“Yürüyüşümüz ve adımlarımız hızlanıyor!”
Dolaştı üç kibrit elden ele sessizce
Hücreden hücreye
Koğuştan koğuşa gizlice
Konuşuldu uğrun uğrun
Tartışıldı geceler boyu ince ince
Zindandan dağlara vurdu şavkını
Dağlardan en kalabalık kentlere
Dallarda çiçeklere verdi rengini
Nehirlerde en coşkulu köpüklere
Dolaştı yurdunu boydan boya
Sazda kırılmayan tel
Dilde susmayan söz oldu türkülere
…
Üç kibriti dörtlemek derdi bir ses
Dört kibriti beslemek
Ve ölümü isyan ateşleriyle düşlemek
Bir koğuş vardı koğuşlar içinde
Üç kibriti dörtleyenler yatardı içinde
Dört yıldız gibiydiler yıldızlar içinde
Adnan Yücel
Merhaba sevgili yoldaşlar,
Hayata dair her şeyin metalaştığı bir dünyada “emeği köleleştirilen milyonlarca işçi-emekçi” için direnmek ve her türlü engeli aşarak yol yürümek bize düştü. Bugün devrim ve sosyalizmin kızıl bayrağını dalgalandırmak da… Kapitalizm Ortaçağ'dan kalma gericilik ve zorbalığı da kullanarak sonunu yaklaştırıyor.
Yükümüz ağırlaşıyor! Acılar, ölümler, kan, vahşet, bombalanan evlerden, basılan köylerden, köleleştirilen işçilerin fabrikalarından, atölyelerinden, şantiyelerinden dur durak bilmeden yükseliyor. Kapitalizm durmaksızın tüm insanlara yıkım getiriyor. Binlerce yılın biriktirdiği sorunlar bir dağ gibi yükseliyor. Adımları sıklaştırmanın, sınıf mücadelesini yükseltmenin yakıcılığı kendini derin bir şekilde hissettiriyor. Çünkü karanlık alabildiğince koyulaşıyor, aydınlığa ulaşabilmek için birken bin olmak, devleşmek, direnmek, zulmü zulmün kalelerinde yenmek gerekiyor. Böyle bir kavgaya sevdalanmak akıl işi mi, bilinmez. Ama akıl ve yüreğin kolektif bir eseri, aslında bir yürek işi olduğu açık. Şair, aslında toplumcu şairler bu yüreğin dilinden en iyi anlayanlar olmuyor mu? Cesaretin ve yiğitliğin mütevazı eylemini destanlaştıranlar da onlar oluyor. Yasaklar, baskılar, katliamlar, sessizlerin hiç duyulmayacak gibi düşünülen çığlığı, Soma’daki vahşete sel olup taşıyor. Ama yetmiyor! Yalnızca mücadeleyi büyüten küçük çakıl taşları oluyor, selden geriye kalanlar. Ama birikiyor, durmadan birikiyor.
Ya pazarda satılan kadınlar, diri diri gömülen insanlar… Kapitalist barbarlık sınıflı toplumlu düzenin, tarihsel her türlü gerici aracını eline almış, dünya halklarının üzerinde uyguluyor. Filistin direniyor, Batı Güney Kürdistan direniyor, Türkiye işçi sınıfı bu kavgada ben de varım diyor, çıkış yolu arıyor, dört bir yanda direniyor. Ağır suskunluk ve sosyal mücadelelerin durgunluğunun ardından yeni bir dönemin kapıları açılıyor. Zalime, baskıya inat. Kapitalist zorbalığın neden olduğu her kötülüğün olduğu yerde bizim yüreğimiz atıyor. Amerika’da ırkçılığa karşı sokaklarda buluyoruz birden kendimizi. Bir gün Yatağan barikatlarında, Filistin’de İsrail askerlerine taş atarken barikatlarda, işgallerde, grevlerde, direnişlerde özgürlüğümüz için savaşıyoruz. Sermayenin boyunduruğu dört bir yanımızı sarmış, bedeni, kimliği, emeği köleleştirilen kadınlar olarak en ön saflarda direniyoruz. Haziran Direnişi bunun en güzel yanıtı oldu. Emeğin, yaşamın sahiplerinden biri olduğumuzu gösterdik. Sokaklarda kol gezen saldırganlığa karşı cesurca direndik. O nedenledir ki gülmemizden, toplumsal yaşamda erkekle eşit olma çabamızdan, sokakta olmamızdan, yani özgür olmamızdan korkuyorlar.
Kadının özgür olması ve işçi sınıfının özgürleşmesi böylesi karanlık dönemlerde ışık olmayı bilenler sayesinde kazanılabilir. Kitlelerin biriktirdiği öfkeyi açığa çıkarmak için kavgaya delicesine tutulmak gerek. Düzenin her türlü bağlarından sıyrılıp kurtulmak gerek. Direnen kadının özgürlüğün kapısını nasıl araladığını Şengal’de direnişe katılan Ezidi kadınların gözlerinden, Greif’te sınıf kavgası içerisinde devleşen kadın işçilerin yüzlerinden okumak mümkün. Direniş özgürleştiriyor ve güzelleştiriyor insanı…
Sevgili yoldaşlar,
Dörtlerin Gecesi’ni başarıyla ölümsüzleştiren Adnan Yücel ile selamladım sizleri. Ateşin ve güneşin çocukları, zindanlardaki ve siyasal yaşamdaki her kazanımın nasıl dişe diş mücadeleler ile kazanıldığını destanlaştırmayı başarmış. Büyük bedeller sonucunda kazanılanları geleceğe taşımak da bize düştü.
Emekçi Kadın Komisyonu’nun dört mevsimi bahara çevirmek için yürüttüğü mücadelede sizlerle omuz omuza olduğumu bilmenizi isterim. Yürüyüşümüz ve adımlarımız hızlanıyor.
Devrimci selam ve sevgiler…
TKİP dava tutsağı
Evrim Erdoğdu
Küçükçekmece’de işçi toplantısı
İşçilerin Birliği Derneği bir süredir düzenli olarak sürdürdüğü işçi toplantılarından birini daha 14 Eylül’de gerçekleştirdi. Geçtiğimiz hafta boyunca el ilanı dağıtımı ve afişlerle çağrısı yapılan işçi toplantısı “Esnek, güvencesiz çalışma ve kadın işçilerin sorunları” gündemiyle gerçekleşti.
Açılış konuşmasını gerçekleştiren EKK temsilcisi Türkiye’de kadın istihdamı üzerine örneklerle bilgi verdi ve kadın işçilerin yaşadıkları tüm sorunların kaynağında kapitalist sistem olduğuna vurgu yaptı. Bu sorunların ancak emekçi kadınların örgütlü gücüyle aşılabileceğinin anlatıldığı konuşmanın ardından söz Avukat Gülvin Aydın’a bırakıldı. Aydın, gerçekleştirdiği sunumda hukuki olarak kadın işçilerin hakları ile ilgili bilgilendirmede bulundu. Aydın, kazanılmış hakların korunmasının ve yeni hakların kazanılmasının da ancak emekçi kadınların erkek sınıf kardeşleriyle birlikte verecekleri mücadele ile elde edilebileceğini anlatan bir sunum gerçekleştirdi. Verilen aranın ardından soru cevap bölümü ile tartışmalar gerçekleştirildi. Toplantı, Küçükçekmece Emekçi Kadın Komisyonu’nun çalışmaları üzerine bilgilendirme yapılmasının ardından sonlandırıldı.
Kızıl Bayrak / Küçükçekmece
Ümraniye’de film gösterimi
Ümraniye İşçilerin Birliği Derneği Emekçi Kadın Komisyonu, 14 Eylül Pazar günü film gösterimi gerçekleştirdi. Ortadoğu’da direnen kadınlara atfen gösterilen “Soraya’yı Taşlamak” adlı film, şeriat kanunlarının kadınlara yönelik gerici uygulamalarından biri olan “recm”i konu alıyor.
İlgiyle izlenen filmin sonunda gerici uygulamalara karşı mücadele çağrısı yapıldı. Din, ahlak gibi ögelerin egemenler tarafından istediği tarzda kullanıldığı, bir çocuğu annesine taş atmaya zorlayan kapitalist düzene karşı kadın-erkek mücadele edilmesi gerektiği vurgulandı.
Kızıl Bayrak / Ümraniye |