21 Temmuz'01
Sayı: 18


Kızıl Bayrak'tan
Cenova'daki "savaş durumu"nun politik anlamı ve önemi

Cumhuriyet mandacıları siyasetin iplerini tümden teslim etmiş durumdalar

Zafere olan inançla dayanışmayı yükseltelim

Devrim şehitleri ölümsüzdür!
Günü kurtarmak değil, geleceği kazanmak için!..
Saldırgan askeri ittifak yeni projelerle boyutlanıyor
Sınıf hareketi
Düzen bekçileri hazırlanıyor
Tutsaklardan açıklama
Telekom Bülteni'nden
Uluslararası hareket
PKK-DÇS'nin açıklaması: Teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür!
Ölüm Orucu direnişçilerinden mektup

Açıklamalardan

Mücadele Postası

 Tüm yazılar

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Aymasan direnişi dişe diş
bir mücadele kararlılığı ile sürüyor

Sermaye devletinin saldırı programından birisi olan işçi kıyımına karşı Aymasan işçilerinin cevabı mücadele bayrağını yükselterek direnişe geçmek oldu. O gün bu gündür Aymasan işçileri özelde kendilerine, genelde ise tüm işçi sınıfına yönelik saldırıları püskürtebilmek amacıyla direniyorlar. Aymasan direnişi, patronların işten atarak örgütsüzleştirme saldırısına dur demenin adıdır. Sömürü düzeninin dinmek bilmeyen baskılarına ve saldırı politikalarına karşı kurulmuş bir barikattır. Bu bilinçle kenetlenen Aymasan direnişçileri seslerini duyurabilmek ve kazanabilmek için çeşitli eylemler yapıyorlar.

Aymasan işçileri direnişin 49. gününde, 18 Temmuz günü yaptıkları eylemle, dosta- düşmana direnişçi kimliklerini bir kez daha kanıtladılar. Zenginler Klubü'nün de sahibi olan Aymasan patronu Duran Akbulut'un Kanlıca Körfez Caddesi'ndeki yalısının önünde patronu ve haksız saldırıyı protesto etmek için toplanan işçilerin eylemi polis saldırısı ve gözaltılarla sonuçlandı.

"Zafer direnen emekçinin olacak!"/Tuzla Deri-İş pankartı altında toplanarak patronu görüşmeye çağıran işçiler oldukça tepkili ve öfkeli idiler. Polislerin gelmesi ile birlikte büyüyen kin ve öfke hiç dinmeyen sloganlarla ve marşlarla kendini ifade ediyordu. Aymasan'ın direnişçi işçilerinin işsizliğe ve açlığa karşı olan öfkesini, ne polisin yıldırma ve korkutma amaçlı konuşmaları dindirebildi, ne de gözaltı tehditleri. Polis kuşatmasına ve tehditlere karşı marşlar daha bir kararlılıkla söylendi, sloganlar daha bir gürlükle yankılandı, kollar daha bir sıkı kenetlendi birbirine. Bu görüntüyü hazmedemeyen sermayenin kolluk güçleri vahşi ve saldırgan yüzlerini yavaş yavaş göstermeye başladılar. "Yaptığınız eylem yasadışıdır, dağılın, hakkınızı yasal yollarla arayın, burada suç işliyorsunuz" gibi uyarılar yapmaktan geri durmadılar. Bu uyarılara daha da sinirlenen işçiler, patron gelene kadar buradan ayrılmayacaklarını söylediler. Ve bir süre oturma eylemi yaptılar. "İşçiler burada, Akbulut nerede!", "Açlığa mahkum olmayacağız!", "Zafer direnen emekçinin olacak!", "Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!", "Birlik, mücadele, zafer!", "İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!" gibi sloganlarla tepkilerini dile getirdiler.

Beykoz Emniyet Amiri'nin konuşma yaparak dağılın uyarısına işçiler yine sloganlara cevap verdiler. Çevik kuvvet işçileri abluka altına almaya, dört bir yandan kuşatmaya başladı. Bunun üzerine kolkola girerek birbirine kenetlenmeye başladılar. Bu sırada polisin ilk başta pankarta, daha sonra işçilere saldırısı başladı. Dişe diş bir çatışma, militanca dövüşme ve direnme ile eylem gözaltılarla sonuçlandı. İşçilerin saldırı sırasında birbirlerini sahiplenmeleri, polise karşı korumaları ve direnerek gözaltına alınmaları, kararlı ve net tutum sergilemeleri, örnek alınması gereken bir direnme çizgisidir. Gözaltına alınan işçiler çevik kuvvet otosunu da direniş alanına çevirdiler. "Baskılar bizi yıldıramaz!", "Yılgınlık yok direniş var!" sloganlarının hiç dinmediği otobüste polisin vahşi ve saldırgan tutumu kınandı. Polisin bir işçiyi dövmesine karşı işçiler polisin üzerine yürüdüler. Hep bir ağızdan söylenen marşlarla işçilerin moralleri ve coşkuları otobüste daha da arttı.

Anadolu Hisarı Karakolu'na getirilen direnişçi işçiler, ifadeler alındıktan sonra Beykoz Adliyesi'ne sevkedildiler. Serbest bırakılan işçileri diğer Aymasan işçileri adliye çıkışında alkışlarla karşıladılar. Topluca direniş çadırına doğru yol alan işçilerde yüksek bir moral ve coşku vardı. Çadır önünde Topselvi halkı, direnişçilerin aileleri ve bazı duyarlı insanlar tarafından karşılanan işçiler, yalnız kalmadıklarını görünce daha da coştular.

Aymasan direnişçileri en ufak bir hak alma eyleminde bile devletin polisi, yasaları, kurumları ile karşılarında olmasını, yasaların da, hakkın da, hukukun da patronların çıkarlarını koruduğunu bir kez daha pratik deneyimleriyle görmüş oldular. Patronun hiçbir yasa, hak, hukuk demeden 246 Aymasan işçisini kapı önüne koyması suç değildi de, işçilerin ekmeğini, işini istemesi, haksızlığa karşı gelmesi suçtu. Aymasan işçilerine yasal yollardan haklarını aramaları söylenip duruldu eylem boyunca. Bugüne kadar görülmüş müdür, iş mahkemesinin işçiler lehine sonuçlandığı? Eğer böyle olsaydı, yüzlerce işçiyi açlığa ve işsizliğe mahkum eden Aymasan patronunun koluna yapışırdı polis, hakkını arayan işçinin değil. Yasaları ile, mahkemeleri ile, tüm kurumları ile bu devlet patronlar sınıfının hizmetindedir. Onların çıkarlarına göre hareket ederler. Gerektiğinde kendi yasalarını bile çiğnerler. O halde Aymasan işçileri de hakkını alabilmek için alanlarda dişe diş bir mücadeleyi göze almak durumundadır. Kazanmanın bundan başka yolu yoktur. Gücünün ve meşruluğunun bilinciyle hareket etmekten ve eylemliliğini yükseltmekten başka yolu yoktur.

Sınıfımızın mücadele tarihine baktığımızda, kazanılmış haklarımızın büyük mücadeleler ve bedeller sonucu alındığını görüyoruz. Bedelse bedel de ödenecektir. Açlığa mahkum edilmiş, yaşamı köleleştirilmiş milyonlarca işçinin haklı davası için ölümü hiçe sayarak bedel ödeyen hücrelerdeki tutsakların direnişinden güç alınarak bu direnişin başarıya ulaştırılması zorunludur. Aymasan işçisi tüm sınıf kardeşlerine baştan söz vermiştir: "İşçi sınıfı kazanacak!" Kazanmak için mücadeleyi ileriye sıçratmak Aymasan işçisinin boynunun borcudur.

Bunun için güçlü bir sınıf dayanışmasının örülmesi büyük bir önem taşımaktadır. Emekçilerin, işçilerin eylemli dayanışması sermaye düzeninin en büyük korkusudur. Onun bu korkusu gerçeğe dönüştürüldüğü oranda gerçek bir kazanım sağlanabilecektir. Aymasan direnişçileri hak alma kavgasını bu bilinçle algılamalı, bu kavgayı tüm sınıfın ortak kavgası haline getirme perspektifiyle hareket etmelidir. Bunun için en başta direnişçi işçilere büyük görevler düşüyor. Eylemden alınan moral ve güçle direniş güçlendirilmeli ve yeni bir evreye sıçratılmalıdır. Direnişi büyütmenin araçları yaratılarak daha aktif davranılmalıdır.

Öte yandan, kamu emekçilerine sahte sendika yasasının, öğrenciye paralı eğitimin, işçiye düşük ücretlerin ve tensikatların, üretici yoksul köylülüğe tarımda yıkım politikalarının uygulanmasının arkasında da tıpkı Aymasan işçilerine yönelik saldırıda olduğu gibi sermaye sınıfının kendisi vardır. Tüm saldırılara karşı muhatabımız sermaye sınıfı ve onun uşaklarıdır. O halde bütün sektörlerden işçiler ve emekçiler olarak, öğrenciler olarak düşmanımıza karşı ortak hareket etmemiz ve bu direnişi sahiplenmemiz gerekiyor. Ya hep beraber, ya hiçbirimiz!.. Başka yolumuz yok.

Yaşasın Aymasan işçilerinin onurlu direnişi!


Aymasan direnişi eylemlerle sürüyor...

Zafer direnen emekçinin olacak!

31 Mayıs'tan beri direnişte olan Aymasan işçileri, direnişlerinin 47. gününde coşkulu bir eylem gerçekleştirdiler. Hiçbir gerekçe gösterilmeden topluca kapı önüne konulan işçiler, 9 Temmuz günü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İstanbul Bölge Müdürlüğü'ne giderek, işten atılmalara karşı tepkilerini dilekçe vererek dile getirdiler.

Saraçhane Parkı'nda toplanıp pankart açarak Bölge Müdürlüğü'ne kadar sloganlarla yürüyen Aymasan direnişçileri her zamanki gibi coşkuluydular. Bölge Müdürlüğü'nün önüne gelindiğinde bir süre alkışlı protesto yapan işçiler, sorunlarını ve öfkelerini dinmeyen sloganlarla hep bir ağızdan haykırdılar. Coşkuları ve sesleri ile çevreden geçenlerin de ilgisini çektiler. Eyleme Belediye-İş, TÜMTİS, TEKSİF gibi sendikalar da temsilcilik düzeyinde destek sundular. Burada konuşma yapan Deri-İş Sendikası Genel Başkan Yardımcısı Musa Servi süreç hakkında bilgi verdi. Bu eylemin haksızlıklara ve işten atmalara karşı bir uyarı eylemi olduğunu, bundan sonraki süreçte de tepkilerini farklı eylemliliklerle ortaya koyacaklarını, haklarını alana kadar direnmeye devam edeceklerini belirtti. M. Servi'nin konuşmasını sık sık sloganlarla kesen direnişçi işçiler, açıklama bittikten sonra dilekçeleri topluca Bölge Müdürlüğü'ne ilettiler.

Eylem bittikten sonra Aymasan direnişçileri klasik eylem biçiminin dışına taşarak işçi sınıfının marşlarıyla etrafı inlettiler. Bölge Müdürlüğü önünden trafiği keserek marşlar ve sloganlarla yürüyüş yapan Aymasan direnişçileri, bir süre Unkapanı önünde bekleyerek burada da sloganlarını haykırdılar ve marşlarını söylediler. Ardından otobüslerine binerek Kartal'a doğru hareket ettiler.

Eylemin ikinci durağı Kartal köprüsüydü. Kartal Köprüsü'nde pankartlarını açarak E-5'ten Topselvi'ye doğru yürüyüş yapan işçilere E-5'ten geçen sürücüler de kornalarını çalarak destek verdiler. Topselvi Sanayi Sitesi'ne giren Aymasan işçileri sloganları ile buradaki fabrika işçilerini desteğe çağırdılar. Kimi fabrikalardaki işçilerin ve Topselvi mahallesi halkının da alkışlarla destek verdiği eylem, mahalleden fabrika önüne kadar yürünmesiyle sona erdi.

Aymasan işçileri haklarını tekrar kazanabilmenin, saldırıları püskürtebilmenin yolunun zafere kadar direnmekten geçtiğinin bilincindeler. Bu bilinç ve kararlılıkla hareket ettikleri içindir ki, seslerini eylemlerle duyurmaya, sınıfın sesi ve soluğu olmaya devam ediyorlar. Direniş çadırını aşan bu tür eylemliliklerin yapılmasıyla direnişin zaferle taçlanacağı gün daha da yakınlaşacak ve işte o gün zafer direnen emekçinin olacaktır!


Sınıf ve emekçi hareketinden
kısa kısa...

Tarişbank'ın tasfiyesine karşı
basın açıklaması

Son dönemde İMF'nin talimatıyla hız kazanan banka tasfiye operasyonlarına bir halka da Tarişbank ile eklendi. 12 Temmuz günü konuyla ilgili olarak Çankaya'daki Tarişbank şubesinin önünde DİSK Bank-Sen tarafından bir basın açıklaması yapıldı. Önce DİSK Ege Bölge Başkanı Musa Çam konuştu. Ardından bir Tarişbank emekçisi basın metnini okudu. Bank-Sen yönetimi adına yapılan açıklama ve gelen destek mesajlarının okunmasının ardından eylem bitirildi.
Eylemde; "İMF defol bu memleket bizim!", "Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!", "Emlakbank-Tarişbank omuz omuza!", "İMF Tariş'ten elini çek!" sloganları atıldı.

Mudurnu işçisi fabrika önünde eylemde!

Bolu'nun Mudurnu ilçesindeki Mudurnu Tavukçuluk AŞ. işçileri, geçmiş döneme ait maaşlarının ve kıdem tazminatlarının ödenmemesini protesto için fabrika binası önünde oturma eylemine başladılar.

12 Temmuz 2001 tarihinde işten atılan işçiler Mudurnu merkezinde toplandılar. Dövizlerin taşındığı eylemde, fabrika giriş kapısı zincirle kapatıldı ve patron protesto edildi. İşçiler, binin üzerinde işçinin 8 aydır maaşlarının ve kıdem tazminatlarının ödenmediğini, alacakları verilene dek fabrika önünde oturma eylemlerine devam edeceklerini söylediler.

DİSK Emekli-Sen 7 yaşında

DİSK Emekli-Sen kuruluşunun 7. yılını kutladı. DİSK Genel Merkezi'nde 12 Temmuz günü bir basın toplantısı düzenlendi. Emekli-Sen Genel Başkanı İbrahim Şahin, Türkiye'de 6 milyonu aşan emekli olduğunu ve bunların 50 binin Emekli-Sen'de örgütlü olduğunu söyledi. İnsanca bir yaşam için gerekli şartların ve bunun için gerekli toplusözleşme hakkının elde edilebilmesi için mücadele edeceklerini vurguladı.

Aktif Dağıtım'da sendikadan istifa zorlaması

Aktif Dağıtım işvereni işçilere sendikadan istifa etmeleri yönünde baskı yapıyor. Patron TÜMTİS'te örgütlü olan 3 işçiye 17 Temmuz günü zorla istifa dilekçesi imzalattı. Bu nedenle işçiler 18 Temmuz günü işbaşı yapmayarak işyeri önünde direnişe geçtiler. İşçilerin talepleri, istifaya zorlanmamaları ve alınan istifa dilekçelerinin geri verilmesi. Patronlar ise, "Noter çağırırız, geçin işbaşı yapın, yoksa hepinizi işten atarız" yönlü tehditleri savurarak, işçileri kollarından tutarak zorla işbaşına zorladılar, ancak başarılı olamadılar. İşçiler talepleri kabul edilinceye kadar eylemlerini sürdüreceklerini açıkladılar.


Sümerbank işçilerine...

Sınıfımız ve geleceğimiz için
kazanmaktan başka yol yoktur

Büyük insanlık gemide güverte yolcusu
trende üçüncü mevki
şosede yayan
büyük insanlık
Büyük insanlık sekizinde işe gider
yirmisinde evlenir
kırkında ölür
büyük insanlık
Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter
pirinç de öyle
şeker de öyle
kumaş da öyle
kitap da öyle
büyük insanlıktan başka herkese yeter
Büyük insanlığın toprağında gölge yok
sokağında fener
penceresinde cam
ama umudu var büyük insanlığın
umutsuz yaşanmıyor


N. Hikmet

Evet kardeşler, bizler büyük insanlığız. Dünyadaki milyarlarca kişiden oluşan büyük insanlık ailesinin fertleriyiz. Dünyadaki tüm güzellikleri ellerimizle, alınterimizle, emeğimizle yeşertip yaratanlarız. Aynı zamanda bu güzelliklerden yararlanamayanlarız. Koca koca binalar, villalar dikerken içinde hiçbir zaman oturamayacak olanlar, kumaşları ilmik ilmik dokuyup da giyemeyenler, yerin derinliklerinden can pahasına kömür çıkarıp kışın titreyenler, en lüks otomobilleri yapıp kilotmetrelerce yolu yürümek zorunda olanlar, köle gibi çalıştırılırken aç kalanlar, sefalet içinde yaşayanlar bizleriz. Çünkü biz büyük insanlığız.

Evet bu düzende ekmek de, şeker de, kumaş da bizden başka "herkese" yetiyor. Dünyadaki zenginlikler tüm insanlığı katbekat doyurmaya, yaşatmaya yetecek kadarken, her yıl yüzbinlerce insan açlıktan ölüyor. Milyarlarca insan açlık sınırında, hatta açlık sınırının daha da altında yaşamak zorunda bırakılıyor. İnsanlar çöplerden beslenmek zorunda bırakılıyor. Asalak burjuva sınıfının sadece kedi-köpekleri için harcadıkları mama parası yüzbinlerce insanın açlıktan ölmesini engelleyecek kadar fazla. Bizlerin tüm ailemizle birlikte çalışarak yaşamımız boyunca kazanamayacağımız parayı bu asalak sürüsü bir gecede, bir düğünde yerlere saçmaktalar. Bizlerle dalga geçercesine hem de.

Dostlar, insanlık tarihi aynı zamanda sınıf savaşları tarihidir de. Toplumsal eşitlik koşullarında yaşayan ilkel komünal toplumlar dışında, bugüne kadarki tüm toplumlar sınıflara ayrılmıştır. Her sistemde ezenler ve ezilenler olmuştur. Ve bitmeyen, dinmek bilmeyen sınıf çatışmaları da... Bugün artık sınıflar daha da net. Bir tarafta dünya ölçüsünde alındığında milyarları bulan ordusuyla işçi sınıfı, diğer yanda bir avuç asalaktan oluşan burjuva sınıfı. Bir tarafta emeğiyle, alınteriyle, kölece çalışma koşulları altında çalışanlar; diğer yanda yattıkları yerde bizlerin ürettiği zenginliklere el koyarak servetine servet katan bir avuç asalak. Bir sınıfın çıkarı diğerinin zararı anlamına geliyor.

Varlığı, emek gücü sömürüsü ve aşırı kâr üzerine kurulu olan bu kapitalist düzende, üretim araçlarını elinde bulunduran zenginler daha çok kazanç elde etmek için daha çok sömürmekteler. Daha az ücrete daha çok çalıştırmaktalar. Türkiye örneğinde olduğu gibi ülkenin herbir karışını emperyalistlerin yağmasına açmaktalar. Tüm kamu kuruluşlarını ve zenginliklerini özelleştirme adı altında yerli ve yabancı bir avuç tekelci asalağa peşkeş çekmekteler vb., vb. İşte dinmek bilmeyen sınıf çatışmalarını yaratan keskin sınıf çelişkileri.

Sümerbank işçisi kardeşler;

Bugün Türkiye'nin kapitalist düzeni tarihinin en ağır krizini yaşamaktadır. Bu krizin ağırlığını saklamak bir tarafa, bugün ekonominin ve devletin iflas eşiğinde olduğunu bizzat kendileri itiraf etmekteler. Bu kriz söylendiği gibi hiç de hükümetlerin yanlış politikalarının ürünü değildir. Sürekli yaşanılan bu krizler bizzat kapitalizmin kendisinden doğan yapısal krizlerdir. Hükümetler ve politikacılar hedef tahtasına oturtularak, bu temel gerçek gizlenmeye çalışılmaktadır. Böylece öfkemizin düzene yönelmesini engellemek istiyorlar.

Her kriz döneminde olduğu gibi bugün de yine aynı teraneler söylenmekte, aynı fedakarlık masalları anlatılmakta. Ama bu hikayelere artık karnımız tok. Vatan, millet edebiyatı yapıp ülke elden gidiyor diyenler bugün neredeyse emperyalistlere satılmadık en küçük bir toprak parçası bırakmadılar. Bugün bu ülkeyi gerçekte kimin yönettiğini 7 yaşındaki çocuklar bile biliyor. İMF, DB, ABD emrediyor, işbirlikçi burjuvazi ise uşaklıkta kusur etmiyor. Bugün bu ülkenin haberi dahi olmadan ABD uçakları İncirlik üssünden kalkıp gidip Irak'ı bombalayabiliyor.

Evet dostlar, her zaman olduğu gibi yine krizin faturası biz işçi emekçilere ödettirilmeye çalışılıyor-ödettiriliyor. Kapı önüne konan onbinlerce işçiyle, zamlarla, düşük ücretlerle, dolaylı-dolaysız vergilerle, özelleştirmelerle, tenkisatlarla vb., vb. Aynı zamanda tüm kazanılmış haklarımız birer birer elimizden alınmaya çalışılırken, örgütlerimiz de ya dağıtılıyor ya da işlevsiz hale getiriliyor.

Evet, bugünün tablosu birçok eksik yönüyle bu. Tablo karamsar olsa da asıl önemli olanın bu karamsarlığın bize yansımaması, umudun yitirilmemesidir. Ne diyor dizelerinde büyük usta, büyük insanlığın hiçbir şeyi olmasa da umudu var. Umutsuz yaşanmıyor. Evet bizim ayakta kalabilmemiz için umutlarımız, gelecek güzel günlere inancımız var, olmalı. Gündüzleri sömürülmediğimiz, geceleri aç yatmadığımız, ekmek, gül ve hürriyet günleri bizlerin elinde. Yani kurtuluşumuz kendi ellerimizde.

Herşeyden önce üretimden gelen bir gücümüz var ve 60 milyonu aşan bir emek ailemiz var. Tüm güzellikleri vareden, yaratan, dünyayı elleri üstünde tutan bizler değil miyiz? Eğer bizler fedakarlık yapacaksak bu asalak düzen için zenginlerin daha çok palazlanması için değil, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya için, emekçilerin iktidar mücadelesi için fedakarlık yapmalıyız. Yani kendi sınıf çıkarlarımız için...

Bugün Sümerbank işçileri olarak fabrikanızın kapatılmasına, peşkeş çekilmesine karşı, geleceğiniz, çocuklarınız, onurunuz ve sınıfınız için mücadele bayrağını ellerinize aldınız. Kazanımınızın sınıfın kazanımı, kaybınızın da sınıfın kaybı olduğu bilinciyle direniyorsunuz. Her türlü zorluğa, sendikal ihanete karşı. Bugün Sümerbank işçisi "Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!" şiarı etrafında birleşerek, kendi gücüne, iradesine, örgütlülüğüne yaslanabildiği oranda zaferin çok daha yakın olacağından kuşku duyulmamalıdır. Sınıfımız ve geleceğimiz için kazanmaktan başka yol yoktur.

Direne direne kazanacağız!
İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!

O. Demir