Batmanda seri intiharlar...
Teslimiyet ölüm, direnmek yaşamaktır!
Batmanda son dönemde yaygın biçimde görülen intiharlar, burjuva medyanın ilgi alanlarından birini oluşturuyor. Kısa bir süre içerisinde sayısı 28e ulaşan intiharlar üzerine Başbakanlık tarafından bir araştırma komisyonu oluşturularak, intiharların nedenleri araştırılıp rapor haline getirildi. Komisyon raporunda intihar nedenlerini sıraladıktan sonra, başbakanlık tarafından oluşturulacak bir acil müdahale planı için önerilerde bulunuyor
Araştırma raporu, Batmandaki yaygın intiharların nedenlerini şöyle sıralıyor: Terör bölge insanın paronoyak yaptı. İşsizlik ve gelir dağılımı çok belirgin. Aile içi şiddet yaygın. Sosyal yapı, teknolojik gelişmeye yetişemiyor. Bakireliğini kaybeden kızlar, namus infazından kurtulmak için intihar ediyor.
Batmanda yaygınlaşan intiharlar, bölge halkının yaşadığı iktisadi-sosyal ve psikolojik durumu göstermesi açısından dikkate değer bir olgudur. Çünkü, ulusal özgürlük ateşini söndürme çabalarının önemli bir mesafe aldığı bugünkü şartlarda bu olgu, düzenin Kürt halkını teslim alma, değerlerinden yoksunlaştırma politikasının yarattığı sonuçları göstermektedir. Düzen cephesinin yaşanan yaygın intiharlara yönelik ilgisi, yürütülen teslim alma politikalarının önüne çıkabilecek engellerin tespiti ve Kürt halkını denetimi altında tutma kaygısının bir sonucudur. Bu kaygılarla düzenlenen rapor, bu nedenle intiharların gerçek nedenlerini çeşitli çarpıtmalarla gizlemeye çalışmakta, ancak yine de başarılı olamamaktadır.
İşsizlik, sosyal yapı, namus, aile içi şiddet intiharların görünürdeki nedenleri olarak görülebilir. Ancak gerçek farklıdır. Tüm bu nedenler gerçekte birer sonuç olarak intiharlara etkide bulunmaktadırlar. Yine bir diğer neden olarak gösterilen terör paranoyası ise utanmazca bir yalandır. İntiharların temel nedeninin çarpıtılıp, tersyüz edilerek kabullenilmesidir. Çünkü, intihar olgusu PKKnin teslimiyetçi bir sürece girdiği, devlet ve teslimiyetçiler tarafından barış ve huzur çığırtkanlığının yapıldığı bir dönemde ortaya çıkmıştır. Bunun içindir ki, intiharlara eğer bir neden aranacaksa, o da ancak teslimiyet ve barış döneminde aranmalıdır. Kürt halkını paranoyaklıkla niteleyenler, bu durumu kendileri bilinçli olarak yaratmışlardır. Şimdi yapılmaya çalışılan, teslimiyet platformunun iflasını gizleme çabasıdır. Barış ve huzur ortamı lafazanlığının arkasındaki gerçekliğin saklanmasıdır.
Kürt halkının sosyal-psikolojik durumu iki ayrı dönem üzerinden bir karşılaştırıldığında, intiharların temel nedeni tüm çıplaklığıyla ortaya çıkar. Böylece barış ve huzur ortamının Kürt halkı için gerçekte ne ifade ettiği bir kez daha gösterilmiş olur.
Direnmek yaşamaktır!
Kürt halkı ulusal özgürlüğü için tarihin gördüğü en onurlu mücadelelerinden birini yürüttüğü dönemde mücadelesini tek bir şiarla özetliyordu: Berxwdan jiyane-Direnmek yaşamaktır! Onyıllarca kimliksizleştirme ve değersizleştirme saldırısına maruz kalmış bir halk, verdiği büyük mücadeleyle kimliğini kazanıyor, büyük bedeller ödeyerek haklı bir gururu yaşıyordu. Yaşamın anlamı, direnmekti. Kimliksizleştirmeye, köleliğe, değersizliğe, güdülmeye karşı binlerce şehit pahasına direnilmeliydi. Kürt halkı direndi ve Mezopotamyanın halklar mezarlığında kendisini yeni baştan yarattı. Dünyanın onurlu halkları arasına adını yazdırdı. Yaşamın direnmekle özdeşleştirilmesi Kürt halkı için erdemlerin en büyüğü ve bir o kadar da insan olmanın en doğal ölçütü sayıldı.
Özgürlüğü için yaşamına son vermekte çekinmeyen Kürt insanı, Kürt halkı için yüceleşmek mertebesine çıkarılır, isimleri bayraklaştırılırdı. Dörtler, Mazlum Doğan, Sema Yüce ve daha niceleri yaşamlarına özgürlük için kendi elleriyle son verdiler. Hepsi birer alev olup, Kürt halkının içerisine konulduğu yüzyılların karanlığını parçaladılar. Bu Kürt halkı için özgürlük, onur ve yaşamın kendisiydi.
Ya şimdi Kürt insanı niye intihar ediyor? Özgürlüğü ve yaşamın diğer adı olan direnmek için değil, anlamsızlaştırılmış bir yaşamın ölümle eş anlamlı olduğunu göstermek için. Burjuva medya bu intiharları bir trajedi olarak gösteriyor. Evet bu bir trajedi. Kürt halkının trajedisi. Teslimiyetin trajedisi. Kürt halkı, bir kişiyi yaşatmak için, ödediği binlerce canla yarattığı tüm değerlerin düzene teslim edilmesine boyun eğdi. Bir kişi bugün yaşıyor, ama köleliğe karşı direnmeyen Kürt halkı içinden çıktığı mezarlığa geri dönüyor. Batmanda peşpeşe canına kıyan Kürt insanı, gerçekte bu geri dönüşü sembolize ediyor. Çünkü, direnmek yaşamaktır, direniş yoksa yaşamak da yoktur.
Öcalan yakalandığı sıralarda yaşlı bir Kürt kadını şöyle konuşuyordu: Apo yoksa yaşamanın ne anlamı var ki? Bu yaşlı Kürt kadını, özgürlüğü ve onuru her Kürt insanı gibi Apo ile özdeşleştiriyordu. Apo bugün yaşıyor, ama özgürlüğü teslim ederek, böylelikle siyasal bir mefta olarak. Kürt insanı bugün açıktan ifade etmiyor. Ama gerçekte onlar için tüm değerlerini teslim eden, direnmek yerine yaşamayı tercih eden Apo da öldü. Aponun arkasından giden Kürt halkı düzene boyun eğmeye çağrıldı, Kürt insanının uğruna öldüğü değerler düzenin ayakları altına paspas yapıldı. Tam da bu nedenle özgürlük, onur ve direnişle sembolleştirilen Aponun ölümü, yaşamın anlamsızlaşması idi gerçekte onlar için. Yaşamı anlamsızlaştırılan Kürt insanı bugün, böyle yaşamaktansa ölmeyi tercih ediyor ve yaşamına son veriyor.
Batman intiharlarının gösterdiği asıl gerçek işte budur. İntiharların son bulması da özgürlük için yeniden direnmek yaşamaktır! şiarıyla kendisini tutuşturabilme gözüpekliğinden geçiyor.
Teslimiyet bataklığında hiç olmaktansa, özgürlük için yanmak ve yaşamı kazanmak! İşte Kürt halkının önünde duran tercih budur.
Öğrenciler Beyazıtta İMFyi protesto ettiler
27 Ekim Cuma günü Türkiyede bulunan İMF heyeti protesto edildi. İMFsiz bir ülke ve YÖKsüz bir üniversite isteyen İstanbul Üniversitesi öğrencileri, Beyazıttaki Merkez Kampüs içinde biraraya gelip yürüyüşe geçtiler. Beyazıt Meydanına kadar yürüyüşe devam eden öğrenciler, burada İstanbulun diğer üniversitelerinden gelen öğrencilerle buluştular. Yapılan basın açıklamasında, eğitime ayrılan bütçenin yetersizliğinden dolayı parasız kalan hocalarının özel üniversitelere geçmek zorunda kaldıklarını, bu ülkeyi emperyalistlere terketmeyeceklerini vurguladılar.
Formasyon eylemleri sürüyor
Fen ve Edebiyat fakültelerinden mezun olanların öğretmenlik hakları, formasyon derslerinin kaldırılmasıyla ellerinden alınmıştı. Buna karşı gelişen tepkiler ise her geçen gün yükseliyor:
Dicle Üniversitesinde geçen hafta sonundan beri imza toplayan öğrenciler eylemlere hazırlanıyorlar.
Ege Üniversitesi öğrencileri 31 Ekim Salı günü formasyon hakları için düzenledikleri eylem programını başlattılar. Formasyonun kaldırılmasını protesto etmek için kokart takıp sınıflarda birer dakika alkışlı protesto gerçekleştirdiler.
2 Kasımda İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi öğrencileri dersleri boykot ettiler. Sınıf konuşmaları yapılarak boykot bir anda bütün fakülteye yayıldı. Hergele Meydanında toplanan öğrenciler basın açıklamasına katılmak üzere gelen basının içeri alınmadığını görünce kapıya doğru yürüyüşe geçtiler. Bunun üzerine basının içeriye girmesine izin verildi ve basın açıklaması gerçekleştirildi. Birçok öğretim üyesinin de desteklediği eylem, Diplomalı işsiz olmayacağız!, YÖKe hayır! sloganları ve 3 Kasımda boykotun devam ettirilmesi, 6 Kasımda YÖKü protestoya çağrıyla sona erdi.
Harran Üniversitesinde de formasyon hakkının gaspedilmesine karşı 2 Kasım Perşembe günü kitlesel bir eylem gerçekleştirildi ve iki günlük boykot kararı alındı.
6 Kasım yaklaşırken YÖK protestoları yoğunlaşıyor
İTÜde geçen hafta başlatılan alkış eylemi sürüyor. 6 Kasıma kadar yemekhanede hergün saat 13:00de gerçekleştirilen alkış eyleminde YÖK protesto ediliyor.
2 Kasım Perşembe günü İstanbul Üniversitesi Avcılar Kampüsünde yapılan bir basın açıklamasıyla YÖK protesto edildi. Basın mensuplarının kampüse alınmaması üzerine kapıya doğru yürüyüşe geçen öğrenciler, burada yaptıkları basın açıklamasında, 17 Ağustos depremiyle ağır hasar gören üniversitenin kendi kaderine terkedildiği, potansiyel suçlu gibi görüldükleri, 374 arkadaşlarının yurttan haksız yere atıldığı, yurt ücretlerine %150 oranında zam geldiğini belirttiler. Daha sonra üzerinde YÖKün üniversitesi! yazılı bir tabutu çöpe attılar.
Marmara Üniversitesi öğrencileri de, 2 Kasımda okullarındaki özelleştirme uygulamalarını, yemek zamlarını, birçok hizmetin paralı hale getirilmesini, öğrenci kulüplerinin kapatılmasını protesto ederek, bunların sorumlusunun YÖK olduğunu belirttiler. Çetelere değil eğitime bütçe!, YÖKe hayır!, Kahrolsun IMF, kahrolsun YÖK! sloganlarını atan öğrenciler Eğitim Fakültesi önünden dağıldılar.
|