21 Temmuz'01
Sayı: 18


Kızıl Bayrak'tan
Cenova'daki "savaş durumu"nun politik anlamı ve önemi

Cumhuriyet mandacıları siyasetin iplerini tümden teslim etmiş durumdalar

Zafere olan inançla dayanışmayı yükseltelim

Devrim şehitleri ölümsüzdür!
Günü kurtarmak değil, geleceği kazanmak için!..
Saldırgan askeri ittifak yeni projelerle boyutlanıyor
Sınıf hareketi
Düzen bekçileri hazırlanıyor
Tutsaklardan açıklama
Telekom Bülteni'nden
Uluslararası hareket
PKK-DÇS'nin açıklaması: Teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür!
Ölüm Orucu direnişçilerinden mektup

Açıklamalardan

Mücadele Postası

 Tüm yazılar

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Cenova'ya yüzbinleri bulan protestocu bekleniyor...

Emperyalist şefler kaygı içinde

Cenova'da 20-22 Temmuz tarihlerinde 150 bin küreselleşme karşıtının toplanması bekleniyor. Emperyalizmin temsilcileri protestoculardan korunmak için karayı bırakıp denize açıldılar. Haftalar öncesinden önlemlerin alınmaya başlandığı G-8 Zirvesi bir gemide yapılacak. Zirvenin yapılacağı günler havaalanları, tren istasyonları kapatılacak. Karayollarında ve sınır kapılarında yoğun kontroller yapılacak. 10 binin üzerinde polis kontrol için, 8 bin asker ise liman, havayolları ve telekomünikasyon merkezlerini korumakla görevli. Zirvenin yapılacağı geminin çevresine elinde belgesi olmayan hiç kimse sokulmayacak. Limana giriş ise kesinlikle yasak. Zirveye katılacakları taşıyacak helikopterlerin inip kalkması için yüzen bir havaalanı hazırlanacak. Denizden gelebilecek saldırılar için ise deniz kuvvetlerine ait savaş gemileri bekliyor. Hatta Savunma Bakanı özel füzeler yerleştirildiğini bile duyurdu. Hastanelerin ise onlarca tabut ısmarladığı bildirildi. İMF ve Dünya Bankası ise, kitlesel protestolar nedeniyle bu yılki geleneksel sonbahar zirvesinin yerini değiştirdi. İMF sözcüsü son 20 yıldır hep aynı mekanda gerçekleştirilen toplantı yerinin değişmesini, "gerekli güvenlik önlemleri" nedeniyle olduğunu açıkladı.

Cuma günü uluslararası sermayenin temsilcileri, Avrupa Birliği'nde iç güvenlikten sorumlu bakanlar, protestoların önüne geçebilme, eylemleri ve eylemcileri etkisiz hale getirme sorununu konuşup karara bağlamak için biraraya geldiler. Amaç, Avrupa çapında yürüyüş hakkının ve seyahat özgürlüğünün kısıtlanmasıydı. Avrupa Birliği olarak ortak çalışmanın gerekliliğine vurgu yapılan toplantıda, özellikle Cenova'daki G-8 Zirvesi öncesinde, Şengen anlaşmasıyla sınırların trafiğe açık olması kuralı bir haftalığına rafa kaldırıldı. Almanya ve İtalya bir hafta öncesinden sıkı kimlik ve sınır kontrollerine başladı.

Toplantıda ayrıca polisin ortak çalışmasının daha da güçlendirilmesi, ortak polis eğitiminin geliştirilmesi ve sınırlarda daha sık kontrol yapılması kararları alındı. Alman emperyalizminin temsilcisi İçişleri Bakanı Schily, Almanya'dan Cenova'ya gidenlerin bazılarına çıkış yasağı konulması uygulamasının tüm Avrupa'da yaygınlaşmasını savundu. Ayrıca Alman polisinin elinde bulunan "şiddet yanlılarının listeleri" gibi, tüm Avrupa çapında da "şiddet yanlıları" için dosyaların hazırlanması önerisi şimdilik kabul görmedi.

Emperyalist küreselleşme karşıtı eylemler kitleselleşerek ve militanlaşarak büyüyor, yaygınlaşıyor, daha örgütlü biçimlere bürünüyor.

İtalya'daki sendika konfederasyonları tabandan gelen basınç sonucu Cuma günü genel grev kararı aldılar. Aynı gün kitlesel bir eylem gerçekleştirilecek ve konferansın yapılacağı "Kırmızı Bölge"ye girilmeye çalışılacak. Bazı sendika şubeleri de "Kırmızı Bölge"ye girilmesinin kitlesel olarak zorlanması eylemine katılma kararı aldılar. Bunların arasında şu an grevde olan metal işçileri de var. "Kırmızı Bölge" polis barikatlari ve tel örgülerle çevrilmiş ve 15 bini aşkın polis-asker ile koruma altına alınmış durumda. Cumartesi günü ise uluslararası kitlesel bir gösteri gerçekleştirilecek. Bu eyleme 100-150 bin civarında göstericinin katılması bekleniyor.


Cenova'dan gösteriler öncesi haberler

1- İtfaiyeciler doğrudan eylem için greve çıkıyor

İtalyan itfaiyecileri 19 Temmuz'da G-8 Zirvesinin yapıldığı ve tel örgülerle çevrilerek "yasak" ilan edilen Kırmızı Bölge'yi aşmak için yapılacak şiddet içermeyen kitlesel doğrudan eyleme katılmak için greve çıkacaklar. Daha önce de Cenova polisine göstericilere karşı tazyikli su kullanma eğitimi vermeyi reddeden itfaiyeciler sendikası safını tel örgünün öbür yanında aldı ve polisin gazına suyuna karşı direnişçilerle birlikte olacak. Halen grevde olan metal işçileri de, Cuma günkü şiddet içermeyen kitlesel doğrudan eyleme katılacaklarını açıklamışlardı.

2- Sarımsaklı protesto

İtalya Başbakanı Berlusconi'nin soğan-sarımsaktan ve bunları içeren "pesto" sosundan nefret ettiğini açıklaması ve bunları G-8 Zirvesi yemek masalarına dahil etmemesi, Küresel Direnişçilerin yeni bir protesto yöntemi geliştirmesine neden oldu. Direnişçiler Kırmızı Bölge'de ikamet eden Cenovalılara torba torba sarımsak dağıtarak G-8 Zirvesi nedeniyle tel örgüler içinde hapsedilmelerini protesto etmeye davet ediyor. Yarın (19 Temmuz Perşembe'den) itibaren üç gün boyunca Kırmızı Bölge giriş çıkışlarında dağıtılacak olan sarımsak, bölgede toplantılara gidip gelecek olan G-8 liderlerine karşı "Gösteri sanatları" düzeyinde bir protestoyu ifade edecek.


3- İspanyol şarkıcı Manu Chao direnişçileri her yönüyle besledi

Müzik ruhun gıdasıdır derler. Anti-kapitalist mücadele içinde yer alan İspanyol şarkıcı Manu Chao bu gece 21.00'de (Çarşamba) Cenova'da bulunan direnişçilere bir konser verecek. Ancak Chao bununla da yetinmedi ve direnişçilerin aç ve susuz kalmamaları için ücretsiz su, sandviç ve meyva dağıtımı için bir çadır kurdurttu. Cenova gösterileri boyunca hizmet verecek olan çadır için gerekli mali olanaklar Manu Chao'un iki hafta önce Milan kentinde verdiği konser gelirlerini bağışlaması ile sağlandı.


4- Cenova'nın direniş tarihi

Dünyamızı satılığa çıkartan G-8 Zirvesi ve karşıtı gösterilere tanık olan Cenova kenti için "direniş" hiç de yabancı değil. İtalya'nın Nazi işgalindan kurtuluşunda önemli bir rol oynayan Cenova'da Ocak 1944'de Alman askerlerin sekiz politik mahkumu öldürmesi üzerine yaygın bir grev dalgası kent yasamını felç etti. Nazilerin saldırıya geçmesi ve kitlesel tutuklamalara gitmesi karşısında da binlerce işçi ve partizan hükümet binalarını işgal etti ve 15 bin Nazi askerini kentte rehin aldı. Alman komutanlar teslim oldu ve çatışmalar sonucu kent Naziler'in elinden kurtarıldı. Milan ve Turin'in de Nazi işgalina karşı ayaklanması üzerine Kuzey İtalya tümüyle kurtarıldı.
1948'de ise İtalyan Komünist Partisi lideri Palmiro Togliatti'nin başarısız bir suikaste maruz kalması üzerine İtalya'da yüzbinlerce işçi ayağa kalktı. Cenova'daki militanlık ise daha da güçlüydü. 48 saatlik bir genel grev kararına karşı polisin saldırması kent merkezinde çatışmalara neden oldu. Polis ve hükümet yetkilileri kentten kaçtılar ve kent Cenova halkının eline geçti.

1960'lara gelince hükümetteki Hıristiyan Demokrat lider Fernando Tamborni Mussolini'nin devamcısı olan faşist parti MSI'nin desteği ile iktidarını sürdürüyordu. MSI 1960 parti kongresini Cenova'da yapacağını açıklayınca kent kitlesel gösterilere tanık oldu. Onbinlerce Cenovalı kent merkezinde barikatlar kurarak MSI'in planlarını çöpe attı. Altı göstericinin polis tarafından vurularak öldürülmesi üzerine, CGIL Sendika Konfederasyonu genel grev çağrısı yaptı ve vur emrini veren vali Carlo Emanuele Basile'yi istifaya zorladı. 1990'larda ise uzun süreli ırkçılık karşıtı bir kampanya Cenova'daki faşistlere önemli mevziler kaybettirdi. Liman işçilerinin mücadelesi de Cenova direniş tarihinde yerini aldı.

anti-kapitalist


İMF programları Papua Yeni Gine'yi
iflasın eşiğine getirdi

Papua Yeni Gine Haziran ayının son haftalarında günlerce süren grevler ve öğrenci eylemlilikleri ile sarsıldı. İMF ve Dünya Bankası politikaları bu ülkeyi iflasın eşiğine getirdi. Daha şimdiden uluslararası tekellerin talip olduğu, banka, posta hizmetleri, telekom vb. kamu kuruluşlarının %70'i özelleştirme kapsamına alındı. Bu durum Yeni Gine halkının öfkesini körükledi.

18 Haziran'da özelleştirilmesi planlanan Papua Yeni Gine Bankalar Kurumu işçileri üç günlük greve gittiler. Grev henüz bitmişti ki, 21 Haziran'da bu kez binlerce öğrenci başkentte üniversite kampüsünden parlamento binasına yürüdüler. Öğrenciler, özelleştirme programından vazgeçilmesi, hazine arazilerinin satılmak üzere parsellenmesinin durdurulması, İMF ve Dünya Bankası temsilcilerinin ülkeden kovulması taleplerini içeren bir dilekçeyi Başbakan Makere Morauta'ya vermek istediler. Dilekçeyi kabul etmemesi üzerine öğrenciler, Başbakanlık binası önünde oturma eylemine başladılar. Oturma eylemi halkın da desteğiyle büyüdü.

25 Haziran günü Başbakan Morauta polis kordonu arasında sayıları 4 bine ulaşan öğrencilerin yanına gelerek dilekçeyi kabul etmek zorunda kaldı. Ama akşama doğru öğrencilerin sayısının azalmasını fırsat bilerek polise saldırı emri verdi. Olaylarda polisin açtığı ateş sonucu bir öğrenci yaşamını yitirdi, onlarcası yaralandı. 26 Haziran'da öğrenciler bu kez katliamı protesto ederek polis karakoluna doğru bir yürüyüş gerçekleştirdiler.
Bu iki günün bilançosu 3 ölü, 17 yaralı. Saldırıda polisin ağır silahlar kullandığı ortaya çıktı.

27 Haziran'da da ikibin öğrenci bu kez arkadaşlarının cesetlerini almak için hastaneye yürümek istediler. Polis öğrencilere yeniden saldırdı. Olayın duyulması üzerine, onlarca asker kışlaların kapılarının kilitlenmesine rağmen öğrencilere yardıma geldi, sendikalar başkentte grev ilan etti. Halen okullar kapalı, toplu taşıma araçları çalışmıyor.

Öğrenci, işçi ve askerlerin katılımıyla ülkenin nabzını günlerce tutan bu eylemliliklerin altında yatan gerçek, ülkenin içinde bulunduğu derin ekonomik kriz. Yeni Gine'nin dış borçları 211 milyon dolara ulaştı. Bu rakam devlet bütçesinin %40'ını oluşturuyor. Buna, Asya krizi ile hammadde fiyatlarının düşmesi üzerine ihracat gelirlerinin gerilemesi, Ô97 yılında El Nino olarak bilinen iklim felaketinin neden olduğu kuraklık sonucu tarım alanlarının tümden işlenemez hale gelmesi ve 4.6 milyon köylünün bundan zarar görmesi de eklendi.

Hükümeti içinde bulunduğu ödeme güçlüğünden kurtarmak için Dünya Bankası ve İMF yeni krediler verdiler. Karşılığı "yapısal uyum programı"ydı. İMF ve Dünya Bankası'nın dayattığı programa göre; Yeni Gine sınırları ithalat için ardına kadar açılacak ve kamu işletmeleri özelleştirilecekti. Elektrik ve su işletmeleri, devlet şirketi olan ülkenin tek havayolları satıldı. Tek kamu bankası da satışa çıkarıldı. Ayrıca Dünya Bankası hazine arazilerinin de parsellenmesini dayattı. Gerekçeleri, o güne kadarki uygulamanın yabancı yatırımcıları ürkütüyor olmasıydı!

Yeni Gine 1975 yılına değin UNO anlaşması ile Avusturalya'nın idaresi altındaydı. Adaya tüm sanayi ürünleri ithal edilmek zorundaydı, buna karşın ihraç edilen mallar sadece metal, kahve, kereste ve kauçuk gibi ham maddelerdi. Pasifik okyanusunun batısındaki diğer adalar gibi Yeni Gine'de altın ve bakır gibi değerli madenler çıkarılıyor. Ama büyük kârlar getiren bu yeraltı zenginliklerini işleyenler yabancı tekeller.

Adada halkın %75-85'i kırsal kesimde kendi işledikleri topraklarda yaşıyorlar. Hazine arazilerinin satılmak üzere parsellenmesi ile topraklar özelleştirilecek. Toprakların özel mülk haline getirilmesi, giderek daha az insanın elinde toplanmasını beraberinde getirecek. Bu ise kırsal kesimde yaşayan insanlar için tam bir yıkım olacak.
Dünya Bankası ve İMF, toprakların parsellenerek özel mülk haline getirilmesi konusunda ısrarlı. Bunun nedeni, maden tekellerinin toprakta özel mülk sahibi olmasını kolaylaştırmak.

Dünya Bankası 1 Temmuz'dan itibaren geçerli olmak üzere Yeni Gine'ye madenlerle ilgili bir proje için 10 milyon dolar yeni kredi verdi. Verilen bu para ile, diğer şeylerin yanında, yeni haritalar hazırlanacak. Bu haritaları kullananlar ise İngiliz, Avusturalya, Güney Afrika ve Amerikan tekelleri olacak. Papua Yeni Gine halkının payına ise tahrip edilmiş bir doğa düşecek.
Yeni Gine'de öğrenci hareketi şimdilik hedeflerine ulaşamadı, ama toplumun tüm kesimlerinin desteğini alması eylemlerinin en önemli kazanımı oldu. Giderek derinleşen ekonomik kriz hükümeti tehdit eder bir duruma geldi. Şimdilik şiddet yoluyla ülkeye yeniden sessizlik hakim kılındı. Ama bununla toplumsal patlama sadece ertelenmiş oldu.

 


Nepal: Maocu gerillaların genel grev çağrısı
başkentte geniş yankı buldu

Nepal'de monarşinin kaldırılması ve topraksız köylüler için toprak reformu talepleriyle Maocu gerillalar geçtiğimiz perşembe günü genel grev çağrısı yaptılar. Çağrı özellikle başkent Katmandu'da geniş yankı buldu. Dükkanlar kapalı kalırken, ulaşım araçları çalışmadı.

İllegal Komünist Partisi, liberal ve yurtsever olarak tanımladıkları kral Birendra'nın karanlık bir biçimde öldürülmesinin, yeni kral Gyanendra ve Başbakan Koirala'nın "gerici yabancı güçler"le işbirliği olduğunu iddia ediyor. Haziran ayı ortasında, ara verdikleri, "demokratik halk cumhuriyeti" kurma savaşını yeniden başlattıklarını açıkladılar. Gerillalar geçtiğimiz hafta Başbakan Koirala'nın evinin yakınına bomba koydular. Üç ilçede karakol basarak 41 polisi öldürdüler, onlarca polisi kaçırdılar. Yeni Kral Haziran sonunda parlamentoda göreve başlarken yaptığı konuşmada, gerillaları silahlarını bırakıp teslim olmaya çağırdı.

Nepal'de 4 Haziran'dan beri yürüyüş ve haber yasağı var. Ve tutuklamalar ile ev hapsinde tutulmalar sürüyor. Parlamentoda en güçlü fraksiyonu oluşturan komünistler bunu halk ayaklanmasının 1990 yılında süpürüp attığı otokratik sisteme geri dönüş olarak tanımlıyorlar.

Parlamentonun hükümet ve saray üzerindeki basıncı büyüyor. Marksist-Leninist Birlik (KPN) Kral Gyanendra'dan tüm mal varlığını açıklamasını talep ediyor. Komünistler gibi diğer partilerde de saray içinde olanları kontrol edebilmek için anayasa değişikliği talep ediyorlar. Kral tütün ve çay endüstrisinde, ticaret ve otelcilik alanında büyük kârlar getiren işletmelere sahipti. Komünistler öldürülen Kral Brendra'nın mal varlığının ulusa hediye edilmesini savunuyorlar.

Nepal dünyanın en yoksul 10 ülkesinden biri. 10 milyon Nepalli açlık sınırında yaşıyor. Ortalama yaşam süresi 55. Çalışabilen nüfusun yarısı işsiz. Özellikle gençler iş için Hindistan'a gidiyorlar. Kadınların %86'sı, erkeklerin %70'i okuma yazma bilmiyor. Hükümet bu sosyal yıkımın, ekonomik reformlar, çay, odun ve tekstil sanayiinin özelleştirilmesi ve yabancı sermaye için uygun ortamın yaratılması ile hafifletilebileceğini savunuyor.


 

Yargılama komedisi:

Pinoşet'in savunma giderlerini
İspanya ödemiş!

Şili faşist cuntasının generali elikanlı katil Pinoşet mahkemeye çıkarılmayacak. Yargıtay, bunama rahatsızlığından dolayı eski diktatörün şu an mahkemeye çıkarılamayacağı kararını açıkladı. Bunaklık 85 yaşından sonra düzelmeyeceğine göre, dava diktatörün lehine sonuçlanmış oldu. Bu karar bekleniyordu.

Kararın açıklanmasından sonra başkent Santiago'da binlerce kişi sokaklara çıktı. Öfkeli kitleler "adalet istiyoruz!" diyerek kararı protesto ettiler ve saatlerce polisle çatıştılar.

Alınan karar Pinoşet'in Ô99 yılında Londra'dan İspanya'ya planlanan iadesini anımsatıyor. O zaman da diktatörün sağlık durumu kötüleşmişti. Bu faşist katil Londra'da, İspanya hakimi Baltasar Garzon'un tutuklama emri ve İspanya'ya iade dilekçesi nedeniyle ev hapsinde tutuluyordu. Sağlık durumu gözönüne alınarak "insani" nedenlerle iadesinden vazgeçilmişti. Ama Şili'ye gelince tekerlekli sandalyeden kalkması bunun bir oyun olduğunu gösterdi. Şili mahkemesinde alınan karar öncesi diktatörün sağlığı yine bozuluverdi, hatta öldü haberleri bile yayıldı.

Aslında kimsenin bu katliamcı diktatörü mahkum etme gibi bir niyeti yoktu. İspanya, İngiltere ve Şili, "insani" düzlemde Pinoşet karmaşası içinden çıkmak için anlaşmışlardı. Pinoşet'in iadesi kesinleştiğinde, bunu engellemek için hükümet yetkilileri arasında yoğun bir diplomasi trafiği yaşandı. İspanya'nın tek korkusu Şili'yle sürdürdüğü ekonomik faaliyetlerinin boykot edilmesiydi.

Geçtiğimiz haftalarda Pinoşet'in savunma avukatlarının ücretlerini İspanya'nın ödediği ortaya çıktı. Bu paranın Ô98 yılında devlet işletmesi olan Bazan tersanesinden akan para olduğu söyleniyor. İspanya'da Sayıştay' Ô98 yılında 6.5 milyon mark civarında paranın Bazan'dan kara para aklama merkezi olan Virgin İsland'daki Seapoint Enderprises firmasına aktığını ortaya çıkardı. Belgelerde bu paranın niçin gönderildiğine ilişkin tam bir açıklık yok. Şili parlamentosu da geçtiğimiz hafta bu belgelerin incelenmesini talep etti.

Bu paranın Pinoşet'in savunması için ödenmesinin, İspanya'nın Şili ile denizaltı yapımıyla ilgili anlaşmayı kaybetmemek için olduğu kesin. İspanya, Pinoşet için tutuklama kararını çıkarmasından altı ay sonra, Şili ordusu ile iki denizaltı için 720 milyon marklık bir anlaşma imzalamıştı. Askerler ise, General Pinoşet için açılan dava nedeniyle bundan vazgeçmekle tehdit etmişlerdi.