ARSIVANA SAYFA
 
4 Kasım '00
SAYI: 41
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Hücre saldırısına karşı etkin bir kampanya
Af manevrasıyla hücrelerin zemini döşeniyor
Sermayenin “af oyunu”nu bozalım!
Hiçbir yalan ve demagoji eylemimize gölge düşüremez!
“İmaj tazeleme”nin ardından faşist zorbalık!
Deneyimlerin ışığında daha güçlü mücadelelere hazırlanalım!
Sınıf hareketinden haberler
BES Kongresi yapıldı
İMF karşıtı eylemler
Batman’da seri intiharlar
YÖK’e ve YÖK düzenine hayır!
SAG direnişine güçlü bir desteği örgütlemek için Nasıl bir çalışma?
SAG ve ÖO süreci ve zindanlar cepesindeki sorumluluklarımız
Güçlü direnişe zayıf destek
Tüm hapishanelerdeki DHKP-C, TKP(ML) ve TKİP tutsaklarından çeşitli kesimlere açıklamalar
Gebze Cezaevi’nde katliam hazırlığı
“Devrimci basın susturulamaz!”
Almanya’da faşizme karşı onbinlerce kişi alanlardaydı!
İşgale ve sosyal yıkım paketine hayır
ABD başkanlık seçimleri
Rüzgarlı çocukların geçidi
Ekim Devrimi ve Parti
Mücadele Postası
 



 
 
BES Kongresi yapıldı


KESK’e bağlı sendikalar kurultaylarını yapıp “yeni yönetimlerini belirlemeye” devam ediyor. Bunlardan BES (Büro Emekçileri Sendikası) 28-29 Ekim tarihleri arasında kongresini yaparak seçimlerini tamamladı.

2 gün süren BES Kongresi’nde ilk gün konukların ve BES’li kamu emekçilerinin konuşmalarıyla geçti. Parti temsilcilerinin konuşmalarını yaptıktan sonra çıkıp gitmeleri BES’li emekçiler tarafından tepkiyle karşılandı. Ayrıca BES’li kamu emekçilerinin bir bölümü kongrenin Stad Otel’de yapılmasını, paraların böyle lüks yerlere harcanmasını tepki dolu sorularıyla eleştirdiler. Konuşmacılardan bir kamu emekçisi, yurtsever kamu emekçilerini eleştirerek, süren suskunluklarını bozmaları gerektiğini belirtti.

BES Kongresi’nin 2. günü birinci gününden farklı gerçekleşti. 2. güne tartışmaların yoğun yaşandığı bir atmosfer hakimdi. Birleşik Sendikal İnisiyatif imzalı BES’li kamu emekçilerinin bir bölümü hazırladıkları bildiriyi dağıttılar. Bu metinde KESK’in süren saldırılara rağmen suskunluğu eleştirilip, F (hücre) tipi cezaevlerine karşı etkin mücadele edilmesi gerektiği vurgulanmıştı.

Kongre, sunulan önergelerle devam etti. Sunulan önergeler arasında dikkat çekenler şunlardı;

- Akan kanın durması, ‘barış’ için mücadele edilmesi, bu konuda DKÖ’lerle işbirliği yapılması, mitinglerin düzenlenmesi.

- F tipi (hücre) cezaevlerine karşı etkin mücadelenin yapılması.

- Genel affın çıkması.

KESK’in Türk Kamu-Sen’le Emek Platformu içerisinde işbirliği yapması eleştirilerek, bu işbirliğine son verilmesi önerildi, ancak bu önerge reddedildi. Teslimiyetçi ve reformist çevreler Emek Platformu’nun içerisinde olunması gerektiğini, yoksa KESK’in tek başına bir şey yapamayacağını vurguladılar. Bu görüşe karşı çıkan konuşmacılar ise, Kamu-Sen’in kontra bir sendika olduğunu, ayrıca Emek Platformu’nun emek düşmanı Çalışma Bakanı’nın iki dudağı arasından çıkan kararları onayladığını belirttiler. KESK’in kendi gücüne güvenmesi gerektiği vurgulandı. Türk Kamu-Sen’le işbirliği yapılmaması önergesi reddedildi. Bunun üzerine bazı BES’li kamu emekçileri, “Devlet güdümlü sendikaya hayır!”, “Kahrolsun sendika ağaları!” sloganlarını attılar.

- “Emperyalistlerin AB birliği, biz emekçilere daha çok baskı, daha çok sömürü getirecektir. Bu yüzden AB’ye karşı net bir tutum alınmalı, aktif mücadele edilmeli” önergesi reddedildi.

Ercan Gür’ün, “kongre dışında farklı yerlerde kirli ittifakların yapıldığı”nı belirten konuşmasının ardından kürsüye müdahale edildi. Yoğun tartışmaların ve fiziki müdahalelerin yapıldığı bu konuşmaya reformist-liberal çevreler tepki gösterdi.

Daha sonra Kongre seçimlerinin hangi yöntemle yapılacağına ilişkin önergelere geçildi. Nisbi temsil yöntemi ile seçim listesi reddedilirken, blok liste uygulaması kabul edildi.

HÖP, ÖDP, HADEP birleşerek blok liste oluşturdular. Azınlığın çoğunluğa tabi olması demek olan blok liste uygulaması uzun tartışmalara neden oldu. Kongre’deki BES’li kamu emekçilerinin büyük bir bölümü bu iki seçim yöntemi arasındaki farkı bilmedikleri için seçime kafa karışıklığı ile geçilmiş oldu. Bağımsız adayların biri hariç hepsinin adaylığını çektiği bu karardan sonra, devrimci-demokrat kamu emekçileri kongre salonunu terketti. ÖDP kanadının blok listenin gerçek yüzünü örtmek için “zamandan tasarruf” olarak tanımlama yapması ise oldukça dikkat çekiciydi.

Bağımsız adaylardan Şükrü Mutlu adaylığını çekmediği için tehdit edildi. Söz hakkı istemesine karşın “tarafsız” olan divan söz hakkını reddetti. Eklemek gereksiz, seçimi ÖDP, HADEP, HÖP’ün oluşturduğu blok liste kazandı.

Kızıl Bayrak/Ankara





Kamu emekçilerinin merkezi mitingi 11 Kasım’da Ankara’da...

Saldırılara karşı gücümüzü gösterelim!


İMF’nin dayattığı ekonomik programlar, 2001 yılı bütçesi, zorunlu tasarruflar, kamu emekçilerinin iş güvencesini ortadan kaldıran Kanun Hükmündeki Kararname’nin yasalaştırılması girişimleri, Personel Rejimi ve toplusözleşmesiz, grevsiz sendika yasa tasarıları... Bunlar sermaye devletinin kamu emekçilerine yönelik sosyal, ekonomik, siyasal kapsamlı saldırı ve hak gasplarının özetini içeriyor. İlerici, devrimci kamu emekçilerinin kararlı ve militan mücadelesiyle kurulan KESK, bu saldırılara karşı Ekim ayında bir eylem takvimi oluşturdu.

Takvime göre, bir dizi pasif eylem biçimlerinden sonra, en sonu 11 Kasım günü Ankara’da merkezi bir miting gerçekleştirilecek. KESK bürokratları bu mitinge kitlesel bir katılım için her zamankinden daha yoğun bir çalışma temposuna girdiler. Konumlarının tehlikeye girmesi ve saldırıların yoğunluğu düşünüldüğünde, başka bir yollarının kalmadığı da ortadadır. 2001 bütçesi ve %10’luk sadaka zamla birlikte, artık örgütsüz kamu emekçileri kesiminde dahi bir tepkinin olduğu açıkça görülebiliyor. Üstelik Türk Kamu-Sen bile bu süreçte sessiz kalmayarak aynı taleplerle bir dizi eylem gerçekleştirirken!

KESK bürokratlarının da dile getirdiği gibi, saldırılar küresel, mücadelede küresel olmalı! Ancak bu bürokratların küresellikten anladığı farklı. Küresel saldırıya küresel direniş, sermaye sınıfına karşı işçi-emekçi sınıfın topyekûn örgütlü-fiili direnişiyle küresel olabilir. Fakat son süreçte KESK bürokratları, bırakalım küreselliği, kendi sendikaları arasında bile ortak-fiili bir mücadelenin önünü kesmek istiyorlar. Eylemlerimize desteğe gelen gençleri, işçileri, tutsak yakınlarını, devrimci-sosyalist çevreleri kamu emekçierinden yalıtmaya, olmadı fiili saldırılarla engellemeye çalışıyorlar. Oysa her kesim tarafından bilinen bir gerçek var; toplumun ezilen her kesimi ile kaderimiz ortak. Sadece kaderimiz değil çözümümüz de ortak. Fiili-meşru-militan bir mücadele hattı ile ezilen tüm kesimlerle birleşmek, ortak mücadele etmek!

Grevleri yasaklanan işçiler; iş güvencesi kalmayan, sosyal hakları gaspedilen, grevli-toplusözleşmeli sendika hakkı olmayan kamu emekçileri; parasız-bilimsel eğitim talebiyle YÖK’e hayır diyen öğrenciler; cezaevlerinde katledilen, hücrelere konulmak istenen devrimci tutsaklar; varlığı inkar edilen Kürt halkı.... Hepimizi yaşarken ölmeye, birbirimizden yalıtmaya, gücümüzü bölüp-parçalamaya, hücrelere sokmaya çalışıyorlar. Bu amaçla işçi-emekçilere saldıran sermaye devleti ile emekçi örgütü olan KESK’in aynı tutumu alması mümkün mü? Eğer mümkün oluyorsa, KESK’in önderliğini sorgulamak ve bu önderliğin pasif tutumunu aşmak başta öncü-devrimci kamu emekçileri olmak üzere, tüm kamu emekçilerinin sorumluluğu ve görevi değil mi?

Sermaye devleti dışarıda işçi-emekçi sınıfı teslim almaya yönelik tüm saldırılarının yanısıra içerde sınıfın öncüsü devrimci tutsakları teslim almaya yönelik hücre saldırısını hayata geçirmek için yoğun bir çaba içinde. Sermaye devleti tüm kurumlarıyla birlikte planlı-programlı bir şekilde hareket ediyor. Ulucanlar gibi katliamlardan af tartışmalarına, “öleceğiz ama hücrelere girmeyeceğiz” diyerek Süresiz Açlık Grevi’ne başlayan devrimci tutsakların ölümüne direnişlerini karartmak için cezaevlerindeki çeteler arası savaşları, isyanları gündem haline getirmeye kadar, herşeyi planlı bir şekilde yapıyor.

Bu yapılanların amacını biliyoruz; hücreleri hayata geçirmek. Nedeni ise, toplumun en diri ve örgütlü kesimi olan devrimci tutsakları yokederek, sistemi tehdit eden tek bir muhalif ses kalmayana kadar toplumu teslim almak. Çünkü devrimci tutsaklar bize hak almak için örgütlü, kararlı, militan mücadelenin yolunu gösteriyor. Benzer bir direnişle 4 Mart’ta sahte sendika yasasını püskürttüğümüz gibi, aynı şekilde sendikalaşma hakkını fiili-meşru-militan mücadelemizle kazandığımız gibi. 4 Mart’ta sahte sendika yasasını faks çekerek, kokart takarak püskürtmedik. Sokakta meşru-militan mücadelemizle fiilen püskürttük. Ne yasal sınırlara hapsolduk, ne de bugün KESK bürokratlarının bizi hapsetmeye çalıştığı pasif eylem biçimlerine...

Sermaye devletinin saldırılarını hayata geçirmek için en kararlı ve en pervasız olduğu böylesi bir süreçte, 11 Kasım’da yine Ankara’da alanlardayız. KESK bürokratları yine bildik söylemlerle bizlerin tepkisini düzen içine çekmeye, pasifize etmeye, desteğe gelen kesimleri bizlerden yalıtmaya çalışacaklar. Ancak daha fazla sessiz kalacak, boyun eğecek, geri adım atacak yerimiz kalmadı. Hem sermayenin sınıfa yönelik saldırılarını püskürtmenin ve haklarımızı kazanmanın, hem de sınıfın öncüsü devrimci tutsakların süresiz açlık grevi direnişini sahiplenerek F tipi hücre saldırısını püskürtmenin sorumluluğuyla yüzyüzeyiz. Saldırıların amacı ve nedeni ortada dururken, geriye bunu püskürtmenin tek yolu kalıyor: Fiili-meşru-militan bir direniş ve ortak bir mücadele hattı. Bu ruhla 11 Kasım’da alanları dolduralım, kamu emekçileri mücadelesine yeni 4 Mart’lar ekleme kararlılığıyla hareket edelim.

Bir kamu emekçisi