5 Mayıs'01
Sayı: 07


  Kızıl Bayrak'tan
  1 Mayıs'ın gösterdikleri
  1 Mayıs ve sendika bürokrasisi
  İstanbul'da coşkulu 1 Mayıs!
  Sınıf ve emekçi hareketine ayna, hücre karşıtı muhalefete moral
  Yurdun dört bir yanında 1 Mayıs!
  1 Mayıs ön hazırlık çalışmaları
  Dünyada ve Türkiye'de 1 Mayıs
  Dünyada 1 Mayıs'ın gösterdikleri
  Ölüm Orucu ile dayanışma etkinikleri
  Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!
  Zaferi biz kazanacağız!
  Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan, Hüseyin İnan...
  Ölüm Oruçlar'yla ilgili açıklamalar
  Mücadele Postası


Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 


Ankara’da 1 Mayıs...

Sınıf ve emekçi hareketine ayna,
hücre karşıtı muhalefete moral

 
Sermaye devletinin, 11 Nisan’daki esnaf eylemini bahane ederek Ankara’da koyduğu eylem yasağı nedeniyle, 1 Mayıs’ın yapılıp yapılmayacağı bile son birkaç güne kadar belirsizdi. Yasak kararıyla, gerçekte fiili bir sıkıyönetim ilanı olan bu uygulamayla, işçi ve emekçilerin öfkesi ve eylem isteği dizginlenmeye çalışılıyordu. Sendika ağaları bu yasağa sırtlarını dayayarak 14 Nisan mitingini boşa çıkardılar. Ama onların bu tutumu işçi ve emekçilerin öfkesiyle karşılandı. Başta Türk-İş bürokratları olmak üzere tüm sendika ağaları protesto edildi.

Hain bürokratlar şaşaalı törenlerle açıkladıkları “alternatif program”ın dahi arkasında durmayarak, 14 Nisan sonrasında tam anlamıyla sessizliğe gömüldüler. 14 Nisan sonrası Ankara için tam bir belirsizlikti. Bu belirsizlik ortamı ileri, öncü işçi-emekçilerce de değiştirilemedi. Dolayısıyla, işçi ve emekçi kitlelerde krizin ilk sonuçlarıyla beraber kendisini güçlü bir biçimde gösteren mücadele dinamizmi ve kararlılığında gedikler açılmaya başladı. Her zaman olduğu gibi, sınıfa ve emekçi kitlelere çaresizlik ruh hali egemen olmaya başladı. Böylelikle sermaye devleti işbirlikçi ağalarla beraber kitlelerin yaşadığı ilk öfke dalgasını kırmayı başardı.

Bu yıl Ankara’da 1 Mayıs, tam da böylesi bir nesnellik üzerinden, işçi ve emekçilerin sermayenin saldırılarına ve sendika ağalarının tutumuna karşı biriktirdikleri öfkenin yine bizzat bu güçler tarafından boşaltılması amacıyla yapıldı. Öyle ki, işçi ve emekçi kitlelerde eylem yasağına ve özelde 1 Mayıs’ın alanlarda kutlanmasına dönük bir basınç olmamasına rağmen, Valilik 1 aylık yasağın süresini 27 Nisan’a çekip, 1 Mayıs için izin verdi. Ama miting alanından programa kadar herşey yukarıda bahsettiğimiz biçimde öfke ve enerjiyi boşaltmayı amaçlıyordu. 1 Mayıs yalıtılmış bir ortamda, ama bir karnaval havasında kutlanmaya çalışılıyordu. Tüm hesaplar buna dönüktü.

1 Mayıs öncesinde Valilik ve Emniyet tarafından yaratılmaya çalışılan terör atmosferi de yine bir bayram havası oluşturmaya dönüktü. Eylem alanı tam bir polis ablukasına alınırken, pankartlara ve diğer materyallere önemsiz bazı istisnalar dışında herhangi bir müdahale sözkonusu olmadı. Polis, eylemin belirlenen sınırları aşmaması çabasındaydı. Özellikle Kızılay’a çıkan tüm yollar, yüzlerce metrelik polis yığınağıyla kapatılmıştı. Herşey yalıtılmış eylem alanında, tam bir oldu bittiyle sonuçlandırılmaya çalışılıyordu.

1 Mayıs alanı olarak Tandoğan Meydanı belirlenmişti. Program EP bürokratlarının konuşmalarından ve halay çekilmesi için söylenen şarkılardan oluşuyordu. Kürsüden çalınan şarkılarla sürekli olarak alanın sesi bastırılmaya çalışılıyordu. Bunun ötesinde, 1 Mayıs’ın son birkaç güne kadar yapılıp yapılmayacağının bile belirsiz olmasına sırtlarını dayayan sendikalar da bu duruma ayak uydurarak, ön hazırlık çalışmasını son birkaç güne sığdırmışlardı.

Kitlesel ve coşkulu bir katılım sağlayan işçiler
karnaval havasındaki alanı erken terkettiler

Herşeye karşın, toplam katılım geçen seneki katılım sayısını (15 bine yakın) buluyordu. İşçi katılımı da geçen seneye nazaran oldukça yüksekti. Özellikle Tez Koop-İş, TÜMTİS, Genel-İş ve Yol-İş oldukça kitlesel bir katılım sağlamışlardı. Kitlesellik bu sendikaların çoğunda belirgin bir coşku ve dışa vuran mücadele isteği ile birleşiyordu. Miting alanına coşkulu bir biçimde “Genel grev-genel direniş!” sloganıyla giren TÜMTİS korteji, alanda işçiler tarafından büyük bir sahiplenme ve coşkuyla karşılandı. Bu işçilerdeki mücadele kararlılığının açık bir göstergesiydi. Yine Tez Koop-İş kortejindeki coşku ve mücadele kararlılığı da dikkat çekiciydi.

Eyleme önemli bir kitle ile katılan diğer işçi sendikaları ise Tes-İş, GMİS MTA, Türk Harb-İş Ankara şubesi idi.

Ancak işçiler, 1 Mayıs’a dönük ilgi ve katılımlarına karşın, tam da yukarıda belirttiğimiz nedenlerden dolayı, alanı kısa sürede terkettiler. Çünkü 1 Mayıs bir mücadele günü yerine, içi boş bir bayram gününe dönüştürülmek isteniyordu. 14 Nisan sonrasında oluşan belirsiz ortam işçilerde sendika bürokrasisine karşı önemli bir tepki ve güvensizlik doğurmuş durumda. İşçiler 1 Mayıs’a bir mücadele günü olması nedeniyle böylesi bir ilgi göstermişlerdi. Ama ortada bir karnaval havası görünce, doğallığında alanı kısa sürede terketme yoluna gittiler.

Kamu emekçileri: Katılım ve coşku düşük,
politik şiarlara ilgi yüksekti

KESK Ankara şubelerinin katılımı ise işçi katılımına nazaran oldukça düşüktü. Bu durum, geçmiş 1 Mayıslar’la karşılaştırıldığında, kamu emekçileri hareketi açısından tam bir fiyaskoydu. Öyle ki geçmişte kitleselliği ile alanlarda göz dolduran bazı sendika şubelerinin durumu içler acısıydı. Örneğin Haber-Sen (30 kişi), Enerji-Yapı Yol Sen (100 kişi), Eğitim-Sen (diğer sendika şubelerine nazaran daha kitlesel olmasına karşın, üye kitlesi ve geçmiş pratiği ile karşılaştırıldığında oldukça az sayıda bir katılım vardı) bu sendika şubelerinin başında geliyordu. KESK şubeleri içerisinde sadece Tüm Bel-Sen’in taşıdığı kitle geçen yıllara nazaran daha iyiydi.

Kamu emekçileri hareketi açısından tüm bu veriler, hareketin sendikal bürokrasiye karşı beslediği derin güvensizliğin, onların 1 Mayıs’ı bir hava boşaltma eylemi işlevi yükleme planının bilincinde olmasının sonuçları sayılmalıdır. Kamu emekçileri, sendika bürokrasisine duydukları güvensizliğe karşın, yer yer mücadele istek ve kararlılıklarını sokaklara taşımaktadırlar. Ancak 14 Nisan sonrasında sendika yöneticilerinin aldığı tutum, öyle anlaşılıyor ki harekette önemli kırılmalar yaratmıştır. Hareketin 1 Mayıs tablosu bu kırılmanın çarpıcı bir aynası olmuştur. Bu kırılmanın temel bir yönü, sendika bürokrasisine karşı duyulan güvensizlik ve tepkidir. Bunun henüz sendikal bürokrasiyi aşacak bir inisiyatife dönüşememesi, beraberinde eylemlere katılmamayı getirebilmektedir. Bu sonuç Ankara’da bu yılın 1 Mayıs’ına da yansımıştır.

Tıpkı işçiler gibi, kamu emekçileri de kutlama programının bitmesini beklemeden alanı terkettiler. Alanda bu kesimden sadece bazı sendika şubelerinin pankartları ile arkasında az sayıda emekçi kaldı.

Öncü İşçi Platformu: Sınıf ve emekçiler
cephesindeki zayıf tabloyu değiştiremedi ama,
gerçek bir ihtiyaç olduğunu kanıtladı

İşçi ve emekçiler cephesinde varolan dağınıklığı ve sendikal bürokrasiyi aşacak inisiyatif yokluğunu gidermek iddiasıyla, 1 Mayıs’tan kısa süre önce oluşturulmuş olan Öncü İşçi Platformu ise sınıf ve emekçiler cephesindeki mevcut olumsuz havayı dağıtamadı. Henüz sınırlı sayıda öncü işçiyi barındıran bu platform, alanda ve yürüyüş süresince işçi ve emekçiler üzerinde önemli düzeyde bir ilgi yarattı.

Birleşik Metal-İş pankartının arkasında kortej oluşturan platform, devrimci sınıf çizgisinin şiarlarını alana taşıdı. Kuruluş hedeflerini ve taleplerini ortaya koyup, bunu 1 Mayıs’ın sınıfsal anlamı ile birleştiren bildirisinin yaygın dağıtımını yaptı. Platform, üç işçili “Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!” ve “Krizin faturası kapitalistlere!” yazılı pankartları taşıdı.

Platform, ortaya koyduğu bu katılım ve etkinlik düzeyi ile şimdilik sadece bir ilgi ve etki alanı yaratmış oldu. Ancak 1 Mayıs’ın sınıf ve emekçiler cephesinden gösterdiği zayıflık tablosu, bu türden devrimci işçi platformlarının sınıf ve emekçiler için gerçek birer ihtiyaç olduğunu da göstermiş oldu.

Öğrenci gençlik:
ÖO Direnişi gündemli yüksek katılım

Katılımcı kitlenin önemli bir bölümünü öğrenci gençlik oluşturuyordu. Hatta denilebilir ki işçilerin katılımından daha yüksek bir katılımları sözkonusuydu. Üniversite platformlarının yanısıra, reformist ve devrimci yapıların kortejlerinin büyük bölümü de yine öğrenci gençlikten oluşuyordu.

Gençlik kortejlerinde ana gündem, hücreler ve Ölüm Orucu Direnişi idi. Kortejlerde hücre karşıtı sloganlar yanında, İMF ve emperyalizm karşıtı sloganlar belli bir yer tutuyordu.

Devrimci gençlik gruplarının büyük bölümü, kendi siyasal grup kortejlerinde yürüdüler. Ancak gençliğin büyük gövdesi gençlik platformlarıyla alanda yerlerini aldılar. Bu platformlardan bazıları şunlardı: “DTCF öğrencileri”, “ODTÜ Yapı”, Dernekler, “HÜ Öğrenci Platformu”, “Ankara Liseli Gençlik Platformu”, “Genç Umut”, “Gençlik Geleceğine Sahip Çıkıyor İnisiyatifi”.

Gençlik dışında hücre karşıtı ve Ölüm Orucu Direnişi gündemiyle 1 Mayıs’a katılan diğer güçler ise şunlardı: TAYAD, TUYAB, ATO, bağımsız kortej oluşturan tüm devrimci gruplar, Anarşistler. Kamu emekçileri sendikalarında ve reformist parti (HADEP, EMEP ve ÖDP) kortejlerinde de hücre karşıtı sloganlar belli bir ağırlıkla yükseliyordu.

Katılımcı kitle özellikle TAYAD ve TUYAB kortejlerine büyük bir ilgi gösterdi. Bu kortejler alana girişlerinde coşkulu alkış ve sloganlarla karşılandılar. Hücre karşıtı sloganların en çok atılanı ise “İçerde, dışarda hücreleri parçala!” oldu. Özellikle kamu emekçileri bu sloganı sıklıkla attılar. Atıldığında ise çoğunlukla sahip çıktılar.

İşçilerin ve kamu emekçilerinin alandan ayrılmasıyla beraber alan, devrimci gruplara ve esasta gençliğe kaldı. Bu durumda alana hakim olan gündem temelde Ölüm Orucu Direnişi oldu. Sendika bürokratları kürsüden nutuk çekerken, alan bu konuşmalara kayıtsızdı.

Komünistler, alan çalışmaları üzerinden
yükselen platformlarla 1 Mayıs’a
etkin bir katılım sağladılar

Komünistler dışında devrimci grupların tümü kendi grup kortejlerini oluşturarak 1 Mayıs’a katıldılar. Yukarıda değindiğimiz gibi, hemen hemen hepsinin ana gündemleri ÖO ve hücre tipleri oldu. Komünistler ise bir dizi alanda sürdürülen özgün alan çalışmalarını şekillendirdiği platformlar üzerinden 1 Mayıs’a katıldılar. Krizin faturasına karşı mücadele ve ÖO Direnişi bu çalışma ve alandaki duruşun iki ana gündemiydi. Platform pankartları ve şiarlar bu iki gündeme göre belirlendi. Taktik talepler, tek gerçek alternatif olan işçi sınıfının devrimci programına bağlandı.
Platformlar üzerinden gerçekleştirilen katılım yanında ve bununla bütünlüklü bir biçimde alanda, Kızıl Bayrak imzalı “İşçi sınıfının devrimci programı altında birleşelim savaşalım!” şiarını taşıyan pankart açıldı.

1 Mayıs’ın gösterdikleri

Sonuç olarak, Ankara’da 1 Mayıs sermaye devletinin ve sendika bürokrasisinin sistemli çabalarıyla işçi sınıfı ve emekçilerin 1 Mayıs’ı olmaktan uzaktı. Bu haliyle işçi sınıfı ve emekçi hareketinin yaşadığı sorunlara ayna tuttu, ama hareketi ileriye taşıyacak bir niteliğe sahip değildi. Tersine alanda ortaya çıkan karnaval havası, işçi ve emekçilerin mevcut alternatifsizlik ve dağınıklık ortamından kök alan çaresizlik ruh halini arttırıcı bir işlev gördü.

Ankara’daki 1 Mayıs’ın geleceğe taşıdığı tek olumluluk hücre karşıtı mücadele açısından yaşanmış oldu. 19 Aralık katliamı sonrasında hücre karşıtı muhalefetin temel dinamiği olan gençlik ve esasta devrimci gruplar, katliam sonrasında estirilen terörle yitirilen moral motivasyonu bir nebze olsun yeniden kazanmış oldular.

Miting sonrasında Tandoğan’dan Kızılay’a yapılan kitlesel ve militan yürüyüşle beraber, katliam sonrasında devletin kapattığı alan ve caddelerin (özelde Ziya Gökalp) yeniden hücre karşıtı bir eyleme sahne olması, büyük bir politik ve moral kazanımdı. Çevredeki emekçi halkın yürüyüşçü kitleye açık desteği (ki esasta hücre karşıtı bir eyleme dönük sergilenen bir sempati ve destekti bu) bu kazanımı daha da anlamlı kıldı. Ayrıca direnişin yarattığı etkinin ve duyarlılığın da yalın bir ifadesiydi bu durum.

Sınıf cephesinden kaybedilen 1 Mayıs, bu yanıyla kazanılmış oldu.

Ankara’dan komünistler



Sermayenin ve sendika ağalarının oyunu miting sonrasında bozuldu!..

Tandoğan’dan Kızılay’a binlerce kişilik yürüyüş...

 
Sermaye devleti ve sendika bürokrasisi mitingin bitişine kadar belirledikleri biçimde 1 Mayıs’ı götürdüler. Ancak mitingin bitiminden sonra bu denetimlerini kaybettiler. İşçi ve emekçiler, sermaye devletinin ve sendika bürokrasisinin ablukasını kıracak bir inisiyatif gösteremeyip alanı terkederken, kalan ve çoğu öğrenci gençlikten oluşan yaklaşık 3 bin kişi mitingin bitimi ardından yürüyüşe geçti. Bu yürüyüş devletin ve sendika bürokrasisinin 1 Mayıs’ı ehlileştirme oyununun en azından gençlik cephesinden kırılması anlamına geliyordu.

Mitingin bitirilmesinin ardından, polisin 300 metrelik kısmını ablukaya alarak kapattığı Tandoğan’dan Kızılay’a çıkan GMK Bulvarı’nın polis ablukası altında olan kısmı kaldırımlardan dağınık biçimde geçildi. Polis ablukası aşıldıktan sonra ise binlerce kişi kendiliğinden bir biçimde birleşti. İlk slogan yükseldikten sonra kitlenin coşkusu arttı ve bir kortej düzeni içerisinde yürüyüş sürdürüldü.

Atılan sloganlar tümüyle hücre karşıtı ve Ölüm Orucu Direnişi’ni destekler nitelikteydi. Yine katliamcı devlet protesto ediliyordu. Atılan sloganların bazıları şunlardı; “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!”, “Katil devlet hesap verecek!”, “Susma haykır hücre ölümdür!”, “İçerde, dışarda hücreleri parçala!”...

Yürüyüş kolu Kızılay’a yaklaştıkça sayı giderek azaldı. Demirtepe yol ayrımında çoğunluğunu reformist partilerin oluşturduğu bazı gruplar yürüyüş kolundan ayrıldılar. Ancak Kızılay’a ulaşıldığında sayı yine de bini aşkındı. Kızılay’da bakanlıklara ve meclise giden yollar tamamen polis tarafından tutulmuş, yol başlarına panzerler yerleştirilmişti. Kızılay’daki bu abluka üzerine kitleden yine önemli kopuşlar oldu. Kızılay meydanı sloganlarla geçilip Ziya Gökalp Caddesi’ne çıkıldığında, çoğunluğunu devrimci grupların oluşturduğu 300 civarında kişi kalmıştı. Ziya Gökalp Caddesinde yürüyüşe devam eden kitle, Mithatpaşa köprüsünü geçtikten sonra yapılan konuşmın peşi sıra dağıldı. Yapılan konuşmada, Ölüm Orucu Direnişi’yle dayanışmanın önemi ve burada gösterilen duyarlılığonrasında da sürdürülmesi gerektiğinin altı çizildi.

Yürüyüş boyunca, çevrede bulunan binalardaki ve sokaktaki halk, yürüyüşçüleri alkışlarla destekledi. Bu destek, daha öncesinde yapılan benzer yürüyüşlerde görülmeyen bir düzeye sahipti.




Tutsak yakınları olarak
direnişin şiarlarıyla alandaydık!

 
Tutsak aileleri olarak TUYAB çatısı altında, 1 Mayıs ön hazırlık çalışmalarımıza çok kısa bir zaman kala başladık. Bu nedenle 1 Mayıs’a katılımımızda bir zayıflık sözkonusuydu.

1 Mayıs’ta kortejlerin bizi görmesini sağlamak ve hücre karşıtı şiarlarımızı bütün kortejlere duyurabilmek gibi bir düşüncemiz vardı. Bu düşüncemize uygun bir alan belirledik. İşçi ve emekçi sendikalarına, üniversite gençlik kortejlerine şiarlarımızı taşıdık. "Hücreleri parçala tutsaklara sahip çık!" ve "Ölüm Orucu’nda 194. gün, ölümleri seyretme!" pankartlarını açtık.

"Hücreleri parçala tutsaklara sahip çık!", "Ölümleri seyretme tutsaklara sahip çık!", "İçerde dışarda hücreleri parçala!", "Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!", "Direne direne kazanacağız!", "Katil devlet hesap verecek!", "1 Mayıs ruhuyla hücreleri parçala!", "Anaların öfkesi katilleri boğacak!" attığımız sloganlardı.

Bizim ÖO Direnişi ile ilgili ve hücrelere karşı attığımız bütün sloganlara, birçok işçi ve emekçi korteji "İçerde dışarda hücreleri parçala!" sloganıyla yanıt verdi.

ÖO Direnişi’nde kaybettiklerimiz ve devletin pervasızlığı, varolan öfkeyi daha da beslemiş görünüyordu. Alanda da bu kendisini yoğun bir şekilde hissettiriyordu.

Katılımımız yaklaşık olarak 50 kişiydi. Üniversite kortejlerinden sonra yürüyüşe dahil olduk. Tandoğan Alanı’na girdiğimizde ise alkış ve sloganlarla karşılandık.

Alanda sorunun kürsüden duyurulması için ön saflara geçtik. Ancak sendika ağaları süren direnişi ve devletin hücre saldırısını sadece üstü kapalı olarak söyleyip geçtiler. "Yaşamın hücreleştirilmesine karşı direnenlere selam olsun"un ötesine geçmedi, konuşmacıların hücre karşıtı söylemleri. Sendika bürokratları her ne kadar hücre karşıtı tepkileri görmek istemeseler de, miting sonunda Kızılay’a doğru yapılan ve 2 bin kişinin katıldığı hücre karşıtı yürüyüş onlara en iyi yanıt oldu.

1 Mayıs vesilesiyle ÖO Direnişi’nin yarattığı önemli bir öfke ve duyarlılığın varlığını bir kez daha görmüş olduk. Şimdi bu birikimi 12 Aralık’taki gibi harekete geçirme sorumluluğu önümüzde duruyor. 1 Mayıs’taki bu hava sonraki günlere de yansımalı ve hücrelere karşı başlatılan ÖO Direnişi’nin dışarı ayağı örülmelidir.

Bu artık ertelenemez ve ertelenmesi de affedilemez bir görevdir.

Komünist bir tutsak yakını/Ankara




Ankara Liseli Gençlik Platformu:

Başarılı bir ön hazırlık çalışması...

Liseli ve dersaneli öğrenci gençlik olarak 1 Mayıs’a yaşanan kriz ve Ölüm Orucu Direnişi eksenli yürüttüğümüz yoğun bir çalışmayla hazırlandık. Yasaklanan 14 Nisan eylemine de büyük bir coşkuyla hazırlanmıştık. Ancak eylemin olmaması ve yoğun devlet terörü bizde olumsuz bir etki bırakmıştı. 1 Mayıs’ın birkaç gün öncesine kadar süren belirsizlik ise ön hazırlığımızı etkilemedi. Ancak katılımımızın kitleselliğini olumsuz etkiledi.

Bulunduğumuz okullarda ve dersanelerde 3 hafta öncesinden başlayarak, sürekli 1 mayıs gündemli konuşmalar yaptık. 14 Nisan eylemine çağrı bildirilerimizi ve afişlerimizi dersanelerde yaparken, 1 Mayıs’a katılımın önemini vurguluyan bir çalışma da yürütmüştük. 1 Mayıs’a çağrı yapan afişlerimiz, cezaevindeki tutsakların yaptığı karikatürlerden oluşuyordu. Kafelere, 8 dersaneye, bulunduğumuz liselere bildirilerimizi dağıttık, afişlerimizi astık. Bildirilerimiz diğer liselere teknik sorunlardan dolayı yaygın bir şekilde dağıtılamadı.

1 Mayıs günü, 40’a yakın bir kitleyle ve "Krizin faturası kapitalistlere!", "Okulların kapıları işçi emekçi çocuklarına kapatılamaz!" yazan 2 pankartla alandaydık. Yaptığımız çalışmayla kıyaslandığında katılımımız beklediğimizden çok düşüktü, fakat bu moral ve motivasyonumuzu etkilemedi. Katılımın sınırlılığında, 1 Mayıs’ın hafta içi oluşu ve sınav haftasına denk gelmesi de etkili oldu.

Eylem boyunca "ÖSS kaldırılsın", "Herkese sınavsız üniversite hakkı!", "Eşit, parasız, anadilde eğitim!", "Kahrolsun İMF, kahrolsun emperyalizm!", "Kurtuluş devrimde, kurtuluş sosyalizmde!", "Yaşasın devrim ve sosyalizm!", "Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!" ve hücre saldırısı eksenli sloganlar attık. Alana "Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!" sloganıyla girmemiz, pankartlarımızdaki şiarlarımız, duruşumuz ve coşkumuzla alandakilerin ilgisini çektik. Coşkumuzu sürdürerek, sloganlarımızı gür bir şekilde atarak, eylem sonuna kadar bunu sürdürdük. Ardından Kızılay’a kadar devletin katliamcı yüzünü teşhir eden ve devrimci tutsakların direnişini sahiplenen sloganlar atarak yürüdük.

Ankara Liseli Gençlik Platformu, yaşamın her alanındaki hücreleştirme saldırısına karşı liseli gençlik içinde yürüttüğü çalışmayı, 1 Mayıs sonrası daha da hızlandırarak sürdürmeyi hedefliyor. Havalar her geçen gün ısınırken, yaklaşan ÖSS sınavıyla eğitim hakkımızın elimizden alınmasına, krizin faturasının her biri işçi ve emekçi olan anne ve babalarımıza ödettirilmesine karşı, biz hep alanlarda olmaya devam edeceğiz.

Ankara Liseli Gençlik Platformu