ARSIVANA SAYFA
 
4 Kasım '00
SAYI: 41
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Hücre saldırısına karşı etkin bir kampanya
Af manevrasıyla hücrelerin zemini döşeniyor
Sermayenin “af oyunu”nu bozalım!
Hiçbir yalan ve demagoji eylemimize gölge düşüremez!
“İmaj tazeleme”nin ardından faşist zorbalık!
Deneyimlerin ışığında daha güçlü mücadelelere hazırlanalım!
Sınıf hareketinden haberler
BES Kongresi yapıldı
İMF karşıtı eylemler
Batman’da seri intiharlar
YÖK’e ve YÖK düzenine hayır!
SAG direnişine güçlü bir desteği örgütlemek için Nasıl bir çalışma?
SAG ve ÖO süreci ve zindanlar cepesindeki sorumluluklarımız
Güçlü direnişe zayıf destek
Tüm hapishanelerdeki DHKP-C, TKP(ML) ve TKİP tutsaklarından çeşitli kesimlere açıklamalar
Gebze Cezaevi’nde katliam hazırlığı
“Devrimci basın susturulamaz!”
Almanya’da faşizme karşı onbinlerce kişi alanlardaydı!
İşgale ve sosyal yıkım paketine hayır
ABD başkanlık seçimleri
Rüzgarlı çocukların geçidi
Ekim Devrimi ve Parti
Mücadele Postası
 



 
 
Almanya’da faşizme karşı onbinlerce kişi alanlardaydı!


“Namuslu, aklı başında insanların ayağa kalkması”, “Faşizme karşı medeni cesaretin gösterilmesi” sözleri son haftalarda Almanya’da politikacıların ağızlarından düşmüyor. Diğer yandan ise faşist saldırılar tüm hızıyla devam ediyor. Sokak ortasında bir göçmen işçiye veya sığınmacıya sataşılmadığı, dövülmediği, evlerinin, sığınmacılara ait yurtların yakılmadığı, Yahudilere ait sinagogların, mezarlıkların, anıtların saldırılmadığı, ateşe verilmediği, ilerici sendikacıların, anti-faşistlerin hedef gösterilerek saldırıya uğramadığı gün geçmiyor. En son istatistiklere göre Almanya’da günde 35 ırkçı-faşist saldırı yaşanıyor. Bu saldırılarda yaşamını yitirenlerin sayısı 130’un üzerinde.

Tüm bunlara karşı kitlelerin öfkesi büyüyor. Özellikle son haftalarda faşist saldırılara karşı Almanya’nın birçok kentinde onbinlerce kişi sokağa çıkarak faşizme geçit vermeyeceklerini haykırıyor, düzen partilerini yabancı düşmanı ırkçı ve faşist saldırılara karşı tutum almaya zorluyor. Bu eylemlerden ikisi 21 ve 28 Ekim tarihlerinde Kuzey Ren Westfalya eyaletindeki Dortmund ve Düsseldorf kentlerinde gerçekleşti.

21 Ekim Dortmund:
Dortmund Kuzey Ren Westfalya’nın maden ve çelik kenti. Özellikle atom enerjisinin kullanımı, kömür ocaklarının ardarda kapatılmasını beraberinde getirdi. Onbinlerce maden işçisi ya erken emekli olmak zorunda bırakıldı, ya da işten atıldı. Dortmund’un üç ayrı semtinde binlerce kilometre kare üzerinde kurulu 100 bine yakın işçinin çalıştığı Hoesch tekeli ise, çelik üretiminde Almanya’da önemli bir yer tutuyordu. Tekelin daha sonra çelik devleri Thyssen, ardından Kropp ile birleşmesi sonucunda onbinlerce işyeri yokedildi. Özellikle son yıllarda Doğu Avrupa pazarlarından çok daha ucuza çelik ithal edilebilmesi, fabrikanın tümden kapanmasını getirdi, çelik işçileri kapı önüne konuldu.

Her iki sektörün işyerlerini tümden kapatması Dortmund’u işsizliğin kol gezdiği bir kente dönüştürdü. İşsizlik %20’lerin üzerinde seyrediyor. Göçmenlerin durumu çok daha kötü. Her 3 yabancıdan biri işsiz. Özellikle işçi semtlerinde evler boşalıyor, işsizler iş bulabileceklerini umdukları kentlere taşınıyorlar. Kitlelerin alım gücü düşüyor. Bunun sonucunda mağazalar ardarda iflas ederek kapanıyor veya ürününü satabilecek başka kentlere taşınıyor. Boşalan yıkık dökük evleri yüzbinlerce mark borçlanarak yabancılar satın alıyor, işyerleri açıyor. Bazı semtler, yoksulluk sınırının çok altında yaşayan Almanlar ve yabancıların yaşadığı semtlere dönüşüyor. Amerika’da Çinlilerin yaşadığı semtler veya siyahların gettoları misali.

Tüm bunlar özellikle gençliği olumsuz yönde etkiliyor. İşçi çocukları madenlerde ve Hoesch’te meslek eğitimini tamamladıktan sonra kalifiye işçi olarak baba mesleğini sürdürüyordu. Ama işyerlerinin tümden kapanması meslek eğitim yerlerini de yoketti ve gençliğin gelecek umutlarını kararttı. Son yıllarda özellikle eğitim gibi bir dizi alanda sosyal hakların kısıtlanması, özelleştirmeler, örneğin gençlik evlerinin, yüzme havuzlarının devletin tasarruf paketleri sonucu kapatılması ile gençlik kendini sokakta buldu. Ve gençlik, geleceğini karartanın bu sistemin kendisi olduğunu kavrayamadığı için, özellikle göçmen işçiler ve sığınmacıları tüm sorunların kaynağı görüyor, kinini onlara yöneltiyor. Faşist ve yabancıları seçim malzemesi olarak kullanan gerici partiler bunu geliştirip güçlendiriyorlar. Tüm bu gelişmeler sosyal-demokratların kalesi olan Dortmund’da sağ ve faşist partilerin seçmen potansiyelini güçlendirdi ve belediye seçimlerinde Hıristiyan demokrat ve faşist partiler küçümsenmeyecek oranda oylarını artırdılar.

Faşistler Dortmund sokaklarında, özellikle yılbaşından beri aktif olarak kendini göstermeye başladılar. Yabancıların yoğun olduğu semtlerde göçmenlere saldırdılar, gözdağı verdiler. Haziran ayında NPD’li bir faşistin ateş açarak 3 polisi öldürmesinin ardından, bazı Nazilerin, polis ve devletin haber alma örgütünde çalışan ücretli eleman olduğu da resmen açığa çıktı. Bu arada ırkçı ve faşist saldırılarda ismini sıkça duyuran NPD’nin yasaklanması tartışmaları da emekçi kitlelerin basıncı ile gündeme girdi.

“Hür Arkadaşlık” ismi altında örgütlenen faşist gruplar Dortmund’da 21 Ekim günü yürüyüş yapma izni aldı. Faşistler bununla, NPD’nin yasaklanması durumunda onların koruması olmadan da yürüyebileceklerini, tek başlarına “kavga”larını sürdüreceklerini göstermek istiyorlardı. Bu yürüyüşle, hem kendi taraflarına moral verecekler, sempati toplayacaklar, hem de güç toplayacaklardı.

Faşistlerin yürüyüş haberinin duyulmasından sonra anti-faşist gruplar, kurum ve kuruluşlar, bazı PDS milletvekilleri ve BİR-KAR olarak bizim de aralarında olduğumuz bir birlik oluşturuldu. Birlik Nazilerin yürüyüşünü engellemek için bir dizi eylem planladı. Şehir merkezinde bildiriler dağıtılarak yürüyüşe çağrı yapıldı.

21 Ekim günü eylem birliği komitesinin düzenlediği yürüyüş kolu sabah istasyondan şehir merkezine doğru hareket etti. Faşizm, göçmenlere yapılan saldırılar ve Alman devletinin teşhir edildiği pankartlar taşındı, sloganlar atıldı. SPD’li politikacılar da alttan gelen basıncı ve emekçi kitlelerde büyüyen tepkiyi düzen sınırlarında eritmek için “Yabancılar arkadaşımız olacak!” sloganı altında bir miting çağrısı yapmıştı. Yürüyüş kolu bu mitingin yapılacağı alana vardığında kitle sayısı 20 bini bulmuştu. Burada NRW Başbakanı Clement’in yaptığı konuşma anti-faşistler tarafından sık sık ıslıklandı. PDS milletvekili Jelpke ise yürüyüş sloganını, “peki arkadaşlarımızı nasıl sınır dışı edebiliyor, onlar için yapılmış özel hapishanelerde hapsediyoruz” diyerek, NRW eyaletinin son dönemlerde yabancılara ve sığınmacılara karşı uyguladığı sınır dışı etme tutumunu eleştirdi.

Daha sonra belirlenen saatte başka bir yürüyüş daha yapılacağı duyuruldu. Binlerce genç, ağırlıklı olarak liseli gençlik, yeniden bu kez faşistlerin yürüyüşünü engellemek için yürüyüşe geçtiler. Yürüyüş kolu sık sık karşılaştığı polis barikatlarını yararak polisle çatıştı.

Bu arada polis 500 faşistin yürüyüşünün güvenlik içinde geçmesi için de gerekli tüm önlemleri almıştı. Bununla da kalmayarak “Alman polisi faşistleri koruyor!”, “Düsseldorf’ta nerdeydiniz!”, “Yaşasın uluslararası dayanışma!” sloganlarının sıkça atıldığı yürüyüş koluna saldırarak, kendine taş atıldığı gerekçesiyle, keyfi bir biçimde 250 kişiyi çembere alarak saatlerce tuttu. Kentin tüm sokakları eylemlerin sürdüğü bir arenaya dönüştü. Eylemlerde sayıları 1500’ü bulan anti-faşist gözaltına alındı.

Bu eylemde seslerini duyurmayı başaramayan Naziler ise yürüyüşten birkaç gün sonra, anti-faşistlerin buluştukları bir kahveye saldırdılar. Olay yerine gelen polisin kimliklerini bile almadan dağılmasını söylediği 40 faşist daha sonra yabancıların yaşadığı sokaklarda slogan ve tehdit ederek yürüdüler ve bir Türk lokantasının önünde “Türklerden alış-veriş yapmayın!” diyerek slogan attılar.

Yürüyüşte polisin anti-faşistlere saldırıları günlerdir gazetelere gönderilen okuyucu mektuplarıyla ve yerel televizyonlarda protesto edilirken, polisin saldırısı ile yaralanan veya gözaltına alınan gençlerin aileleri biraraya geldiler ve toplu olarak polis hakkında dava açmak için hazırlıklara başladılar. Devlet, faşist örgütlenmeye izin veren yasalarıyla ve polisin birkaç yüz faşisti korurken anti-faşistlere vahşice saldırmasıyla, bir kez daha iki yüzlülüğünü saklayamadı ve teşhir oldu.

28 Ekim Düsseldorf:
Dortmund’ta faşistlerin yürüyüşünün 20 bin emekçi tarafından protesto edilmesinden bir hafta sonra, faşistler bu kez Düsseldorf’ta, NPD’nin iznini aldığı ve “Hür Arkadaşlık” grubunca örgütlenen bir yürüyüş izni aldılar. Faşistler Düsseldorf’ta 1945’ten beri ilk kez yürüyeceklerdi. Hem de onun üzerinde Doğu Avrupa vatandaşının yaralandığı metro istasyonuna bomba koymalarından üç ay ve Yahudilere ait sinagogu ateşe vermelerinden dört hafta sonra.

Düsseldorf NRW’nın zengin kenti ve eyalet başkenti. Yüzlerce uluslararası banka ve tekel faaliyet gösteriyor. 1984’ten beri belediye meclisinde SPD-Yeşiller çoğunlukta. Burada da, birçok büyük kent gibi işyerleri yokediliyor, işçiler daha düşük ücretlerle taşeron firmalarda çalıştırılıyorlar, sosyal giderler için ayrılan ödenekler kısıtlanıyor. Yoksul ile zengin arasındaki uçurum giderek belirginleşiyor. Bu özellikle Düsseldorf’ta tüm açıklığı ile görülüyor. Şehrin dış semtlerinde zengin lüks villalarda bir patlama yaşanırken, azgelirliler için inşa edilen konutlara ayrılan ödenekler kısıtlanıyor, hem de kentte dar gelirli ailelerin sayısı artarken. Bu koşullar 1999 belediye seçimlerinde CDU’ya sandalye sayısının yarısını almasına olanak sağladı. %5 barajının kaldırılması ilk kez FDP ve eski NPD militanı bir Cumhuriyetçi de belediyeye girdi. Seçimlerde yabancılara karşı açılan imza kampanyasını CDU’nun yanında Cumhuriyetçiler de sürdürdü.

Faşist örgütlenmeler ise ‘90’lı yılların başından beri var. 1992’de NF’nin (Ulusal Cephe), 1995’te FAP’nin yasaklanması sonucu, Naziler NPD’nin gençlik örgütünde örgütlenmeye başladılar. Özellikle 1998’den beri “Hür Arkadaşlık” grubu adı altında örgütleniyorlar, genç Naziler tarafından “Hür”lerin, NPD’den daha sert, militan “devrimci” ve böylece daha ilginç olduğu ifade ediliyor. Bu “Hür Arkadaşlık” grubu ayrıca, Düsseldorf’ta Rhein bölgesine de enformasyon telefonunu yönetiyor, bunun üzerinden 6 yıldan beri tüm Almanya’da faşistlere bilgi akışı sağlıyor. Solingen’de 5 yabancının yakılarak öldürüldüğü eylemin failleri Düsseldorf’ta faşistlerin buluştuğu spor kulübünün üyesiydiler. “Arkadaşlık Düsseldorf” grubu ‘96’da bir sığınmacı yurdunu ateşe vererek adını duyurdu. Ayrıca NPD’nin yürüyüşlerini örgütleyen, toplantı ve konser düzenleyen, bildirilerini dağıtan ve bomba koyan grup, maçlarda ise holigan olarak sık sık kendini gösterdi.

Düsseldorf’ta faşistlerin yürümesine izin verilmesi devrimci ve ilerici kitlelerde öfke ile karşılandı. Anti-faşist ilerici çevreler, örgüt ve partiler, üniversite öğrenci temsilcilikleri biraraya gelerek bir birlik kurdular ve faşistlerin yürüyüşünün 22 Mayıs ‘99’da Köln örneğinde olduğu gibi engellenmesi kararı oybirliğiyle alındı. NRW eyalet politikacıları da özellikle Düsseldorf’un imajını düzeltmek için bir miting çağrısı yaptılar.

Binlerce anti-faşist ve devrimci miting için alanda toplandı. Yapılan konuşmalarla faşizm ve kanlı yüzü bir kez daha teşhir edildi. Saat 12:00’de burjuva partilerin, kurum ve kuruluşların çağrısını yaptığı diğer miting alanına gitmek için binlerce kişilik yürüyüş kolu izinsiz olarak yürüyüşe geçti. Ama kısa süre sonra polis yürüyüşün yapıldığı sokağın tüm çıkışlarını tuttu. Uzunca bir süre çember içinde tutulan yürüyüşçüler ve polis arasında çatışmalar yaşandı. Daha sonra polis bir yolu açmak zorunda kaldı. Anti-faşistlerin yürüyüş kolu diğer miting alanına vardığında kitlenin sayısı 25 bine ulaştı. Eyalet başkanı Clement, Dortmunt’daki konuşmasını bir kez daha tekrarlıyor, yine birkaç sokak ileride 3 bin polisin koruması altında 300 faşist yürüyordu. Yine “namuslu insanların ayağa kalkması”, yine “medeni cesaretin gösterilmesi” sahnede politikacılar tarafından sakız gibi çiğneniyordu. Ama faşizme karşı, faşistlerin kentlerinde yürümesini engellemek için ayağa kalkan ve medeni cesaretini gösterenler ise polis copu ve gözaltılarla karşılaşıyorlardı.





Yürüyüşlerde dağıtılan BİR-KAR bildirisinden...

Yerli ve yabancı işçiler!
Faşizme karşı omuz omuza!



Almanya’da ırkçı ve faşist saldırılar son bir yıldır ciddi boyutlarda sürüyor. Yabancılar, sığınmacılar, anti-faşistler, sendikacılar, konutsuzlar, özürlüler tehdit ediliyor, sokak ortasında saldırıya uğruyor, dövülüyor, evleri, yurtları ateşe veriliyor. Binin üzerindeki saldırılarda bugüne değin 100’ün üzerinde kişi yaşamını yitirirken, tutuklanan faillerin sayısı 10’u bulmuyor.
(...)

Kapitalizmin giderek ağırlaşan iktisadi bunalımı faşizmin yeniden güçlenişinin temel nedenidir!
Kapitalist sistemin tüm dünyada derinleşen iktisadi ve toplumsal bunalımının uzantısı olarak Almanya tarihinin en büyük rüşvet skandalları ile sarsılırken, 16 yıllık gerici CDU döneminin ardından işbaşına gelen SPD-Yeşiller hükümeti, kapitalist sistemin birikmiş sorunlarını çözemeyeceğini daha ilk günlerde gösterdi. Ekonomik durgunluk, işsizlik, sosyal ve politik haklara karşı pervasızca saldırılar sürüyor. Emeklilik, çalışma, sağlık, eğitim, alanlarında kazanılmış bir dizi sosyal haklar yağmalanırken, tekel birleşmeleri ve özelleştirmeler sonucu işyerleri yok ediliyor, ücretlerin dondurulması, esnek çalışma, taşeronlaştırma ile işçi ve emekçiler yoğun bir baskı ve sömürüye maruz kalıyor. İşsizler ordusu çığ gibi büyüyor, emekçi kitleler derin bir yoksulluğun kucağına itiliyor. Tüm bunlar işçi ve emekçilerde öfkeyi körüklüyor, mücadele potansiyelini besliyor.

Faşizm, sistemin bunalımını aşmak için bir karşı-devrimci alternatif olarak güçlendiriliyor ve bizzat tekeller tarafından hazırlanıyor. Çünkü bunalımın önüne olağan yöntemlerle bir türlü geçilemiyor. Kapitalist sistemin ürettiği ve doğrudan sorumlu olduğu sosyal hoşnutsuzluk, gerçek muhatabı burjuva düzene yöneleceğine, tersinden faşizmin ilk basamağı olan ırkçılık, şovenizm ve yabancı düşmanlığı duygularını geliştirip besliyor. Dün kapitalizmin krizinin sorumlusu Yahudilerdi, bugün ilticacılar, göçmen işçiler. Tekeller 1933’lerde işçi hareketini ezmek ve devrimci gelişmeyi boğmak için Hitler faşizmini iktidara getirmişti. Bugün de aynı tekeller kendisini hedef alacak, ileride daha da keskinleşmesinden korktuğu, toplumsal tepkilere karşı hazırlanıyor. Bir yandan devlet aygıtı militaristleştirilirken, diğer yandan seçimlere soktuğu NPD, DÖU, REP gibi faşist partileri devlet kasasından on yılda 70 milyon ödeyerek besliyorlar. (...)

BİR-KAR