldırılmasındaki politikalarla, Tariş ortağı küçük köylünün toprağını ve ürününü ucuza kapatma politikaları tamamlanacaktır.

Biz emekçiyiz, ve emekçi çocuklarıyız. Onların sendikasıyız. Sonuna kadar onlar için mücadele edeceğimizi, bu mücadelede varolduğu ölçüde, her kişi ve kurumla omuz omuza olacağımızı, Tarişbank'ın, Tariş ortağı ve Tarişbank emekçisinin elinden alınmasına izin vermeyeceğimizi ilan ediyoruz.

Kahrolsun tefeci sermaye, Kahrolsun İMF!

12 Temmuz 2001