Ekim Gencligi ARSIV KIZIL BAYRAK
 
Haziran 2002
Sayı: 53
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  18 Mayıs'ın gösterdikleri
  Kampanya çalışmamızda geçmiş bir yıl...
  '96'nın deneyimleri ışığında platform çalışmasının güncel sorunları
  Yoğun ve ısrarlı bir politik çalışma
  Dar grupçuluktan uzak ve sabırlı bir çalışma örgütledik!
  Önderlik iddiasının gerçekleştiği bir üniversite
  Geçmişi aşamayan geleceği kucaklayamaz!
  Güçlü ve yaygın bir çalışma örgütledik!
  Geçmiş dönemin birikimiyle geleceği kazanacağız!
  Geleceğin öznesi olmak için ileri!..
  Liselerde eğitim süresi 4 yıla çıkarıldı!
  18 Mayıs'ın coşku ve kararlılığını üniversitemize taşıdık!
  Yaz çalışması, hedefler ve görevler
  "Farklı tutum"un sahiplerinin pratiği
  16. Geleneksel İTÜ Şenliği...
  Herkese her düzeyde parasız eğitim hakkı! Herkese sınavsız üniversite!
  Direnen Filistin halkı kazanacak!
  Avrupa'da eğitim özelleştirilmesine karşı öğrenci hareketi büyüyor
  Eğitim satılık değildir!
  Şanlı 15-16 Haziran direnişi yolumuza ışık tutuyor!
  İP çetesine karşı doğru tutumun önemi
  İP'li çete hem suçlu hem güçlü!
  Nazım Hikmet ve Ahmet Arif
  Güneşi balçıkla sıvamaya kimsenin gücü yetmez!
  Okur mektupları



 
 
Avrupa’da eğitimin özelleştirilmesine karşı öğrenci hareketi büyüyor

Avrupa’da öğrenci hareketi, geçen yılın sonlarına doğru GATS kararları doğrultusunda eğitim alanının özelleştirilmesine karşı başlattığı protesto gösterileriyle yeni bir döneme girdi. Bu yeni kıpırdanış ve canlanma, Avrupa’da birkaç ülkeyle sınırlı kalmayıp AB ülkelerinin genelini kapsamaktadır.

İspanya: Eğitimin özelleştirilmesine
karşı sürmekte olan büyük kavga

Aralık 2001 sonlarına doğru İspanya hükümeti yüksek okul yasası LOU’yu onayladı. Yasa, yüksek öğrenim öğrenci ve eğitim personelinin yoğun protestosuna rağmen hızlı bir şekilde uygulanmaya konuldu. Ülke genelinde gerçekleştirilen gösteriler, son 15 yılın en büyük kitlesel protesto gösterileriydi.

İspanya halkının %80’i bu yasaya karşıydı ve halen de karşı. Fakat gerici Jose Maria Aznar hükümeti bunu fazla dikkate almadı. Hükümet başından itibaren protesto hareketini bölmeye yöneldi. Bununla direnişi zayıflatmaya çalıştı. Gerici yasalar -eğitimi özelleştirme yasaları- belli aralıklarla parça parça gündeme alınarak uygulamaya konulmaya çalışıldı. Örneğin LOU yasasının Aralık ‘01’de karara bağlanması planlanırken, hükümet yeni yasa tasarıları üzerinde çalışmaya başladı. Bu, LOU yasasının eğitimin özelleştirilmesi yönünde ilk yasa olduğunu göstermekteydi, yani buzdağının görünen kısmıydı. Bütün bir saldırı paketinin bir parçası ve ilk adımıydı.

Hükümet öğrenci sayısının düşük tutabilmek için üniversitelere girişlerde sınav sayısının artırmayı da hedeflemekte. Sınavların artırılması kazanma ihtimalinin düşmesini beraberinde getirmiş olacak, hesap bu. Aznar-hükümetinin bu planları Öğrenci Sendikası’na (SE) daha çok üniversitelerle sınırlı olan protesto gösterilerinin diğer okullara yayma gereği ve imkanı sağladı.

7 Mart 2002’de, ülkenin büyük kentlerinde okulların boykot edildi; öğretmen, öğrenci ve ailelerin katıldığı büyük protesto gösterileri gerçekleştirildi. Gösteri çeşitli ögütler tarafında örgütlenmişti. Yasasanın karara bağlandığı 20 Aralık’tan önce de sık sık protesto gösterileri gerçekleştiriliyordu, ama zaman içersinde katılım sayısında giderek azalma başladı. Tam da bu noktadan itibaren Aznar hükümeti saldırılarını yoğunlaştırdı.
1 Aralık’ta, başta öğrenciler olmak üzere, yüksek okulların akademik personelinden temizlik personeline kadar 300 bin insanın katıldığı eğitimin özelleştirmesine karşı büyük bir protesto gösterisi gerçekleştirildi.

Morallerin düzelmesini sağlayan bu başarının ertesinde, birçok düzenleyici örgüt, ülke çapında bütün üniversitelerin katıldığı bir günlük genel grev örgütleme önerisinde bulundular. Hükümeti geri adım atmaya zorlayacak ya da en azından yasayı erteletmeyi sağlayabilecek olan ülke çapındaki bir genel grev önerisini gerek UGT ve gerekse de CCOO gibi işçi birlikleri, şu an greve gitme zamanı değil gerekçesiyle kabul etmediler. İnsanlar sokaklardaydı ve bu karara rağmen birçok kentte haftalar öncesinde başlamış olan grevler sendika desteği olmadan da sürmekteydi. UGT ve CCOO’nun geri çekilmesiyle göstericilerde belli bir kararsızlık belirtisi baş gösterdi. Bu kararsızlığı ustaca kullanan hükümet karşı saldırıya geçti ve hızlı bir şekilde yasayı uygulamaya koydu. Bunun üzerine bazı bögelerde grevler devam etti, ama ülke çapında genel dayanışmadan yoksun oldukları için başarı şansları yoktu.

Eğitim hakkına saldırının giderek dünya genelinde sosyal haklara saldırının bir parçası, bir halkası olarak ele alınması öğrenci gençliğinin giderek politikleştiğine bir göstergedir. Avrupa Birliği’nin bu yılın 15-16 Mart’ında Barselona’da gerçekleştirilen görüşmelerini protesto gösterilerinde de, yüksek okul yasasının geri alınması talebi ön plandaydı.

Birçok örgüt, Barselona’da gerçekleştirilen son yılların en kitlesel gösterisinde polisin sert müdahalesine ilişkin şikayetlerini dile getirdi. Son olarak Barselona’da olduğu gibi, önceden gerçekleştirilen gösterilerde de polis gösterileri sabote etmek için kendi provokatörlerini devreye soktu. Genelde hükümetler protestoların önünü alamadığı zaman gösterilerin etkisini kırmak ve zayıflatmak için provokasyonlar yaratarak sosyal hareketi kriminalize etmeye çalışır. İspanya’da da yapılmak istenen buydu.

Önümüzdeki günlerde Sevilla’da yapılacak AB zirvesini protesto gösterileri vesilesiyle İspanya’daki öğrenci hareketinin yeniden ivmelenmesi bekleniyor. Sevilla’daki iki zirve günü için sendikalar şimdiden genel grev kararı almış bulunuyor. Zirve ayrıca büyük protesto gösterilerine sahne olacak.

İngiltere: Eğitimin özelleştirilmesine tepkiler büyüyor

İngiltere’de asgari ücrete çalışan bir işçi yılda 7 bin Paund kazanmakta. Eğer önde gelen üniversiteler kamu sektörünü terk etme planlarını uygulayabilirlerse (İngiltere’nin önde gelen 19 üniversitesi bu çaba içersinde), bir üniversite öğrencisinin yıllık okul masrafları asgari ücretin iki mislisine, yani 14 bin Paund’a ulaşacaktır.

1998 yılında İşçi Partisi hükümeti harçları uygulamaya koyarak bu yönde ilk adımı atmış oldu. Tony Blair’in başbakan olmasından hemen sonra, dar gelirli ailelerden gelen öğrencilere verilmekte olan yardım bundan böyle sonradan geri ödenecek krediye çevrildi. Bu uygulama emekçi çocuklarının üniversiteye gitmeleri önünde büyük engel teşkil etmektedir. Buna rağmen üniversiteye gitmeyi başaran emekçi çocuğu, mezun olduğunda, diplomayla birlikte 30 bin Euro borç sahibi de olmuş olacak.

Sadece önde gelen üniversitelerin rektörleri bir şeylerin değişmesi gerektiğini söylemiyorlar. Nispeten daha yeni olan üniversiteler de kronikleşmiş para sıkıntısı çekmekteler. Öğrenci başına kamu bütçesinden ayrılan pay, son 20 yıl içersinde yarı yarıya inmiş durumda. Hükümetin geçenlerde gelecek akademik yıl için ayırdığı bütçeyi açıklamasının ardından, birçok üniversite %7’ye varan ek kısıtlama ile karşı karşıya kaldılar.

Bir üniversite öğrencisi eğitimin özelleştirmesine olan tepkisini şu sözlerle dile getirmekte: “Savaşlar için vergilerin artırıldığı bir dönemde üniversiteler özel sponsor aramak durumundalar. Üniversitelerdeki derslerde her zaman herhangi işletme danışmanı bir şirketin ambelemi sallanmakta.”

Devamla: “O zaman kimin gerçekte karar vereceğini kendi kendimize sormak durumundayız. Eğer şirketler isteyerek finanse ediyorlarsa o zaman taleplerde de bulunacaklardır.”

Bir öğrenci grubununun mensubu ise şu temel önemde gerçeğe işaret etmektedir:

“Biz üniversite sorununun toplumdaki diğer eşitsizliklerden kopuk ele alamayız. Eşitsizlik özel okullarda, dahası özel ana okullarından başlamakta. Sonuçta sorunların kökeni sınıfsal eğitimsizlikte yatmaktadır.”

Tüm bu düşünce ve yaklaşımlar, eğitimin özelleştirilmesine karşı artan bilinçlenmeye ve büyüyen tepkilere işaret ediyor.

Avrupa’da öğrenci hareketi giderek politikleşiyor

Sürmekte olan protesto gösterileri şimdilik fazla bir etki yaratmış olmaslar da en azından GATS’ın (“General Aggreement in Trade and Services”) sosyal sonuçlarına ilişkin bir hassasiyet yaratmış oldular.

Bir ikinci önemli gelişme de, çeşitli kentlerde öğrenci kesiminin özelleştirme saldırısınının sadece kendilerine karşı ve kendileriyle sınırlı olmadığı, dünya genelinde başlatılmış saldırıların bir parçası olduğunu dile getirmeleridir. Örneğin Almanya’da olduğu gibi, 11 Eylül’le birlikte uygulanmaya konulan “Anti-terör yasaları” ve Afganistan’a müdahale gibi konuları da gündemlerine almalarıdır.

Bu gelişmeleri Avrupa’da öğrenci kesiminin ve hareketinin giderek politikleştiğine gösterge saymak gerek.



Almanya’da paralı eğitime karşı
öğrenci eylemleri yayılıyor

Almanya’da Kuzey Ren Vesfalya eyaleti, 2003 yılı içinde bütçede 1.4 milyar Euro’luk tasarrufa gitmeyi planlıyor. Kabinenin bu açığı kapatmak için neler planlandığı henüz net olarak açıklanmış değil. Ama bunlardan birinin eğitim sektörü olduğu kesin...

Medyada eyalet milletvekilleri, öğrenim için kayıt yenilemede dönem başına 50 Euro harç alınacağını, ikinci öğreniminde bulunan veya öğrenim süresini aşmış olanlardan ise 500 ile 650 Euro arasında harç alınacağını açıklıyorlar. Maliye Bakanı öğrenci harçlarından 25-30 milyon Euro gelir bekliyor. Eyalet Başbakanı SPD’li Clement ise üniversite ve akademilerle üniversitelerin tamir ve bakımı için eyalet kasasına 90 milyon Euro ödemeleri gerektiğini açıkladı. Bu aslında saldırının görünen bölümü. Saldırının diğer yönünü ise üniversitelerde, kantinlerde, yurtlarda çalışan kamu emekçileri oluşturuyor. Tasarruf kapsamında çok sayıda kamu emekçisinin işini kaybedeceği sanılıyor.

Tüm bunlara sessiz kalmayan öğrenciler haftalardır boykotlor, yürüyüşler, gösterilerle paralı eğitimi protesto ediyorlar. Protesto ve boykotların yanında 8 Haziran günü eyalet başkenti Düsseldrof’da merkezi bir yürüyüş yapılacak.

***

Konuya ilişkin olarak Junge Welt gazetesinin, Kuzey Ren Vesfalya eyaletinde Paralı Eğitime Karşı Eylem Birliği eyalet koordinatörü Markus Struber ile yaptığı röportajı (29 Mayıs 2002) okurlarımıza sunuyoruz...

JW: SPD Yeşiller hükümeti Kuzey Ren Vesfalya eyaletinde paralı eğitimi planlıyor. Bunlar somut olarak nelerdir?

- Şu ana kadar hükümet tarafından net bir şey söylenmiyor. Ama önümüzdeki yıldan itibaren kayıt yenilenmesinde sömestri başına 50 Euro alınacağı kesin. Birçok milletvekili uzun süre okuyan veya ikinci öğrenimini yapanlardan her halükarda 500-650 Euro alınacağına dair açıklamalar yapıyorlar.

JW: Öğrencilerin eleştireleri nelerdir?

- Herşeyden önce öğrenim ücretleri eğitimin serbestçe yapılmasını daha da sınırlandırıyor. Daha şimdi bile sadece iyi kazanca sahip ailelerin çocukları liseyi bitirebiliyor veya yüksek öğrenimini yapabiliyorlar.

Şu an öğrencilerden alınacak bu paraların eyalet bütçesine akması planlanıyor. Bizim eleştirilerimiz daha çok paraların nereden geldiğine yönelik. Yani öğrencilerden gelmesine. Biz öğrenimin genel vergilerle finanse edilmesinden yanayız. Yoksa öğrencilerin bireysel katılımıyla değil.

JW: Köln Üniversitesi’nde dün öğrencilerin genel toplantısı yapıldı. Köln’de de diğer şehirlerde olduğu gibi boykota mı gidilecek?

- Evet. Salı günü uyarı boykotu yaptık. Bunun dışında Pazartesi günü Essen Üniversitesi 10 Haziran’a değin boykot kararı aldı. Duisburg Üniversitesi boykotunu sürdürecek. Ayrıca Wuppertal’daki kolej okulu öğrencileri de boykot yapanlara katıldı.

JW: İşçi grevinden farklı olarak öğrencilerin boykotu ekonomiye zarar vermiyor. Boykot ile politikaya baskı uygulanabilir mi?

- 1993-94 ve 1997-98 kış sömestrilerinde tüm Almanya genelinde yaşanan boykotlarla paralı eğitim ve uzun süre okuyanların okuldan atılmaları ile ilgili saldırılar püskürtüldü. Bu kez de protestolar, yürüyüşler, imza kampanyalarımızla grevi öyle kullanacağız ki, bu planlanan politikaları kabul etmediğimizi göstereceğiz. Bu da politik bir basınç biçimidir.

JW: Bu aralar GATS ile öğrenim sektörünün liberalleşmesi gündemde. Öğrenciler böylesine bir düşmana karşı silahları doğrultmadılar mı?

- Kesinlikle değil. Biz daha çok boykot ve protesto eylemlerini bunlar arasındaki ilişkiyi açığa çıkarmaya yöneltmeliyiz. Örneğin, Almanya ekonomisinin kurumları ile birlikte ücretli öğrenimi kararlaştıran 3 Mayıs’taki ekonomi bakanları konferansının sonuçlarına. Avrupa ve tüm dünyada süren pazarlıklara karşı güçlü dayanışmacı protestolar örgütlemeliyiz.