14 Şubat 2014
Sayi: KB 2014/07

Greif Direnişi, sınıf hareketinde eski ile
yeninin mücadelesidir!
Gelecek ve özgürlük mücadelesinde sonucu...
İşgalci Greif işçileri:
“Emeğimiz ve onurumuz için, kölelik zincirlerimizi kırıyoruz!”
“Zaferimiz işçi sınıfı adına kazanım olacaktır!”
“Buz kırılmış, yol açılmıştır!”
“Ölmek var dönmek yok!”
“DİSK yüzünü işçilere dönmelidir!”
Karaca-Narin Triko’da direniş!
AKP de gitsin,
düzen de yıkılsın!
Demokrasi paketleri
kervan olup geliyor
Oy istiyorlar...
Seçim yılı ve devrimci sınıf çizgisi
Toprağın belediyeleştirilmesi
ve belediye sosyalizmi
V.İ.Lenin
Sömürgecilikle mücadele BM’nin değil ezilen halkların işidir!
NATO işgali Afganistan’da ölüm saçıyor
Dünyada işçi sınıfı ve emekçilerin mücadeleleri sürüyor
Suriyeli kadınlar
bataklığa sürükleniyor!
Devrimci politika ve örgütlenme ilişkisi
Devrim Okulları’nın
son dersleri
Sömürü düzeninde “insan” olmak
ya da olamamak!
“AKP için sonun başlangıcı oldu!”
“Sınıf savaşımına hazırlık yapacağız!”
Greif işçisi emeği ve onuru için ‘İŞGAL’de...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Suriyeli kadınlar bataklığa sürükleniyor!


Emperyalist yağma ve savaş politikaları Suriye halkını yıkıma sürüklerken Suriyeli kadınların yaşadığı trajedi de tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriliyor. Hayatlarını kurtarmak için savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan mülteci kadınları tıpkı çocukları ve erkek mültecileri olduğu gibi Türkiye’de açlık ve sefalet karşılıyor. Suriyeli kadınların emperyalistlerin çıkarları uğruna ödedikleri bedel bunlarla da sınırlı kalmıyor. Suriye’deki kamplarda tecavüze uğrayan, fuhuşa sürüklenen ve işkenceye uğrayan kadınlar Türkiye’de de aynı sorunlarla baş başa bırakılıyorlar.

Birkaç ay önce Türkiye’deki kamplardaki tecavüz iddialarıyla ilgili soru önergesine Dışişleri Bakanı Davutoğlu “tek bir şikayet bile almadık” diyerek düzenin ikiyüzlü tutumunu gösterdi. Ancak düzenin tüm aldatmacalarına, üstünü kapatma çabalarına rağmen Suriyeli kadınların yaşadığı trajedinin geldiği boyut tüm kamuoyunda iyice teşhir olmuş durumda. Geçtiğimiz günlerde Mehveş Evin’in “Suriyeli Misafirler” başlığı ile yayınlanan yazı dizisi de Suriyeli kadınların Türkiye kamplarında yaşadığı trajedinin boyutu açık bir şekilde göstermekte.

İşte yazı dizisinde öne çıkan, Suriyeli kadınların Türkiye’de sürüklendikleri bataklığı anlatan birkaç başlık:

- Suriyeli kadınlar mülteci kamplarında kalamıyorlar. Çünkü kamp ortamının kadınlar ve kız çocukları bakımından cinsel istismar, taciz, tecavüz ve şiddete uğrama risklerine açık olması, sığınmacıları kamplara gitme fikrinden uzaklaştırıyor. Pek çok sığınmacı inşaatlarda, depolarda hatta ahırda yaşamak zorunda kalıyor.

- “Suriyeli kadın ticareti” Hatay’da sektöre dönüştü. Hayatta kalmak için başka seçeneği olmayan, fuhuşa sürüklenen Suriyeli kadınlar 200-250 TL’ye satılıyor.

- “Suriyeli gelinler”, savaştan önce de talep görüyordu. Ancak savaştan bu yana ikinci, üçüncü eş olarak Suriyeli kadınlarla imam nikahı yapanlar arttı. Özellikle Hatay, Urfa ve Kilis “Suriyeli kuma”da başı çekiyor. Çocuk gelinler ise “doğal” sayılıyor.

Şore: “Çaresiz koca bekliyorum”

Yaşananlar tıpkı diğer emperyalist savaşlarda olduğu gibi Suriye’de yaşanan emperyalist savaşın kadınlar üzerindeki yıkıcı etkisini gösteriyor. Bir kez daha kadınlar emperyalist savaşın en ağır faturasını ödemek durumunda bırakılıyorlar. 23 yaşındaki Şore’nin anlattıkları ise Suriyeli kadınların yaşadığı çaresizliği özetliyor:

Savaştan kaçıp Türkiye’ye sığındım. Yaşadığımız semte sürekli ‘yardım için’ gelen adamlar vardı. Sonrasında biri, benimle evlenmek istedi. Yaşı 55’miş, eşi ölmüş ve çocuğu yokmuş. Çaresizlikten kabul edecektim. Çünkü adam, aileme ev tutacağını söyledi. Araştırınca öğrendim ki evliymiş, 4 çocuğu varmış. İptal ettim, şu an çaresiz koca bekliyorum.”

Emperyalist savaşın kadınlara ödettiği bedel Şore’nin çaresizliğinde görülmekte. Şore çaresizce “koca” beklerken onu bekleyen sonun 55-60 yaşındaki bir erkeğin ikinci veya üçüncü eşi olmak veya fuhuşa sürüklenmek olduğu ortada. Tıpkı diğer sayısız örnekte olduğu gibi. Şore’yi ve diğer Suriyeli kadınları bekleyen acı sonu değiştirecek ve insanca yaşabilecekleri özgür bir geleceğe kavuşturacak tek yol ise kuşkusuz ki emperyalist savaşları doğuran yağma ve talan düzenine karşı yükseltilecek mücadelede yatmakta.

 

 

 

 

Mısır işçi sınıfı yeniden sahnede

 

Mısır işçi sınıfının ülkede özel bir yeri ve ağırlığı bulunmakta. Hak arama eylemlerinin militan biçimler aldığı Mısır’da tekstil işçilerinin direnişi ise özel bir yer tutmakta. 2006 yılının Aralık ayında 300 kadın işçisinin iş bırakmasıyla başlayan ve yaklaşık 30 bin tekstil işçisinin direnişine sahne olan Mısır’da dişe diş mücadeleler olmuştu. “İşgal, grev, direniş!” sloganları Mısır’da hayat bulmuştu. İkramiyelerin askıya alınmak istemesi üzerine Mısır İplik ve Dokuma Fabrikası, tekstil işçileri tarafından dört gün boyunca işgal edilmişti. Bu direniş diğer fabrikalara da yayılarak büyüyerek sürmüştü.

Mısır’daki halk ayaklanmasının en sıkıntılı zamanlarında sahneye yine Mısır işçi sınıfı çıkmış ve yol açıcı olmuştu. Geçen Ekim ayında da greve çıkan iplik ve dokuma işçileri, şirket yönetim binasını işgal etmiş ve dört gün süren militan eylemleri sayesinde taleplerini hükümete kabul ettirmişlerdi. Şimdi bir kez daha Mısır tekstil işçilerinin direnişine sahne olmaktadır. Hem de 2006 Aralık’ta, direnişin patlak verdiği aynı yer ve aynı fabrikalarda.

Mahalla’da kurulu olan bir kamu işletmesi olan Mısır İplik ve Dokuma Fabrikası ile Helvan İplik ve Dokuma fabrikasındaki işçiler ikramiyelerin ödenmesi ve yeni asgari ücretin hayata geçmesi için süre vermişlerdi. Bu sürede talepleri kabul edilmezse greve gideceklerini ilan etmişlerdi. İşçilerin ilk olarak, 10 Şubat günü şirketin merkezinde bir oturma eylemi hayata geçirdikleri ve iki fabrikada üretimi durdurdukları gelen haberler arasında. İşçiler talepleri kabul edilene kadar greve devam edeceklerini açıkladılar.

Grevle dayanışma içinde bulunan sol/sosyalist partilerin açıklamalarına göre, işçilerin başlıca talepleri şöyle sıralanıyor:

Yolsuzluk ve rüşvete batan şirket yönetiminin azledilmesi ve yeni yönetim için seçim yapılması, şirket yönetimiyle işbirliği yapan sendika bürokratlarının azledilmesi ve sendika yönetiminin işçiler tarafından seçilmesi, enflasyon oranında ücretlere zam yapılması, yeni işçiler dahil, ücretlerin minimum asgari ücret düzeyinde olması, işçilerin iki aylık primlerinin ödenmesi…

Grevin ikinci gününde primlerin 15 Şubat’ta ödeneceğine dair resmi bir yazı, işletmenin farklı yerlerine asıldı. Ancak şirket yönetiminin bu hamlesine, asılan kağıtları yırtarak tepki gösteren işçiler, tüm talepleri kabul edilene kadar grevin devam edeceğini belirttiler.

Bu arada aynı şirket kapsamında bulunan iplik boyama ve işleme işçileri de greve çıktı. İplik ve dokumadaki sınıf kardeşleriyle dayanışma için greve çıkan boyama ve işleme işçileri, özellikle şirket yönetiminin azledilmesi talebini öne çıkarttılar. Mahalla el Kübra, Mısır işçi sınıfının militan grev ve eylemlerine sık sık sahne olmasıyla biliniyor.


 
§