Aileler olarak çocuklarımızın
yanındayız
Biz bu doğrultuda Cumhuriyet Başsavcılığına ve Niğde Devlet Hastanesi
Başhekimliğine suç duyurusunda bulunduk. Kabul edilmedi. Yakınlarımız
bilinçleri kapalı olduğu için hareket edemeyecek durumdalar. Onların
bu durumda yanlarında refaketçi kalma talebimiz, Jandarma Komutanlığı
ve Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından müdahaleyi kabul etmediğimiz için,
siz onları ikna etmek için çalışmıyorsunuz gerekçesiyle
izin verilmiyor. Çocuklarımızın ölümünden ve sakat kalmasından Cumhuriyet
Başsavcılığı, Jandarma Komutanlığı, Niğde Tabipler Birliği ve hastanede
görevli diğer görevliler sorumludur. Tutukluların direnmeleri en doğal haklarıdır. Bu hakları engellenemez.
Biz aileler olarak çocuklarımızın yanındayız. Bizi yıldırmaya çalışıyorlar
ama biz yılmayacağız. Tedaviyi kabul etmeyen ve zorla müdahale edilen
tutukluların bir an önce cezaevine, arkadaşlarının yanına götürülmesini
istiyoruz. Tutuklu aileleri
Zorla müdahaleye ikna ettik
yalanı Niğde Cumhuriyet Başsavcısı Bilal Gündüz 2 Mayıs tarihli gazetelerde
çıkan açıklamasında; Ölüm Orucunu sürdüren ve bilinçleri
kapanan bu insanları ikna ettiklerini kamuoyuna deklare etmiştir.
Bu asılsız ve çirkin olan açıklama gerçeği yansıtmamaktadır. Aylarca
sürdürdükleri onurlu direnişleri kirletilmek istenmektedir. Niğde Cumhuriyet
Başsavcılığına ve Hastahane Başhekimliğine, yakınlarımıza
tıbbi müdahaleyi kabul etmediğimiz ve bir an önce cezaevine arkadaşlarının
yanına götürülmeleri için, dilekçe vermemize rağmen talebimiz kabul
edilmemiştir. Biz ailelere; Cumhuriyet Başsavcısı ve jandarma tarafından zorla müdahaleye
ortak olmamız dayatılmaktadır. Tedaviyi kabul ediyoruz dilekçesinin
altına imza atmamız istenmektedir. Biz aileler bu insanlık dışı uygulamaya
ortak olmadığımız için, şu an yakınlarımızla (Başak Otlu, Yeliz Türkmen)
görüştürülmemekteyiz. Bizler sonuna kadar yakınlarımızın yanında olacağız. Çocuklarımızın
ölümünden ve sakat kalmasından başta Adalet Bakanı olmak üzere, Niğde
Cezaevi İdaresi ve Savcısı sorumludur. Başak Otlunun ailesi adına Fatma Otlu
Ankara: İHDnin haftalık oturma
eylemi Dövizler açılarak sessiz bir şekilde oturulan eylemde açılan dövizlerde;
Ölüm Orucunun 191. günündeler, ölüyorlar, İnsanlık
adına utanıyoruz, Tecrit ve izalasyon ölüm hücreleridir,
Adalet ve İçişleri Bakanı istifa, Ölümleri seyretmek
istemiyoruz, Devletin iktidarını yükseltmek için daha kaç
kişi ölmeli, Yasam hakkı en temel insan hakkıdır,
Yaşam hakkına saygı istiyoruzsloganları yer almaktaydı. İHD Şube Başkanı Lütfü Demirkapı, daha fazla ölümleri seyretmek istemediklerini,
sorunun Adalet Bakanlığı ya da DKÖlerin sorunu olmaktan çıktığını,
tüm ülkenin sorunu olduğunu ve diyalogların bir an önce başlatılmasını
istediklerini söyledi. Ölümlerin hergün daha da arttığı ve son olarak
Hülya Tümganın şehit düştüğü belirtildi. Hülya Tümganı son
yolculuğuna uğurlamak için çağrı yapıldı ve eylem alkışlarla sona erdi. Kızıl Bayrak/Ankara
İzmir Hücre Karşıtı Platformdan
Cumartesi eylemi Eylemde Devrim şehitleri ölümsüzdür!, Devrimci tutsaklar
onurumuzdur!, İçerde dışarda hücreleri parçala!, Yaşasın
Ölüm Orucu Direnişimiz! vb. sloganlar atıldı. SY Kızıl Bayrak/İzmir
Niğde Cezaevindeki ÖO direnişçilerine yönelik operasyon... Zorla müdahale zorbalığı sonuç vermeyecektir!
Sağlık durumu uzun süredir ciddiyetini koruyan ve Ölüm Orucu Direnişinin
180. gününü çoktan aşmış olan Fatime Akalının aşırı kilo kaybı,
konuşamama, sürekli yatağa bağımlı kalma gibi rahatsızlıkları sürmektedir.
Başak Otlu ve Yeliz Türkmenin de durumlarının ciddi olduğu belirtilmektedir.
Diğer ÖO direnişçileri Esmahan Ekinci ve Asiye Güdenin yürüyememe
vb. sorunları olmakla birlikte, henüz hafızalarını kaybetmemişlerdir. Fatime Akalın, Başak Otlu ve Yeliz Türkmene zorla tedavi uygulanarak,
her üçünün de sakatlanmasının önü açılmıştır. Tedaviyi reddeden aileleler
direnişçilerle görüştürülmemektedir. Aileler tüm girişim ve çabalarına
karşın müdahalenin önüne geçememektedirler. Esmahan Ekinci ve Asiye
Güden bilinçleri yerinde olduğu için zorla tedaviyi reddetmişlerdir.
Ancak bilinçlerinin yitimi sonunda onlar da zorla tedaviye tabii tutulacaklardır.
Kirli medya bir kez daha üzerine düşeni yapmıştır. Direnişçilerin ailelerinin
istekleri üzerine operasyonun yapıldığı alçakça yalanıyla, sakat bırakmaların
yolunu düzlemektedir. Niğde Cezaevinde 5 ÖO direnişçisi ve 7 AG eylemcisi olmak üzere
toplam 12 direnişçi bulunmaktadır. Faşist sermaye devletinin tüm kirli
manevraları, provokasyon ve zorla müdahale zorbalığı sonuç vermeyecektir.
Faşist rejim bu sarsıcı direnişin kaçınılmaz zaferi altında ezilecektir. SY Kızıl Bayrak/Niğde
Açılım Hukuk Bürosundan Adalet Bakanına açık mektup... Hep yalan söylediniz, yalan söylüyorsunuz!
Çünkü; 10 gün sonra her türlü şiddet aracı ve yöntemi ile, yakarak,
yıkarak, öldürerek ve yaralayarak, işkenceyle, terörle bu hapishaneleri
hizmete açtınız. Kamuoyunun tepkisini dikkate alacağız, sivil toplum kuruluşlarının
mutabakatı çerçevesinde hareket edeceğiz dediniz, YALAN SÖYLEDİNİZ.
Çünkü; daha sonra bu kuruluşları muhatap almaz bir tutuma girdiniz,
tehdit eder nitelikte açıklamalar yaptınız, soruşturmalar açtınız. Hayata Dönüş operasyonunun amacı, örgüt baskısı altında ölüm
orucu yapanları kurtarmak ve ölümleri engellemektir dediniz, YALAN
SÖYLEDİNİZ. Çünkü; aksine, sizin baskılarınıza, zorla müdahale işkencelerinize
rağmen şimdilik 15i öldü, (dört kişi de dışarıda hayatını kaybetti)
onlarcası aklını yitirdi, felç oldu, sakat kaldı. Yüzlercesi de geriye
dönüşü olmayan bir yolda ilerliyor. Tıbbi müdahalede bulunmayan hekimler ve onlara bu yönde telkinde
bulunanlar suç işliyorlar dediniz, YALAN SÖYLEDİNİZ. Çünkü; daha
sonra bizzat kendiniz tıbbi müdahale yasal değil dediniz. F tipi Cezaevleri BM ve Avrupa standartlarına uygun mimari yapı
ve düzenlemeye sahiptir dediniz, YALAN SÖYLEDİNİZ. Çünkü; insan
hakları standartlarına uygun olmayan, BM ve Avrupa standartlarına dahi
tamamen aykırı bir katı tecrit ve izolasyon sisteminin F tipi hapishanelerin
temel özelliği olduğu, yaşanan ve yaşanmakta olan pratikle kanıtlanmış
oldu. Yaşam hakkına saygılıyız, işkenceye karşıyız dediniz, YALAN
SÖYLEDİNİZ. Çünkü; F tipi projesinin can kaybı bilançosu 50ye
yaklaştı. Başta tecrit ve kaba dayak olmak üzere her türden işkencenin
F tipi hapishanelerde sistematik bir yapı arz ettiği ayan beyan ortaya
çıktı. Tutuklu ve hükümlüler her türlü konfora ve hakka sahip olarak
yaşayacaklar dediniz, YALAN SÖYLEDİNİZ. Çünkü; beton yığını içinde,
suyu doğru dürüst akmayan, iyi ısıtılmayan, elektrik tüketimi dahi mahpusa
ödettirilmeye çalışılan koşullarda; avukat ve ziyaretçi görüşünden iletişim
hakkına, tedavi olanaklarından kitap, dergi, gazete vb. yayınları edinebilmeye,
savunma hakkından yiyecek ve giysi alımına kadar temel hak ve özgürlüklerin
olmadığı ya da kullanılamaz hale getirildiği bir uygulama içine girdiniz. Bunlar siyasi talepler ileri sürüyorlar dediniz, YALAN
SÖYLEDİNİZ. Çünkü; 19 Aralık öncesinde sizin de bilginiz ve izniniz
dahilinde mahpus temsilcileriyle yapılan görüşmelerde sorun, sadece
hapishanelerdeki sistem, işleyiş ve mahpus hakları temelinde tartışılıyordu. Bunlar ve bunlara benzer daha bir sürü konuda doğruyu söylemediniz.
Şimdi, Bunlar ölüm orucu ya da açlık grevi yapmıyorlar geleneksel
YALANI, peşpeşe ölümlerle yüzünüze çarpınca, uyuşturduğunuz ve uyuttuğunuz
kamuoyunu da yeniden harekete geçirince, yeni yalanlarla ortaya çıktınız. 19 Aralık katliamından aylarca önce hazırladığınız, birkaç kelimenin
yerini değiştirerek yeniden gündeme getirdiğiniz, 3 yasa tasarısı; çok
ucuz bir aldatmacadır. Bunlar, ölüm orucu eyleminin varlık koşullarını
ortadan kaldırmaktadır diyerek YALAN SÖYLÜYORSUNUZ. TÜSİADın
bile ayıp oluyor dediği, Turizm Bakanının Turizmi
olumsuz etkileyecek diye serzenişte bulunduğu; Avrupanın,
Cumhurbaşkanının, medyanın Fehmi Koru, Güngör Mengi, Gülay Göktürk
gibi dostunuz niteliğindeki kalemlerinin dahi bu işi bağlayın
dediği bir ortamda; adım atmış olmak için şiddetin ikiz
kardeşi olarak başvurduğunuz yegane yönteme başvuruyor ve yine YALAN
SÖYLÜYORSUNUZ. İnfaz Hakimliği zaten organik bir yapı arz ettiğinden,
bunu hiç kimse değerlendirmeye dahi almamaktadır. İzleme Kurullarınız
ise sizin kurullarınız. Seçimini siz yapacaksınız. Zaten kimleri seçeceğinizi
saklamıyorsunuz. Böyle bir kurulun tarafsız ve bağımsız olacağına kimi
inandıracağınızı düşünüyorsunuz? Benzeri kurulların Avrupa çapındaki
tüm örnekleri sivil toplum kuruluşlarının belirleyeceği temsilcilerden
oluşuyor. Sizin kurulunuz olsa olsa işkence ve tecritin iyi uygulanıp
uygulanmadığını izleyecektir. Bu işi zaten müfettişleriniz yapıyor.
Yeni bir kurula, yeni bir yasaya ne gerek var sayın Bakan? Terörle Mücadele Yasasının 16. maddesindeki değişiklik
tasarısı, herkesi aptal yerine koyan bir özellik arz ediyor. Kişinin
iradesine müdahale ederek hak tesis etmek, ancak sizin siyasi
mantığınızda karşılık bulabilir. Gerçekleşmesi imkansız bir şarta bağlı kılınan bir haktan söz edilebilir
mi sayın Bakan? Bu programın mimarı olan batı ülkelerinde, adli suçlular
için dahi terk edilme aşamasına gelinen tretman/rehabilitasyon/iyileştirme/ıslah
gibi uygulamaların, bir parçası olarak sunulan ortak yaşam alanlarından
yararlanma imkanı, siyasi düşünce ve eylemlerinden dolayı tutuklu
ve hükümlü olan kişiler için hiçbir anlam ifade etmez. Kişinin siyasi
düşüncelerini, inançlarını değiştirmesi koşulunu getiren her türlü düzenleme,
iradeye müdahale amacı taşıdığı için başlı başına baskıdır, işkencedir,
hak ihlalidir. Kaldı ki kütüphane, işlik, spor alanı gibi yerlerde bir araya gelmek,
kişiyi özel bir faaliyete mecbur tutan durum nedeniyle, tecriti ortadan
kaldırıcı nitelikte değildir. Çünkü kişiler bu alanlarda tek tip hareket
tarzına koşullandırılacaklar, görünürde bir araya gelmiş/getirilmiş
olacaklar ve serbest bir iletişim ve paylaşım olanağı bulamayacaklardır.
Buna grup içinde tecrit adı verilmektedir. Yalnızlaştırma, kişiliksizleştirme, kimliksizleştirme eksenli izolasyonun
ortadan kaldırılması, kişilerin sadece ortak yaşam alanlarında değil,
esasta makul sayıda ve sürekli bir arada kalmalarının sağlanmasıyla
mümkündür. Bu yönde hiçbir düzenleme içermeyen TMY 16. maddesiyle ilgili
değişiklik tasarısı tecriti kamufle etmeye yönelik ucuz
bir aldatmacadır. Nitekim üç tasarılık bu eski hamlenizi yeniden ileri sürmeniz kimseyi
kandıramamıştır. Ne basın toplantınız esnasında karşınızda bulunan muhabirler
(sordukları sorulardan bellidir), ne de hemen arkasından tek tek veya
toplu olarak açıklama yapan bir çok kişi ve kuruluş yalanlarınıza ve
aldatmacalarınıza inanmadıklarını ortaya koymuşlardır. Devlet teröristlerle pazarlık yapmaz şeklindeki bir başka
geleneksel YALANA gelince. Bunun böyle olmadığını artık herkes biliyor
sayın Bakan. Daha iki gün önce Swiss Otel Baskınında aksini
kanıtladı sizinkiler. İçişleri Bakanı gibi siz de arkadaşlar
diyorsanız (23. 04. 2001 ATV Ana Haber), o zaman bu örneği verilmemiş
kabul edin. Hayır, dili sürçmüştür diyorsanız, can
kaybı olmasın, kimse zarar görmesin diye gösterilen hassasiyetin
zerresini ölüm oruçları karşısında neden göstermediğinizi herkes merak
edecektir. Yoksa siz de koalisyon ortaklarınızdan bir milletvekili gibi
gebersinler mi diyorsunuz sayın Bakan? Şimdiye kadarki pratiğiniz
onu gösteriyor da! Açılım Hukuk Bürosu
Zorla müdahalenin tedavi masrafları
utanmazlığı
Edirne F tipi hapishanesindeyken zorla müdahale için 13 Nisan günü
Edirne Tıp Fakültesine kaldırılan Ölüm Oruçcusu Haydar Bozkurt
komaya girdikten sonra 18 Nisan tarihinde tahliye edildi. Tahliye edildiği
gün Haydar Bozkurt hala komadaydı. Jandarma tarafından alelacele tahliye
işlemleri yapılan Haydar Bozkurt, ancak birkaç gün sonra koma durumundan
çıkabildi. Şu anda ayağa kalkamayan ve kısmi hafıza kaybı olan Haydar
Bozkurtun ailesinden hastane idaresi üç milyar lira tedavi masrafı
istiyor. Hastane idaresi tarafından parayı ödeyemeyecek kadar yoksul
olan aileye zorla senet imzalattırıldı. İşkence altında zorla müdahale et, bizim elimizde ölmesin mantığıyla
tahliye et sonra da tedavi masraflarını ailesinden iste, yoksa zorla
senet imzalattır... İşte hapishaneler gerçeği, işte F tipleri gerçeği....
İşte devletin bu ülkedeki tutuklulara yaklaşımı... TAYADlı Ailelerin açıklamasından... |
|||||