8 Haziran 2007 Sayı: 2007/22(22)

  Kızıl Bayrk'tan
   Devrimci mücadele çağrısını gür sesle
yükseltmenin zamanıdır!
  Polis terörüne yol veren yasa meclisten geçti…
BDSP bağımsız devrimci sosyalist adaylarını açıkladı...
“Sınır ötesi operasyon” tartışmaları
Rant kavgası nedeniyle DYP-ANAP birleşmesinin sonu geldi!
Dinar’da ortaya saçılan pislik!
  Düzen partileri söylemde bile asgari ücretin adını anmıyorlar...
  ÖSS’ye ve geleceksizliğe karşı Liselilerin Sesi yükseliyor!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Ne seçim, ne meclis, ne Amerikancı-İMF’ci kokuşmuş düzen partileri!.. Çözüm işçilerin ve emekçilerin devrimci ücadelesinde!..
  BDSP’nin seçim çalışmalarından.
  G8 protestolarından...
  G8 günlüğünden...
“Direniş verimlidir!”
  Artık örgütlenme zamanı / Mumia Abu-Jamal.
  Lübnan’da çatışmalar devam ediyor!
  Seçimler ve devrimci yurtsever tavır / III - M. Can Yüce
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu´nun Seçim Bildirgesi...

 

Ne seçim, ne meclis, ne Amerikancı-İMF’ci kokuşmuş düzen partileri!.. Çözüm işçilerin ve emekçilerin devrimci mücadelesinde!..

Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!

Gündemde yeni bir erken genel seçim var. Kimin yöneteceğine güya halkın karar vereceği bu orta oyununa egemenler “demokrasi” diyorlar. Oysa beş yıla yakın bir süredir işbirlikçi sermaye sınıfının ve İMF’nin bir dediğini iki etmeyen, böylece emekçilere kan kusturan bugünkü hükümet ve parlamento gidecek, yerine emekçi düşmanı saldırılara kalınan yerden devam edecek bir yenisi gelecek. Hepsi bu! Bu demokrasi değil, fakat rezilce bir aldatmacadır.

Onyıllardır bu ülkeyi hep onlar, asalak sermaye sınıfının temcilcileri yönetti. Sağıyla, sözde soluyla, faşist milliyetçisi, islamcısı ve liberaliyle, sermaye düzeninin tüm partileri, sırayla hükümetler kurdular. Peki bugüne kadar hangi sorunumuzu çözdüler? Emeğiyle geçinenler açlıktan, işsizlikten ve sefaletten mi kurtuldu? Temel demokratik hak ve özgürlüklerimiz mi tanındı? Ülkemiz üzerindeki utanç verici emperyalist kölelik mi son buldu? İktisadi krizlerler, yolsuzluk ve hırsızlık, çürüme ve yozlaşma mı bitti? Bu düzen, bu düzenin kokuşmuş partileri, emekçilere bugüne kadar ne verdiler? Bundan sonra ne verebilirler?

“Seçim”, “demokrasi”, “hür parlamenter rejim” maskeleri altında oynanan bütün bu oyunlar, sömürü çarkını döndürmek, bu kokuşmuş düzeni ayakta tutmak içindir. Bu düzende hak ve hukuk da, özgürlük ve demokrasi de, yalnızca bir avuç asalak sömürücü içindir. Herşey onların servetine servet katıp sefahat içinde yaşamasına göre düzenlenmiştir. Bu sömürü düzeninde biz işçilere ve emekçilere tanınan biricik özgürlük, köle gibi çalışıp sefalet içinde sürünme “özgürlüğü”dür.

İşbirlikçi sermaye düzeni yoksulluğumuzu katmerleştiriyor!

Tüm yaşadıklarımızın baş sorumlusu, emperyalizme göbekten bağlı işbirlikçi büyük burjuvazidir, onun kokuşmuş kapitalist düzenidir. Devletiyle, hükümetiyle, parlamentosuyla, partileriyle onun adına ülkeyi yönetenlerdir. Amerikancı sermaye iktidarının yarattığı tablo ortadadır. Sefaletimizin vardığı boyutlar ortadadır.

Son AKP hükümeti döneminde, tüm cumhuriyet döneminin en büyük borç ödemleri yapılmıştır. Fakat buna rağmen toplam dış borç yükü bugün itibariyle 210 milyar doların üstüne çıkmış durumdadır. Bu, son 16 yılda dörde ve son 6 yılda neredeyse ikiye katlanan bir borç yükü demektir. Üstelik bu borç rakamına devlet bütçesinin önemli bir bölümünü faiz ödemesi olarak yutan iç borçlar da dahil değildir.

Ödendikçe büyüyen bu borç tablosu bile kendi başına Türkiye’nin kapitalist ekonomisinin iflasını gösterir. Doğrudan ve dolaylı vergi soygunuyla emekçiden alınanlar, borç faizi olarak düzenli biçimde yerli ve yabancı sermayeye aktarılıyor. Bunun sonu gelmiyor, gelecek gibi de görünmüyor. Bu, Türkiye’nin soluğunun kesilmesidir. Bu, emekçilerin kanının emilmesidir.

Ülkede servet-sefalet uçurumu büyüdükçe büyüyor. Bir yandan yeni dolar milyarderleri, öte yandan milyonların yoksuluğu ve sefaleti!.. Türkiye’nin bugünkü gerçeği işte budur. Resmi rakamlara göre bile milyonlarca insanımız açlık, 20 milyon insanımız yoksulluk sınırında yaşıyor. Çalışan her iki kişiden biri sosyal güvenceden tümüyle yoksun. İşsizlik had safhada ve bu, işi olan insanımızı da açlık sınırında ve kölece koşullarda çalıştırmak için kullanılıyor. Eğitim, sağlık gibi temel haklar sistemli biçimde gaspediliyor. “Paran yoksa okuma, paran yoksa hasta kal ve öl” diyor sermaye iktidarı bize. İşçilerin ve memurların gerçek ücret ve maaşları sürekli biçimde düşürülüyor. İMF politikalarıyla ülke tarımı çökertilmiş, emekçi köylülük yıkıma sürüklenmiş durumda.

Eğitimden, sağlıktan, tarımdan, altyapı hizmetlerinden, ücretlerden kıstıkça kıstılar. Bizden kıstıklarıyla borç faizi ödediler, batan banka ve şirketleri kurtardılar. Biz yoksullaştıkça sermaye palazlandı. Biz ürettikçe tufeyli takımının kasaları doldu. Biz sefalet içinde acı çekerken, onlar büyüyen servetler üzerinden sefa sürdüler.

Bu düzenin çarkı işte böyle dönüyor, bu düzende işler işte böyle yürüyor...

Amerikancı/İMF’ci sermaye partilerinin programları bir ve aynıdır!

Emperyalizme göbekten bağlı asalak sermaye sınıfı, bu düzenin gerçek efendisidir. Tüm devlet iktidarı onun tekelinde ve hizmetindedir. Yönetime yön veren halkın iradesi, istek ve ihtiyaçları değil, fakat yerli ve yabancı sermayedarların istek, ihtiyaç ve çıkarlarıdır. Seçim oyunu sonunda kim seçilirse seçilsin, onların programı uygulanacak, bunu hepimiz biliyoruz. Bu düzen altında bugüne kadar işler böyle yürüdü, bu düzen ayakta kaldıkça da böyle yürüyecek...

Burjuva siyaseti, hizmetinde olduğu asalak sermaye sınıfı gibi, yozlaşmış ve çürümüş çıkar çetelerinin rant kapısına dönüşmüştür. Bu hırsız ve düzenbazların ne dediklerine değil, ne yaptıklarına bakın! Hepsi Amerikancı, hepsi İMF’ci, hepsi özelleştirmecidir. Hepsi işbirlikçi burjuvazinin ve emperyalistlerin hizmetindedir. Hepsi emeğin düşmanı, hepsi sermaye uşağıdır.

Onların programları bir ve aynıdır. Bu, işbirlikçi sermayenin ve emperyalist efendilerinin baskı, sömürü ve yağma programıdır. Demokrasi adı altında sahnelenen seçim oyunuyla amaçlanan, bu çıkar çetelerinden birinin ya da birkaçının başa geçerek, “millet iradesi” yaftası altında bu sömürü ve yağma düzenini bir dönem daha sürdürmesidir.

Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!

Bugüne kadar seçim oyununda kim kazanırsa kazansın, kaybeden hep biz işçi ve emekçiler olduk. Oysa onların sömürü ve zulüm üzerine kurdukları bu düzene hiç de mecbur ve mahkum değiliz. Bizim kendi devrimci alternatifimiz, buna dayalı devrimci çıkış yolumuz var.

Yapmamız gereken, kendi kaderimizi ellerimize almaktır. Mücadele yolunu tutarak sömürücü haramilerin, soyguncuların, hortumcuların, çetelerin düzenine başkaldırmaktır. Özgürlük ve bağımsızlık için, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya için kavgaya atılmaktır. Bu çürümüş sömürü düzenini yıkıp, yerine işçi ve emekçilerin gerçek anlamda söz, karar ve iktidar sahibi olduğu yeni bir düzeni, sosyalizmi kurmaktır.

Bunun için, mevcut düzeni tüm kurumlarıyla reddetmeli, işçilerin ve emekçilerin her düzeydeki iktidarını temsil edecek sosyalist bir işçi ve emekçi cumhuriyeti için savaşmalıyız! Bunun için, emperyalistlerin ve büyük burjuvazinin elindeki bütün bir kapitalist mülkiyete el konulması, bu sömürücü asalaklara ait tüm zenginliklerin halka malledilmesi ve tüm toplumun hizmetinde kullanılması için mücadele etmeliyiz.

Bu bizim için tek gerçek seçenek, biricik gerçek kurtuluş yolu ve çaresidir.

Amerikancı düzen partilerinden hesap soralım!

Bu amaçla, işçi ve emekçilerin bağımsız devrimci sosyalist adayları; “Kokuşmuş düzen partilerine oy verme, hesap sor!”; “Bizi sömürü ve sefalete mahkum edenlerden, ülkeyi emperyalizme peşkeş çekenlerden, savaş borazanlığı yapanlardan hesap sor!”, “Çözüm ne seçimde ne mecliste, çözüm işçi ve emekçilerin devrimci sınıf mücadelesinde! Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!” şiarlarıyla seçimlere katılıyorlar.

Onlar oy avcılığı için değil, fakat yalnızca bu düzenin içyüzünü sergilemek ve gerçek çözüm yolunu göstermek için seçimlere katılıyorlar. Sınıfın bağımsız devrimci adayları sınıfın devrimci programını savunuyorlar; sınıfın, emekçilerin ve tüm ezilenlerin taleplerini haykırıyorlar. Bizi bağımsız devrimci sınıf örgütlülüğü ve militan mücadele yoluyla bu kokuşmuş düzeni yıkmaya, yerine eşitliğe ve gerçek özgürlüğe dayalı bir toplum kurmaya çağırıyorlar.

Kahrolsun kokuşmuş sermaye diktatörlüğü!

Yaşasın sosyalist işçi-emekçi cumhuriyeti!


 

Bu düzenin ipleri emperyalist efendilerin ellerindedir!..

Gerçek bağımsızlık için emperyalist kölelik zincirlerini kırmalıyız!

Türkiye yarım asırdan fazladır Ankara’dan değil, fakat emperyalist merkezlerden yönetiliyor. Ülkemizde iktidarın ipleri emperyalistlerin ellerindedir. Sermaye devleti tüm temel kurumlarıyla emperyalist merkezlerin denetimi altındadır. Bu ülkenin ekonomisine ve maliyesine İMF ve Dünya Bankası, siyasetine ABD ve AB, ordusuna Pentagon ve NATO yön vermektedir. Medyası onların denetiminde, kültürü onların egemenliği altındadır. MİT’i, kontr-gerillayı, sendika ağalarını, dış politika ve ekonomi uzmanlarını, parti liderlerini onlar eğitmekte, hazırlamakta, açık ya da dolaylı yönlendirmelerle başa getirmektedirler. Bütün düzen partilerinin kâbesi emperyalist güç odaklarıdır; çünkü emperyalistlerin onayından geçmeyenler, desteğini alamayanlar bu ülkede hükümet olamaz. Hükümet programları her zaman emperyalist güç odaklarının istek, dayatma ve beklentileri gözetilerek hazırlanır. İşçinin asgari ücretini, memur maaşını, buğday fiyatını, haraç mezat satılacak KİT’leri onlar tespit eder.

Ülkemiz emperyalizmin bölgesel bir savaş üssü durumundadır. Türkiye’nin dört bir yanı ABD ve NATO’ya ait askeri üs ve tesislerle donatılmıştır. ABD’li haydutlar uzun yıllar boyunca topraklarımızdan kaldırdıkları uçaklarla bölge halklarının tepesine günü birlik bomba yağdırmışlardır.

Emperyalist siyasal köleliğin temeli emperyalist ekonomik ve mali köleliktir. İkincisini kırmadan birincisini gerçek anlamda kırmak olanağı yoktur. Bu köleliğin sınıfsal dayanağı işbirlikçi burjuvazidir, onun şu ya da bu görünüm altındaki iktidarıdır. Emperyalizme göbekten bağlı işbirlikçi sermaye sınıfı ve onun iktidarı varoldukça ülkemizin bağımsızlığı ve egemenliği, bölge ve dünya halkları ile barış, eşitlik ve kardeşlik temeline dayalı ilişkiler hayaldir. Onların iktidarı bölgede ve dünyada halklar arasında kalıcı barışın önündeki temel engeldir.

Dolayısıyla, sermaye iktidarını ve gerisindeki emperyalizmi hedef almayan hiçbir mücadele, parti ve program bağımsızlıkçı olamaz. Gerçek bağımsızlık ve egemenlik, ancak sermaye iktidarına son vermekle mümkündür. Emperyalist kölelik ancak toplumsal bir devrimle altedilebilir.

Bu topraklarda bağımsızlık bayrağı işçi sınıfının ellerindedir. İMF’nin yıkım, ABD’li haydutların savaş programına karşı tek gerçek alternatif, sınıfın devrimci partisinin sosyalizm programıdır.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu; gerçek bağımsızlık ve egemenlik yolunda ilerleme hedefine sıkı sıkıya bağlı olarak, tüm işçi ve emekçileri aşağıdaki acil talepler için derhal mücadeleye çağırır:

? Dış ve iç borç ödemeleri durdurulsun! Tüm borçlar geçersiz sayılsın!

? İMF, DB, DTÖ vb. emperyalist kuruluşlarla kölece ilişkilere son!

? Emperyalistlerle açık-gizli tüm kölelik anlaşmaları iptal edilsin!

? Tüm NATO ve ABD üsleri kapatılsın!

? NATO, AB, AGİT vb. emperyalist kuruluşlarla tüm ilişkilere son!

? Emperyalist savaşa ve saldırganlığa hayır!

Kahrolsun emperyalizm!

Yaşasın bağımsız sosyalist Türkiye!


Ne düzen partileri, ne seçimler, ne AB’ye uyum kriterleri!..

Hak ve özgürlüklerimiz için dişe diş mücadele!

Onyıldır bu ülkede vahşi sömürü koşullarına azgın bir devlet terörü eşlik ediyor. Ordusuyla, polisiyle, kontr-gerillasıyla, eli kanlı sivil faşist tetikçileriyle bu ülkede hep devlet terörü egemendir. Her zaman baskı ve zorbalık iktidardadır. Sermaye devleti hak ve özgürlük isteyenin karşısına işkence ve katliamlarla çıkıyor.

Bu ülkede devrimci toplumsal muhalefet, işçi hareketi ve halkların özgürlük ve eşitlik talepleri hep baskı, zorbalık ve yasaklarla bastırılmaya çalışıldı. 12 Mart ve 12 Eylül askeri faşist darbeleri bunun için yapıldı. Bugünkü devasa baskı ve terör aygıtı bunun için yaratıldı. Başta 12 Eylül anayasası olmak üzere sayısız faşist yasal düzenleme bunun için yapıldı. Sistematik işkence, sayısı binleri aşan yargısız infazlar ve gözaltında kaybetmeler, zindan katliamları, F tipi hücreler, hepsi bu aynı amaca yönelikti. Sağıyla soluyla hükümet olan tüm düzen partileri, sermayenin terör cumhuriyetinin bu kanlı programını uyguladılar. Onların utanmadan adına “demokrasi” dedikleri, gerçekte bu kanlı tarihsel suç tablosudur.

Onların sözde demokrasisi derin sınıfsal eşitsizlikler ve zorbalık üzerine kuruludur. Onların demokrasisi azgın sömürüye ve soyguna, işsizliğe ve yoksulluğa katlanıp kölece boyun eğmemizdir. Bir tarafta açlık sınırında işsiz, eğitimsiz ve geleceksiz bırakılan milyonlar, diğer tarafta herşeye el koyan bir avuç sömürücü! İşte onların demokrasisi budur!..

Sermaye iktidarı bu kanlı tablonun üstünü bir süreliğine AB’ye uyum yasalarıyla örtmeye çalıştı. İğreti rötuşlara dayalı bazı yasal düzenlemeleri demokratik hak ve özgürlüklerin tanınması olarak yutturmak istedi. Ama bütün bu aldatıcı AB makyajı sermaye düzeni gerçeğine birkaç yıl bile dayanamadı. Ardı arkası kesilmeyen yeni yasal düzenlemelerle durum eskisinden beter hale getirildi. Baskı, terör ve yasaklar düzeni yeniden tahkim edildi. AB’yle birlikte ülkeye demokrasi gelecek masalları ise artık dillerden bile düşmüş durumda.

İşbirlikçi burjuvaziden ve emperyalist efendilerinden hak ve özgürlük bahşetmelerini beklemek bile bile kendini aldatmaktır. Zira onlar sorunun çözümü olmak bir yana bizzat kaynağıdırlar. Tüm bu baskı, terör ve yasaklar sistemi tam da onların sömürü ve talan düzeni sorunsuzca ve engelsizce işleyebilsin diyedir.

Çözüm, temel hak ve özgürlüklerimizi devrimci sınıf mücadelesinin gücüyle söke söke almaktır. Grevlerimiz yasaklanıyorsa yasakları hiçe sayarak direnmektir. Gösterilerimiz yasaklanıyorsa alanları yasaklara rağmen fethetmektir (son 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkılarak yapıldığı gibi). Süreklileşen baskı, terör, işkence ve katliamlara karşı harekete geçmek, hesap sormaktır. Gaspedilmek istenen haklarımızı dişe diş bir mücadeleyle savunmasını bilmektir. Çözüm direnmektir, çözüm hak ve özgürlükler için yiğitçe savaşmaktır!..

Demokratik hak ve özgürlüklerimizi ancak sermaye iktidarına karşı savaşarak kazanabiliriz. Bu mücadelenin kararlı ve tutarlı öncüleri işçi sınıfı devrimcileridir. Onlar, çözüm sömürücülerin iktidarına karşı işçi sınıfının devrimci iktidarıdır diyorlar. Emekçileri sınıfın komünist işçi partisi önderliğinde hak ve özgürlükler mücadelesini yükseltmeye, bu mücadeleyi bugünkü baskı ve sömürü düzenini tarihe gömme mücadelesiyle birleştirmeye çağırıyorlar.

Gerçek demokrasi mücadelesinin bir devrim ve iktidar mücadelesi olduğunun bilincinde olan Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu; işçileri ve emekçileri, aşağıdaki acil demokratik hak ve özgürlükler uğruna mücadeleyi yükseltmeye çağırır:

? Sınırsız söz, basın, örgütlenme ve gösteri özgürlüğü!

? Tüm çalışanlara grevli ve toplusözleşmeli sendika hakkı!

? MGK, Kriz Yönetim Merkezi, DGM’ler ve askeri yargı feshedilsin!

? Tüm faşist-militarist kurumlar dağıtılsın!

? Sıkıyönetim, Olağanüstü Hal, Anti-terör ve İller İdaresi vb. tüm faşist yasalar iptal edilsin!

? Katliamcılar, işkenceciler ve hırsızlar halka açık mahkemelerde yargılansın!

? F Tipi Hücreler yıkılsın, tutsaklara özgürlük!

? Kürt halkına özgürlük!


Ulusal baskıya, eşitsizliğe ve inkarcılığa son!

Özgürlük, eşitlik, gönüllü birlik!

Bu düzen ulusal baskı ve eşitsizlikler üzerine kuruludur. Sermaye iktidarı altında bu topraklar adeta bir halklar hapishanesine dönüşmüştür. Kürdüyle, Lazıyla, Ermenisiyle, Rumuyla, Çerkeziyle, Arabıyla, Gürcüsüyle, Romanıyla bu toprakların zenginliğini oluşturan çeşitli halkların ulusal kimlikleri, dilleri ve kültürel değerleri yok sayılmıştır. Irkçılık, inkarcılık, halklara düşmanlık ve şovenizm, sermaye düzeninin ve devletinin harcı olmuş, halklar insanlık dışı baskı ve zorbalıklara maruz kalmıştır. Kardeş Kürt halkının ulusal özgürlük ve eşitlik istemi her seferinde kanlı katliamlarla bastırılmıştır.

Sermaye iktidarı altında bu topraklarda halkların eşit ve gönüllü birliği sağlanamaz. Bu düzenin bütün partileri halklar karşısında zorbalığı, inkarcılığı, şovenizmi savunmaktadır. Sermaye iktidarı altında bu ülke halklar hapishanesi olmaya devam edecek, inkarcılık ve asimilasyon, ulusal baskı ve zulüm sürecektir.

Bundan kurtulmanın yolu, tüm milliyetlerden emekçilerin işçi sınıfının devrimci bayrağı altında birleşmesinden geçmektedir. Bu topraklarda halkların gerçek özgürlüğe ve tam eşitliğe dayalı gönüllü birliği ancak bu bayrak altında savaşılarak kazanılabilir. Halkların devrimci birliği, sermaye iktidarı ve emperyalistler yenilgiye uğratılarak elde edilebilir.

? Her türlü ulusal baskı, eşitsizlik ve ayrıcalığa son!

? Kürt ulusuna kendi kaderini tayin hakkı!

? Tüm dillerin tam hak eşitliği! Anadilinde eğitim hakkı!

? Tüm azınlık milliyetlere kendi dillerini ve kültürlerini kullanma, koruma ve geliştirme hak ve olanağı.

Özgürlük ve eşitlik sosyalizmle gelecek!


Sömürü düzeninde gençliğin geleceği yoktur!

Gençlik gelecek gelecek sosyalizmdir!..

Sermaye iktidarı emeğe olduğu kadar gençliğe de düşmandır. Gençliği çok yönlü bir baskı ve kuşatma altında tutmaktadır. Çünkü sömürücü asalaklar, gençliğin dinamizminden öcü gibi korkmaktadırlar. Çünkü sermaye iktidarı, gençliğin enerjisi, dinamizmi ve yaratıcılığıyla toplumsal yaşama katılmasından, böylece devrimcileşmesinden korkmaktadır. Çünkü bu düzenin, gençliğin haklı ve meşru taleplerini karşılama olanağı yoktur.

Gençlik; herkese parasız, bilimsel demokratik, anadilde eğitim hakkı istiyor. Sermaye düzeni ise üniversiteleri emekçi çocuklarının yüzüne kapatıyor, eğitimi paralı hale getiriyor, gerici, şoven ve yoz bir eğitim dayatıyor.

Gençlik; herkese iş, herkese insanca yaşamaya yeterli ücret istiyor. Sermaye düzeni ise işşizlik ve sefalet ücreti, ağır çalışma koşulları sunuyor.

Gençlik; özgürlük, adalet, eşitlik, söz hakkı istiyor. Sermaye düzeni ise faşist terörle, baskılarla, işkence ve katliamlarla, disiplin cezalarıyla, YÖK’üyle, polisiyle gençliğin karşısına dikiliyor.

Gençlik; cehaletten kurtulmak, aydınlanmak, her açıdan özgürleşmek istiyor. Sermaye düzeni ise gerici yoz burjuva kültürüyle gençliği uyuşturuyor; ona bencilliği, bunalımı, umutsuzluğu, düşkünleşmeyi, uyuşturucu bağımlılığını ve alkolizmi dayatıyor.

Gençlik; özgürlük, eşitlik, barış ve kardeşlik istiyor. Amerikancı sermaye iktidarı ise emperyalizmin sefil çıkarları için gençliği savaşa sürüyor.

Gençlik; sömürüsüz bir dünya, özgür bir ülke, halkların barış içinde kardeşçe yaşadığı bir gelecek istiyor. Kapitalist düzen ise sömürü, savaş ve zorbalık üretmeye, böylece gençliğin geleceğini tümden karartmaya devam ediyor.

Bu düzen gençliğe barış içinde bir dünya, insanca yaşanacak bir gelecek sunamaz.

Gençlik, haklı taleplerine ulaşmak için kaderini kendi ellerine almalı, karşısına engel olarak dikilen bu köhnemiş düzeni ortadan kaldırmak mücadelesine kendi cephesinden katılmalıdır.

Gençlik, emperyalist haydutlara ve sömürücü asalaklara karşı işçi sınıfının ve ezilen halkların safında yer almalı, onlarla birlikte savaşmalıdır.


Emekçi kadın bu düzende çifte baskı ve sömürü altında yaşıyor; eziliyor, horlanıyor, ikinci sınıf insan muamelesi görüyor...

Kadının kurtuluşu emeğin kurtuluşu mücadelesinden ayrılamaz!

Çalışma yaşamında kendilerine en az yer verilenler onlar... Daha düşük ücretlerle çalışmak zorunda bırakılanlar onlar... Tarlada, fabrikada, evde, işyerinde ter döküp de toplumsal yaşamın dışına itilenler onlar... Evin/ev işlerinin uysal kölesi yapılanlar onlar... Eğitim göremeyenler içinde çoğunluk, yönetim kademelerinde azınlık olanlar onlar... Kendini geliştirme, söz ve karar verme hakları ellerinden alınanlar onlar... Sefalet ücretleriyle ve sosyal güvenceden yoksun olarak yaşamak zorunda olmanın yükünü, sıkıntısını en çok çekenler onlar... Sokakta, işyerinde her türlü cinsel baskı ve şiddete, ayrımcılığa maruz kalanlar onlar... Gericilerin, din tacirlerinin kapatıp susturarak, burjuvazinin cinsel obje olarak pazara sürerek aşağıladığı onlar... Bedenini bir mal gibi satmaya, fuhuş bataklığına çekilmeye zorlananlar onlar... Savaşın yıkımı ve faşizmin beyaz terörü karşında insan olarak, ana, eş ve kardeş olarak en büyük acıyı yaşayanlar onlar… İşgal ordularınca tecavüzlere uğrayanlar, cephe gerisinin yükünü çekenler onlar...

Onlar, ezilenler ordusunun yarısını oluşturan kadınlar... Çifte sömürünün ve köleliğin prangalarını yüzyıllardır boyunlarında taşıyanlar...

Düzen partilerine verilen her oy, kadınlar üzerindeki çifte köleliğin perçinlenmesi demektir. Düzen partilerine verilen her oy, bu aşağılamanın sürmesi demektir.

Kadının özgürlüğü, toplumun özgürlüğü demektir. Kadının özgürlüğü, emeğin özgürlüğü demektir. Kadın ancak sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyada gerçekten özgür olabilir.

Emekçi kadınlar! Maruz kaldığınız çifte sömürü ve kölelik koşullarına ancak toplumsal bir devrim son verebilir. Sizleri düzen, düzen partileri, yasalar, vaadler değil, ancak böyle bir mücadele özgürleştirir.

Ya çifte köleliğin zincirini parçalamak için mücadelenin en ön saflarında yer alarak bir kişilik ve kimlik kazanmak, ya da her gün daha ağır bedeller ödeyerek hiçleşmek! Bizden sonraki nesillere ya özgürlüğün ateşini, ya da kölelik zincirlerimizi miras bırakmak!

Emekçi kadını bekleyen gerçek seçim işte budur.

? Toplumsal hayatın tüm alanlarında kadın-erkek eşitliği!

? Kadınlar üzerindeki her türlü baskıya, eşitsizliğe ve cinsel ayrımcılığa son!

? Eşit işe eşit ücret!


 

Onlar, İMF-TÜSİAD yıkım programlarına devam etmek, yoksulluğumuzu ve köleliğimizi katmerleştirmek, şovenizmi ve ırkçı kudurganlığı beslemek ve kardeş halklara karşı emperyalimizmin safında savaşmak için bizden oy istiyorlar!..

Amerikancı-İMF’ci kokuşmuş düzen partilerine oy verme, hesap sor!

Sorunlarımızı ne kokuşmuş düzen partileri, ne seçimler, ne hükümetler, ne parlamento çözebilir. Sorunlarımızı ancak kendi gücümüz ve mücadelemizle çözebiliriz, insanca yaşanılır bir geleceği ancak kendi ellerimizle kurabiliriz. Bunun için kenetlenip sömürücü asalakların saltanatına son vermekten başka bir seçeneğimiz yok.

Bizi bekleyen seçim apaçık ortadadır: Ya, sefalet içinde ve baskı altında diz çökerek, hergün daha ağır bedeller ödeyerek köle gibi yaşayacağız. Ya da artık yeter deyip ayağa kalkarak, özgürlüğümüz ve geleceğimiz için dövüşeceğiz!

Başkaca bir yol, başkaca bir seçim yoktur!..

İşçi sınıfının devrimci sosyalist adayları, gerçek çözümün yolunu göstermek, bu düzenin içyüzünü ve kirli oyunlarını teşhir etmek için seçimlere katılıyorlar. Sınıfın devrimci sosyalist adayları sömürü, soygun, talan düzenine karşı işçi sınıfının ve emekçilerin çıkarlarını temsil ediyor, onların taleplerini savunuyorlar. Sınıfın bağımsız devrimci sosyalist adayları, emekçileri sınıfın komünist partisi saflarında örgütlenmeye ve mücadele etmeye çağırıyorlar.

Bu çağrı, asalak sermaye sınıfına karşı kesintisiz bir örgütlü mücadele yürüten sınıf bilinçli işçilerin ve sınıf devrimcilerinin çağrısıdır.

Bu çağrı, temel hak ve özgürlüklerimizi kopararak alma, geleceği birlikte kurma çağrısıdır.

Bu çağrı, emperyalist haydutların haksız ve kirli savaşlarına karşı emekçi halkların yanında ve işçi sınıfının saflarında mücadele etme çağrısıdır.

Bu çağrı, kapitalizmin yıkım ve savaş programına karşı işçi sınıfının devrimci programı ve kurtuluş bayrağı altında birleşme çağrısıdır.

Bu çağrı, kapitalizmin savaş ve yıkım düzenine karşı savaşsız, sömürüsüz bir dünya için, devrim ve sosyalizm için mücadele çağrısıdır.

Bu çağrı, ezilen ve sömürülen milyonlara aşağıdaki acil talepleri için ayağa kalkma ve devrimci şiarlar etrafında birleşme çağrısıdır.

? Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!

? 7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası!

? İnsanca yaşamaya yeterli, vergiden muaf asgari ücret!

? Tüm çalışanlar için genel sigorta hakkı!

? Herkese parasız sağlık hizmeti!

? Herkese her düzeyde parasız eğitim!

? Herkese sağlığa ve ihtiyaca uygun ucuz konut!

? Topraksız ve az topraklı köylüye toprak!

? Emekçi köylünün her türlü borç yükü geçersiz sayılsın!

? Her türlü dolaylı vergi kaldırılsın! Artan oranlı gelir ve servet vergisi!

? Özelleştirmeye, taşeronlaştırmaya, esnek üretime hayır!

Kahrolsun sermaye diktatörlüğü!

Yaşasın sosyalist işçi-emekçi iktidarı!

İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!


 

Sınıfa karşı sınıf, düzene karşı devrim, kapitalizme karşı sosyalizm!

Geleceğimizi kendi ellerimize alalım!

On milyonlarca işçiyi emekçiyi sefalete, açlığa, işşizliğe mahkum edenler, bizden oy istiyorlar!

Ülkeyi İMF direktifleriyle yönetip yoksulluğumuzu katmerleştirenler, ülke kaynaklarını emperyalistlere peşkeş çekenler, bu ülkeyi Amerika’ın çiftliğine dönüştürenler, bizden oy istiyorlar!

“Zarar ediyor” deyip KİT’leri haraç mezat satılığa çıkaranlar, bu yolla yüzbinlerce işçiyi işinden edenler, bizden oy istiyorlar!

İşçi sınıfını ve emekçileri ağır sömürüye ve kölece çalışma koşullarına mahkum edenler, bizden oy istiyorlar!

Emperyalistler karşısında diz çöküp emekçiler ve kardeş halklar karşısında cellat kesilenler bizden oy istiyorlar!

Üç kuruş karşılığında gençlerimizin kanını emperyalizme pazarlayanlar, ABD uşaklığı yolunda kardeş halkların katledilmesine alet olanlar, bizden oy istiyorlar!

Demokratik hak ve özgürlüklerimize azgınca saldıranlar, insanca yaşam mücadelemizi coplarla, işkencelerle, tutuklamalarla bastırmaya çalışanlar bizden oy istiyorlar!

Ülkeyi hapishaneye ve hapishaneleri kan gölüne çevirenler, bizden oy istiyorlar!

Susurlukçuları, hortumcuları, resmi ve sivil çeteleri el birliğiyle aklayanlar, bizden oy istiyorlar!

Bu topraklarda yüzyıllardır kardeşçe birarada yaşayan halkların kimliğini ve meşru haklarını inkar edenler, kudurgan bir şovenizmin ve ırkçılığın bayraktarlığını yapanlar, bizden oy istiyorlar!

Halkı diri diri deprem enkazlarının altına gömenler, deprem yardımlarını sermayenin kasasına aktarıp halkı per perişan edenler, beklenen İstanbul depremi için ciddi hiçbir önlem almayanlar, bizden oy istiyorlar!

Üniversite kapılarını milyonlarca gencin yüzüne kapatanlar, sağlığı, eğitimi paralı hale getirenler, bizden oy istiyorlar!

Onlar, oy değil canımızı, kanımızı, alınterimizi istiyorlar!

Onlar, sömürü, zulüm ve talan düzeni sürsün istiyorlar!

Onlar, geleceğimizi daha da karartmak istiyorlar!

Düzen partilerine verilen her oy, İMF-TÜSİAD’ın sömürü ve yıkım, emperyalistlerin savaş programına verilmiş destek demektir.

Düzen partilerine verilen her oy, emperyalist bağımlılığın artması, kardeş halkların katledilmesi demektir.

Bu nedenledir ki;

Sömürü düzenine, düzen partilerine verilecek oyumuz yok, sorulacak hesabımız var!

İşbirlikçi ve asalak sermaye sınıfının seçim oyununu bozalım!

Sınıfın, devrimin ve sosyalizmin bağımsız devrimci adaylarını destekleyelim!


 

Reformist solun yaydığı parlamenter hayalleri reddedelim!

Bu ülkede kullanabildiğimiz ne kadar hak varsa, tümü de onyılları bulan fiili mücadelelerle kazanılmıştır. Bir parça nefes almanın bile dişe diş bir mücadeleyi gerektirdiği bu koşullarda parlamentoya girmeyi kendi başına amaç olarak koyanlar, seçimleri, parlamentoyu çözüm olarak sunanlar, yılmış yorulmuş devrim kaçkınlarıdır. Solu birleştirmek, Kürt ve Türk emekçilerinin birliğini sağlamak adına söylenenler, burjuva politikasının ucuz bir sol versiyonundan başkaca bir şey değildir.

Bu hesaplarla yüzünü düzene dönenler, kırıntılarla yetinmeyi bir program haline getirenler, sorunlarımıza çözüm olmak bir yana, önümüze yeni tuzaklar örmektedirler. Onlarınki düzenle barışma ve bütünleşme platformudur. Kurdukları sözde birlikler ve “ortaklık”lar, devrimci ilke ve amaçların tümden bir yana bırakılmasına dayalıdır. Bu, işçi ve emekçilerden umudunu kesip, burjuva kurumlar ve platformlar içinde çözüm arama tercihidir.

Sermayenin kanlı ve kirli işlerinin bir örtüsü olarak kullandığı seçim tuzağı ancak, devrimci bir iddia, program ve pratikle parçalanır. Ancak bu devrimci kaygıyla hareket edilirse, tüm çalışma buna tabi kılınırsa, seçimlerden devrimci amaçlar doğrultusunda yararlanılabilir.

BDSP’de temsil edilen komünistler, tam da bu kaygı ve iddiayla seçimlere sınıfın bağımsız devrimci platformuyla katılıyorlar. Sermayenin programı karşısına sınıfın devrimci programı ve işçi sınıfının devrimci iktidar mücadelesiyle çıkıyorlar.