21 Temmuz'01
Sayı: 18


Kızıl Bayrak'tan
Cenova'daki "savaş durumu"nun politik anlamı ve önemi

Cumhuriyet mandacıları siyasetin iplerini tümden teslim etmiş durumdalar

Zafere olan inançla dayanışmayı yükseltelim

Devrim şehitleri ölümsüzdür!
Günü kurtarmak değil, geleceği kazanmak için!..
Saldırgan askeri ittifak yeni projelerle boyutlanıyor
Sınıf hareketi
Düzen bekçileri hazırlanıyor
Tutsaklardan açıklama
Telekom Bülteni'nden
Uluslararası hareket
PKK-DÇS'nin açıklaması: Teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür!
Ölüm Orucu direnişçilerinden mektup

Açıklamalardan

Mücadele Postası

 Tüm yazılar

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sevgi Erdoğan ölümsüzdür!

"Onlar dövüşerek öldüler,
güneşe gömüldüler
vaktimiz yok onların matemini tutmaya
akın var güneşe akın
güneşi zaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın"

Şanlı zindan direnişinin 8. ayı bitmek üzere. Devrim ve sosyalizm mücadelesinde, ülkemiz topraklarında bugüne kadar binlerce şehit verdik ve vermeye de devam ediyoruz.

Evet, bugün belki bir "avuç"uz, fakat bu bir avuç devrimciyle "koskoca" devlet başa çıkamıyor. Koyduğu yasalarla, yargısız infazlarla, gözaltında işkence ve kayıplarla, ömür boyu hapislerle başa çıkamadı. Son olarak da F tipi cezaevi yaparak devrimci iradeyi, kimliği yoketmek, ezmek istiyor. Fakat devlet yine duvara çarptı. Zindanlarda süren direnişi, başkaldırıyı, inancı teslim alamadı, alamayacak da...

Bize "bir avuç" diyor burjuvazi. Bu bir avuç yüreğin, ateş parçasının ardında yığınlar, milyonlar var. İşte tam da bu yüzden en karanlık ve en kanlı yüzünü hiç sakınmadan kusuyor üstümüze. Tek amaçları, karanlığı parçalayacak olan o "bir avuç" ateş parçasını karanlığa mahkum etmek. Ama boşuna!..

Ô80'lerde düşmanla yiğitçe çatışan, inançlarından bir an olsun vazgeçmeyen yüzlerce devrimci katledildi, kaybedildi... Sevgi Erdoğan'ın eşi de Ô90'ların başında bir çatışmada katledilmiş, törensiz defnedilmişti. Yıllar sonra Sevgi Erdoğan eşinin yanına gömülerek o yıllardaki suskunluğu parçaladı düşmana inat. Ona layık bir törenle ölümsüzlüğe kavuştu. Düşman sürekli tehdit ediyordu, "onu şehit yapmayacağız, trafik kazasında öldüreceğiz" diye, ama başaramadılar. Sevgi düşmanın yüzünde patlayan bir mavzer oldu.

Sevgi Erdoğan'ın cenaze töreni öncesi Sultanahmet Adliyesi'nde suç duyurusu yapıldı ve ardından Cerrahpaşa Adli Tıp'a gidildi. Adli Tıp önünde iki saat beklendi. Bu bekleyiş sırasında marşlar söylendi, yığınak yapan kolluk güçlerine inat. Cenaze araca yerleştirilirken polisle gerginlik yaşandı, fakat kararlı ve öfkeli kitle karşısında polis sesini çıkaramadı.

Arabalara binip marşlarla, şiirlerle Karacaahmet'e vardık. Gördüğümüz tablo moralimizi daha bir yükseltti. Çünkü son zamanlarda yapılan cenazelerin kitleselliğini hayli aşan bir kitle ile karşılaştık. Cenazeye 1500'ü aşan bir kitle katılmıştı. En önde "Kahramanlar ölmez halk yenilmez!" yazılı pankart ve arkasında Sevgi Erdoğan'ın tabutu taşındı. Ardından da ellerinde 19 Aralık katliamı ile Ölüm Orucu Direnişi şehitlerinin resimleri ve dövizler taşıyan kitle geliyordu. Ellerinde kızıl bayraklar taşıyan kitle, oldukça anlamlı bir görüntü oluşturuyordu.
Devlet yüzlerce çevik, özel tim, resmi-sivil polisi ve panzerleriyle oldukça hazırlıklı gelmişti. Kitledeki ruhhali ise, oldukça kararlı, öfkeli ve inançlı bir tablo sergiliyordu.

Havanın aşırı sıcağına rağmen yürüyüş boyunca sloganlarımız hiç susmadı, güçlü ve kararlı bir şekilde haykırıldı; "Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!", "Katil devlet hesap verecek!", "İnsanlık onuru, hücreleri yenecek!", "Devrim şehitleri ölümsüzdür!", "Sevgi Erdoğan ölümsüzdür!", "Bedel ödedik bedel ödeteceğiz!", "Kahramanlar ölmez halk yenilmez!", "Faşizme karşı omuz omuza!", "Yaşasın devrimci dayanışma!"...

Mezar başına geldiğimizde devrim şehitleri adına saygı duruşunda bulunuldu. Ardından Sevgi Erdoğan'ın özgeçmişi herkes tarafından dikkatlice dinlendi. Daha sonra Bilgesu Erenus, Sevgi Erdoğan şahsında tüm Ölüm Orucu'ndaki direnişçilerin ne kadar yüce ve zor bir görev aldığını, biz işçi, emekçi, halk olarak bu yüce değeri anlayamadığımızı ve anlayamadığımız sürece de bu ölümlerden asıl bizlerin sorumlu olduğunu anlatan bir konuşma yaptı. Ve bir türkü söyledi. Uğurlama töreni marşların söylenmesiyle bitirildi.

Sevgi Erdoğan'ın cenaze töreni, uzun zamandır kitledeki moralsizliği parçalayan, kararlılığı yükselten, öfkeyi perçinleyen, birlik ruhunu yeniden yeşerten, mücadele ve kavga ruhunu daha da yükselten bir tören oldu.

Devrimci irade teslim alınamaz!

G. Buse


Ölüm Orucu Direnişi'ne destek eylemleri...

ÇHD'nin basın açıklaması

13 Temmuz günü Ankara Adliye Sarayı önünde toplanan bir grup ÇHD üyesi basın açıklaması gerçekleştirdi. ÇHD Genel Başkanı Ali Ersin Gür; son zamanlarda yapılan yasal düzenlemelerin cezaevi ortamında iyileştirme sağlamadığını, iktidarın Ölüm Oruçlarına son verdirecek taraf olduğunu, tutuklu ve hükümlülerle diyaloğun başlatılması gerektiğini belirtti. Ayrıca, cezaevlerinde izolasyona son verilmesini, tutuklu ve hükümlülerin kendi aralarında ve idare ile olan ilişkilerinin insanileştirilmesini, aileleri ve avukatları ile görüşmelerine getirilen sınırlamaların kaldırılmasını talep ettiklerin söyledi.

İstanbul İHD ve kadın örgütlerinin
mektup eylemi

İHD İstanbul Şubesi'ne üye kadınlar ve çeşitli kadın örgütleri 14 Temmuz günü Galatasaray Postanesi'nden Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'e mektup yolladılar. Mektupta, "Bu ürpertici sessizliğe katlanamıyoruz. Tüm kamuoyu önünde, sizlerin dışardakiler kadar içerdeki insanların hayatlarından sorumlu olduğunuzu hatırlatarak, tüm bu ölümlerden ve bundan sonra olacak ölüm ve insanların sakat bırakılmalarından kaynaklı sorumluluğunuz devam etmektedir" denildi ve diyalog çağrısı yapıldı.

İzmir İHD'den mektup eylemi

Adli Tıp raporunun burjuva basına yansımasıyla açığa çıkan 19 Aralık katliamının belgeleri İzmir İHD Cezaevi Komisyonu tarafından mektuplarla birlikte Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e gönderildi. 14 Temmuz Cumartesi günü gerçekleştirilen eyleme İHD yöneticileri, tutuklu aileleri ve bazı parti yöneticileri katıldılar.

TUYAB'dan Adalet ve İçişleri Bakanı'na yanıt

TUYAB'lı aileler Adalet ve İçişleri bakanlıklarının kendilerine gönderdiği, "Onlar bizim de çocuğumuz, birlikte kurtaralım" içerikli mektuba yanıt verdiler. "Eğer siz çocuklarımızı Ôbirlikte kurtaralım' diyorsanız, bizleri yanıltacak tutumdan vazgeçerek evlatlarımızın taleplerini kabul etmelisiniz" şeklindeki yanıt, Galatasaray Postanesi'nden Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'e açık mektup olarak gönderildi. Ardından postane önünde aileler adına yapılmak istenen açıklama polis tarafından engellendi.


Yoldaşlarının kaleminden Sevgi Erdoğan:

Bir yaşam boyu devrimciliğin anıtı

"Büyüyen öfkemizle... şehitlerimizle, vatan ve halk sevgimizle, insanı insan yapan yanlarımızla başarıp kazanacağımızı biliyorum..."

25 yılının her anı, mücadele içinde, örgütlülük içinde geçen bir devrimciyi anlatıyoruz size. Bir tarihi anlatıyoruz. Mahir'lere duyduğu sevgiden başlar onun devrimciliği. Devrimci Sol'a, DHKP-C'ye uzanır. Hapishaneler, hapishane önleri, işkence hücreleri, mahkemeler tanır onu. Tutsak aileleri, gecekondulular, devrimci demokrat hemen her kesim tanır.

3 Ekim 1956'da Erzurum Ilıca'da doğdu. Babası memur olduğu için, ülkenin pek çok şehrini tanıdı. Fatih Kız lisesini bitirdi ve Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne girdi. Örgütlü yaşama adım attığı da, yüksek okul yıllarıdır. Şöyle anlatır bu dönemi:

"Devrimcilere doğal bir sempatiyle yüksek okula geldim. Faşistlerin saldırısı, polislerin destekleyen tavrı, öğrenci gençliğin demokratik ve özerk üniversite mücadelesi içinde yer almak istesem de, o zaman bayanları dıştalar bir tarz vardı. Ama ısrarla devrimcilerin yanında olmak istedim. Yazın fabrikaya girip çalıştık. İşçileri ve sendikal örgütlenmeyi tanıma, öğrenme açısından İYÖKD ve İYÖD'lü yöneticileri tanıdığımızda öncelikle önderliğin bakış açısıyla görev ve sorumluluklar verildi."

Devrimci kadının öncülerindendir o. Önyargılara, statükolara karşı savaşa savaşa kendilerine yer açarlar. 1970'li yılların sonunda Devrimci Kadın Derneği'nin kuruluşunda yer aldı. Hem öğreniyor, hem öğretiyorlardı. Geçmişten bir miras yoktu bu alanda. Bir süre sonra, mahallelerde, fabrika ve grevlerde de görevler almaya başladı. Devrimci Yol tasfiyeciliğinin THKP-C çizgisini inkar ve tasfiyesi karşısında, DEVRİMCİ ÇİZGİ'den yana tavır aldı. Devrimci hareketin ilk adımlarına omuz verdi. 1978'de hareketin onayıyla yoldaşımız İbrahim Erdoğan'la evlendi. 1981'de eşiyle birlikte gözaltına alındı. Bilinen işkencelerin hepsi uygulandı. Kimliklerini söylemedikleri için, çocuklarına bile işkence yapıldı. Tutuklandı. 1981-1983 arası Metris'de kaldı. Sonrasında tahliye olan tutsakların örgütlenmesinden tutsak ailelerinin mücadelesini örgütlemeye kadar, sürecin gerekli kıldığı her işe koşturdu. Tutsak aileleri örgütlenmesinin yaratılmasında, TAYAD'ın kuruluşunda Sevgi'nin büyük emeği vardır. 1989'da mahallelerde çalışmaya başladı. Anadolu Yakası Komitesi'nde yeraldı. Halkın örgütlenmesi, 12 Eylül sonrası depolitizasyonun kırılması görevlerinin önde olduğu bu sürecin hemen her eyleminde, kampanyasında onun emeği vardır. Körfez Savaşı döneminde Emperyalist Savaşa Hayır komitelerinin örgütlenmesinde, 1 Mayıs çalışmalarında, kitle örgütlerine yönelik baskılara karşı kampanyalarda, hep yönetici olarak vardır.

1991'de Malatya'ya gitti. Bölgede demokratik alanda mücadelenin örgütlenmesinde yeraldı. Burada da polisin hedefi durumundaydı. İki kez "trafik kazası" süsü verilerek öldürülmek istendi. Karadeniz operasyonunda işkenceci Fikret Işınkaralar, Sevgi Erdoğan için "Onu şehit yapmayacağız, trafik kazasında öldüreceğiz" diye söylüyordu. İşte, işkencecilerin hevesi kursağında kaldı. Darbe ihanetini öğrendiği andan itibaren tavrı net ve açık oldu. Ô93 Temmuz'unda kaçırılıp öldürülmek istendi. Bu dönemde de 6 ay tutsak kaldı.

Tahliyesinden sonra, Ô94 Eylül'ünde Çukurova'da görevlendirildi. Ve burada, kaldıkları eve yönelik bir operasyonda, yanındaki iki yoldaşı katledilirken, o da tutsak düştü. Konya ve Uşak hapishanelerinde kaldı. Bulunduğu yerlerde tutsaklar örgütlenmelerimizde yöneticilik, temsilcilik yaptı. Hapishanelerde bu büyük çatışma gündeme geldiğinde, o da ölüm orucu gönüllülerinden biriydi. Uşak'ta birinci ölüm orucu ekibinde yeraldı. Şöyle diyordu:

"Önümüzdeki süreci, devrimi daha da yakınlaştıran ve düşmanın kalelerini sürgit döven bitmeyen cephane bedenimizle, bedenlerimizle selamlayacağız."

25 yıllık devrimci yaşamının bu son büyük çatışmasında, bu cephaneyi layıkıyla kullandı. Dersler vererek, öğreterek, haykırarak, çağrılarla ölümsüzleşti. Bir ömür boyu kararlı olmanın, bir ömür boyu, her koşulda, her şeye rağmen, çatışmaların, mücadelenin içinde olmanın örneği oldu.

O artık, tüm halkımıza direnme çağrısıdır. O, kadınlarımıza devrimcileşme çağrısıdır. O, devrimcilere, bir ömür boyu devrimcilik çağrısıdır. (...)

DHKC'nin 15 Temmuz 2001 tarihli açıklamasından...


Avrupa'da zindan direnişiyle
dayanışma etkinlikleri

Paris: ÖO Direnişi'ni
destekleme eylemleri sürüyor

Paris'te her hafta sonu Ölüm Orucu Direnişi'nin sesini duyurmak amacıyla DETUDAK tarafından eylemler düzenleniyor. Her seferinde Paris'in merkezinde gerçekleşen eylemler kalabalık bir kitlenin toplanmasına neden oluyor. Şehitlerin fotoğrafları sergileniyor, pankartlar asılıyor, temsili tabutlar getiriliyor ve her şehidi temsilen bir eylemci kefen giyip yere yatıyor. Bu tür eylemler yabancı kitlenin dikkatini çekiyor ve insanlar ilgi gösterip imza kampanyasına katılıyorlar. Ve her hafta insanlar gelip bu eylemde yerlerini alıyorlar.

Başka amaçla düzenlenen miting ve gösterilere de Ölüm Orucu Direnişi'nin sesi taşınıyor. Örneğin Paris'te sık sık gerçekleşen Mumia Abu Jamal komitesinin düzenlediği eylemlere de katılım sağlanıyor. Türkiye zindanlarında verilen mücadele buralarda da insanlara duyuruluyor. Türk devleti ve özellikle ona destek veren Avrupa ve Amerika teşhir ediliyor.

Ölüm Orucu Direnişi sürdükçe insanlar bu görevi yerine getirecekler, her hafta bir araya gelip direnişin sesini duyuracaklar.

Berlin:
"Devrimci tutsaklar yalnız değildir!"

Devrimci tutsaklarla dayanışma eylemlerimiz her hafta olduğu gibi 14 Temmuz'da da DETUDAK tarafından Berlin'in işlek semti, turistlerin en yoğun olduğu Breitscheitplatz'da gerçekleşti. Yapılan konuşma ve okunan açıklamalarla, hücre sistemi teşhir edilerek devrimci tutsakların talepleri açıklandı. Maket hücre, tabutlar, resim ve açıklamalarla oluşturulmuş panolar, Almanca yazılmış iki pankart, dövizler ve Almanca bildirilerin dağıtılmasıyla gerçekleştirilen eylemde sloganlarımız güçlü bir şekilde haykırıldı.

9 ayı bulan bu destansı direniş her türlü katliam, şiddet, zor ve yıldırma politikasına rağmen büyük bir iradeyle sürüyor. Birbiri ardına güneşe yolladığımız kızıl karanfillerimiz mücadelemizde bayraklaşıyorlar. Bizlere düşen görev ise açık ve net. Devrimci tutsakları yaşadığımız tüm alanlara taşımak, zindan direnişine en ileri düzeyde katkı sunup güçlendirmektir. Alanlarda, işyerlerinde, okullarda, sokaklarda, yani yaşamın her alanında davamızı haykırmaktır. Bir kez daha yineliyoruz: "Devrimci tutsaklar yalnız değildir!"

Nürnberg:
Dayanışma etkinlikleri sürüyor

Bizler Enternasyonal Dayanışma Komitesi olarak, zindan direnişinin başından bu yana aralıksız olarak faaliyetlerimizi sürdüyoruz. Ölüm Orucu direnişçilerine Alman ilerici ve devrimci güçleriyle birlikte kart yollama kampanyası yaptık. Bütün direnişçilere kart yolladık...Turizmi boykot kampanyamız bir aydır sürüyor. Almanca 5 bin adet bildiri basıp dağıttık. Şimdi 5 bin adet daha bastık. Dağıtımına başladık. Bildirileri posta kutularından tutun da, kahve, okul, dernek, yaz dönemi sokak etkinlikleri, eylem, toplantı vs. alan yer ve etkinliklerde aktif olarak dağıtıyoruz. Ağırlıklı olarak da Alman devrimci ilerici gençlik ve öğrenci grupları yapıyor bu dağıtım işlemini.

16 Temmuz günü "Tatil ülkesi Türkiye'nin İnsan Hakları durumu" adı altında bir panel gerçekleştirdik. Panel gece saat 12.00'ye kadar sürdü. İlgi oldukça iyi idi. Almancaya çevrilerek yapıldı. Alman emekçilerinden de epey bir katılım vardı. Panel çok canlı bir atmosfer içinde geçti. Bizler standlar ve bildiri dağıtımıyla, etkinliklerimizi sürdüreceğiz. Devrimci tutsaklar ve aileleri yalnız değildir.

BİR-KAR (Paris, Berlin, Nürnberg)