YÖKe ve YÖK düzenine hayır!
Kapitalizmin yapısal krizinin faturasının işçi-emekçilere yüklenebilmesi için gerçekleşen 12 Eylül askeri darbesi, yaşamın tüm alanlarında olduğu gibi üniversitelerde de kendini gösterdi. Sermaye için dikensiz bir gül bahçesi yaratılmak istenmesinin üniversitelere yansıması, yüzlerce demokrat öğretim görevlisinin ve binlerce öğrencinin üniversitelerden atılması ve üzerlerinde terör estirilmesi oldu. Ve daha önceki deneyimlerden ders çıkaran sermaye iktidarı, bu baskıyı kalıcılaştırabilmek için YÖKü kurdu. Geçmişte nispi bir özerkliğe sahip olan üniversitelerin yönetimleri YÖKe devredildi. Bu da üniversitelerin emir komuta zinciri içerisinde yer almaları sonucunu doğurdu.
YÖKün asli görevi, üniversitelerdeki her türlü muhalefetin sindirilmesi şeklinde özetlenebilir. Yaklaşık 20 yıldır, gerek öğrenciler gerekse öğretim üyeleri üzerinde YÖK sopası sistematik bir biçimde sallandırılmıştır.
YÖKün bilimsellikten uzak faşist bir kurum olduğu kuruluş yasasında da açıkça görülmektedir. YÖK yasasının maddelerinden biri; Atatürk inkilapları ve ilkeleri doğrultusunda, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Türk milletinin milli ahlakı, insani, manevi ve kültürel değerlerini taşıyan, Türk olmanın şeref ve mutluluğunu duyan, toplum yasalarını kişisel çıkarlarını üstünde tutan, ülke ve millet sevgisiyle dolu.... öğrenciler yetiştirmektir (madde 4). Kısacası YÖK, faşist ideolojiyle sulandırılmış beyinler ve düzene memurlar yetiştirmeyi amaçlamaktadır.
Eğitim kurumları düzenin yeniden üretildiği kurumlardır. Fransız Devrimiyle birlikte eğitim özgürlük, eşitlik ve kardeşlik haklarının bilincine varılması ve gerçekleşmesi için temel önemde bir hak olarak algılanmıştır. Ancak kapitalizmin kendi iç çelişkilerinin ürünü olarak eğitim giderek sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda şekillenmiştir. Bugün eğitim giderek ayrıcalıklı bir azınlığın hakkı haline gelmektedir.
Özellikle 1970li yıllardan bu yana kriz içerisinde debelenen kapitalist sistem, yaşamın tüm alanlarında olduğu gibi eğitimde de neo-liberal politikaları uygulama yolunu seçmiştir. Bu doğrultuda kamu harcamalarının kısılması, eğitime ayrılan payın da kısılması sonucunu doğurmuştur. Eğitimin bir meta haline getirilmesi, eğitim kurumunu ticarethaneye, öğrenciyi ise ödediği haraçlarla diploma alan bir müşteriye dönüştürmektedir.
Bilimsel bilginin üretilerek toplum yararına kullanılmasını sağlaması gereken üniversiteler, bugün artık bu işlevinden tamamen soyundurulup, tümüyle sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda yeniden şekillendirilmektedir. Üniversiteler sermayenin araştırma-geliştirme laboratuvarları olarak kullanılmaktadırlar. Yanısıra YÖK sayesinde üniversite üzerinde denetimini kurumsallaştıran MGK, kendi siyasal hedefleri doğrultusunda da üniversiteleri kullanmaktadır.
Gelinen yerde YÖKün işlevi ve üniversitelerdeki faşist, anti-bilimsel kimliği yeterince teşhir olmuş durumdadır. Öğrenciler, öğretim görevlileri ve toplumun duyarlı kesimi bu kurumun kaldırılması yönündeki istemlerini sürekli olarak dile getirmektedirler. Bunun bilincinde olan gerici-faşist partiler bile bu muhalefeti yedekleyebilmek için YÖKün kaldırılmasını dillendirebilmektedirler. Fakat tüm çürümüşlüğüne rağmen, sermaye düzeni için taşıdığı önemden dolayı, bu kurum olduğu gibi korunmaktadır.
Üniversiteleri ticarethaneye çeviren, öğrencileri ve öğretim görevlilerini zor yoluyla denetim altında tutmaya çalışan, üniversiteyi MGK çizgisine sokan, işçi-emekçi çocuklarına üniversite kapılarını kapatan, topladığı haraçlarla eğitimi metalaştıran YÖK ortadan kaldırılmalıdır.
Üniversite gençliği özerk, bilimsel ve parasız bir eğitim için YÖKü ortadan kaldırmak zorundadır. Bu sorun toplumun diğer sorunlarından bağımsız olmadığı ölçüde, ancak onlarla birlikte çözüme ulaşabilir. Bunun için bizler bu istemi kendi içerisinde amaçlaştırmamalı, onu işçi sınıfının burjuvaziye karşı mücadelesiyle, emeğin özgürleşmesi mücadelesiyle birleştirebilmeliyiz. Unutmamalıyız ki YÖK kapitalizmdir. Üniversiteleri özgürleştirme mücadelesi kapitalizme karşı mücadeleyi yükseltmekten geçer.
YÖKe ve YÖK düzenine hayır demek için 6 Kasımda alanlara, özgürleşmeye!
Herkese parasız, bilimsel, anadilde, demokratik eğitim!
Okulların kapıları işçi emekçi çocuklarına kapatılamaz!
Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm!
(Ekim Gençliğinin Kasım 00 tarihli 42. sayısından alınmıştır...)
Ormanı saklamak için ağacı gösteriyorlar
Sermaye sınıfı çürümeye yüz tutan kurumlarının yarattığı kriz nedeniyle çıkmazdadır. Yaşanan bu kriz sisteme muhalif kesimlerin her geçen gün genişlemesine yol açmaktadır. Ayrıca bu durum sistem dışı çözüm arayışlarının gündeme gelmesi anlamına da gelmektedir.
Bujuvazi çürüyen kurumlarına karşı yükselen muhalif sesleri bir şekilde bastırmak zorundadır. Muhalefeti bugüne kadar baskı ve terörle ezmeye, fiziki olarak yok etmeye çalıştığı gibi, çözümün sistem içinde mümkün olduğu yanılsamasını da yaratmaya çalışmaktadır.
Eğitim ve öğretim alanında son dönemde düzen cephesinde yapılan tartışmalar dikkate değerdir. Yıllardır YÖKe karşı birikmiş olan öfkeyi düzen içine kanalize etmek için çaba göstermektedirler. Bu nedenle YÖKe karşı muhalifmiş gibi görünmekte, eleştirmektedirler. Eğitim sisteminin çarpıklığına değinilmekte, sorumlu olarak YÖK ilan edilmektedir.
Eğitim sisteminin çarpıklığı düzen cephesinde Nisan ayından itibaren gündeme getirilmeye başlandı. Önce rektörler, Üniversite Öğrencilerinin Sorunları adlı raporda, bu konuyu vurguladılar. Ezberci eğitim ve diplomalı işsizlerin çokluğundan şikayetçi olan rektörler, çözümsüz kalan gençliğin sisteme muhalif olan hareketlere sempati duymaya başladığını vurgulayarak, ortama uyum projeleri geliştirmeye çalıştılar. Eğitim-öğretim yılının başlamasıyla birlikte, bu kez Mesut Yılmaz YÖKü eleştirmiş, YÖKün çarpık eğitimine dur demek için çaba göstereceğine başka işlerle uğraştığını belirtmişti.
Ve nihayet Cumhurbaşkanı Sezer, eğitim sisteminin eleştirisine son noktayı koydu, YÖKü yerden yere vurdu. Ankara Ünivesitesinin açılış töreninde YÖKe ve siyasilere ağır eleştiriler yöneltti. YÖKe, üniversite rektörleri ve diğer akademik kadroların atanmasında yetki verilmesinin özelde ünivesite özerkliğini, genelde de demokratikleşmeyi yaraladığını, ayrıca oy uğruna kurulan ve sayısı her geçen gün artan üniversitelerin de, eğitimli işsiz yetiştirmekten öteye gidemediğini belirtti. Dahası, öğrencilerin ve öğretim elemanlarının örgütlenme ve siyasetle uğraşma engelinden kurtarılması gerektiğini vurguladı.
Sistemin sözcülerinin ve temsilcilerinin yaptığı bu bir dizi açıklamanın ardından hemen şu soru akla gelmektedir. Burjuvazinin öğrenci gençliğin sorularına bu aşırı ilgisi nereden gelmektedir? Neden YÖKü eleştiren düzen temsilcileri sorunun sözde çözümü için bile adım atmamaktadırlar?
Çünkü öğrenci gençliğin yaşadığı sorunlar ve çözümleri burjuvaziyi ilgilendirmemektedir. Zira yaşanan sorunlar kapitalizmin yarattığı sorunlardır ve kapitalizmin varlığı koşullarında kalıcı bir çözüm getirilmesi imkansızdır. YÖK topa tutulmakta, çağdışı bulunmakta, fakat ardından söylenen sözler sistemin YÖK vb. kurumlara ne kadar ihtiyaç duyduğunu göstermektedir.
Sezerin Cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte demokratikleşme havası estirilmeye çalışılmış, işçi-emekçiler beklenti içerisine sokulmuştur. Aynı şekilde, YÖK ve eğitim sistemi de tartışılıp eleştirilerek, öğrenci gençlik beklenti içerisine sokulmak istenmektedir.
Öfkenin hedefine YÖK oturtularak, yaşanan sorunlardan burjuvazinin ne kadar rahatsız olduğu dillendirilmektedir. YÖK ve çarpık eğitimi düzenden soyutmuş gibi gösterilmektedir. Böylece YÖKü eleştiren, eğitimin çarpıklığına karşı çıkan gençlik kapitalist düzene öfke beslemeyecektir.
Düzen sözcülerinin yaptığı bu açıklamalar, gençlikte biriken öfkeden duyulan korkunun ürünüdür. Öfkenin ve tepkinin bilinçli bir kanala akmasından, okların sisteme yönelmesinden korku duyulmaktadır. Bu yüzden birkaç kurum sözde eleştirilerek sorunun çözüleceği görüntüsü verilmek istenmektedir. Öğrenci gençlik düzenin sorunlarının çözümüne bir çare aradığını düşünmeli ve beklemelidir. Yapılmak istenen budur.
Sistemden hesap soran, bilinçli öfkesiyle düzene yönelten bir gençlik hareketinin gelişmesinin önüne geçilmek istenmektedir. Fakat hiçbir manevra, eğitimde özelleştirme, har(a)çlar, barınma, gerici eğitim gibi bir yığın sorununun kaynağının bu düzen olduğunu gizlemeyi başaramayacaktır. Öğrenci gençlik düzene karşı kavgada çok geçmeden yerini alacaktır.
Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm!
(Ekim Gençliğinin Kasım 00 tarihli 42. sayısından alınmıştır...)
|