ARSIVANA SAYFA
 
4 Kasım '00
SAYI: 41
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Hücre saldırısına karşı etkin bir kampanya
Af manevrasıyla hücrelerin zemini döşeniyor
Sermayenin “af oyunu”nu bozalım!
Hiçbir yalan ve demagoji eylemimize gölge düşüremez!
“İmaj tazeleme”nin ardından faşist zorbalık!
Deneyimlerin ışığında daha güçlü mücadelelere hazırlanalım!
Sınıf hareketinden haberler
BES Kongresi yapıldı
İMF karşıtı eylemler
Batman’da seri intiharlar
YÖK’e ve YÖK düzenine hayır!
SAG direnişine güçlü bir desteği örgütlemek için Nasıl bir çalışma?
SAG ve ÖO süreci ve zindanlar cepesindeki sorumluluklarımız
Güçlü direnişe zayıf destek
Tüm hapishanelerdeki DHKP-C, TKP(ML) ve TKİP tutsaklarından çeşitli kesimlere açıklamalar
Gebze Cezaevi’nde katliam hazırlığı
“Devrimci basın susturulamaz!”
Almanya’da faşizme karşı onbinlerce kişi alanlardaydı!
İşgale ve sosyal yıkım paketine hayır
ABD başkanlık seçimleri
Rüzgarlı çocukların geçidi
Ekim Devrimi ve Parti
Mücadele Postası
 



 
 
Exsa işçileri Adana-İstanbul yürüyüşünü tamamladı...

Yürüyüşçüleri İzmit’te binlerce işçi karşıladı


Grevdeki Exsa işçileri Adana-İstanbul yürüyüşlerini tamamladı. Yürüyüşün Adapazarı-İzmit etabı, bölgedeki işçilerin olduğu kadar, işçi hareketinin durumu ve eğilimleri hakkında da bir fikir veriyordu.

Exsa grevcilerini İzmit’te binlerce işçi karşıladı. Yürüyüşçülerin ilk ziyareti, yine kendileri gibi sendikal haklar için direnişte olan Özka Kauçuk işçilerine idi. Dolayısıyla yürüyüşe ilk destek de direnişteki 150 kauçuk işçisinden geldi. Özka direnişçileriyle buluşmanın ardından, Sabancı’ya ait Kentsa’ya doğru yürüyüşe geçen işçileri, Brisa, Pirelli, Goodyear gibi fabrikalarda çalışan binlerce işçi karşıladı. Birbirinden yüzlerce kilometre uzakta da olsa, aynı patron tarafından sömürülen, Adanalı tekstil işçileri ile İzmitli lastik işçileri, bu dayanışma eylemiyle, sömürüye karşı sınıfın birliğini temsil ediyorlardı.

Exsa işçilerini İzmit’te karşılayarak güçlü bir dayanışma eylemine katılımın, çoğunlukla TİS sürecindeki lastik işletmelerinden sağlanması ve bölgedeki diğer fabrikaların gelişmelerden uzak tutulmasını ise, sendikaların bildik taktiklerine yormak gerekiyor. Aylardır süren grev boyunca, Exsa işçisine elle tutulur bir dayanışma desteği örgütlemeyen DİSK yöneticilerinin, İstanbul yürüyüşüne temsili katılımı ve belirli duraklarda gerçekleştirdikleri şovlarsa, bırakın eylemi, söylemde bile sınıfı ne denli geriden izlediklerini ortaya koyuyor.

Bir kez daha Türk-Metal’in imzaladığı sözleşmenin kopyasına imza atan Birleşik Metal-İş’ten sonra, Exsa işçisinin de umut bağladığı DİSK-Tekstil’in TİS görüşmelerini nasıl ve hangi ilkeler doğrultusunda yürüttüğü bilinmiyor. Bu görüşmeler kapalı kapılar ardında ve sözde adına hareket edilen işçilerden dahi gizli yapılıyor. Yürüyüş esnasında girişilen şovların pazarlık payını artırması ise mümkün görünmüyor. Çünkü bunun için yapılması gerekenler yapılmıyor. Caydırıcı tek güce sahip olan işçinin üretimden gelen gücü asla kullanılmıyor. Sadece kuru demeçlerle yetiniliyor. Kaldı ki, Metal sözleşmesi gibi geri bir anlaşma için “iyi bir anlaşma oldu, vatana millete hayırlı olsun” türünden sınıfla, sınıf tavrıyla uzaktan yakından ilişkisi olmayan düzeysiz açıklamaların yanında, Exsa yürüyüşünde yapılan göstermelik “mücadele edeceğiz” nutuklarının hiç bir ciddiyeti kalmıyor.

DİSK’in ve Tekstil-İş başta olmak üzere bağlı sendikaların bunca ciddiyetsizliğine rağmen, yol boyunca Exsa işçisinin gördüğü destek, sınıfın dayanışma istek ve eğilimine de tercüman olmuş bulunuyor. Sendikal barikatlar, biraz da, bu eğilimin her vesile ile eylemli tavra dökülmesiyle aşılacak gibi görünüyor. Gerek Exsa işçileri ve gerekse de diğer mevzi eylemliliklerde sınıf dayanışmasını yaymak ve yükseltmek, salt eylemin kendi içindeki başarısı için değil, ama daha genelde, sendikal ihanetin aşılması, sınıf hareketinin geliştirilmesi için de kaçınılmaz bir görev olarak önümüzde duruyor.





EXSA işçilerinin basın açıklaması eylemi:

“Direne direne kazanacağız!”


EXSA işçileri grevlerinin 135. gününde Adana-İstanbul yürüyüşe için sabahın erken saatlerinde sendikanın önünde toplanmaya başladılar. Saat 10:00' da 150 kadar işçi ve yakını alkışlar ve sloganlar eşliğinde basın açıklamasının yapılacağı Uğur Mumcu Meydanı’na doğru yürüyüşe geçtiler. Grevlerinin ilk günündeki gibi coşkulu olan EXSA işçileri yol boyunca, “Direne direne kazanacağız!”, “Ölmek var dönmek yok!”, “EXSA işçisi direnişin simgesi!”, “İnadına sendika, inadına DİSK!" sloganlarını olanca güçleriyle haykırıyorlardı. Meydanda “Talebimiz aylık 100 milyon, yaşamak için düştük yollara” yazılı dövizler açtılar.

DİSK Genel Başkanı Süleymen Çelebi yaptığı konuşmada, yoksulluk sınırının 567 milyon, açlık sınırınınsa 182 milyon olduğu bir ülkede, EXSA işçisinin 100 milyon talebinin dahi kabul edilmediğini, böylelikle işverenin işçilere "ölün" dediğini vurguladı. Aslında Sabancı'nın işçiye 100 milyon vermekten değil, Organize Sanayi Bölgesi’ne sendika sokmaktan korktuğu türünden alışıldık söylemlerle konuşmasını bitirdi.

Daha sonra yürüyüş programı açıklandı. Ankara' da TBMM ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ziyaret edileceği, Anıtkabir'e çelenk konulacağı, Çarşamba günü Adapazarı’na gidileceği, Perşembe gününü Kocaeli'nde geçirdikten sonra Cuma günü İstanbul'da Sabancı Center önünde yürüyüşün noktalanacağı açıklandı.

Konuşmaların ardından D-400 karayolundan Çukobirlik’e doğru yürüyüşe geçen işçiler, yol boyunca Tekel Yaprak ve Mensa işçilerinin yoğun ilgisi ve desteği ile karşılaştılar. Mensa işçileri EXSA işçileri için öğle yemeği hazırladılar. Daha sonra EXSA işçileri otobüslere binerek eylem programını gerçekleştirmek üzere şehirden ayrıldılar.

Yürüyüş boyunca yoğun güvenlik önlemleri dikkat çekti. Sendika şube başkanının yürüyüş başlamadan önce korteje yabancı kimsenin alınmaması doğrultusunda yaptığı konuşma, grevin başından beri devrimcileri işçilerden uzak tutma ve yalıtma çabasının açık ifadesi oldu.

Kızıl Bayrak/Adana





İşçiler, kapatılma kararına karşı


Et ve Balık Ürünleri Sakarya Kombinası’nın hazineye devredilmesiyle işten atılan işçilerin aileleriyle birlikte başlattıkları işyerini terketmeme eylemi devam ediyor.

25 Ekim’de Öz Gıda-İş Sendikası’na üye işçiler işyerinin yemekhanesinde bir basın açıklaması yaparak eylemi başlatmışlardı. İşten atılan işçilerin aynı zamanda depremzede olması da ayrıca dikkat çekici.





İplik Fabrikası’nda yemek boykotu


Tunceli Pertek'te kurulu İplik Fabrikası’nda işçiler ödenmeyen primlerinin verilmesi talebiyle 16 Ekim’de başlattıkları yemek boykotunu sürdürüyorlar.

TEKSİF Sendikası’nda örgütlü işçilerin yemek boykotuna başlamalarının nedeni; işçilerin işverenle imzaladığı toplusözleşmeye göre, işverenin yüzde 22-30 arasında değişen prim ödemesi gerekirken, tam üretim yapılmadığı gerekçesiyle bu primleri ödememesidir.





TÜMTİS işçilerine gözaltı terörü


Sermaye iktidarının derinleşen ekonomik-sosyal krizden kurtulmak için debelenişleri sürüyor. Böyle bir dönemde işçilerin en ufak örgütlenme faaliyetine/çıkışına yönelik saldırıları artarak devam ediyor. Bu bazen cop, bazen işten atma, bazen yargı terörü olarak kendini gösteriyor.

Buna son örneklerden biri de, Arçelik beyaz eşya fabrikasının yükleme-boşaltma işini yapan Yıldıran Tahmil Tahliye Şirketi’nde çalışan 18 işçinin TÜMTİS’e üye oldukları için 25 Ekim’de işten atılmaları oldu. Bunun üzerine direnişe geçen işçiler bu kez polis terörüne maruz kaldılar. 27 Ekim sabahı işçilere ve sendika yöneticilerine saldırarak gözaltına alan polis, işçileri ve sendika yöneticilerini aynı gün akşamı serbest bıraktı.





Çağdaş Matbaacılık’ta grev devam ediyor


4 Ekim’de başlayan grev hala sürmektedir. Cumhuriyet gazetesi bu matbaada basılmaktadır. Cumhuriyet aynı zamanda matbaanın da ortağıdır.

Matbaa işçilerinin mücadele süreci kısaca şöyle: İşçiler bir buçuk yıl önce sendikalı olmak için mücadeleye başlamışlardı. 6 ay önce ise DİSK Basın-İş Sendikası’nın yetkisi kesinleşmişti. Bunun üzerine 3 işçi işten atıldı. Bu 3 işçinin atılmasına itiraz eden 12 işçinin daha atılmasıyla, toplam 15 işçi direnişe geçti. Toplusözleşme görüşmelerinden bir sonuç çıkmayınca, içerideki 19 işçi de 4 Ekim’de greve çıktı.

Şu an ise 11 işçi yasadışı bir şekilde grevin sürdüğü işyerinde çalışıyor. Grevi ziyarete gelenler polis baskısıyla karşılaşıyor. Gazete polis koruması ve işveren tehditiyle çıkartılıyor.





Setaş işçilerinin grevi sürüyor


Kütahya’da kurulu bulunan Setaş Ağaç Sanayi İşletmesi’nde 230 işçinin grevi 5. ayında, ilk coşkusu ve direngenliğiyle sürüyor. 25 Mayıs’ta greve başlayan işçiler Ağaç-İş Sendikası’nda örgütlüler. İşçiler, örgütlü güçleriyle çok şey başarabileceklerini, beş aylık grevleri boyunca Ağaç-İş Genel Merkezi’nden ve Türk-İş Konfederasyonu’ndan doğru dürüst desteğin gelmediğini, bunun böyle devam etmesi üzerine Ankara’ya yürüyerek hesap soracaklarını belirtiyorlar.





Aytaç işçilerinin açlık grevi


YİMPAŞ Holding’e bağlı ve Çankırı’da kurulu Aytaç Et ve Süt Ürünleri Fabrikası işvereni Öz Gıda-İş Sendikası’nın aldığı toplusözleşme yetkisini tanımamış, işçiler üzerinde sendika karşıtı baskı kurmaya çalışmıştır. Bunun üzerine sendika üyesi 630 işçi, işverenin toplu iş sözleşmesi karşısındaki tavrını ve baskıları protesto etmek amacıyla 1 Kasım’da üretimi durdurarak ölüm orucuna başladılar.

Bu gelişme üzerine, aynı gün sendika ve işveren arasında başlayan görüşmeler sonucu anlaşma sağlandı ve işçiler ölüm orucu eylemini bitirip tekrar üretime başladılar.





Ümraniye'de grev yasaklandı


İstanbul Büyükşehir Belediyesi işçilerinin grevinin Bakanlar Kurulu kararıyla yasaklanması, yakın dönemde Yargıtay’ca bu kararın bozulması ve sendika bürokrasisinin ihanetiyle birleşen oyun bu sefer de Ümraniye Belediye işçilerine karşı sil baştan oynanmaktadır.

Belediye-İş Sendikası’na üye Ümraniye Belediyesi'ne bağlı işyerlerinde çalışan işçilerin grevi 2 Kasım tarihi itibarıyla 60 gün süreyle “genel sağlığı bozucu nitelikte görüldüğünden” ertelendi.





Şeker işçileri Türk-İş’i protesto ettiler


Şeker-İş Sendikası’nda örgütlü Ankara Şeker Fabrikası işçileri, geçici olarak çalıştırılan işçilere açılan kadrodan kendilerinin yararlandırılmamalarını protesto etmek için, Türk-İş Genel Merkezi’ne vardiya çıkışı sloganlarla geldiler. 500’e yakın şeker işçisi “Kadro istiyoruz!”, “4 ay iş 8 ay boş!”, “Ecevit, Meral bizi sattı!”, “Meral’e güvendik, bizi sattı!” yazan dövizlerle Bayram Meral’i protesto ettiler. 32 bin 500 üyesi olan Şeker-İş’te 16 bin 105 geçici işçi var.

Geçici işçiler 2-3 ay çalışıp yılın kalan aylarında bekliyorlar. 4447 No’lu yasa ile prim ödedikleri halde sağlık güvencesinden yoksunlar.

Türk-İş Başkanlar Kurulu’ndan Türk-İş yönetimine 193 bin mevsimlik işçiye kadro isteme yetkisi verilirken; 44 bin 32 Köy Hizmetleri işçisi kadrolu yapılıp şeker işçilerine kadro verilmemesi ve Türk-İş’in buna tepkisiz kalması, 30 Ekim’deki olağanüstü toplantının yapılmasına neden oldu.

Bayram Meral’in konuşmasının sık sık “Vur dedin vurmadık mı!”, “Sokaklara dökülelim!”, “Bugüne kadar niye durdun!”, “Demagoji yapma, önümüze düş!” sloganları ile kesilmesi ve Şeker-İş Genel Başkanı Ömer Çelik’in kürsüden konuşmasına izin verilmemesi salonda gerginlik yarattı. İşçinin bu öfkesi karşısında sermaye uşağı Bayram Meral çevik kuvvet ve sivil polis tarafından korumaya alındı.