14 Şubat 2014
Sayi: KB 2014/07

Greif Direnişi, sınıf hareketinde eski ile
yeninin mücadelesidir!
Gelecek ve özgürlük mücadelesinde sonucu...
İşgalci Greif işçileri:
“Emeğimiz ve onurumuz için, kölelik zincirlerimizi kırıyoruz!”
“Zaferimiz işçi sınıfı adına kazanım olacaktır!”
“Buz kırılmış, yol açılmıştır!”
“Ölmek var dönmek yok!”
“DİSK yüzünü işçilere dönmelidir!”
Karaca-Narin Triko’da direniş!
AKP de gitsin,
düzen de yıkılsın!
Demokrasi paketleri
kervan olup geliyor
Oy istiyorlar...
Seçim yılı ve devrimci sınıf çizgisi
Toprağın belediyeleştirilmesi
ve belediye sosyalizmi
V.İ.Lenin
Sömürgecilikle mücadele BM’nin değil ezilen halkların işidir!
NATO işgali Afganistan’da ölüm saçıyor
Dünyada işçi sınıfı ve emekçilerin mücadeleleri sürüyor
Suriyeli kadınlar
bataklığa sürükleniyor!
Devrimci politika ve örgütlenme ilişkisi
Devrim Okulları’nın
son dersleri
Sömürü düzeninde “insan” olmak
ya da olamamak!
“AKP için sonun başlangıcı oldu!”
“Sınıf savaşımına hazırlık yapacağız!”
Greif işçisi emeği ve onuru için ‘İŞGAL’de...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sömürgecilikle mücadele
BM’nin değil ezilen halkların işidir!

 

Birleşmiş Milletler (BM), 150’den fazla devletin üye olduğu bir örgüt olmasına rağmen, bu örgütte belirleyici yetki ve etkiye sahip olan devletler, Güvenlik Konseyi (GK) daimi üyeleridir. ABD, Rusya, Çin, İngiletere, Fransa beşlisinden oluşan GK, kapitalist/emperyalist sistemin temel çıkarları söz konusu olduğunda, -doğrudan veya dolaylı- ortak hareket ediyorlar. Suriye örneğinde olduğu gibi, çıkarları çatıştığında ise, GK fiilen devredışı kalmaktadır. Aynı durum, siyonist İsrail’e karşı karar almak söz konusu olduğunda da yaşanıyor. Zira ABD emperyalizmi, GK’yı saf dışı bırakarak, İsrail’in saldırganlığına kalkan oluyor.

Belirleyici konumda olan GK daimi üyeleri, genelde kapitalist sistemi, özelde ise kendi özgün çıkarlarını, BM aracılığıyla korumakla iştigal ediyorlar. Nitekim ABD ve suç ortakları tarafından girişilen birçok askeri saldırının BM tarafından da onaylanması, bu örgütün yapısı ve misyonu hakkında, somut bir fikir veriyor.

BM sömürgeciliğin neresinde?

BM’nin dünyadaki olaylar karşısındaki tutum, tam bir rezalet olmasına rağmen, kapitalist/emperyalist sistemin yaratığı birçok soruna karşı, “gün” ilan etmiştir. “Irkçılığıa karşı mücadele günü”, “Kadınlara yönelik şiddete karşı mücadele günü”, “İnsan hakları günü”, “Çocuk hakları günü” vb. şeklinde liste uzuyor. Bugünlerden biri de, “sömürgeciliğie karşı mücadele günü”dür. 21 Şubat’ı sömürgeciliğe karşı mücadele günü ilan BM, yıllardır sömürgeci saldırganlığın deskçisi konumundadır.

Sömürgecilik gibi emperyalizmin her gün yeniden ürettiği bir soruna karşı mücadele, elbette yılın bir gününe sıkıştırılamaz. Ancak BM söz konusu olduğunda, bir günlüğüne de olsa, sömürgeciliğe karşı tutum alması olası değil. Tersine BM, sömürgeci emperyalist saldırganlığa “meşru” bir görünüm vermekle mükelleftir; tıpkı Afganistan, Libya ve daha birçok ülkeyi hedef alan emperyalist saldırılara destek olması gibi.

Hal böyleyken, BM’nin sömürgeciliğe karşı “mücadele günü” ilan etmesi, riyakarlığın kaba bir biçiminden başka bir şey değildir. Bu, katilin kurbanına göz yaşı dökmesi gibi bir şeydir. Rezil imajını düzeltebilmek için, “gün”ler ilan eden BM, hem sistemin ürettiği ağır suçların ortağı hem söylemde bu sorunlara karşı mücadele ediyor.

Bilindiği üzere, sömürgeciliğe veya başka bir toplumsal soruna karşı mücadele içi boş nutuklar atmak veya bildiri yayınlamakla olmuyor. Bu pratik bir tutumdur. “Sömürgeciliğe karşı mücadele günü” ilan eden BM’nin pratik tutumu ise, söylemin 180 derece zıttıdır. Zira BM, sömürgeci sistemin bir parçası olmak kalmıyor, emperyalist saldırganlık ve savaş planlarına hizmet ediyor aynı zamanda. O halde BM, hem sömürgeci sistemin parçası hem yeniden üreticisi durumundadır ve sömürgeci sistemin yıkılması ile BM’de yıkılacaktır.

Sömürgeciliğe karşı mücadele
kapitalizme karşı mücadeledir!

Emperyalist çağda sömürgecilik, sistemin karakteristik özelliklerinden bir halini almıştır. Tekelci kapitalizmi çözümleyen Lenin, 1903 yılında dünyanın emperyalist güçler tarafından paylaşımının tamamlandığını saptamıştı. Bu tarihten sonrasına meydana gelen yeniden paylaşım, dünya savaşlarını tetiklemiştir.

20. yüzyıla iki emperyalist paylaşım savaşı sığdıran sistem, 21. yüzyılda da sömürgeci politikalarını tüm acımasızlığıyla uyguluyor. Sömürgecilik bazı bakımlardan değişse bile, bu biçimsel sınırların ötesine geçememekte ve özü itibarıyla, sorun devam etmektedir.

Emperyalist güçler kimi zaman -Afganistan ve Irak’ta olduğu gibi- ülkeleri fiilen işgal etmekte kimi zaman işbirlikçi devlet kullanmakta, kimi zaman ise -Suriye’de olduğu gibi-, tetikçi devşirmeleri öne sürüyorlar... Biçimdeki bu değişikliklere rağmen amaç aynı; ülkeyi egemenlik altına almak, zenginlikleri yağmalamak ve rakip emperyalist odaklara karşı konumunu sağlamlaştırmak…

Bu durumda sömürgecilik, tekelci kapitalimin/emperyalizmin dolayısız ve zorunlu ürünü olmaktadır. Demek ki, sömürgeciliği ortadan kaldırmak, bu sorunun kaynağı olan kapitalizmi ortadan kaldırmakla mümkün olacaktır. Diğer bir ifadeyle, çağımızda sömürgeciliğe karşı tutarlı mücadele, anti-kapitalist olmak zorundadır aynı zamanda.

 

 

 

 

Hamburg’da sessiz yürüyüş

 

Çoğunluğunu Ortadoğu kökenli mültecilerin barındığı Eimsbüteler Caddesi üzerinde 5 katlı bir apartmanda çıkan yangında anneleriyle birlikte iki çocuğu hayatını kaybetti. 27 kişiyse yaralandı. Yangında hayatını kaybedenler için 11 Şubat’ta Anti-faşist Otonomcu kurumların çağrısıyla anma yapıldı.

Yürüyüş için önce Sternschanze Bahnhof’unun önünde toplanıldı. Bir süre beklenildikten sonra yürüyüşe geçilerek en önde Anti-faşist Otonomcu gurupların pankartı yer aldı. Arkasında ise ATİK ve ADHK gibi göçmen kurumlarının da yer aldığı Güç Birliği Platformu’nun pankartı taşındı.

Almanya’daki partilerden Die Linke ve MLPD’de eyleme destek verdi. Sessiz olarak gerçekleştirilen yürüyüş yangının çıktığı eve kadar devam etti. Binanın önüne çiçekler bırakıldı.

Irkçı saldırılar devletin mülteci politikasının ürünüdür

Eylemde yürüyüşü düzenleyen Anti-faşist Otonomcu gruplar adına kısa konuşmalar yapıldı. Konuşmalarda 3 kişinin yaşamını yitirmesi ve 27 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan kundaklama olayının, Alman devletinin gitgide iğrenç boyutlar kazanan ırkçı ve gerici ilticacılar politikasının dolaysız bir sonucu olduğu vurgulandı. Lampedusa ve Ceuta’da çok sayıda mültecinin boğularak ölmesinin de bu politikanın eseri olduğu hatırlatıldı. Alman sermaye devletinin bu trajik gelişmelere ve toplum ölçüsünde artan tepkilere rağmen bu politikada ısrar ettiği, son derece elverişsiz koşullarda yaşayan bu insanlara oturum hakkı vermek yerine polisiye önlemleri daha da koyulaştırdığı dile getirildi. Bu acımasız uygulamalar derhal son verilmesi çağrısı yapıldı.

Yaklaşık bin 500 kişinin katıldığı sessiz yürüyüşe Hamburg BİR-KAR da destek verdi.

Polis yetkilileri, apartman girişinde yangın sonucu tahrip olmuş bir çocuk arabası bulduklarını ve yangının bu çocuk arabasının ateşe verilerek başlatıldığını, alevlerin elektrik dağıtım kutusuna oradan da binaya sıçradığın ileri sürüyorlar. Polis sözcüsü Holger Vehren bu durumdan hareketle yangının kundaklama sonucu çıkmış olmasının muhtemel seçenek olduğunu açıkladı.

Hamburg eyalet hükümetinin ırkçı mülteciler politikasına ve polisin insanlık düşmanı uygulamalarına dönük tepkiler git gide artarken, kundaklama olayının gerçek nedeni konusundaki araştırmalar da devam ediyor.

Kızıl Bayrak / Hamburg

 
§