Sınıf ve emekçi hareketine ayna, Hain bürokratlar şaşaalı törenlerle açıkladıkları alternatif
programın dahi arkasında durmayarak, 14 Nisan sonrasında tam anlamıyla
sessizliğe gömüldüler. 14 Nisan sonrası Ankara için tam bir belirsizlikti.
Bu belirsizlik ortamı ileri, öncü işçi-emekçilerce de değiştirilemedi.
Dolayısıyla, işçi ve emekçi kitlelerde krizin ilk sonuçlarıyla beraber
kendisini güçlü bir biçimde gösteren mücadele dinamizmi ve kararlılığında
gedikler açılmaya başladı. Her zaman olduğu gibi, sınıfa ve emekçi kitlelere
çaresizlik ruh hali egemen olmaya başladı. Böylelikle sermaye devleti
işbirlikçi ağalarla beraber kitlelerin yaşadığı ilk öfke dalgasını kırmayı
başardı. Bu yıl Ankarada 1 Mayıs, tam da böylesi bir nesnellik üzerinden,
işçi ve emekçilerin sermayenin saldırılarına ve sendika ağalarının tutumuna
karşı biriktirdikleri öfkenin yine bizzat bu güçler tarafından boşaltılması
amacıyla yapıldı. Öyle ki, işçi ve emekçi kitlelerde eylem yasağına
ve özelde 1 Mayısın alanlarda kutlanmasına dönük bir basınç olmamasına
rağmen, Valilik 1 aylık yasağın süresini 27 Nisana çekip, 1 Mayıs
için izin verdi. Ama miting alanından programa kadar herşey yukarıda
bahsettiğimiz biçimde öfke ve enerjiyi boşaltmayı amaçlıyordu. 1 Mayıs
yalıtılmış bir ortamda, ama bir karnaval havasında kutlanmaya çalışılıyordu.
Tüm hesaplar buna dönüktü. 1 Mayıs öncesinde Valilik ve Emniyet tarafından yaratılmaya çalışılan
terör atmosferi de yine bir bayram havası oluşturmaya dönüktü. Eylem
alanı tam bir polis ablukasına alınırken, pankartlara ve diğer materyallere
önemsiz bazı istisnalar dışında herhangi bir müdahale sözkonusu olmadı.
Polis, eylemin belirlenen sınırları aşmaması çabasındaydı. Özellikle
Kızılaya çıkan tüm yollar, yüzlerce metrelik polis yığınağıyla
kapatılmıştı. Herşey yalıtılmış eylem alanında, tam bir oldu bittiyle
sonuçlandırılmaya çalışılıyordu. 1 Mayıs alanı olarak Tandoğan Meydanı belirlenmişti. Program EP bürokratlarının
konuşmalarından ve halay çekilmesi için söylenen şarkılardan oluşuyordu.
Kürsüden çalınan şarkılarla sürekli olarak alanın sesi bastırılmaya
çalışılıyordu. Bunun ötesinde, 1 Mayısın son birkaç güne kadar
yapılıp yapılmayacağının bile belirsiz olmasına sırtlarını dayayan sendikalar
da bu duruma ayak uydurarak, ön hazırlık çalışmasını son birkaç güne
sığdırmışlardı. Kitlesel ve coşkulu bir katılım sağlayan işçiler Herşeye karşın, toplam katılım geçen seneki katılım sayısını (15 bine
yakın) buluyordu. İşçi katılımı da geçen seneye nazaran oldukça yüksekti.
Özellikle Tez Koop-İş, TÜMTİS, Genel-İş ve Yol-İş oldukça kitlesel bir
katılım sağlamışlardı. Kitlesellik bu sendikaların çoğunda belirgin
bir coşku ve dışa vuran mücadele isteği ile birleşiyordu. Miting alanına
coşkulu bir biçimde Genel grev-genel direniş! sloganıyla
giren TÜMTİS korteji, alanda işçiler tarafından büyük bir sahiplenme
ve coşkuyla karşılandı. Bu işçilerdeki mücadele kararlılığının açık
bir göstergesiydi. Yine Tez Koop-İş kortejindeki coşku ve mücadele kararlılığı
da dikkat çekiciydi. Eyleme önemli bir kitle ile katılan diğer işçi sendikaları ise Tes-İş,
GMİS MTA, Türk Harb-İş Ankara şubesi idi. Ancak işçiler, 1 Mayısa dönük ilgi ve katılımlarına karşın, tam
da yukarıda belirttiğimiz nedenlerden dolayı, alanı kısa sürede terkettiler.
Çünkü 1 Mayıs bir mücadele günü yerine, içi boş bir bayram gününe dönüştürülmek
isteniyordu. 14 Nisan sonrasında oluşan belirsiz ortam işçilerde sendika
bürokrasisine karşı önemli bir tepki ve güvensizlik doğurmuş durumda.
İşçiler 1 Mayısa bir mücadele günü olması nedeniyle böylesi bir
ilgi göstermişlerdi. Ama ortada bir karnaval havası görünce, doğallığında
alanı kısa sürede terketme yoluna gittiler. Kamu emekçileri: Katılım ve coşku düşük, KESK Ankara şubelerinin katılımı ise işçi katılımına nazaran oldukça
düşüktü. Bu durum, geçmiş 1 Mayıslarla karşılaştırıldığında, kamu
emekçileri hareketi açısından tam bir fiyaskoydu. Öyle ki geçmişte kitleselliği
ile alanlarda göz dolduran bazı sendika şubelerinin durumu içler acısıydı.
Örneğin Haber-Sen (30 kişi), Enerji-Yapı Yol Sen (100 kişi), Eğitim-Sen
(diğer sendika şubelerine nazaran daha kitlesel olmasına karşın, üye
kitlesi ve geçmiş pratiği ile karşılaştırıldığında oldukça az sayıda
bir katılım vardı) bu sendika şubelerinin başında geliyordu. KESK şubeleri
içerisinde sadece Tüm Bel-Senin taşıdığı kitle geçen yıllara nazaran
daha iyiydi. Kamu emekçileri hareketi açısından tüm bu veriler, hareketin sendikal
bürokrasiye karşı beslediği derin güvensizliğin, onların 1 Mayısı
bir hava boşaltma eylemi işlevi yükleme planının bilincinde olmasının
sonuçları sayılmalıdır. Kamu emekçileri, sendika bürokrasisine duydukları
güvensizliğe karşın, yer yer mücadele istek ve kararlılıklarını sokaklara
taşımaktadırlar. Ancak 14 Nisan sonrasında sendika yöneticilerinin aldığı
tutum, öyle anlaşılıyor ki harekette önemli kırılmalar yaratmıştır.
Hareketin 1 Mayıs tablosu bu kırılmanın çarpıcı bir aynası olmuştur.
Bu kırılmanın temel bir yönü, sendika bürokrasisine karşı duyulan güvensizlik
ve tepkidir. Bunun henüz sendikal bürokrasiyi aşacak bir inisiyatife
dönüşememesi, beraberinde eylemlere katılmamayı getirebilmektedir. Bu
sonuç Ankarada bu yılın 1 Mayısına da yansımıştır. Tıpkı işçiler gibi, kamu emekçileri de kutlama programının bitmesini
beklemeden alanı terkettiler. Alanda bu kesimden sadece bazı sendika
şubelerinin pankartları ile arkasında az sayıda emekçi kaldı. Öncü İşçi Platformu: Sınıf ve emekçiler İşçi ve emekçiler cephesinde varolan dağınıklığı ve sendikal bürokrasiyi
aşacak inisiyatif yokluğunu gidermek iddiasıyla, 1 Mayıstan kısa
süre önce oluşturulmuş olan Öncü İşçi Platformu ise sınıf ve emekçiler
cephesindeki mevcut olumsuz havayı dağıtamadı. Henüz sınırlı sayıda
öncü işçiyi barındıran bu platform, alanda ve yürüyüş süresince işçi
ve emekçiler üzerinde önemli düzeyde bir ilgi yarattı. Birleşik Metal-İş pankartının arkasında kortej oluşturan platform,
devrimci sınıf çizgisinin şiarlarını alana taşıdı. Kuruluş hedeflerini
ve taleplerini ortaya koyup, bunu 1 Mayısın sınıfsal anlamı ile
birleştiren bildirisinin yaygın dağıtımını yaptı. Platform, üç işçili
Kahrolsun ücretli kölelik düzeni! ve Krizin faturası
kapitalistlere! yazılı pankartları taşıdı. Platform, ortaya koyduğu bu katılım ve etkinlik düzeyi ile şimdilik
sadece bir ilgi ve etki alanı yaratmış oldu. Ancak 1 Mayısın sınıf
ve emekçiler cephesinden gösterdiği zayıflık tablosu, bu türden devrimci
işçi platformlarının sınıf ve emekçiler için gerçek birer ihtiyaç olduğunu
da göstermiş oldu. Öğrenci gençlik: Katılımcı kitlenin önemli bir bölümünü öğrenci gençlik oluşturuyordu. Hatta denilebilir ki işçilerin katılımından daha yüksek bir katılımları sözkonusuydu. Üniversite platformlarının yanısıra, reformist ve devrimci yapıların kortejlerinin büyük bölümü de yine öğrenci gençlikten oluşuyordu. Gençlik kortejlerinde ana gündem, hücreler ve Ölüm Orucu Direnişi idi.
Kortejlerde hücre karşıtı sloganlar yanında, İMF ve emperyalizm karşıtı
sloganlar belli bir yer tutuyordu. Devrimci gençlik gruplarının büyük bölümü, kendi siyasal grup kortejlerinde
yürüdüler. Ancak gençliğin büyük gövdesi gençlik platformlarıyla alanda
yerlerini aldılar. Bu platformlardan bazıları şunlardı: DTCF öğrencileri,
ODTÜ Yapı, Dernekler, HÜ Öğrenci Platformu,
Ankara Liseli Gençlik Platformu, Genç Umut,
Gençlik Geleceğine Sahip Çıkıyor İnisiyatifi. Gençlik dışında hücre karşıtı ve Ölüm Orucu Direnişi gündemiyle 1 Mayısa
katılan diğer güçler ise şunlardı: TAYAD, TUYAB, ATO, bağımsız kortej
oluşturan tüm devrimci gruplar, Anarşistler. Kamu emekçileri sendikalarında
ve reformist parti (HADEP, EMEP ve ÖDP) kortejlerinde de hücre karşıtı
sloganlar belli bir ağırlıkla yükseliyordu. Katılımcı kitle özellikle TAYAD ve TUYAB kortejlerine büyük bir ilgi
gösterdi. Bu kortejler alana girişlerinde coşkulu alkış ve sloganlarla
karşılandılar. Hücre karşıtı sloganların en çok atılanı ise İçerde,
dışarda hücreleri parçala! oldu. Özellikle kamu emekçileri bu
sloganı sıklıkla attılar. Atıldığında ise çoğunlukla sahip çıktılar. İşçilerin ve kamu emekçilerinin alandan ayrılmasıyla beraber alan,
devrimci gruplara ve esasta gençliğe kaldı. Bu durumda alana hakim olan
gündem temelde Ölüm Orucu Direnişi oldu. Sendika bürokratları kürsüden
nutuk çekerken, alan bu konuşmalara kayıtsızdı. Komünistler, alan çalışmaları üzerinden Komünistler dışında devrimci grupların tümü kendi grup kortejlerini
oluşturarak 1 Mayısa katıldılar. Yukarıda değindiğimiz gibi, hemen
hemen hepsinin ana gündemleri ÖO ve hücre tipleri oldu. Komünistler
ise bir dizi alanda sürdürülen özgün alan çalışmalarını şekillendirdiği
platformlar üzerinden 1 Mayısa katıldılar. Krizin faturasına karşı
mücadele ve ÖO Direnişi bu çalışma ve alandaki duruşun iki ana gündemiydi.
Platform pankartları ve şiarlar bu iki gündeme göre belirlendi. Taktik
talepler, tek gerçek alternatif olan işçi sınıfının devrimci programına
bağlandı. 1 Mayısın gösterdikleri Sonuç olarak, Ankarada 1 Mayıs sermaye devletinin ve sendika
bürokrasisinin sistemli çabalarıyla işçi sınıfı ve emekçilerin 1 Mayısı
olmaktan uzaktı. Bu haliyle işçi sınıfı ve emekçi hareketinin yaşadığı
sorunlara ayna tuttu, ama hareketi ileriye taşıyacak bir niteliğe sahip
değildi. Tersine alanda ortaya çıkan karnaval havası, işçi ve emekçilerin
mevcut alternatifsizlik ve dağınıklık ortamından kök alan çaresizlik
ruh halini arttırıcı bir işlev gördü. Ankaradaki 1 Mayısın geleceğe taşıdığı tek olumluluk hücre
karşıtı mücadele açısından yaşanmış oldu. 19 Aralık katliamı sonrasında
hücre karşıtı muhalefetin temel dinamiği olan gençlik ve esasta devrimci
gruplar, katliam sonrasında estirilen terörle yitirilen moral motivasyonu
bir nebze olsun yeniden kazanmış oldular. Miting sonrasında Tandoğandan Kızılaya yapılan kitlesel
ve militan yürüyüşle beraber, katliam sonrasında devletin kapattığı
alan ve caddelerin (özelde Ziya Gökalp) yeniden hücre karşıtı bir eyleme
sahne olması, büyük bir politik ve moral kazanımdı. Çevredeki emekçi
halkın yürüyüşçü kitleye açık desteği (ki esasta hücre karşıtı bir eyleme
dönük sergilenen bir sempati ve destekti bu) bu kazanımı daha da anlamlı
kıldı. Ayrıca direnişin yarattığı etkinin ve duyarlılığın da yalın bir
ifadesiydi bu durum. Sınıf cephesinden kaybedilen 1 Mayıs, bu yanıyla kazanılmış oldu. Ankaradan komünistler
Sermayenin ve sendika ağalarının oyunu miting sonrasında bozuldu!.. Tandoğandan Kızılaya binlerce
kişilik yürüyüş... Mitingin bitirilmesinin ardından, polisin 300 metrelik kısmını ablukaya
alarak kapattığı Tandoğandan Kızılaya çıkan GMK Bulvarının
polis ablukası altında olan kısmı kaldırımlardan dağınık biçimde geçildi.
Polis ablukası aşıldıktan sonra ise binlerce kişi kendiliğinden bir
biçimde birleşti. İlk slogan yükseldikten sonra kitlenin coşkusu arttı
ve bir kortej düzeni içerisinde yürüyüş sürdürüldü. Atılan sloganlar tümüyle hücre karşıtı ve Ölüm Orucu Direnişini
destekler nitelikteydi. Yine katliamcı devlet protesto ediliyordu. Atılan
sloganların bazıları şunlardı; Kurtuluş yok tek başına, ya hep
beraber ya hiçbirimiz!, Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!,
Katil devlet hesap verecek!, Susma haykır hücre ölümdür!,
İçerde, dışarda hücreleri parçala!... Yürüyüş kolu Kızılaya yaklaştıkça sayı giderek azaldı. Demirtepe
yol ayrımında çoğunluğunu reformist partilerin oluşturduğu bazı gruplar
yürüyüş kolundan ayrıldılar. Ancak Kızılaya ulaşıldığında sayı
yine de bini aşkındı. Kızılayda bakanlıklara ve meclise giden
yollar tamamen polis tarafından tutulmuş, yol başlarına panzerler yerleştirilmişti.
Kızılaydaki bu abluka üzerine kitleden yine önemli kopuşlar oldu.
Kızılay meydanı sloganlarla geçilip Ziya Gökalp Caddesine çıkıldığında,
çoğunluğunu devrimci grupların oluşturduğu 300 civarında kişi kalmıştı.
Ziya Gökalp Caddesinde yürüyüşe devam eden kitle, Mithatpaşa köprüsünü
geçtikten sonra yapılan konuşmın peşi sıra dağıldı. Yapılan konuşmada,
Ölüm Orucu Direnişiyle dayanışmanın önemi ve burada gösterilen
duyarlılığonrasında da sürdürülmesi gerektiğinin altı çizildi. Yürüyüş boyunca, çevrede bulunan binalardaki ve sokaktaki halk, yürüyüşçüleri
alkışlarla destekledi. Bu destek, daha öncesinde yapılan benzer yürüyüşlerde
görülmeyen bir düzeye sahipti.
Tutsak yakınları olarak 1 Mayısta kortejlerin bizi görmesini sağlamak ve hücre karşıtı
şiarlarımızı bütün kortejlere duyurabilmek gibi bir düşüncemiz vardı.
Bu düşüncemize uygun bir alan belirledik. İşçi ve emekçi sendikalarına,
üniversite gençlik kortejlerine şiarlarımızı taşıdık. "Hücreleri
parçala tutsaklara sahip çık!" ve "Ölüm Orucunda 194.
gün, ölümleri seyretme!" pankartlarını açtık. "Hücreleri parçala tutsaklara sahip çık!", "Ölümleri
seyretme tutsaklara sahip çık!", "İçerde dışarda hücreleri
parçala!", "Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!", "Direne
direne kazanacağız!", "Katil devlet hesap verecek!",
"1 Mayıs ruhuyla hücreleri parçala!", "Anaların öfkesi
katilleri boğacak!" attığımız sloganlardı. Bizim ÖO Direnişi ile ilgili ve hücrelere karşı attığımız bütün sloganlara,
birçok işçi ve emekçi korteji "İçerde dışarda hücreleri parçala!"
sloganıyla yanıt verdi. ÖO Direnişinde kaybettiklerimiz ve devletin pervasızlığı, varolan
öfkeyi daha da beslemiş görünüyordu. Alanda da bu kendisini yoğun bir
şekilde hissettiriyordu. Katılımımız yaklaşık olarak 50 kişiydi. Üniversite kortejlerinden sonra
yürüyüşe dahil olduk. Tandoğan Alanına girdiğimizde ise alkış
ve sloganlarla karşılandık. Alanda sorunun kürsüden duyurulması için ön saflara geçtik. Ancak sendika
ağaları süren direnişi ve devletin hücre saldırısını sadece üstü kapalı
olarak söyleyip geçtiler. "Yaşamın hücreleştirilmesine karşı direnenlere
selam olsun"un ötesine geçmedi, konuşmacıların hücre karşıtı söylemleri.
Sendika bürokratları her ne kadar hücre karşıtı tepkileri görmek istemeseler
de, miting sonunda Kızılaya doğru yapılan ve 2 bin kişinin katıldığı
hücre karşıtı yürüyüş onlara en iyi yanıt oldu. 1 Mayıs vesilesiyle ÖO Direnişinin yarattığı önemli bir öfke
ve duyarlılığın varlığını bir kez daha görmüş olduk. Şimdi bu birikimi
12 Aralıktaki gibi harekete geçirme sorumluluğu önümüzde duruyor.
1 Mayıstaki bu hava sonraki günlere de yansımalı ve hücrelere
karşı başlatılan ÖO Direnişinin dışarı ayağı örülmelidir. Bu artık ertelenemez ve ertelenmesi de affedilemez bir görevdir. Komünist bir tutsak yakını/Ankara
Ankara Liseli Gençlik Platformu: Başarılı bir ön hazırlık çalışması...
Liseli ve dersaneli öğrenci gençlik olarak 1 Mayısa yaşanan kriz
ve Ölüm Orucu Direnişi eksenli yürüttüğümüz yoğun bir çalışmayla hazırlandık.
Yasaklanan 14 Nisan eylemine de büyük bir coşkuyla hazırlanmıştık. Ancak
eylemin olmaması ve yoğun devlet terörü bizde olumsuz bir etki bırakmıştı.
1 Mayısın birkaç gün öncesine kadar süren belirsizlik ise ön hazırlığımızı
etkilemedi. Ancak katılımımızın kitleselliğini olumsuz etkiledi. Bulunduğumuz okullarda ve dersanelerde 3 hafta öncesinden başlayarak,
sürekli 1 mayıs gündemli konuşmalar yaptık. 14 Nisan eylemine çağrı
bildirilerimizi ve afişlerimizi dersanelerde yaparken, 1 Mayısa
katılımın önemini vurguluyan bir çalışma da yürütmüştük. 1 Mayısa
çağrı yapan afişlerimiz, cezaevindeki tutsakların yaptığı karikatürlerden
oluşuyordu. Kafelere, 8 dersaneye, bulunduğumuz liselere bildirilerimizi
dağıttık, afişlerimizi astık. Bildirilerimiz diğer liselere teknik sorunlardan
dolayı yaygın bir şekilde dağıtılamadı. 1 Mayıs günü, 40a yakın bir kitleyle ve "Krizin faturası
kapitalistlere!", "Okulların kapıları işçi emekçi çocuklarına
kapatılamaz!" yazan 2 pankartla alandaydık. Yaptığımız çalışmayla
kıyaslandığında katılımımız beklediğimizden çok düşüktü, fakat bu moral
ve motivasyonumuzu etkilemedi. Katılımın sınırlılığında, 1 Mayısın
hafta içi oluşu ve sınav haftasına denk gelmesi de etkili oldu. Eylem boyunca "ÖSS kaldırılsın", "Herkese sınavsız üniversite
hakkı!", "Eşit, parasız, anadilde eğitim!", "Kahrolsun
İMF, kahrolsun emperyalizm!", "Kurtuluş devrimde, kurtuluş
sosyalizmde!", "Yaşasın devrim ve sosyalizm!", "Kahrolsun
ücretli kölelik düzeni!" ve hücre saldırısı eksenli sloganlar attık.
Alana "Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!" sloganıyla girmemiz,
pankartlarımızdaki şiarlarımız, duruşumuz ve coşkumuzla alandakilerin
ilgisini çektik. Coşkumuzu sürdürerek, sloganlarımızı gür bir şekilde
atarak, eylem sonuna kadar bunu sürdürdük. Ardından Kızılaya kadar
devletin katliamcı yüzünü teşhir eden ve devrimci tutsakların direnişini
sahiplenen sloganlar atarak yürüdük. Ankara Liseli Gençlik Platformu, yaşamın her alanındaki hücreleştirme saldırısına karşı liseli gençlik içinde yürüttüğü çalışmayı, 1 Mayıs sonrası daha da hızlandırarak sürdürmeyi hedefliyor. Havalar her geçen gün ısınırken, yaklaşan ÖSS sınavıyla eğitim hakkımızın elimizden alınmasına, krizin faturasının her biri işçi ve emekçi olan anne ve babalarımıza ödettirilmesine karşı, biz hep alanlarda olmaya devam edeceğiz. Ankara Liseli Gençlik Platformu |
|||||