31 Ağustos 2007 Sayı: 2007/34(34)

  Kızıl Bayrak'tan
   İşçi sınıfı saldırıları meşru-militan
mücadeleyle karşılamalıdır!
  Gül Cumhurbaşkanı oldu, düzenin krizi sürüyor...
Hak ve özgürlükler sınıf
mücadelesiyle kazanılabilir!
Grev hakkı sermaye medyasının
hedef tahtasında!
Liberal sol için bir pusula ya da islami
demokratik faşizmin işçi sınıfı ile imtihanı / II
Yüksel Akkaya
Toplu görüşme oyununda sona gelindi...
  Siyonizm destekçilerinin ikiyüzlülüğü!
  Sermayenin saldırılarına karşı taban inisiyatifini geliştirelim...
  Seçimler ve yeni dönem/3
Dinsel gericiliğin güçlenmesinde dış etkenler
  Anayasa değişikliğinin perde arkası
  Tersane İşçileri Birliği Derneği Başkanı Zeynel Nihadioğlu’yla iş cinayetleri üzerine konuştuk…
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Texim işçileri mücadeleyi yükseltiyor!
  Tarım işçilerinin sömürü ve baskıya karşı
örgütlenmekten başka yolu yok!
  4. Mamak Kültür-Sanat Festivali başarıyla gerçekleşti!
  Gerçek barış, sosyalizm uğruna
savaşılarak kazanılır!
  Kürdistan’da AKP’nin oyları
neden yükselişte?
M. Can Yüce
  İdeolojik ve ekonomik zorun konsantrasyonu: Özelleştirmeler
Volkan Yaraşır
  Dünyadan...
  Bir-Kar Gençliği temsilcisi ile konuştuk...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Tersane İşçileri Birliği Derneği Başkanı Zeynel Nihadioğlu’yla iş cinayetleri üzerine konuştuk…

“Canımız ve haklarımız için dişe diş bir mücadele şart!”

- Tersaneler iş cinayetlerinin ve sakat kalmaların çok sık yaşandığı bir alan. Sizce iş kazalarının temel sebebi nedir?

Gemi İnşa Sanayicileri Birliği (GİSBİR) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Bayrak, yakın dönemde kendisiyle yapılan röportajlarda; iş kazalarının temel nedeninin işçilerin ihmalkarlığı olduğunu, “Anadolu’dan gelen kır kökenli işçilerin cahil ve dikkatsiz” olduğunu, kazaların bu nedenle gerçekleştiğini vurgulamıştı. Oysa biz işçiler olarak şunu çok iyi biliyoruz; kazaların temel sebebi işçilerin cahilliği değil, tümüyle tersane patronlarının kâr hırsıdır. Gerekli iş güvenliği tedbirlerini almayan tersane patronları bizleri bile bile ölüme terketmektedir.

İlkel alet ve makinelerle çalışmak zorunda bırakılan işçiler ölümü enselerinde hissediyor. Boru bükmeye yarayan es makinesinden tutun da kaynak motoruna, vinçlerden elektrik kablosuna kadar kullanılan her alet ilkel, yıpranmış ve tehlikeli. Kazaların en önemli nedeni bu. Ayrıca her önüne gelen işçiye her işi yaptırmaları da kazaları oluşturan bir diğer faktördür. Örneğin hiçbir iş deneyimi olmayan işçilere iskele kurdurmak ya da operatörün işi olduğu halde işçiye vinç kullandırmak kazaya sebebiyet veren bir başka etkendir.

Kazaların bir başka nedeni ise işçilerin sırtında bir kene gibi duran taşeronluk sisteminin varlığıdır. Binlerce işçiyi bölen, parçalayan, örgütlenmesinin önünde ciddi bir engel oluşturan taşeronluk sistemi beraberinde iş cinayetlerini doğurmaktadır. Her gemide 10’a yakın taşeronun varlığı ve bunların iş yetiştirme telaşı kaçınılmaz olarak iş kazalarına neden oluyor.

Tersane patronlarının çözebilecekleri bir sorun işçinin hayatını tehlikeye atabiliyor. Örneğin Anadolu Tersanesi’nde 213 No’lu tamir gemisine çıkan merdivenler hem çok dik hem de dar. Buradan bir ay bile olmadan toplam 18 işçi düştü. Biz müdahale ettik, idare savsaklamaya çalıştı. Israrcı olduk, şimdi merdiveni kaldırıp başka bir merdiven yaptılar. Ya da Pendik Askeri Tersanesi’nde yaklaşık iki ay önce gemideki ana trafo patladı. Yaklaşık 20 işçi yaralandı. Çünkü aşırı yüklenilmişti trafoya, patlaması kaçınılmazdı. Oysa çok basit bir çözüm vardı. Bir yerine iki trafo kullanılacaktı. Bu tür önlemlerin dahi alınmadığı tam bir cehennem durumunda tersaneler.

Geçmişte oksijen ya da aygaz tüplerinin patlamasına bağlı ölümler gerçekleşirdi. Onun da çözümü basitti. Patronun 20 YTL para harcayıp ateşi geri tepen tüp başlıkları alması yeterliydi. 20 YTL masraf yapılmadığı için birçok işçi arkadaşımızı kaybettik.

Bir diğer sorun tabii ki iş güvenliği malzemelerinin verilmemesidir. Bu durum yaralanma, sakatlanma, ölümlere neden oluyor. Gözlük verilmediği için onlarca işçinin gözüne her gün çapak kaçıyor. Eldiven, baret ve çelik burunlu ayakkabı da işçilere çok görülüyor. Uzman olmayan kişiler tarafından kurulan iskelelerden düşerek yaşanan ölümlerin sayısı az değildir. Örneğin geçtiğimiz yıl Çiçek Tersanesi’nde Nurdoğan Çelik iskeleden düşerek ağır yaralandı. Hastaneye kaldırılacağı yerde tersane patronları, hiçbir güvenlik malzemesi olmayan Nurdoğan’ın kafasına baret, ayağına çelik burunlu ayakkabı, beline de emniyet kemeri bağladılar. Bir hafta can çekişerek öldü Nurdoğan. 19 yaşındaydı ve yeni evliydi.  İbrahim Dursunlar, Bekir Leventler, Günay Akarsular, Cabbar Ongunlar ve daha birçoklarının hayatı 3 kuruşa bağlı.

Dışarıdan bu şekilde anlatıldığında garip gelebilir, insan dehşete düşebilir. Tıpkı bir korku filmi gibi. Ama yaşananlar tamamen gerçek. İnsanların kafasının ağır malzemeler altında kalarak ezildiği; denize düşen bir işçinin 6 ay sonra çürümüş cesedinin çıkarıldığı; insanların kafasının gövdesinden ayrıldığı, patlamayla ısıdan baretin eriyerek kafatasına yapıştığı ve bir hafta can çekiştikten sonra öldüğü, tam bir cehennem tersaneler. Ve yaşam hakkı başta olmak üzere tüm hakları yok sayılmış 25 bin işçinin çalıştığı bir cehennem...

- İş cinayetlerine karşı işçilerin tepkisi yeterli mi? Tersanelerde ölümlerin durdurulması için neler yapılabilir?

Kuşkusuz havzada yaşanan iş cinayetlerine karşı tepkiler yeterli değil. İşçi arkadaşlar içten içe öfkelenseler de genelde tepki çok fazla değil. Çünkü belli kaygıları ve korkuları var. Eğer bu korkuları bir tarafa bırakılıp öfke örgütlü bir güce dönüşemezse, tersane kapılarından sürekli tabutlar çıkmaya devam edecek. İşçilerin öncelikli kaygısı işsizliktir. Sistemin dayattığı bir korku bu. Ötesinde taşeronluk sisteminin de getirdiği bazı sorunlar var. Bir taşeronda iş cinayetine kurban gitmiş bir işçinin cenazesine diğer taşeronlarda çalışan işçiler duyarsız durabiliyor. Yani iki ayrı taşeronda çalışan işçiler birbirlerinin sorunlarına yabancılaşabiliyor. Öte yandan işçilerde devletten sorunların çözülebileceğine dair beklentiler var. İki hafta önce Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı, tersanelerde denetlemelerde bulundu ve iş kazalarına bağlı ölümlerle ilgili rapor tuttu. Amaç iş kazalarını en aza indirmekmiş. Sonuç ne oldu? İki hafta sonra iki işçi yaşamını yitirdi.

Kuşkusuz tersanelerde yaşanan iş cinayetlerinin baş sorumlusu üç kuruş harcamayarak bizleri ölüme terkeden tersane patronları ve onların örgütü GİSBİR’dir. Onlar bizden çaldıklarıyla lüks villalarda yaşarken, o villalardan işçi ölümlerini umursamazca izliyorlar. Eğlence merkezlerinde bir ayda harcadıkları parayı iş güvenliğine ayırsalar iş kazalarının önemli bir kısmını önleyebilirler. Ama işçi ölümleri onların umurunda değil. Onlar yine gemiyi şampanya patlatarak denize indirecekler. İşçi kanına basarak kurdele kesecekler. Orada yine milletvekilleri ve bakanlar olacak. Ama hiç kimse ölen işçilerin adını dahi anmayacak.

Bizler taleplerimizi haykırırken “işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri alınsın” diyoruz. Bunu söylemek kendi başına bir şey ifade etmiyor. Bu talebimizi yükseltirken tersane patronlarının öyle kolayından adım atmayacağı açık. Yapılabilecek tek şey örgütlenmek ve kararlı bir mücadele yürütmektir. Derneğimiz bunun için vardır. İşçiler, Tersane İşçileri Birliği çatısı altında örgütlü mücadeleye atılmalıdır. Bu havzada diğer sorunlarda dahil iş güvenliği konusunda 25 bin işçi ne zaman söz söyler, o zaman sorun bir nebze olsun çözülebilir.

Tersane İşçileri Birliği olarak diyoruz ki, örgütlü ve dişe diş bir mücadeleyle iş güvenliği tedbirlerini aldırmak da yetmez. Aynı zamanda bizim parçalarımızın toplandığı tersanelerde, bizi ölüme ve sefalete mahkum eden patronların düzenini parçalamak gibi temelli bir görevimiz var.


“Tersanelerde iş cinayetine son!”

Tersanelerde iş cinayetleri sürüyor. 21 Ağustos günü Torgem Tersanesi’nde elektrik çarpması sonucu ölen arkadaşımız Cabbar Ongun’dan sonra 23 Ağustos günü de Selah Tersanesi’nde Güney Akarsu adlı bir arkadaşımızı iş cinayetine kurban verdik.

İş cinayetlerini protesto etmek amacıyla 25 Ağustos günü saat 07.30’da Selah Tersanesi’ne yakın bir yerde kortej oluşturarak sloganlar eşliğinde yürüdük. TİB-DER olarak “Artık yeter iş cinayetlerine son!” şiarlı pankartımızı açarak, sloganlarımızı haykırarak polis yığınağının ortasından geçtik. Tersane Caddesi’nin bir şeridini kapatarak Selah Tersanesi’nin önüne geldik. “Katil GİSBİR, katil Selah hesap verecek!”, “Artık ölmek istemiyoruz!”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “Tersane işçisi köle değildir!” sloganlarımızı gür bir şekilde haykırdık. Ajitasyon konuşmaları yaparak, tersane işçilerini iş cinayetlerine artık dur demeye çağırdık. Uzun süren konuşmaların ardından basın metnini TİB-DER Başkanı Zeynel Nihadioğlu okudu. Açıklamada şunlar söylendi:

“Bütün bu yaşanan iş cinayetlerinin ve hak gasplarının baş sorumlusu GİSBİR’dir. Onlar 40 ayrı tersanenin patronları olarak bizim çalışma hayatımızı cehenneme çevirmek için Gemi İnşa Sanayicileri Birliği’nde örgütlendiler. Bütün hak gasplarını oradan örgütledikleri gibi, iş güvenliği tedbirlerinin alınmaması da onların eseridir. Tersanelerde Cabbar’ı da, Günay’ı da ve daha birçok arkadaşı katledenler Gemi İnşa Sanayicileri Birliği’dir. İnşa edilip denize indirilen her gemide biz işçilerin kanı bulunuyor. Tersane patronları da dökülen bu işçi kanları üzerinden servetlerine servet katıyorlar. Bütün mülklerinde işçi kanı bulunuyor. Bizler Tersane İşçileri Birliği olarak yaşanan bu katliamlara sessiz kalmayacağız...”

Basın metninin okunmasından sonra kortej oluşturarak sloganlar eşliğinde yürüyüşe geçtik. Tuzla Gemi’nin önünde eylemimizi bitirdik. Eyleme 50 tersane işçisi katıldı.

Limter-İş de bizimle aynı saatte Selah Tersanesi önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamayı önce Limter-İş yaptı. Limter-İş, açıklamamız bitene kadar oradan ayrılmayacağını açıkladı. Yer yer sloganların ortaklaştığı açıklama yaklaşık bir saat sürdü.

Tersane İşçileri Birliği Derneği