7 Aralık 2007 Sayı: SİKB 2007/47(47)

  Kızıl Bayrak'tan
   Sermayenin asgari ücret oyunu başladı…
  Kürt sorununu ABD de, işbirlikçi sermaye devleti de çözemez!..
PKK’nin Kürt sorununa ilişkin yeni “çözüm anahtarı”!..
Telekom grevinin öğrettikleri....
Oylanan ve seçilen senin geleceğindir;
geleceğine ve Türk–İş’e sahip çık!- Yüksel Akkaya
TİB 2. Tersane İşçileri Kurultayı’na hazırlanıyor!
  Dine, gericiliğe ve simgelerine karşı
tutumumuz üzerine
  İşçi partisinin din karşısında tutumu
V. İ. Lenin
  Sosyalizm ve Din
V. İ. Lenin
  “Yalanlarınızı da alın gidin!”
  BMİS Genel Kurulu’na doğ
  Putin AKKA’yı askıya alan parlamento kararını onayladı…
  Dünyadan...
  “Çözüm Deklarasyonu” ya da “Demokratik Özerklik” mi, yoksa teslimiyet platformunun tekrarı mı? - M. Can Yüce
  Kasım ayında tüm yayın dönemimizin
en yüksek rakamları...
  Yeni bir mevzi: Kartal İşçi Kültür Evi Derneği açıldı
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

10-17 Aralık Dünya İnsan Hakları Haftası üzerine…

Hak ve özgürlükler için devrimci sınıf mücadelesi!

İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı 1945’de sonlanır. Ancak Hitler Almanyasının etkileri aynı hızla silinmeyecektir. Avrupa’nın bütününe dalga dalga yayılan faşizmin yarattığı sonuçlar burjuvazinin bir kesimini de dehşete düşürmüştür. Öte yandan Sovyetler Birliği’nin Hitler faşizmi karşısında elde ettiği zafer, Avrupa halklarının yüzünü Sovyetler Birliği’ne ve doğallığında sosyalizme dönmesini sağlamış ve Avrupa burjuvazisi için önlem almak kaçınılmaz hale gelmiştir!

Bu tablo karşısında burjuva demokrasisi hızla kendini asgari düzeyde güvenceye alacağı kurumsallaşmalara gitmelidir. Esnek yapısına uyumlu olmakla beraber, en azından asgari kriterler belirlemelidir ki demokrasi ve özgürlük talebini dillendirme eğilimindeki Avrupa halkları Sovyetler Birliği’nde aradığını, bizzat Avrupa coğrafyasında ve “sosyal hukuk devleti” tanımı içinde bulsun… Ve elbette ırkçılık ve faşizm, esnek dahi olsa evrensel kurallarla denetlensin ki burjuvazinin ortak ve dönemsel çıkarlarını zaafa uğratmasın… O zaman bir beyanname imzalamak ve savaştan hırpalanarak çıkmış olan dünya halklarının güvenlik sorununda yüreklerine su serpmek yerinde bir adım olacaktır! İşte İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi bu şartlarda ortaya çıkmıştır…

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi gerçekten de önemli bir hukuksal belgedir. İnsanı devletler karşısında koruyan bu metin, tüm yetersizliğine rağmen burjuvazinin o yıllara dek “insan hakları” konusunda kaleme aldığı en ileri metindir. Yaşama hakkına ilişkin düzenlemelerden işkence ve kötü muameleye dair getirdiği hükümlere, her türlü ayrımcılığın önlenmesi ile ilgili düzenlemelerden, eşitlik ve adalete ilişkin tanımlamalara kadar bu böyledir. Ancak Beyanname gerek hiç bir yaptırım gücü olmaması, gerekse imzacılarının insan hakkı ihlali konusunda sınır tanımayan devletler oluşundan kaynaklı olarak, uygulamada ciddi bir karşılık üretme olanağından yoksun kalmıştır. Gelecekte de ancak ve ancak emperyalist dengelerin gerektirdiği ölçüde ve gerektirdiği zamanlarda devreye sokulacak ve adı anılacak bir belge olarak kalmaya mahkumdur. Zira emperyalist-kapitalist düzen hak ve özgürlüklerin güvencesi değil, kısıtlayıcısı ve koşullar gerektirdiğinde ise yokedicisidir! Sistemin kendi öz ürünü olan faşizm de bunun bir kanıtlaması olmuştur. Bugünün genelleşen polis devleti bunun daha farklı bir kanıtlaması olmaktadır.

10-17 Aralık Dünya İnsan Hakları Haftası…

Her yıl İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin imza edildiği tarih olan 10 Aralık ile başlayan hafta, bütün dünyada İnsan Hakları Haftası olarak kutlanmaktadır. Bu tarihler arasında burjuva düzenin temsilcileri tarafından demeçler yayımlanır, beylik cümlelerle dolu mesajlar iletilir. Ancak bu bir hafta ile sınırlı kalan etkinlikler dizisi ve süslü cümlelerin gerisi büyük bir boşluktur.

Somutlarsak, örneğin bir hafta sonra Türkiye’de de Dünya İnsan Hakları Haftası kutlanacak. Ve muhtemeldir ki sermaye düzeninin sözcüleri yazılı ve görsel basın aracılığı ile türlü açıklamalarda bulunacak. Ancak bütün bunlar Türkiye’de, yani insan haklarının fiilen devlet tarafından ihlal edilmesinin yanı sıra, bu ihlallere kanun gücü kazandırılmış bir ülkede olacaktır.

Sadece son bir kaç yılda yaşananlara göz atalım…

* 12 yaşında bir çocuk, Uğur Kaymaz katledilmiştir. Dahası Kaymaz’ı öldürmekten yargılanan jitemciler serbest bırakılarak, adeta bu coğrafyada genç-yaşlı demeden Kürt öldürmenin yasal olduğu hükmü konmuştur!

* Sokak ortasında linç girişimleri yaşanmış, linç girişimlerine maruz kalanlar gözaltına alınırken, saldırganların sırtı sıvazlanmış ve konu ‘milliyetçi hassasiyetler’ denilerek geçiştirilmiştir.

* Halen F Tipleri açık bulunmakta ve bu cezaevlerinde tecrit, tredman uygulamaları ile her geçen gün derinleşmektedir. Son aylarda devrimci tutsaklara temiz içme suyu verilmeyerek ya da ani ve gece baskını biçiminde gerçekleşen zorunlu sevklerle işkence uygulanmaktadır.

* Polislerin yetkileri yasa yoluyla genişletilmiş ve bu yetki düzenlemesinin üzerinden 6 ay bile geçmeden ardarda polis cinayetleri gündeme gelmiştir. Son olarak İzmirli bir genç “dur” ihtarına uymadığı gerekçe gösterilerek katledilmiştir. Dur ihtarının yapılıp yapılmadığı bile şüphelidir.

* Kürt halkını hedef alan inkar ve imha derinleştirilmektedir. Televizyon kanallarında katledilen insanlar için “ölü ele geçirildi” denilmektedir.

* Sınır ötesi operasyon için tezkere çıkartılmış olup, kardeş halkların katledilmesi meclis onayından geçirilmiştir.

* Kocası tarafından öldürülen bir kadının, kocasının cinsel ısrarına karşı direnmesi, cinayette hafifletici neden olarak dikkate alınmış, böylece benzer cinayetlere cesaretlendirici bir alan yaratılmıştır.

Burada sıralanan sınırlı ve rastgele veriler dahi 10 Aralık günü oynanacak olan orta oyununun gerçekte nasıl bir ikiyüzlülük örneği olduğunu göstermek için yeterlidir. Kapitalist-emperyalist düzen içerisinde insan haklarının gerçek ve kalıcı biçimde korunması mümkün değildir. İşçi ve emekçiler, ezilen halklar bu baskı ve terör düzeninde en ufak hak ve özgürlükleri için dahi dişe diş bir mücadele yürütmekle karşı karşıyadırlar. Hak ve özgürlükler ancak devrimci sınıf mücadelesi içinde elde edilebilir ve ancak bu düzenin alt edilmesi uygulamada gerçek anlamını bulabilir ve gerçek manada kalıcı hale getirilebilir.

 

Polis cinayetine karşı Avcılar’da eylem!

Polis Vazife ve Selahiyetleri Yasası’nın çıkmasıyla birlikte polis kendini güvencede hissederek saldırılarını yoğunlaştırdı. Farklı yerlerde peş peşe birçok ölüm ve işkence olayları meydana geldi. Bunlardan biri de geçtiğimiz hafta Avcılar’da yaşandı. Feyzullah Ete, arkadaşıyla birlikte evinin yakınındaki parkta otururken polislerin saldırısı sonucu yaşamını yitirdi.

Avcılar’da yaşanan bu olay sonrasında polis terörünü lanetlemek için BDSP, DHP, DKD, DTP, EMEP, Halkevleri ve ÖDP tarafından 1 Aralık Cumartesi akşamı bir yürüyüş ve basın açıklaması gerçekleştirildi. Avcılar Belediyesi önünde başlayan yürüyüş sloganlarla Marmara Caddesi’nde Garanti Bankası önüne kadar devam etti. Yürüyüş sırasında “Susma sustukça sıra sana gelecek”, “Faşizme karşı omuz omuza”, “Katil polis hesap verecek”, “Yaşasın halkların kardeşliği” sloganları atıldı.

Yaklaşık 100 kişinin katıldığı eylem burada basın açıklamasının okunmasıyla sona erdi.

Kızıl Bayrak/Esenyurt


İHD: “PVSK öldürüyor!”

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi, 4 Aralık günü Taksim Tramvay Durağı’ndan Galatasaray Lisesi’ne yaptığı bir yürüyüşle polise geniş yetkiler veren yasanın etkisiyle son dönemde artan keyfi uygulama ve ölümlere dikkat çekti. İHD üyeleri yaptıkları yürüyüşle yaşam hakkına saygı istediler.

Yürüyüş boyunca; “Susma, sustukça sıra sana gelecek!”, “İnsan haklarıyla insandır!”, “Yaşamak haktır, ihlallere son!” sloganlarını atan İHD’nin yürüyüşüne Bergama köylülerinin uzun yıllardır sürdürdükleri siyanürle altın arama karşıtı mücadelesinin öncülerinden Oktay Konyar da yer aldı.

Son 6 ayda 5 ölüm...

Açıklamayı okuyan İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri; 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nda 2 Haziran 2006 tarihinde yapılan değişikliklerin ardından yaşanan olaylarda “aşırı güç kulanımından” 5 ölüm olayı yaşandığını belirtti. TİHV kayıtlarına göre geçen yıl; Uğur Çetin, Murat Kasap, Aziz Yargı, Halil Bulut, Fevzi Abik, Aytekin Anavutoğlu isimli altı kişi öldürüldü. Bu yıl içerisinde ise Mustafa Kükçe, Festus Okey, Dariuz Witek, Feyzullah Ete ve Baran Tursun olmak üzere son 6 ay içinde 5’i ölümle sonuçlanan 12 olay yaşandı.

“16. madde yaşama hakkını ihlal ediyor”

Silah kullanma yetkisinin genişletildiği 16. maddenin yaşama hakkı ihlallerinin önünü açtığı ifade edilerek, bu durumun keyfi ve hukuk dışı infazların yaygınlaşmasına neden olduğu belirtildi.

Açıklamada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin çeşitli olaylara ilişkin verdiği kararlar da yaşama hakkının ihlal edildiğinin açık göstergesi olarak sunuldu.

Sanık polisler korunacak...

“Festus Okey ve Ferhat Gerçek olaylarında yapılan soruşturmalardaki eksikler dikkat çekicidir ve daha önce yaşanan yüzlerce olayda olduğu gibi “gerçek” bir yargılamanın yapılmayacağı ve sanık polislerin korunacağı kaygısını güçlendirmektedir” sözlerine yer verilen açıklamanın sonunda; yaşama hakkına dönük saldırılar kınanarak, suç faili polislerin yargılanmaları istendi.

Açıklamada; “PVSK ölüm getirdi!”, “Polisin yetkileri sınırlandırılsın!”, “5 ayda 6 ölüm!”, “Polis dur! Vurma!” dövizlerini taşıyan İHD’lilere Kürk-Kav, EHP, ESP ve TİHV destek verdi.

Kızıl Bayrak/İstanbul