8 Haziran 2007 Sayı: 2007/22(22)

  Kızıl Bayrk'tan
   Devrimci mücadele çağrısını gür sesle
yükseltmenin zamanıdır!
  Polis terörüne yol veren yasa meclisten geçti…
BDSP bağımsız devrimci sosyalist adaylarını açıkladı...
“Sınır ötesi operasyon” tartışmaları
Rant kavgası nedeniyle DYP-ANAP birleşmesinin sonu geldi!
Dinar’da ortaya saçılan pislik!
  Düzen partileri söylemde bile asgari ücretin adını anmıyorlar...
  ÖSS’ye ve geleceksizliğe karşı Liselilerin Sesi yükseliyor!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Ne seçim, ne meclis, ne Amerikancı-İMF’ci kokuşmuş düzen partileri!.. Çözüm işçilerin ve emekçilerin devrimci ücadelesinde!..
  BDSP’nin seçim çalışmalarından.
  G8 protestolarından...
  G8 günlüğünden...
“Direniş verimlidir!”
  Artık örgütlenme zamanı / Mumia Abu-Jamal.
  Lübnan’da çatışmalar devam ediyor!
  Seçimler ve devrimci yurtsever tavır / III - M. Can Yüce
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kamuda TİS süreci...

Sendika ağaları bir kez daha ihanete hazırlanıyor!

Kamuda TİS süreci devam ediyor. Yaklaşık 320 bin işçiyi kapsayan TİS sürecinde hükümet ile Türk-İş arasındaki ikinci görüşme 30 Mayıs günü Ankara’da gerçekleştirildi. Toplantı sonunda yapılan açıklamada, bir teknik komisyon kurulmasının kararlaştırıldığı, bu komisyonun çalışmaları üzerinden görüşmelerin sürdürüleceği bildirildi.

Hükümet ile Türk-İş yetkilileri, TİS görüşmesinden iki gün önce bir başka toplantı vesilesiyle de bir araya gelmişlerdi. “Üçlü Danışma Kurulu” adı altında yapılan bu toplantıya hükümet adına Çalışma Bakanı Murat Başesgioğlu, Türk-İş adına Genel Başkan Salih Kılıç, DİSK adına Süleyman Çelebi, Hak-İş adına Salim Uslu ve işveren örgütü TİSK adına da Genel Başkan Tuğrul Kudatgobilik katılmıştı. Çalışma Bakanı, toplantı öncesinde yaptığı açıklamada konfederasyon başkanlarını övmüş, nasıl da elele vererek kölelik yasası ile sosyal yıkım yasasının meclisten geçmesini sağladıklarını övünerek anlatmıştı. Bakan’a göre bunlar tarafların “sosyal diyalog”a verdikleri önemi göstermekteydi. Bakan’ın sözleri aynı zamanda konfederasyon yönetimlerinin sermayenin hizmetinde olduklarının da “resmi” ağızdan ilanı anlamına gelmekteydi.

Güncel planda bakacak olursak, Çalışma Bakanı’nın o toplantıda konfederasyon yönetimleri hakkında söylediklerinin, kamuda halen süren TİS görüşmelerinin gidişatı ve sonucu hakkında da belli bir fikir verdiğini söyleyebiliriz. Türk-İş’in sermayeye hizmet konusunda yeminli yöneticileri tarafından sürdürülen TİS görüşmelerinden işçilerin lehine herhangi bir sonuç çıkmayacağını, TİS görüşmelerinin bu ihanet çetesi tarafından uygun bir zamanda satış sözleşmesiyle sonuçlandırılacağını öngörmek için kahin olmak gerekmiyor. Son görüşme ve sonrasında yapılan açıklamalar da işin nereye gitmekte olduğunu açık bir şekilde gösteriyor.

Göstermelik görüşmeler, ciddiyetsiz talepler

Türk-İş yönetimi 16 Mayıs’ta yapılan ilk toplantıda kendi belirlediği talepleri karşı tarafa bildirmişti. En düşük işçi ücretinin 915 YTL’ye yükseltilmesini isteyen Türk-İş, birinci 6 ay için yüzde 15 artı yüzde 5 refah payı, diğer 6 aylık dilimler için ise enflasyon oranı artı yüzde 5 ücret artışı talep etmişti. Türk-İş’in teklifinde ayrıca iş güvencesi, kıdem ve ihbar tazminatları, fazla çalışma ücreti konularıyla ilgili istekler de yer almaktaydı. Türk-İş’in bu başlıklar üzerinden dile getirdiği talepler işverence dayatılan esnek çalışma kural ve hükümlerini “esnetmeyi,” bir başka ifadeyle sulandırmayı amaçlamaktaydı. Esnek çalışma saldırısına karşı açık bir karşı koyuş ise Türk-İş yönetiminin doğası gereği, söz konusu bile değildi.

Seçim arifesi olsa da hiç kimse hükümetin bu talepleri kabul etmesini beklemiyordu. Zira daha aylar öncesinden İMF tarafından hükümetin bu konuda uygulayacağı politikanın genel çerçevesi çizilmiş, kamuda ücretlere hangi sınırlar içinde zam yapabileceği ortaya konulmuştu. 2007 başında kamu emekçilerine yapılan yüzde 4’ler düzeyindeki ücret artışı ve asgari ücrete yapılan göstermelik zam, hükümetin bu konuda İMF’nin sözünden çıkmaya pek de niyetli olmadığını göstermekteydi. Zaten Türk-İş yönetimi de bu tekliflerin hükümet tarafından kabul görmeyeceğini bilmekteydi.

30 Mayıs’taki ikinci toplantının sonucunda, Türk-İş’in, taleplerinin arkasında durmak gibi bir niyetinin olmadığı, hükümetin ise bunları pek ciddiye almadığı iyice açığa çıktı. Toplantıya hükümet adına katılan ve çıkışta açıklamalarda bulunan Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin ücret zamlarına ilişkin bir rakam telaffuz etmedi. Ancak, kamuda çalışanların işçilerden ibaret olmadığını, hükümet olarak kendilerinin kamuda çalışanlarla ilgili bir zam yaklaşımlarının olduğunu, bundan evvel memurlar için yaptıkları önerilerin işçiler için de geçerli olduğunu belirtti. Belirttiğimiz üzere, Mehmet Ali Şahin’in açıklamaları, AKP hükümetinin İMF’nin talimatları çerçevesinde davranarak kamu işçisine yüzde 4’ler dolayında zam yapmaya hazırlandığını, seçim nedeniyle saldırı politikalarını askıya almak gibi bir şeyin ise söz konusu olmadığını ortaya koymaktaydı.

Bu küstah sermaye uşağı o gün sadece işçi sınıfına saldırganlık konusundaki hükümet kararlılığını ortaya koymakla kalmadı. Görüşmenin yapıldığı Türk-İş binası önünde eylem yapan ve kadro isteyen özelleştirme mağduru işçileri de azarladı, onlara 4/C statüsünde iş verdikleri için pişman olduğunu söyledi.

Mehmet Ali Şahin tüm bu sözleri söylerken Türk-İş Genel Başkanı Salih Kılıç hemen yanı başındaydı. Fakat konuşma sırası kendine geldiğinde, bu kaşarlanmış sermaye uşağı ne hükümetin TİS konusundaki yaklaşımı, ne de özelleştirme mağduru işçilerin azarlanması, aşağılanması konularında tek kelime etmedi. Genel geçer birkaç şey söyledikten sonra konuşmasını tamamladı.

Mehmet Ali Şahin’in yanında dut yemiş bülbül gibi susan Salih Kılıç, sadece bir iki gün sonra Türkiye Maden-İş Sendikası’nın genel kurulunda yaptığı konuşmada ise esip gürlemekteydi. Karşısında işçileri görünce dili açılan Salih Kılıç, toplu sözleşme görüşmelerinde yüzde 4’lük bir artıştan söz edildiğini, Türk-İş olarak böyle bir artışı kabul etmelerinin asla söz konusu olamayacağını üstüne basa basa söyledi. Hatta hızını alamadı, 2008 yılının adil ücret, örgütlenme özgürlüğü gibi konularda bir kavga yılı olacağını ilan ederek işçileri bu “kararlı ve sıcak” mücadeleye katılmaya çağırdı.

Fakat çok geçmedi, sırf işçilere hoş görünmek için yaptığı bu konuşmadaki sözlerinden dahi geri adım attı. Eğer birinci 6 ayda biraz daha yüksek ücret artışı söz konusu olacaksa ikinci, üçüncü ve dördüncü 6 aylık dilimlerde hedeflenen enflasyon oranında (yani yüzde 4) bir ücret artışına razı olacaklarını yeni bir açıklamasında dile getirdi.

Kamu işçisi TİS sürecine müdahale etmelidir

Son birkaç aylık siyasal gelişmelerin hızı ve kapsamı, önden yapılmış pek çok hesabın boşa çıkmasına yol açtı. Olağan bir TİS dönemi ve olağan bir seçim süreci söz konusu olmuş olsaydı, hem AKP’nin geçici işçileri kadroya alarak başlattığı şirin görünme politikasını TİS üzerinden de belli ölçülerde devam ettirmesi söz konusu olabilirdi. Hem de sendikal ihanet çeteleri çoktandır yolunu gözledikleri seçim sürecine kendi usullerince hazırlanabilirlerdi. Fakat siyasal planda yaşanan gerici dalaşma ve bunun yarattığı kamplaşmalar DİSK genel başkanı Süleyman Çelebi’nin planlarını altüst ettiği gibi, Türk-İş yönetiminin hesaplarını da belirsizliğe itti.

Belirli bir süreç sonunda Türk-İş yönetimi elbette sermayenin çıkar ve ihtiyaçları doğrultusunda bir satış sözleşmesine imza atacaktır. Fakat görünen o ki, Türk-İş yönetiminin AKP hükümetine yakınlaşıp yakınlaşmama konusundaki kararsızlığı, TİS üzerinden yürütülen pazarlıkların da ağırdan alınmasına yol açmaktadır. Satış sözleşmesinin zamanlaması ve kapsamı Türk-İş yönetiminin şu an çatışma halindeki taraflarla arasındaki mesafeye bağlı olarak şekillenecektir.

Bu gerici hesap ve pazarlıkların işçi sınıfının çıkarları ile herhangi bir ilgisinin olmadığı açıktır. Türk-İş yönetimi gerici çatışmada kimin kuyruğuna takılırsa takılsın, kamu işçisi ve bütün bir işçi sınıfı için esasta değişen bir şey olmayacaktır. Sadece TİS süreci açısından değil, 22 Temmuz seçimleri açısından da aynı şey geçerlidir. Hangi düzen partisi hükümet olursa olsun, bunun işçi sınıfı ve emekçilere kazandıracağı bir şey olmayacaktır. Yeni hükümetin temel görevi de İMF-TÜSİAD saldırı programlarını kararlılıkla hayata geçirmek olacaktır.

Bugün hem kamu emekçileri kitlesi, hem de kamu işçileri İMF-TÜSİAD saldırı programları doğrultusunda aynı saldırıların muhatabı durumundalar, aynı kadere, aynı yoksulluk ve sefalete mahkum edilmekteler. Kamudaki işçi emekçi yığınlarının tamamını kesen, ilgilendiren pek çok sorun ve uygulamadan söz etmek mümkün.

Madalyonun bir de diğer yüzü var. Kamudaki saldırının, sefalet ve hak gasplarının genel bir hal alması aynı zamanda ortak mücadele imkanlarını da beslemekte, diri tutmaktadır. Sermaye kamuda çalışan işçi ve emekçileri yıkımda ve sefalette eşitlemeye çalışıyor. Fakat bizzat bunun kendisi ortak mücadele için daha uygun koşulların oluşmasına da yol açıyor. Sorun, seçim döneminin imkanlarını da kullanarak ortak mücadeleyi örgütleme konusunda daha faza çaba sarf etmekten, sürece dönük bir müdahaleyi tabandan örgütleme iradesini ortaya koyabilmekten geçmektedir.