Direnen Filistin halkı kazanacak!
Topraklarının yağmasına ve köleleşmeye karşı onyıllardır yükseltilen bir direniş bayrağı altında toplanmıştır Filistin halkı. Kanlı katil Şaronun El Aksa provakasyonu sonrası hareketin yükselmesi ve intifada süreci ne basit bir tepki, ne de rastlantıdır. Aksine Oslo Barışı, Wye Plantation gibi aşağılayıcı sözleşmelere duyulan öfkenin birikimi, yenilgiyi kabul etmeyen Filistin halkının emperyalizmin kıskacındaki Ortadoğuyu ateşlemesidir. Burada çocuk yaştaki direnişçilerin taşlarıyla parçalanan sadece siyonizmi karanlığı ve dehşeti değil, ama aynı zamanda Arafat şahsında sergilenen ikiyüzlü, uzlaşmacı tutumdur.
Özerk yönetim aldatmacası ve emperyalizmin
Ortadoğu oyunları
93te imzalanan ve sahtekarca bir zafer olarak lanse edilen Oslo Barış Anlaşması, aslında Arafat yönetiminin direnişin yarattığı değerlere yaslanarak ortaya koyduğu icazetçi tutumun adıdır. Bu anlaşmayla başlayan süreçte 67 öncesi sınırların çok gerisinde sözde özerk bir Filistin yönetimi oluşturulmuş ve bu yönetime polislik görevi verilerek emperyalizmin ve siyonizmin her dönem başını ağrıtan direniş odaklarının tasfiyesi işi ile meşgul olması sağlanmıştır. Öte yandan, işgal edilen topraklar bir yana, Filistin halkının elinde bırakılan yerlerde bile sömürgelerde görmeye alıştığımız türden yöntemler söz konusudur. Bu özerk yönetimin kendi gümrüğü bile yoktur. İsraile vergi ödenmektedir. Elbette bu koşullarda Arafata biçilen rol de sömürge valiliğidir.
Amerikan emperyalizmi çok uzun yıllardır kendisi için stratejik öneme sahip Ortadoğuda hakimiyetinin bekası için, direnişleri kanlı bir biçimde bastırmak, direniş dinamiklerini ezmek için seferber olmuştur. 11 Eylül sonrası buradaki şer odaklarını ortadan kaldırmak adına bir kez daha Ortadoğu halklarının kanına girmesinin nedeni budur. Bu süreçte Ortadoğuyu yarattığı direnişin görkemiyle ayakta tutan Filistin halkının diz çökmesi, ABD için bu nedenle hayati önemdedir. Bugün siyonizmle birlikte Filistin topraklarını yakıp yıkan ABD emperyalizmidir. Katliamın da işgalin de arkasındaki kanlı el ona aittir.
Atılan her taş isyanın sonu
olmadığını kanıtlıyor
Dünyanın en gelişmiş ordularından birine sahip İsrailin işgaline karşı çıplak ellerle sürdürülen direniş, dünyanın her yanında ezilenleri cesaretlendirmiş, haklı savaşların gücünü bir kez daha ortaya koymuştur. Ezilen halkları sorgulama sürecine sokan bu direniş sadece Filistin halkı için değil, tüm halkların özgürlüğü için sürmektedir. Nitekim ABDnin bölgesel politikalarından anlaşılacağı gibi, bu direnişin bitirilmesi Ortadoğuda yürütülecek bir köleleştirme sürecinin yolunu düzleyecektir. Filistin halkı böylece kendi sınırlarını aşan bir tarihsel sorumluluğu omuzlamıştır. Ezilen halkların ve dünyanın her yerinde emekçilerin Filistin halkıyla dayanışma eylemleri de anlamını burada bulmaktadır.
Ortadoğuda gerçek "şer ekseni"nin
bir ayağı olarak Türk devleti
Sermaye devleti ve Türk burjuvazisinin kukla hükümeti bir yandan uşaklaşmakta sınır tanımazken, yaptıkları anlaşmalar ve konumlarıyla katliama açık destek verirken, bir yandan da emekçilerin öfkesini dizginlemek için sahtekarca açıklamalar yapmaktadırlar. Fakat işgali kınamak adına söylenen bu sözlerin arkasında duramayarak söylediklerini bir günde hasıraltı edenler, kendi gerçek yüzlerini de ortaya koymuşlardır.
Öte yandan Türkiyedeki işçi ve emekçilerin kalbi tüm dünya halkları gibi Filistinde atmaktadır. İstisnasız her renkten ve her görüşten emekçilerin, Filistin söz konusu olduğunda, kendilerini kandıranları bir kenara bırakarak Filistin halkının yanında taraf olmaları son derece anlamlıdır. Gerçekleştirilen eylemler bu dinamikleri harekete geçirmek noktasında yetersiz kalmış olsa da önemli bir soluk olmuştur.
Bu gençlik cephesinde de böyledir. İşgal ve direniş diğer gündemlerin önüne geçmiş ve gençlik kitlelerinin duyarlılığının harekete geçirilmesi noktasında ciddi bir dayanak oluşturmuştur. Üniversitelerde hatta yer yer liselerde eylemler gerçekleştirilmiştir.
Son sözü bir kez daha direnenler
söyleyecek
Enkaz yığınına dönmüş kentler, binlerce tutuklu, toplu mezarlar ve şehit düşen yüzlerce yiğit evladına rağmen Filistin halkı onurunu teslim etmemiş, bu tavrıyla ezilen halklara örnek olmuştur. Şimdi sıra içteki teslimiyetçi-reformist çizgiyi, uzlaşmacı Arafat yönetimini yenerek kavgayı büyültmektir. Ramallah'ta siyonist ordu kuşatmasında günlerce hapis hayatı süren Arafat Filistin halkının can bedeli direnişiyle bu kuşatmadan kurtulmuş, ama Filistin direnişinin önemli isimleri ve öfkesi bir kez daha ABD ve İsrailin ellerine sunulmuştur. Bir kez daha Filistin halkı devrimci önderlikten yoksun olmanın bedelini ödemektedir.
Devrimci bir önderliğin yaratılması bugün Filistin halkının acil sorunudur. Bu hedef ilkinden daha zor görünse bile, direnişçi ruhuyla, yarattığı baş eğmez gelenekle Filistin halkı bunu da başaracaktır. Nitekim tamamiyle yıkılmış Ceninde halkın Amerikan yardımını kabul etmemiş olması izlenecek yolu da ortaya koymuştur.
Bize düşen görev ise, bu görkemli direnişi sonuna kadar desteklemek, Filistin halkıyla dayanışmayı yükseltmektir. Zafere kadar devrim çizgisinde devrim bayrağını daha güçlü yükseltmektir.
|