27 Nisan 2007 Sayı: 2007/16(16)

  Kızıl Bayrak'tan
   Emperyalist saldırganlığa ve savaşa, kapitalist sömürüye ve köleliğe, faşist baskı ve teröre karşı,
1 Mayıs’ta mücadele alanlarına!
  Kontrgerilladan hesap sormak için 1 Mayıs’ta Taksim’e!
“Taksim’i kazanmak zincirleri kırmaktır!”
Sermaye patronlarının dikensiz “Gül”ü!
Abdullah Gül tercihi “uygar Batı”nın gerçek yüzünü ortaya seriyor!
 İşçiler 1 Mayıs pikniğinde buluştu!
  Coşkulu 1 Mayıs etkinliği
  “1 Mayıs’ta 1 Mayıs alanına, Taksim’e!”
  Neden 1977 1 Mayıs’ının 30. yılında Taksim?
Yüksel Akkaya
  Eğitim emekçilerinin eylemlerinden...
  NATO: Bir saldırı, savaş ve iç savaş örgütü/3 - H. Fırat
  Hatice Yürekli anmaları...
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Tecrit duvarları Bağdat’ta!!
  Siyonist rejimin savaş makinesi
yine ölüm saçıyor..
  Dünyadan...
  Irak merkezli Ortadoğu kaynıyor - Abu Şehmuz Demir…
  Yaşasın 1 Mayıs!
  Tümtis Genel Sekreteri Gürel Yılmaz’la 1 Mayıs üzerine konuştuk...
  Güvencesiz çalışmaya, geleceksiz yaşamaya karşı 1 Mayıs’ta iş bırakarak alanlara çıkalım!
  Bültenlerden...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Irak merkezli Ortadoğu kaynıyor

Abu Şehmuz Demir

Mağrib’ten Şatt ül-Arap coğrafyasına kadar olan geniş Ortadoğu coğrafyası adeta yangın içinde. Bu geniş coğrafya üzerinde egemenliğini pekiştirmeye çalışan uluslararası emperyalist güçler ve bölge devletleri, bölge halklarını birbirlerine karşı kışkırtan gerici politikaları ileri sürerek, halklar arasına kardeşlik yerine düşmanlık tohumları ekiyorlar. Bunların hepsinin de kaygı ve korkuları emperyalist-kapitalist sistemin geleceğine yöneliktir. Bu korku onları savaşlara ve işgallere sürüklüyor. Mazlum halkları hem baskı altına almaya, hem de böl-parçala ve yönet siyasetiyle birbirine kırdırmaya çalışıyorlar. Bu zulüm politikası Doğu halkları üzerinde çok yönlü olarak devam ediyor. Doğu’nun toprakları üzerinde devam eden emperyalist işgal ve savaşların yanı sıra, birçok bölge devleti de kendine ait olmayan toprakları gücü yettikçe ya işgal ediyor ya da işgale hazırlanıyor. Hal böyle olunca, işgalci ve ırkçı devletler bölgedeki boşluklardan yararlanarak, mazlum halklara yönelik gerici siyasetin hayat bulabilmesi için bölgenin hassas konumu üzerinde yazı tura oynamayı sürdürüyorlar.

ABD’nin Ortadoğu’yu egemenlik altına alma çabaları ekseninde Irak işgali ve işgalin yolaçtığı vahşi süreç en vahim şekliyle devam ediyor. ABD’nin Ortadoğu’daki stratejik ortaklarından biri olan İsrail’in, Filistin topraklarında günlük olarak sürdürdüğü işgal, terör ve zulüm hareketi hiç dinmeksizin sürüyor. Yanısıra, Lübnan’da geçen yaz başlattığı, 34 gün süren savaştan bu yana, bu ülkeye yönelik saldırı planları ve stratejisinin süreç içinde hayat bulması için fay hatlarının altını oyuyor. Lübnan’da ise, İsrail’in ve ABD’nin planlarına karşı çıkan muhalefetin Sinyore hükümetine karşı çadır eylemi devam ediyor.

Buna bir de Türkiye’nin, Misak i-milli siyaseti çerçevesinde gerici, ırkçı ve şoven politikalar ekseninde içerde ve dışarda Kürt halkına karşı sürdürdüğü histerik kampanya ile Irak Kürdistan’ına yönelik sınır ötesi saldırı hazırlıklarını ekleyelim. Böylece, Ortadoğu halklarına hiçbir zaman dost olmayan ve bölgeye hep düşmanca yaklaşan Türkiye ateşin üzerine körükle giderek, kendini yangının içerisine atmış olacaktır. Bu da kendisine hayır ü-alamet değil, şer getirecektir. Dahası, devletin resmi ideolojisi çerçevesinde kendi dışındaki etnik ve ulusal varlıkları kültürel bir zenginlik olarak görmek yerine onu reddeden politikalara çanak tutan Türk devleti bölge halklarına yönelik gericiliği kışkırtıyor. Türk Genelkurmayının başı Yaşar Büyükanıt, “Kuzey Irak’a bir operasyon yapılmalı” diyor ve “Olayın iki boyutu var; biri askeri, diğeri siyasi, askeri olarak baktığınızda bir operasyon yapılmalı” sözleriyle saldırgan ve yayılmacı politikaya gönderme yaparak, Türkiye’nin şoven politikasının izahatını yapıyor.

Hal böyle olunca da, bölge çapında devam eden emperyalist-kapitalist böl-parçala siyasetine uygun olarak Irak üzerinden tüm bölge halklarını içte birbirine karşı kışkırtma ve kırdırma siyaseti hayata geçiriliyor, toplumlar dinsel gericilik ve ırkçılık temelinde kışkırtılarak birbirine düşman edilmeye çalışılıyor. Emperyalist-kapitalist merkezler son dönemlerde dini gericilik ve milliyetçiliği bilinçli bir biçimde geliştirerek toplumlar arası dayanışma ve barışı engellemeye çalışıyor, gericiliğe sarılarak, mezhepler ve ırklar arası savaşı körüklüyorlar. Aynı merkezler kendilerine yönelik dünya çapında gelişen sosyal mücadeleleri bastırma stratejisi olarak son yıllarda dini ve ırkçı siyaseti tüccar mantığıyla meydanlarda pazarlamaya çalışıyorlar. ABD ve müttefiklerinin Afganistan’da ve Irak’ta sürdürdüğü vahşi işgal ve işgalin yarattığı ortam bu gericiliği güç katıyor. Bu ortamdan yararlanan bölge devletleri içeriye dönük gerici yasaların ve uygulamaların yanı sıra gericiliğin şemsiyesi altında toplumları bölen ırkçı ve milliyetçi siyaseti geliştiriyorlar.

Başta Irak olmak üzere, bölgenin birçok yerinde mezhepler arası itilaflarla fay hatlarının altının kazınmasının yanı sıra, etnik temelde toplumlar arasına nifak tohumları ekilmeye çalışılıyor. ABD ve müttefiklerinin işgalden bu yana, sosyal çöküntü altında olan ve işsizliğin diz boyu olduğu Irak’ta ailesini geçindirmek için çabalayan insanlara yönelik estirdiği terör eylemleri Irak’ı harabeye çevirdi. Parlamento ve devlet dairelerinin bulunduğu ve tüm noktaların kontrol edildiği en güvenlikli yerlerden biri olan El-Hazra ve “Yeşil bölgeye” kadar giren terör eylemleri, bu eylemlerin ardında kim veya kimlerin bulunduğu, ve aynı gün tarihi Dicle köprüsünün havaya uçurulması akılları kurcalıyor.

Irak’ın işgalinin yıldönümünde ve son birkaç ay içinde Bağdat pazarlarında geçimini sağlamak ve günlük zaruri ihtiyaçlarını karşılamak için bulunan insanlara yönelik patlatılan bombalı intihar saldırısı son ayların en kanlı vahşetlerinden biriydi. Irak’ta savaştan bu yana günlük olarak ortalama yüzü aşkın insanın hayatını kaybettiği serseri saldırılardan biri olan bu saldırıda 140 insan öldü ve 150 kişi de yaralandı. Irak’ın geneline hakim olan terör ve kaos ortamına ilişkin olarak, bölgedeki görev yapan El-Cezire muhabiri; El-Jezira, El-Basra, El-Samara ve Bağdat olarak çizdiği Irak’ın bu dört köşesinde hayatın tümüyle harap olduğunu söylüyor, Irak’taki vahşetin ne denli vahim olduğunu vurguluyordu.

Iraklıların geleceğinin belirsizliği devam ettiği gibi, işgalci güçler tarafından bu kez de Irak halkları arasına, Filistin’de siyonist İsrail rejiminin hayata geçirdiği grotesk duvar benzeri bir beton duvar örülüyor. Filistin’de olduğu gibi, ırkçı ve gerici slogan, figür vb. ile Irak halkları arasındaki ilişkiler tahrip ediliyor. Bu yolla, dini ve etnik ayrılıkların daha da derinleşmesi hedefleniyor.

Hiçbir güvencesi olmayan Iraklılar arasına örülmeye çalışılan duvarla halk açlıkla terbiye edilerek teslim alınmaya çalışılmaktadır. Bir nevi beri yaka, karşı yaka olarak adlandırılacak olan Bağdat’ta bu veya o yakada oturanlar ileriki süreçte ya sınırlı müsaade ile karşıya geçecekler ya da tamamen işlerini kaybedeceklerdir. Sonuç, halihazırda varolan yüksek işsizlik oranının daha da artması olacaktır. Bu yeni duvar yöntemi, Iraklıları siyasi ve ekonomik açıdan teslim almanın bir diğer şeklidir.

Ülkede devam eden terör saldırılarının diğer bir amacı da, Irak’taki siyasi ortamın (hali hazırda kısmı olarak varolan) bir mezhepler arası çatışmalar haline dönüştürülmesidir. Irak’taki bu karmaşa havasının bölgenin geneline yayılmasının zemini yoklanmaktadır. Irak’taki bu güvensizliği serserice körükleyenlerin başında işgalci güçlerin yanı sıra çoğu El-Kaide’ye bağlı ölüm mangaları, devrik Saddam rejiminin Baas kalıntıları ve işgalci güçlerin elinin altındaki işbirlikçi gruplar ve çeşitli devletlerin istihbarat örgütleri gelmektedir. Bu güçlerin saldırıları Irak sınırlarıyla sınırlı değildir, birçok ülkede iç kargaşa çıkarılmaya çalışılmaktadır.

Kısacası ABD, Irak’ı bir kaos içinde tutmayı amaçlıyor. Irak’ta bir güvensizlik ortamı yaratarak “ben olmadan hiçbir güvenlik sağlanamaz” mesajını hem dünyaya hem de bölgeye dayatıyor. Irak üzerinden bölgeye yönelik strateji ve taktikler, plan ve projeler geliştirmeye çalışıyor. Irak’ın “yeniden yapılandırılacağını” iddia eden ABD ve müttefiklerinin bu ülkeyi yapılandırmaları bir yana, bugüne kadar hiçbir yayılmacı imparatorluk bu ülkeyi ABD ve müttefik işgalci güçleri kadar tarumar etmediler. ABD ve müttefiklerinin Irak’tan geri çekilmelerine yönelik uluorta ve anlamsız tartışmalar gereksiz yere gündemleri meşgul etmekten başka bir şeyi ifade etmiyor. Birincisi ABD salt boyunu göstermek için Irak’ı işgal etmedi. İkincisi, Irak’tan geri çekilmek diye bir derdi yok. Tam tersine, Robert Gates’in de ikide bir tekrarladığı gibi, Irak politikaları uzun evrimli olup, askeri olarak geri çekilme ancak geride kendilerine dayanakların oluşturulduğu koşullarda olabilir. Nitekim, Beyaz Saray’da devam eden, Demokratların Irak’tan askerleri geri çekme tartışmalarına yönelik olarak Dick Cheney, Bush’un Irak politikalarını savunarak hasımlarına “Geri çekilme takviminin ABD’nin yenilgisi anlamına geldiğini” söylüyor, kamuoyunda tartışılan “Geri çekilme takviminin belirlenmesini” reddediyordu.

Aslında Demokratlar Ortadoğu konusunda Bush’tan farklı bir politikaya sahip değiller. Onlar sadece dünyada ve Ortadoğu’da rezil rüsva olmuş olan Amerika’nın imajını nasıl düzeltiriz kaygısı içindeler. Nitekim, ABD’nin Irak’taki yeni komutanı General David Petreus ile Demokrat Parti lideri Harry Reid’in “Biz artık Irak’ta işgalci gücüz” ve “savaş sadece askeri yollardan kazanılamaz” söylemi, ABD’nin namusunun kurtarılması yönünde dünyaya ve bölgeye mesajlar verilmesini amaçlıyor. Çünkü ABD’nin özellikle Ortadoğu’ya yönelik geliştirdiği stratejik planları, herkesin de bildiği gibi kısa vadeli olmayıp, uzun vadeli bir stratejidir. ABD’nin Pentagon’da küresel stratejik planlarının ideologlarından olan Thomas P.M. Barnett şunları söylüyor: “Ortadoğu merkeze (küreselleşme dünyasına) katılana kadar biz asla Ortadoğu’yu bırakmayacağız… Biz dünyanın her tarafında savaş açmaya hazırız ancak bizim odaklandığımız asıl yer boşluk bölgeleridir… Amerika Güney Batı Asya’da diğer adıyla Orta Asya’da ve İran körfezinde savaşa hazırdır çünkü, bu bölgeden akan enerji küresel bağlantının korunması bakımından önemlidir…” (Aktaran Haluk Gerger, ABD, Ortadoğu-Türkiye, s.528). Bu alıntıya uygun olarak, ABD’nin Savunma Bakanı Robert Gates, bu makama geldiği ilk günlerde yaptığı Körfez ziyaretinde “uzun süre bu bölgede (Ortadoğu’da)” kalacaklarını söyleyerek Pentagon’un bu stratejisini doğrulamış oluyor. Yani, ABD’nin geri çekilme veya defolup kendi isteğiyle bölgeden gitme diye bir planı ortada bulunmuyor. Tersine, derinlemesine bir süreci ısıtıyor ve kaynatıyor.

Sonuç olarak, ABD Savunma bakanı Robert Gates ile Condoleezza Rice’de sık sık gerçekleştirdiği Ortadoğu ziyaretleriyle ABD stratejisi bölgede hayata geçirilmeye çalışılıyor. “Bağdat’ın Yeni Güvenlik Planı” adı altında Robert Gates tarafından “Yasa ve Asayiş” kodlu plan uygulanmaya çalışılıyor. Bu ve benzeri planların hayata geçirilmesi için Ortadoğu ısıtılıyor ve dört başlı bölgeye yönelik tehditler çok yönlü devam ediyor. Yani ABD Ortadoğu’da, kendisi için Irak merkezli sağlam kaleler oluşturmak ve İsrail lehine dengeleri güçlendirmek için işgali daha da derinleştirme hesapları içerisinde.

23 Nisan 2007