14 Şubat 2014
Sayi: KB 2014/07

Greif Direnişi, sınıf hareketinde eski ile
yeninin mücadelesidir!
Gelecek ve özgürlük mücadelesinde sonucu...
İşgalci Greif işçileri:
“Emeğimiz ve onurumuz için, kölelik zincirlerimizi kırıyoruz!”
“Zaferimiz işçi sınıfı adına kazanım olacaktır!”
“Buz kırılmış, yol açılmıştır!”
“Ölmek var dönmek yok!”
“DİSK yüzünü işçilere dönmelidir!”
Karaca-Narin Triko’da direniş!
AKP de gitsin,
düzen de yıkılsın!
Demokrasi paketleri
kervan olup geliyor
Oy istiyorlar...
Seçim yılı ve devrimci sınıf çizgisi
Toprağın belediyeleştirilmesi
ve belediye sosyalizmi
V.İ.Lenin
Sömürgecilikle mücadele BM’nin değil ezilen halkların işidir!
NATO işgali Afganistan’da ölüm saçıyor
Dünyada işçi sınıfı ve emekçilerin mücadeleleri sürüyor
Suriyeli kadınlar
bataklığa sürükleniyor!
Devrimci politika ve örgütlenme ilişkisi
Devrim Okulları’nın
son dersleri
Sömürü düzeninde “insan” olmak
ya da olamamak!
“AKP için sonun başlangıcı oldu!”
“Sınıf savaşımına hazırlık yapacağız!”
Greif işçisi emeği ve onuru için ‘İŞGAL’de...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Devrimci politika ve örgütlenme ilişkisi

 

Türkiye’de gençlik toplumsal mücadelenin önemli bir parçası, dinamik bir unsuru olagelmiştir. 1960’lı yıllara kadar gençlik kitleleri düzen içi olmuş, egemen sınıfların himayesinde kalmış ve sermaye iktidarının resmi ideolojisini aşamamıştır. Ancak ’60’lı yıllarla birlikte işçi sınıfı başta olmak üzere alt sınıflarda ortaya çıkan sosyal hareketlilik gençlik hareketinin devrimcileşmesine önemli bir katkıda bulunmuştur. Özellikle ’65 sonrasında gençlik düzenden köklü bir kopuş sürecine girmiş, düzen içi unsur olmaktan çıkmıştır. Gençliğin en ileri, diri ve politik kesimleri, bu yıllarda Marksizm’e yönelmiş, devrim ve sosyalizm idealini benimsemiştir. 20. yüzyılın ikinci yarısında Türkiye’de yaşanan iki devrimci yükseliş döneminde gençlik, toplumsal hareket içinde aktif, militan ve kitlesel olarak yer almıştır.

Bugüne kadar uzanan toplumsal mücadele tarihi içinde gençlik -özelde de öğrenci gençlik- son derece önemli bir mücadele dinamiği taşıdığını göstermiştir.

12 Eylül faşist darbesinin en ağır saldırılarının hedefinde yine gençlik yer almıştır. Baskı, zorbalık, zulüm ve katliamın yanısıra, sermaye düzeni, gençliğin bu dinamik yanını törpülemek, toplumsal mücadele içindeki aktif tutumunu kırmak, tümüyle ezemediği yerde de denetim altında tutmak için “önlemler” almıştır. Düzenin tüm bu çabaları nafile çıkmış, ’80 sonrasında da gençlik tepkisini -yer yer kitlesel ve militan çıkışlarla- ortaya koymuştur.

***

2000’lerin başında gençlik hareketi, dönemin politik atmosferine uygun bir seyir izlemiş, ancak hareket giderek gençliğin ileri unsurlarına daralmaya, kitleselleşme sorunu yaşamaya başlamıştır.

Özellikle 2004 sonrasında ise gençlik hareketi, deyim yerindeyse, dibe vurmuş, sermaye düzeninin bir bir sıraladığı saldırılar karşısında anlamlı yanıtlar üretememiştir.

Dolmabahçe eylemleri vb. süreçlerde sahneye çıkan gençlik hareketi, her ne kadar ileri gençlik kitlelerine sıkışmış olsa da devrimcileşmenin ve kitleselleşmenin nüvelerini barındırdığını göstermiştir.

Nihayetinde, 2012 sonu-2013 başı arasını kapsayan dönemdeki ODTÜ çıkışı, bunu izleyen dönemde yaşanan bir dizi gelişme gençlik hareketinin kitleselleşeceği yönünde güçlü emareler vermiştir.

Son olarak, toplumsal mücadele tarihimizde bir eşiği ifade eden Haziran Direnişi, gençlik kitlelerinde biriken hoşnutsuzluğun patlamasına vesile olmuş, gençliğin sermaye düzeninin cenderesini kırma gücünü ve potansiyelini ortaya koymuştur. Gençlik kitlesel olarak çıktığı sokaklara dinamizmini, mücadele azmini, özlemlerini ve militan ruhunu yazmıştır. Geleceği ve özgürlüğü için barikatın başına geçmiş, kavgaya tutuşmuştur.

***

Buraya kadar kısaca hatırlatmış olduğumuz süreçler, gençliğin (hareketinin) niteliğine dair şu sonuçları ortaya koymaktadır.

Birincisi; sermaye düzeni hiçbir dönemde gençliğin özlemlerine yanıt verememiş, gençliğe gelecek sunamamıştır. Bu nedenledir ki, tüm baskılarına, zulüm ve katliamlarına, ideolojik saldırılarına rağmen gençliği tümüyle denetimi altına alamamıştır. Gençlik kitlelerinde biriken hoşnutsuzluk ve umutsuzluk çeşitli vesilelerle kendisini -çoğu zaman kitlesel ve militan biçimlerle- ortaya koymuştur.

İkincisi; gençlik hareketi, her dönemde -farklı düzeylerde de olsa- politik bir nitelik taşımıştır. Toplumsal mücadelenin dinamik ve militan parçası olmuştur. Bugüne kadarki deneyimler göz önüne alınırsa, gelecek dönemde de gençliğin bu karakterini koruyacağından kuşku duyulmamalıdır.

***

Haziran Direnişi, gençlik için de yeni bir dönemin kapısını araladı. Yıllardır apolitizmle suçlanan gençlik kitleleri, Haziran Direnişi süresince barikat başındaki yerini aldı. Kuşkusuz bu, çok yönlü bir eğitim demekti. Direnişin gençlik kitleleri üzerindeki politik etkisi, militan eylemlerde ve barikat başlarında edinilen deneyim, yeni döneme fazlasıyla anlamlı bir miras olarak kaldı.

ODTÜ’de rant yoluna karşı verilen militan yanıt, üniversiteler açıldığında direniş ruhunun kampüslerde dolaşmaya başlayacağı düşüncesi yarattı. Aynı dönemde İstanbul’da yapılan eylemlere yönelik polis terörüne karşı ortaya konan direniş ve bu direnişin dinamik gücünün yine gençlik olması, bütünlüklü olarak düşünüldüğünde yeni dönemde gençlik payına hareketli bir süreç yaşanacağı beklentisi oluşturdu. Öyle ki, sermaye düzeni bile ‘Eylül sendromuna’ kapılarak önlemler almaya başladı.

Aradan geçen süreyi göz önüne alırsak, gençliğin bu beklentileri gerçeğe dönüştürdüğünü söylemek mümkün değil ne yazık ki. Gençlik kendi talepleri için sokağa dökülemedi. Üniversite kampüslerini direniş mevzilerine çeviremedi.

Bu, Haziran Direnişi’nin gençlik kitlelerine ‘kalıcı’ bir ekti bırakmadığı anlamına gelmemektedir. Zira bu aynı dönemde gençlik hareketi bir dizi lokal eyleme imza attı. Gençlik kitlelerinin siyasal mücadeleye ilgisinin arttığı, bu ilginin, onun ileri unsurları şahsında pratik bir tutuma da konu olduğu gözlemlendi.

***

Sözünü ettiğimiz yakın dönem deneyiminden dersler çıkaracak olursak, kısaca:

* Gençlik hareketi, kimi dönem militan çıkışlar yaşasa da kendisine politik planda bir yön çizememiş, taleplerini sistematik bir mücadeleye konu edememiştir. Bu yapılamadığı için, ilk anda etkisi ne olursa olsun, yaşanan çıkış bir süre sonra gençliğin politik unsurlarına daralmıştır. Bunun kaçınılmaz akıbeti de giderek sönümlenmek olmuştur. Bu durumun kendisi, bir kez daha, devrimci önderlik boşluğuna işaret etmektedir.

* Haziran Direnişi gibi bir deneyime rağmen, gençlik hareketinin yeni bir düzeyde kendisini ortaya koyamaması gençlik hareketi içerisinde devrimci önderlik ihtiyacını ortaya koymaktadır. Sermaye düzeni gençlik sorununa dair en ufak bir çözüm gündeme getirmemişken, sorunlar aynı biçimde orta yerde duruyorken, gençlik koskoca bir direniş deneyimine sahipken, hepsinden önemlisi açığa çıktığında muazzam sonuçlar üretecek bir dinamizm biriktirmekteyken hareketin nitelik ve nicelik planında yeni bir düzeye girememesinin başka bir izahı olmasa gerek. Eğer kitle hareketinin kendiliğinden çıkışlarının bir sınırı olduğunu, devrimci müdahalenin yapılamadığı takdirde bu sınırı atlayamayacağını biliyorsak; gençlik hareketi cephesinden yakın dönemde bunun örneklerini yaşamışsak; bugün çubuk bükülmesi gereken nokta devrimci müdahale ve önderlik olmalıdır.

***

Gençlik hareketine devrimci müdahale ya da devrimci önderlik boşluğunun doldurulması sorunu farklı başlıklar üzerinden tartışılabilir. Gençliğin militan eylemine önderlik, politik ufkun genişletilmesi vb. başlıklar bunların ilk akla gelenleridir.

Bugün, tüm bunlarla beraber, harekete müdahalenin örgütsel ayağını tartışmak gerekmektedir. Bu kaba bir biçimde “yeni bir örgüt kurma” tartışması olamaz elbette. Devrimci müdahalenin örgütsel ayağı demek; hareket içinde devrimci bir odak yaratmak, geniş gençlik kitlelerini devrimci politika ekseninde bir araya getirmek, onun en ileri unsurlarından başlayan ve giderek geniş gençlik kesimlerini kucaklayan örgütsel bir form oluşturmak, nihayetinde gençliği devrimci politikada kenetlenmiş ve örgütlü bir yapıya kavuşmuş biçimde sermaye düzeninin karşısına çıkarmak demektir.

Bu tartışma, gençliğin devrimci dinamizmini açığa çıkaracak müdahalenin örgütsel alandaki karşılığıdır esasında. Politikanın cisme dönüştürülmesidir. Zira devrimci müdahale sadece hareketin izlemesi gereken yolu göstermekle değil, bu yolda yürünebilmesi için gerekli araçların yaratılmasını da sağlamakla gerçek anlamını bulur. Diğer türlüsü yalnızca gençlik kitlelerine akıl vermek olur ki bunun da zerre kadar etkisi olmaz.

***

Bugün gençlik hareketinin -tüm birikim ve deneyimine rağmen- yaşadığı bu durumu aşmanın, hareketi yeni bir eşiğe getirmenin yolu; politik, kitlesel ve devrimci bir örgütlenmenin yaratılması, bu örgütlenmenin gerçek işlevine kavuşmasının, yani kitlesel bir güce dayanan devrimci odak olabilmesinin sağlanabilmesinden geçmektedir.

Genç komünistler, yeni dönemde bu müdahaleyi tüm yönleriyle tartışacak, hayata geçirebilmek için adımlar atacaklar. Gençlik içinde devrimci bir kitle örgütlenmesi/birliği yaratmanın çabasını harcayacaklar.

***

Gençlik hareketine böylesi bir müdahalede bulunmak yeni bir şey değil elbette. Reformizm kendi cephesinden bunu yapmaktadır. Ancak eşyanın tabiatı gereği, onun politik niteliği gençlik hareketini ileri taşıyacak bir müdahale olmamaktadır. Tersine, reformist politika kitle örgütü olarak cisimleştiğinde uğursuz rolünü aktif olarak oynamaya başlamakta, gençlik hareketinde devrimci çıkışın dayanak noktalarını kötürümleştirmektedir.

Reformizmin gençlik hareketi üzerindeki ablukasını dağıtmanın yolu da sözünü ettiğimiz devrimci odağı yaratmak ve onu geniş gençlik kitlelerine mal edebilmektir.

***

Son olarak, burada ortaya konan düşünceler, gençlik hareketine devrimci müdahalenin kapsamı ve bunun örgütsel karşılığı üzerine henüz ilk tartışmalardır. Bu politikayı tüm yönleriyle tartışmak, geçmiş deneyimleri değerlendirmek, giderek de politikaya şekil vermek gerekmektedir. Tüm yoldaşlarımızın ve okurlarımızın, gençlik hareketinin devrimcileşmesi, devrimci politik eksen üzerinde kitlesel bir örgütlülüğe ulaşması için yapılacak müdahaleye düşünsel ve pratik olarak katkı sunması ise günün ivedi sorumluluğudur.

(Ekim Gençliği’nin Şubat 2014 tarihli 149. sayısından alınmıştır...)

 

 

 

 

Elemeci sınav sistemine karşı yürüyoruz…

Devamsızlık hakkımız için devamsızlık yapıyoruz!

 

İkinci eğitim öğretim dönemine yine her sene olduğu gibi kapitalist sömürü sisteminin getirdiği birçok sorunla beraber giriyoruz. Kılık kıyafet yönetmeliklerinden, paralı eğitimin bin bir çeşit uygulamalarına dek örnekleyebileceğimiz sorun alanlarımız ağırlaşarak devam ediyor. Sistemin liselere, orta öğretim kurumlarına yaklaşımı ise artık bilinen bir gerçek. Geleceğin işçilerini, işsizlerini yetiştiren, bizleri kendi kirli ideolojisiyle zehirleyen, bu esnada ise eğitim alanını rant alanı olarak değerlendiren bu anlayışın temelinde insani bir öz bulmak mümkün değil. Bizlere dayatılan bu anlayış kendi içinde elemeci sınav sistemini de barındırınca ortaya koskocaman bir geleceksizlik çıkmaktadır ki, bu da kapitalist sistemin gençliğe sunduğu, sunabileceği tek şeydir.    

İşte tam karşımızda duran bu geleceksizliğe karşı sesimizi yükselttiğimiz de ise bizlerden susmamız, derslerimize çalışıp bireysel kurtuluş rüyaları görmemiz isteniyor. Ancak biz kurtuluşun, geleceğin sınav salonlarında olmadığını, tam aksine özgürlüğün sokaklarda olduğunu Haziran Direnişi’yle beraber daha da net gördük. Sokaklara attığımız bu adımlarımızın güçlenmesinden, “Artık yeter!” diye haykırmamızdan ve onlar için daha da kötüsü devrim ve sosyalizm mücadelesine omuz vermemizden korkanlar adımlarımıza çelme takmak istediler. Devamsızlığımızı 10 güne indirip aile onayı şartı koştular, geçme notunu yükselttiler. Başımızı o ezberci, anti-bilimsel, hurafelerle dolu kirli ideolojik derslerinden kaldırmamızı istediler. Her daim gözlem altında tutulmamızı istediler. Bizleri birer yarış atına çevirenler gözlerimize at gözlükleri de yerleştirmekten geri durmadılar. Ticarethanelere dönen okullarımızı bir de hapishanelere çevirip öğretmenlerimizi, ailemizi başımıza gardiyan yaptılar.

Ancak bir şeyi hesaba katmadılar. Bizlerden çaldıklarıyla kasalarını, ayakkabı kutularını dolduranlar şunu unuttular: Gelecek biziz! Özgürlük biziz!

İzmir Devrimci Liseliler Birliği olarak, “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!” diyerek işçi sınıfının cephesinden haykıran ve sınıfın hanesine bir işgal deneyimi daha ekleyen, sınıfın yolunu aydınlatan Greif işçilerini selamlıyoruz. Devrimci sınıfın kızıl bayrağı altında mücadele ateşini liselere taşıyan İzmir Devrimci Liseliler Birliği olarak;

Yolsuzluk ve rüşvet düzenine karşı Haziran ruhuyla mücadeleyi büyütmek için, ortalığa saçılan tüm pisliği devrimin temizleyeceği bilinciyle liselerde sosyalizmin kızıl bayrağını dalgalandırıyoruz. İkinci döneme birinci dönem biriktirdiğimiz güç ve moralle giriyoruz. Merkezi noktalarda referandum sandıklarımızla liseli gençliği taraf olmaya çağıracak, liselerimizde elemeci sınav sistemine karşı imzalar toplayacak, isyanı büyütecek, örgütlenecek ve geleceği, devrimi örgütleyeceğiz!

Elemeci sınav sistemine karşı yürüyoruz, devamsızlık hakkımız için devamsızlık yapıyoruz. 14 Mart 14.00’te Karşıyaka’dayız” diyerek ikinci eğitim öğretim dönemine coşkuyla başlıyoruz.

Devrimci baharı karşıladığımız bugün, Greif işçilerinin İstanbul’da yaktığı direniş ateşinin coşkusuyla, eğitim öğretim yılının bu ikinci dönemine mücadeleyle giriyor, “Gelecek biziz, özgürlük biziz!” şiarıyla liseli gençliği mücadele saflarına çağırıyor ve tüm devrimci coşkumuzla selamlıyoruz!

İzmir Devrimci Liseliler Birliği
11 Şubat 2014

 
§