|
|
1 Mayıs ve sendika bürokrasisi
1 Mayıs gösterileri sınıf ve kitle hareketinin bugünkü düzeyi ve yaşadığı
sorunlar konusunda önemli açıklıklar sağladı. Diğer şeyler yanında,
sendikal bürokrasinin sınıf hareketi için nasıl bir tehlike oluşturduğu,
1 Mayıs vesilesiyle yeniden görüldü. Sendikal korucuların son aylarda
yaşanan gelişmeler üzerinden yüzlerine taktıkları mücadeleci
maskesi 1 Mayısta yırtıldı.
Bürokratların ikiyüzlü manevraları
Sınıf ve emekçi kitlelerde düzenin saldırılarına karşı gelişen öfke
ve tepki Şubat kriziyle birlikte doruğa çıkmıştı. Yoğunlaşan tepkinin
kendi kontrolleri dışına çıkmasından çekinen, tabandan gelen basıncı
bir biçimde dikkate almak zorunda kalan sendika bürokratları, inisiyatifi
yitirmemek için yeni manevralara yöneldiler. Sınıfın saldırılara olan
tepkisini sahipleniyormuş görünmek için özel bir çaba harcamaya başladılar.
Başta B. Meral olmak üzere kaşarlanmış bürokratların hükümete ve İMFye
karşı sert açıklamaları hep bu çerçevede gündeme geldi.
Saldırılara karşı sınıfı, emekçileri ve saldırılardan zarar gören başka
toplumsal kesimleri birlikte harekete geçirebilecek güçlü bir örgütsel
yapı somut bir ihtiyaçtı. Bu ihtiyaç mevcut sendikal örgütlenmelere
dönük güçlü bir basınca ve arayışa yolaçıyordu. İşte örgütsel planda
da inisiyatifi yitirmek istemeyen sendika bürokratlarının yaptığı, çoktandır
bir kenara attıkları ve bir mücadele aracı olarak işletmekten ısrarla
kaçındıkları Emek Platformunu yeniden gündemlerine almak oldu.
Emek Platformu yeniden canlandırıldı. Platform üzerinden bir takım adımlar
atıldı, eylem takvimleri çıkartıldı. Böylelikle bürokratların denetimindeki
mevcut örgütlenmelerin tabanın güvenini kazanacağı hesaplandı.
Emek Platformunun yaptığı en gözle görülür iş ise Emek Programının
hazırlanması oldu. Program, işçi ve emekçilerin kimi taleplerini içermekle
birlikte, hazırlayanların ona biçtikleri asıl misyon muhtemel bir sınıf
ve kitle hareketini düzen içi bir takım hedeflere bağlamak, doğrudan
düzene yönelebilecek başka arayışların önünü böylelikle kesmekti.
Emek Programının ilanı sınıf kitlelerinden çok, bürokratların
ağzının içine bakan reformist solda, en fazla da EMEP üzerinde etkili
oldu. EMEP bu programın adeta üzerine atladı ve tüm parti ve yayın faaliyetini
bu programın propaganda edilmesi temeli üzerine oturttu. EMEP, bu tutumuyla
sadece kendi siyasal iflasını ilan etmedi. O aynı zamanda, sendikal
ihanet çetesine, sınıf üzerindeki zayıflayan hakimiyetini yeniden güçlendirme
olanakları da yaratmış oldu.
1 Mayısta maskeler düştü
1 Mayıs, sendika bürokratlarının sınıf hareketi karşısındaki gerçek
konumunun çok açık bir şekilde görülmesini sağladı. Bürokratların denetimindeki
Emek Platformu açık bir şekilde 1 Mayısı sahiplenmeyerek gerçek
yüzünü ortaya serdi. Oysa sendika bürokratlarına ham hayallerle bağlanan
EMEP reformistlerinin de bugün dillendirmek zorunda kaldıkları gibi,
bu 1 Mayıs, sınıf hareketinin güçlendirilmesi için iyi bir olanak olarak
kullanılabilirdi. Fakat sendika bürokratları kendilerinden bekleneceği
üzere ikiyüzlü davrandılar. Ankaradaki olaylı esnaf eylemlerini
de bahane ederek, 1 Mayısın örgütlenmesi işini üstlenmekten kaçtılar.
Utanmadan açıklama da yaparak, 1 Mayısın örgütlenmesinde doğrudan
sorumluluk almayacaklarını fakat desteklediklerini ifade ettiler.
Bürokratların yüzsüzlüğü bununla da sınırlı kalmadı. Aynı tutumu 1 Mayısa
katılımın örgütlenmesinde de gösterdiler. Güçlü bir katılım için hemen
hiçbir çaba sarfetmediler. Böylesi bir saldırı döneminde ve İstanbul
gibi işçi sınıfının özel ağırlığının olduğu bir kentte 1 Mayısa
işçi katılımının 15-20 binde kalmasında bunun önemli bir rolü oldu.
Bayram Meral 1 Mayıs günü başbakan ve bakanlarla görüşmeye gittiği için,
kutlamalara katılmaya bile tenezzül etmedi. Diğer konfederasyon ve sendika
yöneticileri ise, 1 Mayısın bir mücadele günü olarak güçlü bir
şekilde kutlanması için değil, bir an önce ve kazasız-belasız
bitirilmesi için uğraştılar.
Birçok yerde işçiler, sendikalarının çağrısı ve sağladığı olanaklar
üzerinden değil kendi çaba ve imkanlarıyla alanlara geldiler. Örneğin
İstanbulda Tes-İş kortejinde, bizzat işçilerin ifadesine göre,
bırak sendika yöneticisini tek bir işyeri temsilcisi bile yoktu. Bu
türden birçok örnek vardı.
Kurtuluşumuz kendi ellerimizdedir!
İşçi ve emekçiler 1 Mayısta gördükleri bu tablo üzerinde iyi düşünmeli,
bundan dersler çıkarmalıdırlar. 1 Mayıs da göstermiştir ki, sendika
bürokratlarının sınıfın mücadelesini örgütleme konusunda en ufak bir
niyetleri yoktur. Mücadeleye dönük politika ve hesaplar sendikal bürokrasiye
dayandırıldığı ölçüde boşa çıkmaya mahkumdur.
Tek çözüm işçi ve emekçilerin mücadeleyi örgütleme işini kendi ellerine
almalarıdır. Tabandan güçlü bir mücadele örülmedikçe, tok bir ses yükseltilmedikçe,
bu bürokratları sendikaların tepesinden söküp atmanın, sendikaları sınıfın
mücadele örgütlerine çevirmenin imkanı yoktur.
Bu nedenle öncü işçi ve emekçiler, sadece sendika bürokratlarını değil,
onların avukatlığını yapmaktan başka bir politikası olmayan reformistleri
de bir kenara itmeli, sınıfın devrimci programı altında mücadeleyi yaygınlaştırmak
için inisiyatifi ele almalıdır.
Sınıfa karşı sınıf! Sermayeye karşı tutarlı bir mücadelenin tek yolu
budur.
1 Mayıs İstanbul mitinginden gözlemler...
Metropollerin çoğunda olduğu gibi, İstanbuldaki eyleme de damgasını
vuran işçi-emekçi katılımının yüksekliğiydi. Bu gerçek düzen medyası
tarafından da teslim edilmiş durumda. Ancak aynı medya tarafından yaygınlaştırılan
bayram havasının İstanbul eylemi için geçerli olmadığını,
İstanbuldaki kutlamayı kesinlikle tanımlamadığını da hemen belirtmek
gerekir. Medyanın bu propagandaya tek dayanağı, bir çatışma yaşanmamış,
kan akmamış olmasıdır. Bu ise tek bir şeyi kanıtlar; polisin, MİTin,
itin provokasyonu dışında, bu olmadığı sürece 1 Mayısa kan bulaştıracak
herhangi bir neden ya da zemin yoktur. 1 Mayıs, sınıfın mücadeleci birliğini
simgeler, rekabetini ya da çatışmasını değil. Öte yandan, yine 1 Mayısta
simgelenen kavga ya da mücadele kavramları da,
sınıfın sermayeye karşı birlikte hareketini ifade ed
Tekrar 1 Mayıs alanına dönersek; hükümeti istifaya, Dervişi evine
dönmeye çağıran onbinler, oldukça ciddi ve epeyce öfkeli görünüyorlardı.
Öfkelendikleri tek güç, vatanı haraç-mezat satılığa çıkaran Amerikan
uşakları da değildi. Sınıfı satışa çıkaran sendika bürokrasisi de payını
alıyordu bu öfkeden. Diğer yandan, ciddiyeti ve öfkeyi artıran temel
bir neden daha vardı. Bu, 1 Mayıs gösterisinin ikinci ağırlıklı konusu
olarak, Ölüm Orucu Direnişinin geldiği evre ve 20ye ulaşan
ölüm olayıydı. Böyle bir tablodan bir bayram havası çıkarmaksa, ancak
burjuva medyanın şarlatanlığıyla mümkün olabilirdi. Medya engellenemeyen
ya da provoke edilemeyen bir eylemi çarpıtılmış biçimde sunarak, onun
geniş kitleler üzerindeki devrimcileştirici etkisini bloke etmek çabasında.
Ba havası yakıştırması da bunun bir ifadesi...
***
Son dönem eylemlerde kimi sendika kortejleri üzerinden gözlemlenebilen
görsellik çalışmaları, 1 Mayısta daha artmış ve gelişmiş
durumdaydı. Pankartların okunamayacağı kadar uzaktan bir bakışla bile,
şu Hava-İş, bu Petrol-İş, öteki Yol-İş kortejidir denilebilecek bir
görüntü yaratılmıştı. Bunu sağlayansa, bu sendikaların tek tip eylem
giysileri idi. Bu, sistemin 1 Mayıslardaki tek tip alerjisine
gecikmeli de olsa sınıf cephesinden bir yanıt gibiydi. Özenli bir hazırlığı
göstermesi açısından anlamı bir yana, işçi kortejlerine ayrı bir hava
vermişti. Üstelik görüntüde derli-topluluk havası vermenin de ötesinde,
bu kortejlerin disiplini de daha iyiydi. Sıraların düzgünlüğünden tutun
da, sloganların daha toplu, daha gür atılmasına kadar, bu kortejler
göz dolduruyordu. Hava-İşin yıllardır her eylemde giydiği beyaz
&ml;nlükleriyle başı çektiği biliniyor. 1 Mayısta ise, önlük,
şapka, baret türünden giysilerle Hava-İşi takip edenler epeyce
çoğalmıştı. Mavi renklerin hakim olduğu Petrol-İş kortejinde işçiler,
şapka ve önlükleriyle gelmişlerdi eyleme. Yol-İş, baret havası veren
sarı rengin hakim olduğu şapkalarıyla ayrılıyordu diğer kortejlerden.
Belediye işçileri çeşitli taleplerinin yazılı olduğu &ul;nlükleriyle,
Zonguldak maden işçileri ise baretleriyle gelmişlerdi. Geçmiş yıllarda
bolca bayrak taşımasıyla farkedilen Türk-Metal korteji bu eylemde pek
farkedilemiyordu (!). Türk bayrağı, neredeyse, sadece CHPli gençlerle
İP kortejinde kalmış gibiydi.
***
En kalabalık işçi kitlesinin yürüdüğü Şişli hattında, üstelik kamu
işçileri ağırlıklı olmasına rağmen ve sıfır zam dayatması ve satış ihtimalinin
yüksekliği koşullarında, ücret sorunu öne çıkan bir talep olmaktan çok
uzaktı. Pankartlardan dövizlere ve sloganlara kadar, damgasını vuran
tek konu vardı: İMF-emperyalizm karşıtlığı ve uşaklarına duyulan öfke.
Bu, sıfır zam dayatmasının da, diğer tüm sorunların da İMF patentli
yıkım programları üzerinden gerçekleştiğinin, sınıf kitleleri tarafından
bilince çıkarılmış olmasının sonucu olabilir. Diğer yandan, 1 Mayısın
kendi özel/siyasal niteliğin de kitle üzerinde etkili olduğu söylenebilir.
Çünkü, emperyalist yaptırımların son bulmasını ve bu yaptırımların uygulayıcısı
emperyalizm uşağı hükümetin istifasını isteyen şiarlar dışındakim
durumdaki ikinci konu 1 Mayısın kendi özü, anlamı, mesajı idi.
Uluslararası birliği, dayanışmayı ve mücadeleyi öne çıkaran bol miktarda
şiar, pankart, döviz ve sloganlarda ifadesini buluyordu.
Bu anlamda da, 2001 1 Mayısına siyasetin damgasını vurduğu söylenebilir.
|
|
|