27 Nisan 2007 Sayı: 2007/16(16)

  Kızıl Bayrak'tan
   Emperyalist saldırganlığa ve savaşa, kapitalist sömürüye ve köleliğe, faşist baskı ve teröre karşı,
1 Mayıs’ta mücadele alanlarına!
  Kontrgerilladan hesap sormak için 1 Mayıs’ta Taksim’e!
“Taksim’i kazanmak zincirleri kırmaktır!”
Sermaye patronlarının dikensiz “Gül”ü!
Abdullah Gül tercihi “uygar Batı”nın gerçek yüzünü ortaya seriyor!
 İşçiler 1 Mayıs pikniğinde buluştu!
  Coşkulu 1 Mayıs etkinliği
  “1 Mayıs’ta 1 Mayıs alanına, Taksim’e!”
  Neden 1977 1 Mayıs’ının 30. yılında Taksim?
Yüksel Akkaya
  Eğitim emekçilerinin eylemlerinden...
  NATO: Bir saldırı, savaş ve iç savaş örgütü/3 - H. Fırat
  Hatice Yürekli anmaları...
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Tecrit duvarları Bağdat’ta!!
  Siyonist rejimin savaş makinesi
yine ölüm saçıyor..
  Dünyadan...
  Irak merkezli Ortadoğu kaynıyor - Abu Şehmuz Demir…
  Yaşasın 1 Mayıs!
  Tümtis Genel Sekreteri Gürel Yılmaz’la 1 Mayıs üzerine konuştuk...
  Güvencesiz çalışmaya, geleceksiz yaşamaya karşı 1 Mayıs’ta iş bırakarak alanlara çıkalım!
  Bültenlerden...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Siyonist rejimin savaş makinesi yine ölüm saçıyor

İsrail ordusu bir kez daha “rutin” saldırılarının ötesine geçip katliamlara başladı. İki gün içinde düzenlediği saldırılarla 9 Filistinli’yi katleden siyonist ordu, geçen Kasım ayında varılan ateşkes anlaşmasını hiçe saydı. Hamas’ın katliama karşılık olarak İsrail yerleşimlerine Kassam füzesi fırlatması üzerine ise siyonistler, Gazze Şeridi’ni yeniden işgal etme tehdidi savurmaya başladılar.

İsrail saldırganlığına tepki veren Hamas’ın askeri örgütlenmesi İzzeddin el Kasım Tugayları, İsrail’le beş aylık ateşkesin sona erdiğini açıklayarak, İsrail yerleşimlerine saldırıları yeniden başlattı. Gelişmeler üzerine açıklama yapan Filistin başbakanı İsmail Haniye’nin sözcüsü ise, Gazze’deki ateşkesin yürürlükte olduğunu söyledi. Sözcünün açıklamasına rağmen, fiili olarak ateşkesin pek işlemediği görülmektedir.

Ateşkesi ihlal ederek katliam gerçekleştiren siyonist rejim, barış görüşmeleri veya Filistin sorununun çözümüne dair planlarla ilgilenmediğini bir kez daha ortaya koydu.

Katliam öncesi sürece bakıldığında, İsrail’in Filistin sorununun olası bir iğreti çözümünü engelleme çabası içinde olduğu görülmektedir. Zira iğreti de olsa çözüm sözkonusu olduğunda ırkçı-yayılmacı politikanın zora gireceğini öngören ırkçı-siyonistler, böylesi bir çözüme ulaşılmasını engellemek için çalışmaktadır. “Oslo Barışı” sürecinde de benzer kirli taktikler izleyen İsrail rejimi, o dönem Yaser Arafat’la imzalanan anlaşmaları yok sayarak ikinci intifadanın patlak vermesine zemin hazırlamıştı.

ABD emperyalizmi ile batılı müttefiklerinin “özel himayesi” altında bulunan İsrail’in saldırıları yoğunlaştırdığı şu günlerde, Suudi Arabistan’dan Pakistan’a, Mısır’dan Ürdün’e, birçok “İslam” ülkesi İsrail’le görüşmeler yapma hazırlığı içinde.

Örneğin Suudi Arabistan Ulusal Güvenlik Danışmanı Prens Bender bin Sultan, siyonist yetkililerle gizli görüşmeler yürütüyor. Üstelik taraflar arasındaki pazarlık konusu, Filistinli mültecilerin vatanlarına dönmek yerine, bulundukları ülkelerde tazminat ödenmesi ve bu şekilde geri dönüşlerinin “sorun” olmaktan çıkarılmasıdır. Keza Ürdün Kralı Abdullah da benzer bir tezi yüksek sesle dile getirmeye başlamış durumda. Mısır rejiminin de benzer bir tutum içinde olduğu bilinmektedir. Filistinliler’in tepkisini çekmesine rağmen, Amerikancı Arap rejimleri, mültecilerin geri dönüş hakkını pazarlık konusu edebiliyor.

Üç Amerikancı rejim bu konuda yetersiz kalmış olmalı ki, Pakistan diktatörü Pervez Müşerref de sahneye çıkmaya başladı. Türkiye aracılığıyla İsrail’le görüşmelere başlayan gerici Pakistan rejimi de, “İsrail’i kurtarma ekibi”ne katılmaya hevesli görünüyor. El Arabiye televizyonuna mülakat veren Müşerref, arabuluculuk teklifinin kabul edilmesi durumunda İsrail’i ziyaret etmeye istekli olduğunu belirtti.

Görüldüğü üzere, Filistin sorununa iğreti bir çözüm arayışında bulunan Arap ve İslam dünyasının birçok ülkesi, neredeyse İsrail için seferber olmuş görünüyor.

Hal böyleyken, savaş makinesini harekete geçirip katliamlar yaptıran ırkçı İsrail devletinin “barış” veya “çözüm” istediği yönündeki iddialar, her zaman olduğu gibi yine kaba bir yalan ve çarpıtmadan ibaret kalmaktadır.


 

Savaş kışkırtıcılığında yeni hamle...

Doğu Avrupa”ya “füze savunma sistemi” konuşlandırma hazırlığı

Emperyalizmin savaş aygıtı NATO’nun Brüksel’deki karargahında hareketlilik devam ediyor. Başını ABD’nin çektiği saldırganlık ve savaş planı çerçevesinde Doğu Avrupa’ya füze kalkanı yerleştirme hazırlığı sürerken, savaş aygıtına dahil bazı ülkelerin bu plana sıcak bakmadığı bildiriliyor. Rusya’nın da bu hazırlığa sert tepki verdiği biliniyor.

Doğu Avrupa ülkelerini NATO ve AB’ye dahil eden emperyalistler, bu sayede NATO’nun etkinlik alanını Rusya’nın sınırlarına kadar genişletti. Güya Sovyetler Birliği’nden “özgür dünya”ya gelecek olası tehlikeleri önlemek için kurulan savaş aygıtı NATO, Sovyetler’in dağılmasından sonra feshedileceğine, sürekli alan genişletti. Riga’da yapılan son zirvesinde ise tüm dünyayı etkinlik alanı ilan etti.

Brüksel’deki tartışmalar, NATO’nun ABD emperyalizminin vurucu gücü olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne füze savunma sistemleri yerleştirmeye hazırlanan ABD, diğerlerinin itirazlarıyla karşılaştı. Bush liderliğindeki savaş kundakçıları, füze sisteminin, İran ya da Kuzey Kore’den gelebilecek olası bir uzun menzilli roket saldırısına karşı savunma amacı taşıdığını iddia ederek, müttefiklerini ikna etmeye çalışıyor. 

Bu gülünç iddiayı, savaş aygıtının diğer üyeleri bile inandırıcı bulmuyor. Bundan dolayı Fransa dahil bazı AB ülkeleri füze kalkanı yerleştirilmesine karşı çıkıyor. AB şefleri, ABD planının Rusya yönetimi ile ilişkilere zarar verebileceğinden de edişe ediyor. NATO genel sekreteri Jaap de Hoop Scheffer ise, ABD’nin Avrupa’ya yeni bir füze savunma sistemi konuşlandırma planlarının ittifakı bölebileceği uyarısında bulundu.

Batılı müttefiklerin sızlanmaları, Washington’daki savaş kurmaylarını pek etkilemiş görünmüyor. Tersine, Brüksel’deki NATO toplantısına üst düzey bir heyet gönderen ABD, büyük ihtimalle müttefiklerini dize getirmekte güçlük çekemeyecek.

ABD heyetinin NATO toplantısının hemen ardından başlayacak olan NATO-Rusya Konseyi görüşmelerinde de, Rus yetkililerinin, planların kendilerine bir tehdit oluşturmadığı konusunda ikna etmeye çalışacağı bildirildi.

1972’de imzalanan Anti-Balistik Füze Anlaşması’ndan 2002 yılında çekilen ABD emperyalizminin füze kalkanı yerleştirme konusunda ısrarlı olduğu gözleniyor. Kuşkusuz ki, bu militarist projenin önündeki asıl engel NATO üyeleri olmayacak. Zaten Brüksel’deki toplantıda, olası bir füze tehdidinin hayal mahsulü olmadığı ve NATO’nun gündemine alınması gereken bir sorun olduğu konusunda ortak bir eğilim olduğunu öne sürenler de var. Buna göre, füze kalkanına değil, bunun iki ülkeyle sınırlı tutulmasına itiraz ediliyor. Bu iddiaya göre, Türkiye ve Yunanistan’a da füze kalkanı gerekiyor. Bu durumda savaş kundakçıları için aşılması gereken asıl engel Rusya yönetimi olacaktır. Zira giderek güçlenen Rusya yönetiminin, ABD şantajlarına kolay boyun eğmesi beklenmiyor.

Savaş kundakçılarının bu girişimi, emperyalist savaşın her an Ortadoğu sınırlarının dışına da taşınabileceğinin göstergelerinden biridir. Görüldüğü üzere, tüm dünyayı etkinlik alanı olarak ilan eden savaş aygıtı NATO, halklara karşı yeni cepheler açmak için hazır-kıta bekliyor.

Kapitalist/emperyalist düzenin en tehlikeli silahlı bekçisi olan bu savaş aygıtı dağıtılmadan halkların huzura kavuşması olası görünmüyor. Bu durum, emperyalist saldırganlık ve savaşa karşı mücadele eden güçlerin, NATO’yu da sürekli bir şekilde hedef almalarının kaçınılmaz bir sorumluluk olduğuna işaret ediyor.


AB’den mültecilere sert önlemler

Avrupa Birliği ülkeleri illegal mültecilere karşı daha sert önlemler almayı kararlaştırdı, Güney Avrupa’ya kaçak göçmenlerin girmesini önlemek için acil müdahale timi oluşturulması konusunda uzlaştı. Karar 20 Nisan’da Luxemburg’da Avrupa Birliği İçişleri ve Adalet Bakanları toplantısında alındı.

Bakanlar ayrıca 450 kişilik her an çağrılabilecek bir polis ekibi kurulmasını da kararlaştırdı. Buna “üçüncü ülkeler”den Avrupa’ya girmeye çalışan “illegal” kişilerin sayısındaki artışı gerekçe gösteriliyor.

Göç uzmanlarıyla sınır muhafızlarından oluşacak bu 450 kişilik ekibin, AB’nin dış sınırlarla ilgili kurumu Frontex tarafından gelecek aylarda oluşturulacak. Kurum, sınırları yasadışı göçmen akınına uğrayan üye ülkelere bu ekibi gönderecek. Ekip yetkililerinin, sığınma isteyenlerin ülkelerine gönderilip gönderilmemesiyle ilgili karar alma yetkisi bulunacak.

Bunun yanında ayrıca bir de “Toolbox” oluşturulacak. Buna göre AB devletleri 116 gemi 27 helikopter ve 21 uçak hizmete sokulacak. Bunlar gerektiği koşullarda illegal göçmenlerin takibinde kullanılacak. Ayrıca belli noktalar gözleme gemileri ile sürekli gözetim altında tutulacak.

Yani sığınmacı göçmenler eskisinden daha da sert iltica uygulamalarına maruz kalacaklar. Mülteciler daha uzun ve daha zor yolları geçmeye zorlanacaklar. Amnesty İnternational’in açıklamasına göre 650 kişi AB ülkelerine giriş yaparken denizde boğuldu, 81 kişi de açlıktan öldü. Bunlar sadece bilinenler. Bu sayının çok daha yüksek olduğu ise bilinen bir gerçek.