30 Ekim 2009
Sayı: SİKB 2009/42

  Kızıl Bayrak'tan
  “Açılım süreci”nin
ölü doğma ihtimali güçleniyor…
  Hezeyana dönüşen “Kürt açılımı”
“Açılım” eşliğinde
devlet terörü sürüyor
25 Kasım uyarı grevine hazırlanalım!
25 Kasım’a doğru şube ve işyerlerinden yansıyanlar...
  Entes güncesinden...
  Kent AŞ işçileriyle dayanışma eylemlerinden...
  Sınıf hareketinden...
  Gençlik çalışmasının güncel sorunları
  Gençlikten...
  İşçilerle konuştuk...
  Honduras halkının cunta
karşıtı direnişi sürüyor!
  NATO Savunma Bakanları’nın Bratislava Toplantısı…
  Dünya işçi ve emekçi hareketinden
  Sermaye, meslek odalarını denetimi altına almak istiyor...
  EMO “Yetkin, Yetkili ve Uzman Mühendislik Kavram ve Uygulamaları Kurultayı” düzenledi
  “Demokratik Türkiye ulusu”
hakkında birkaç söz -I-
M. Can Yüce
  Hrant Dink davasında kontrgerilla hukuku
işlemeye devam ediyor…
  Hasta tutsaklara özgürlük!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

25 Kasım uyarı grevine hazırlanalım!

Grevi adım adım örelim!

 Ağustos ayında başlayan toplu görüşme sürecinde sermaye hükümeti bir kez daha kamu emekçilerinin taleplerini karşılamak istemedi. Kamu emekçilerinin sosyal haklarına, işgüvencesine, emeklilik ve sağlık hakkına göz diken sermaye devleti bir kez daha emekçilere sefalet ücretini reva gördü. Ücretlere sefalet düzeyinde yüzde 2.5+2.5 artış yaparak emekçilerle adeta alay etti.

Sermaye iktidarı bırakalım yeni haklar vermeyi, olanları da gaspetmek niyetinde. Kapitalizmin krizini ağır ve kölece çalışma koşullarıyla, artan zam ve vergilerle işçi ve emekçilere fatura etmeye çalışan sermaye iktidarı, performansa göre ücretlendirme, sözleşmeli istihdam, grevli-toplusözleşmeli sendika hakkının tanınmaması, mezarda emeklilik, düşük ücret, esnek çalışma koşullarını kamu emekçilerine dayatmaktadır. Hakkını arayan emekçileri ise sürgün ve soruşturmalarla yıldırmaya çalışmaktadır. Her gün çalışma ve yaşama koşullarımız daha da ağırlaştırılmakta, sosyal yıkım saldırılarıyla geleceğimiz çalınmaktadır.

Böylesi önemli bir süreçte kamu emekçilerinin fiili-meşru mücadelesi sonucunda kurulan Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) ile Türkiye Kamu Çalışanları Konfederasyonu (Kamu-Sen), toplu görüşme sürecinde hükümetin taleplerini ciddiye almaması üzerine 25 Kasım günü bir günlük uyarı grevi gerçekleştirme kararı aldılar.

Ama bizler biliyoruz ki, mücadeleci bir çizgi izleyen KESK artık bu görevini yerine getirmemektedir. Kamu-Sen ise baştan beri devlet eliyle kurdurulmuştur. Çünkü devlet, hakları için mücadele eden kamu emekçilerini denetim altına almak istemiştir. Bunun için Kamu-Sen’i, idari amirlerine ve bürokratlarına kurdurmuştur. 25 Kasım uyarı grevi kararına ortak olmayan Memur-Sen yönetimi ise hükümetle işbirliği halindedir ve emekçilere yönelik saldırıların önünü düzlemektedir. Memur-Sen ve Kamu-Sen’in toplu görüşme sürecinde sermaye hükümetinin işini kolaylaştıran, kamu emekçilerinin hak ve taleplerini kazanmak için kararlı bir mücadele yürütmeyen pratiği ortadadır.

Ancak kamu emekçilerinin hak ve talepleri Kamu-Sen ve Memur-Sen’in yönetimlerinde bulunan, işbirlikçi sendikal anlayışlara bırakılamaz. Saldırıların ve hak gasplarının muhatabı doğrudan kamu emekçileridir, mücadeleyi örgütlemesi ve sendikalarına sahip çıkması gerekenler de onlardır.

Sendikaların tüm eksiklerine rağmen aldığı 25 Kasım uyarı grevi kararı oldukça anlamlıdır. Ancak önemli olan grev kararını almak değil bu kararı hayata geçirecek bir örgütlülük yaratmak ve hazırlık içinde olmaktır. Bu hazırlığı yerine getirmek de, sendikaları mücadeleci bir çizgiye çekmek de bizlerin görevidir. Sendikalarda örgütlü olmak sadece üye aidatlarının ödenmesi ile sınırlı değildir. Örgütlü olmak demek işyerinde, sendikanda, yaşamın tüm alanlarında emekten, emekçiden yana tutum almak, haklının yanında olmak ve bunun için mücadele etmek demektir.

Ağır çalışma ve yaşama koşulları altında bunalan kamu emekçileri olarak artık bu gidişe dur demeli, hak ve taleplerimiz uğruna mücadeleye atılmalıyız. 25 Kasım uyarı grevini bir başlangıç kabul etmeliyiz.

25 Kasım grevini örgütlemek için tabanda birleşelim,
grev ve direniş komiteleri kuralım!

Sermaye iktidarının sosyal yıkım saldırıları sendikalı-sendikasız, işgüvenceli-işgüvencesiz tüm kamu emekçilerini ilgilendirmektedir. Dolayısıyla kamu hizmeti üreten tüm emekçiler olarak tabanda birleşmeli, ortak talepler etrafında mücadeleyi ortaklaştırmalıyız. 25 Kasım uyarı grevini sonrasıyla birlikte tabanda ortak örgütlemeliyiz.

Mücadeleyi ortaklaştırmak ancak işyerlerinde ortak örgütlülükler yaratmakla mümkündür. Bunun için işyerlerindeki tüm emekçilerin iradesinin temsil edildiği, kararların ortak alındığı grev ve direniş komiteleri kurmalı, sendikalı-sendikasız, kadrolu-sözleşmeli tüm kamu emekçilerini komiteler aracılığıyla sürecin bir parçası ve öznesi yapmalıyız.

25 Kasım eylemini güçlendirmek için!

25 Kasım uyarı grevi kararını alan sendika konfederasyonları, sadece kamu emekçilerinin tabanda birliğini sağlayacak işyeri örgütlülüklerini değil aynı zamanda eylemin ön sürecini ve sonrasını da boşlukta bırakmışlardır. Her iki konfederasyon da ön sürecinde eylem programını ortaklaştırmamış, sadece 25 Kasım gününde ortaklaşmışlardır. Bu eksik bir tutumdur.

Zira 25 Kasım grevinin güçlü ve kitlesel geçmesi, etkili olabilmesi için ön sürecinin işyerlerinde, sektörlerde adım adım örgütlenmesi ve ortaklaştırılması gerekmektedir. Bunun koşullarından birisi grev ve direniş komitelerinin kurulmasıysa diğeri de işyeri toplantıları, gezileri ve eylemleriyle canlı ve dinamik bir ön sürecin örgütlenmesidir.

25 Kasım bir uyarı grevidir ve bir günlük işbırakma şeklinde gerçekleşecektir. Herşeyden önce eğer 25 Kasım bir günlük uyarı greviyse ve kamu emekçilerinin taleplerini etkili bir eylemle gündemleştireceği bir süreç olacaksa, taleplerin karşılanmaması durumunda kamu emekçilerinin tutumunun ne olacağı bugünden ilan edilmelidir. Kamu emekçileri olarak bizler 25 Kasım’ın bir başlangıç olduğunu, sermaye hükümetinin geri adım atmaması durumunda süresiz iş bırakma eylemiyle mücadeleye devam edeceğimizi bugünden ilan etmeliyiz, sendikalarımızı bu doğrultuda karar almaya zorlamalıyız.

Bugünden yapılan her eylemde, etkinlikte, toplantıda 25 Kasım’dan sonra süresiz iş bırakmaya doğru yürümemiz gerektiğini anlatmalıyız.

Sürgün ve soruşturmalara karşı fiili tepkiler örgütlemeliyiz!

Bugünden düşünülmesi ve planlanması gereken bir diğer önemli konu da eylem sonrası yaşanabilecek soruşturma ve sürgün terörüne karşı neler yapılabileceğinin tartışılmasıdır. Hatırlanacağı gibi geçmişte yaşanan kitlesel iş bırakma eylemlerinin ardından sermaye devleti adli ve idari davalarla ve soruşturmalarla, sürgünlerle kamu emekçileri hareketini ezmeye çalışmıştı. Bu anlamda sendikalar işin sadece hukuksal boyutuyla ilgilenmişti. Soruşturma ve sürgün terörüne karşı mücadele sadece hukuksal zeminle sınırlandırılmamalıdır. Fiili bir takım eylemlerle saldırının göğüslenmesi için bugünden hazırlık yapılmalıdır. Bu nedenle işyerlerimizde sürgün ve soruşturmalara karşı iş yavaşlatma, işgal, yürüyüşler, oturma eylemleri gibi kitlesel katılımlı fiili eylemleri bugünden gündemleştirmeliyiz.

Umutsuzluğu kırmak, kamu emekçilerine güven vermek,
haklarımızı kazanmak için görev başına!

Kamu emekçileri hareketinin uzun bir dönemdir geriye çekildiğini, işyerlerimize umutsuz bir havanın hakim olduğunu biliyoruz. Ama tablonun bu hale gelmesinden bizler de sorumluyuz. Bu olumsuz ruhhalini dağıtmanın, kamu emekçilerine güven vermenin ve mücadelenin öznesi yapmanın yolu her ilde, sendikada, şubede ve işyerinde tabanda emekçilerin birliğini sağlamaktan geçmektedir. Bunun için ilk önce kendimizdeki umutsuzluğu kırmalı, bir an önce harekete geçmeliyiz.

Hiç vakit kaybetmeden işyerimizdeki, sendikamızdaki sendikalı-sendikasız tüm emekçi kardeşlerimizle biraraya gelelim, 25 Kasım uyarı grevini, öncesi ve sonrasıyla birlikte kitlesel ve güçlü örgütlemek için grev ve direniş komiteleri kuralım, neler yapabileceğimizi tartışalım!

Sosyalist Kamu Emekçileri