30 Ekim 2009
Sayı: SİKB 2009/42

  Kızıl Bayrak'tan
  “Açılım süreci”nin
ölü doğma ihtimali güçleniyor…
  Hezeyana dönüşen “Kürt açılımı”
“Açılım” eşliğinde
devlet terörü sürüyor
25 Kasım uyarı grevine hazırlanalım!
25 Kasım’a doğru şube ve işyerlerinden yansıyanlar...
  Entes güncesinden...
  Kent AŞ işçileriyle dayanışma eylemlerinden...
  Sınıf hareketinden...
  Gençlik çalışmasının güncel sorunları
  Gençlikten...
  İşçilerle konuştuk...
  Honduras halkının cunta
karşıtı direnişi sürüyor!
  NATO Savunma Bakanları’nın Bratislava Toplantısı…
  Dünya işçi ve emekçi hareketinden
  Sermaye, meslek odalarını denetimi altına almak istiyor...
  EMO “Yetkin, Yetkili ve Uzman Mühendislik Kavram ve Uygulamaları Kurultayı” düzenledi
  “Demokratik Türkiye ulusu”
hakkında birkaç söz -I-
M. Can Yüce
  Hrant Dink davasında kontrgerilla hukuku
işlemeye devam ediyor…
  Hasta tutsaklara özgürlük!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı MNA taşeron işçileriyle konuştuk...

“İşçilerin gücü birliğinden gelir!”

- Kaç yıldır taşeronda çalışıyorsunuz? Sistem neden işçileri taşeron olarak çalıştırmayı tercih ediyor? Taşeron işçisi olarak çalışmanın zorluklarından bahseder misiniz?

1. işçi: 2 yıllık taşeron işçisiyim. Kapitalist sistemde yaşıyoruz. Patronların egemen olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Patronların servetine servet katması için taşeron sistemi tercih edilmektedir. Biz işçilerin sırtından “daha ne kadar fazla para kazanabiliriz” düşüncesiyle belediyeler taşeron sistemini uygulamaktadır.

2. işçi: 2 yıllık işçiyim. Taşeron demek ucuz emek gücü demektir. Bundan da patronlar faydalanmaktadır. Taşeron olunca sürekli firma değişiyor. Ben önce Kürşat adlı firmadaydım şimdi MNA adlı firmadayım. Şirketlerin sadece adları değişiyor, aslında işçiler açısından hiçbir şey değişmiyor. Çünkü taşeron, işçi sınıfının bedel ödeyerek kazandığı hakların taşeronlaştırma adıyla gaspedilmesi demektir.

3. işçi: 3 aylık taşeron işçisiyim. Taşeron olarak çalıştırıyorlar çünkü sosyal haklarımızı vermek istemiyorlar. Örgütlenmemizi istemiyorlar. İş güvencesi yok, sosyal haklarımız yok.


- Sendikalı işçilerle aranızdaki farklar nelerdir?

1. işçi: Sendikalı çalışan ile taşeron çalışan arasında ücret farkı var. Sendikalı olan bazı işçilerin (ya çavuşlar ya da şoförler) çok alınteri dökerek para kazandıklarını düşünmüyorum. Çünkü yaptıkları işte rahatlar. Şoförler bile müdür gibi davranarak çay ve mola hakkımızı bile vermiyorlar. Sendikalı işçilerin sosyal hakları var, erzak vb. yardımları var. Bizim bunun gibi haklarımız yok.

2. işçi: Bir sendikalı çavuş, taşeronda çalışan bir arkadaş aldığı ücrete itiraz ettiğinde, “arkadaşlar bırakın isyan etmeyi, bizden kelle istiyorlar” tavrıyla sorunlara yaklaşmaktadır. Bu sorunları dile getirdiğimizde, “kadrolu-kadrosuz ayrımı yapıyorsunuz” dediğimizde de kendilerini haklı çıkarmak için “arkadaşlar taşeron-kadrolu işçi ayrımı yapmayalım” diyerek sorunları görmezden geliyorlar.

3. işçi: Kadrolularla aynı işi yaptığımız halde taşeron işçiler düşük ücret alıyor. Bizler cumartesi günü de çalışıyoruz. Sendikalı-kadrolu işçiler hafta sonu çalışmıyorlar. Sendikalı işçilerin sosyal hakları var ve birçok yardım alıyorlar, kömür, erzak gibi.


- Taşeron sistemi her sektörde uygulanıyor. Taşeronlaştırmaya karşı neler yapılabilir?

1. işçi: İşçilerin gücü birliğinden gelir. Her işçi bu sistemde taşerona karşıdır fakat bunun için örgütlü mücadele içerisinde olmak gerekir.

2. işçi: İşçiler öncelikle biraraya gelerek sorunun ne olduğunu kavramalıdır. Çözümün işçi sınıfının örgütlenmesinden geçtiği bilince çıkarılmalıdır.

3. işçi: Taşeron sistemine karşı işçilerin biraraya gelip ortak hareket etmesi gerekiyor. Taşeron sistemi devam ederse kadrolu işçi kalmayacak bu gidişle.


- Vira-Kürşat işçileri açlık grevi yaparak taşeron sistemine karşı tepkilerini göstermişlerdi. Ancak sonuç almak için başka neler yapılabilirdi?

1. işçi: Eylemlilik sürecine başlamadan önce 2 şirket işçileri olarak toplantılar yaptık. Daha sonra gelişen olaylar nedeniyle başlangıçta sağladığımız ortaklığı devam ettiremedik.

Vira-Kürşat işçileri iki ayrı şirkete bağlı oldukları için pek birlik içerisinde bulunmuyorlardı. Bu sürece girmeden önce arkadaşlarla konuştuğumuz, Kürşat işçilerine sorduğumuz zaman “bizim şirkette çalışanlar gelirse biz de geliriz” diyorlardı. Vira için de bu geçerliydi. Ne kadar şirketleri farklı olsa da hepimizin işçi olduğunun bilincinde değillerdi. Bundan kaynaklı Vira-Kürşat işçileri bu süreçte beraber olamadılar. Bu süreci parçalamak isteyen İzmir Büyükşehir Belediyesi de Vira şirketini ara vermeden tekrar çalıştırdı, bölmeye çalıştı. Yaptırım için belediye işgal edilebilirdi. Ama biraz önce anlattığım nedenlerden dolayı Kürşat işçisi sayıca az kaldı. Eylem çeşitleri de sınırlı kaldı. Güçler bölününce yapılan eylemlilikten sonuç alınamadı.

2. işçi: Öncelikle Vira 954 imza toplayıp bu örgütlenme sürecini başlattı. 2 şirketin bir araya gelişleri güzel olmuştu ama yaptırımlarında çelişkiler vardı. Diğer şirketin yani Vira’nın aceleci tutumu, hemen açlık grevi yapalım dayatması sonucu, Kürşat’ın da iç örgütlülüğünü sağlamadan açlık grevi üzerinden sorunu basitleştirmeleri yapılan hatalardan biriydi. Önce yapılması gerekenler yapılmadı. En son yapılması gereken açlık grevi en önce yapıldı. Bu yüzden yapılacak başka eylemler boşa düştü. İşçi sınıfının öncüleri konumundaki insanlar, kendine misyon biçenler ise işe geri çağrılmaları durumunda geri dönmeyeceklerini söylüyorlardı. Ama işe geri çağrılınca bu insanlar 2 gün sonra iş başı yaptı. İşçilerin birliği bozulduğu gibi morali de bozuldu. Öncüye olan güvenlerin kırılması süreci olumsuzluğa götürdü. Bu eylemlilik sürecinde hazırcı yaklaşım değil de işi başından beri örgütleyen bir yaklaşım olmalıydı.


- İzmir’e bağlı belediyelerde son bir yıldır özellikle sendikalı işçilere yönelik saldırılar yaşanıyor. Çiğli, Balçova, Urla, Karşıyaka belediyeleri gibi. Saldırılara karşı neler yapılabilir?

1. işçi: Sendikalı işçilerin sendika bürokrasisi gibi bir sorunu var. Bu bürokrasi sisteme hizmet etmektedir. Artık bu sorunlara karşı sendikanın ne diyeceğini, ne yapacağını beklemek yerine biz işçilerin bu duruma karşı neler yapabileceğini düşünmesi gerekiyor.

2. işçi: İzmir özelinde, CHP’nin egemen olduğu belediyelerde işçilerin yaşadığı sıkıntılar aslında bu partinin sistemden farklı olmadığını göstermiştir. CHP’nin işçi ve emekçilerin sorunlarını çözecek bir parti olmadığını göstermiştir. Somuta indirgediğimizde Çiğli, Karşıyaka, Balçova, Urla belediyelerindeki işten atmalar, ödenmeyen ücretler vb. sorunlar karşısında işçiler sendikalı oldukları halde ve sorunun çözüm yolu olduğu halde üretimden gelen gücünü kullanamamaktadır. Aynı belediyelerde örgütlü ve sendikalı olan işçiler Kent AŞ’nin haklı mücadelesini bile görmezden gelebilmektedirler. Yani sınıf dayanışmasını örmelidirler.

3. işçi: Sendikanın görevini yerine getirmesi gerekiyor. İşçinin tüm çıkarlarını koruması gerekiyor. Patronlardan yana olmaması gerekiyor.


- Son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir?

1. işçi: İşçiler olarak, birilerinin verdiği sözleri beklemek yerine açlık, yoksulluk içerisinde sürdürdüğümüz yaşamımızı değiştirmek için devrimci kimliğimizi ortaya koymalıyız.

2. işçi: İşçi sınıfı, sorununu tanımlamalı, çözümü için de tabanda örgütlenmelidir. İşçi sınıfının örgütlenmekten başka bir seçeneği yok.

3. işçi: Bütün işçilerin bir araya gelmesini istiyorum.

Kızıl Bayrak / İzmir


 

 

Sincan İşçi Derneği’nden kampanya

Sincan İşçi Derneği sermayenin saldırılarına karşı başlattığı kampanya ile işçi sınıfı ve emekçileri “İnsanca yaşamaya yeten vergiden muaf asgari ücret” talebi ile mücadele alanlarına çağıracak.

Bu kapsamda sistematik olarak işçi ve emekçilere yönelik seslenme faaliyeti yürütecek.

Sefalet ücretlerine boyun eğmemeye çağıran faaliyetin bir ayağını da Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun toplandığı tarihte Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na verilmek üzere gerçekleştirilecek imza kampanyası oluşturacak. Ayrıca dönem boyunca ozalit, afiş, bildiri, kuşlama, yazılama vb. bir dizi araç da kullanılacak.

Kampanyanın ilk ayağı olarak, Pazar günü derneğin önünde asgari ücret kampanyasını ve İMF saldırılarını anlatan bildiriler Sincanlı emekçilere ulaştırıldı. Bildiriler kısa sürede tükendi.

Kızıl Bayrak / Ankara

 

 


Devrimci-demokrat öğrencilere
YDGM saldırısı! 

23 Ekim günü, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Demokratik Gençlik Hareketi tarafından afiş haline getirilerek asılan Demokratik Haklar Federasyonu’nun “Barış Sosu İle Kürt Ulusuna Yedirilmek İstenen, Zehirli Teslimiyet Lokmasıdır” başlıklı açıklaması, Yurtsever Demokratik Gençlik Meclisi tarafından Kürt hareketine hakaret içeriyor gerekçesi ile indirilmişti. Ardından iki taraf arasında tartışmalar yürütülmüş, ancak bir anlaşmaya varılamamıştı. Bunun üzerine YDGM’liler afişlerin tekrar asılması halinde müdahale edeceğini duyurmuştu.

26 Ekim günü sabah saatlerinden itibaren DGH’liler tarafından afişler tekrar asıldı. YDGM’liler ise afişleri indirme dayatmasında bulundu. Afişlerini savunan DGH’lılara ve saldırıya engel olmak isteyen aralarında Ekim Gençliği okurlarının da bulunduğu devrimci, demokrat öğrencilere sopalı bir saldırı gerçekleştirildi.

Saldırının ardından gerginlik sürerken DGH’lılar tekrar afişlerini asarak çalışmalarını savundular. Ancak bu kez YDGM’lilerin müdahalesi daha sert oldu. Bunu üzerine DGH’lılar gerginliği yatıştırmak için afişlerini indirerek okuldan ayrıldılar.

Ankara Ekim Gençliği