27 Nisan 2007 Sayı: 2007/16(16)

  Kızıl Bayrak'tan
   Emperyalist saldırganlığa ve savaşa, kapitalist sömürüye ve köleliğe, faşist baskı ve teröre karşı,
1 Mayıs’ta mücadele alanlarına!
  Kontrgerilladan hesap sormak için 1 Mayıs’ta Taksim’e!
“Taksim’i kazanmak zincirleri kırmaktır!”
Sermaye patronlarının dikensiz “Gül”ü!
Abdullah Gül tercihi “uygar Batı”nın gerçek yüzünü ortaya seriyor!
 İşçiler 1 Mayıs pikniğinde buluştu!
  Coşkulu 1 Mayıs etkinliği
  “1 Mayıs’ta 1 Mayıs alanına, Taksim’e!”
  Neden 1977 1 Mayıs’ının 30. yılında Taksim?
Yüksel Akkaya
  Eğitim emekçilerinin eylemlerinden...
  NATO: Bir saldırı, savaş ve iç savaş örgütü/3 - H. Fırat
  Hatice Yürekli anmaları...
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Tecrit duvarları Bağdat’ta!!
  Siyonist rejimin savaş makinesi
yine ölüm saçıyor..
  Dünyadan...
  Irak merkezli Ortadoğu kaynıyor - Abu Şehmuz Demir…
  Yaşasın 1 Mayıs!
  Tümtis Genel Sekreteri Gürel Yılmaz’la 1 Mayıs üzerine konuştuk...
  Güvencesiz çalışmaya, geleceksiz yaşamaya karşı 1 Mayıs’ta iş bırakarak alanlara çıkalım!
  Bültenlerden...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Sermaye patronlarının dikensiz “Gül”ü!

Aylardır düzen siyasetinin gündemini meşgul eden Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sona yaklaşılıyor. Birkaç gün öncesine kadar Cumhurbaşkanlığıyla ilgili tartışmalar, Tayyip Erdoğan’ın aday olup olmayacağı üzerinden yürütülüyordu. Herkese yeter artık dedirten bu tartışmalar birkaç gün önce nihayet sonuçlandı. Tayyip Erdoğan, AKP’nin Cumhurbaşkanı adayının halen Dışişleri Bakanı olarak hükümette görev yapan Abdullah Gül olduğunu açıkladı.

Cumhurbaşkanı olacağına kesin gözüyle bakılan Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan’dan sonra AKP’nin en etkili kişisi durumunda. Her ne kadar düzen medyasında Abdullah Gül’ün demokratlığına, uzlaşmacılığına, başarılı diplomatlığına vs. ilişkin olumlu vurgular yapılsa da, kendisi siyasal kimlik olarak Tayyip Erdoğan’dan hiç de farklı bir yerde durmuyor. Dolayısıyla, eğer bir tutarlılık aranacaksa, bugüne kadar Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’na karşı çıkanların, aynı şekilde Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkmasına da itiraz etmeleri gerekiyor.

Doğrusu düzen cephesinde bu konuda tutarlı olanlar da yok değil. CHP’nin başını çektiği ulusalcı-milliyetçi şoven cenah Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesine de karşı çıkıyor. Bunu önlemeye çalışıyor. Fakat Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’na karşı çıkanların, Tayyip Erdoğan’ı istemeyenler kadar geniş bir cephe oluşturmadıkları da açık.

Düne kadar Tayyip Erdoğan’a aday olmaması yönünde uyarı üstüne uyarı yapan patronların ise Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkacak olmasından ziyadesiyle memnun oldukları gözleniyor. Başta TÜSİAD olmak üzere büyük sermayedarların sözcülüğünü üstlenen bir dizi kurum, Abdullah Gül’ün adaylığının belli olmasından sonra peş peşe açıklamalar yaparak durumdan ne kadar hoşnut olduklarını ortaya koydular. Türkiye’nin tüm sayılı patronlarının ve onların sözcülüğünü üstlenmiş örgütlerin hemen hemen aynı görüşte olduklarını göstermek açısından yapılan açıklamaları nispeten ayrıntılı biçinde aktarmak faydalı olacaktır.

Örneğin büyük sermayenin önde gelen sözcülerinden olan Sabancı Holding yöneticisi Güler Sabancı, konuyla ilgili olarak “Başbakan Tayyip Erdoğan’ı, Türkiye’nin istikrarı için göstermiş olduğu olgun ve örnek demokratik tavır nedeniyle kutluyorum. Gül’ün cumhurbaşkanlığı adaylığının da ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum.” diye konuşmaktadır.

Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu Başkanı Rızanur Meral de açıklamasında Erdoğan’a ve Gül’e övgüler düzdü. Abdullah Gül’ü, “toplumun geniş kesimlerinin desteklediği, uzlaştırıcı yönü çok güçlü, devlet yönetiminde ve uluslararası ilişkilerde liyakatini ispat etmiş devlet adamı” olarak niteliyor.

TİSK Başkanı Tuğrul Kudatgobilik ise Abdullah Gül’ün adaylığını memnuniyetle karşıladıklarını, kendisinin Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerine dönük hassasiyetini en üst noktada tutacağına inandıklarını ifade etmektedir.

Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Başkanı Ömer Bolat’ın açıklaması da pek farklı içerikte değildi. Ömer Bolat Abdullah Gül hakkında da şunları söylemektedir; “Hem halkımız tarafından hem de uluslararası kamuoyu açısından çok bilinen biri. Çok iyi ve doğru bir isim. Cumhurbaşkanlığını doldurabilecek vasıflarda. Uzlaşmacı tavırları, kariyeri, performansı ve duruşu itibarıyla cumhurbaşkanlığına yakışır.”

İstanbul Sanayi Odası Başkanı Tanıl Küçük, konuyla ilgili olarak “Gül’ün adaylığının hayırlı olmasını, Türkiye’nin huzuruna, siyasi ve ekonomik istikrarına katkı sağlamasını diliyoruz” şeklinde konuşurken, İstanbul Ticaret Odası Başkanı Murat Yalçıntaş ise Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı için “son derece isabetli bir isim” olduğunu belirtmektedir.

Türkiye Genç İşadamları Konfederasyonu Başkanı Hazim Sesli’de açıklamasında önce Tayyip Erdoğan’ın “fedakar”lığını övmekte, arkasından Türkiye’nin Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı sayesinde güzel günlere koşacağını ileri sürmektedir.

İktisadi Kalkınma Vakfı Başkanı Davut Ökütçü, Abdullah Gül’ün adaylığı ile ilgili şunları söylemektedir: “ Gerilim oluşturacak bir isim değil. Uluslararası arenada tanınırlığının etkisiyle cumhurbaşkanlığı görevini rahatlıkla yerine getirebilecek, ilişkileri çok rahat kurabilecektir.”

Hatırlanacağı üzere, patron örgütlerinin, Abdullah Gül’ün adaylığı açıklanmadan önce konuyla ilgili yaptıkları açıklamalarda altı çizilen temel şey “istikrar ve güven ortamı”nın bozulacağı kaygısıydı. Patron örgütleri, “Erdoğan aday olmasın” cephesinde yer alanlar gibi “rejimin tehlikede olması”, “laikliğin elden gitmesi”, “gericiliğin güç kazanması” ya da “türbanın Çankaya’ya girmesi” gibi vurgulara hemen hiç itibar etmiyorlardı. Onları düşündüren temel iki sorun vardı. Birincisi, yaşanan gerici dalaşma nedeniyle gerilimin tırmanması, bunun “istikrar ve güven ortamını” bozmasıydı. O yüzden de patronlar döne döne “uzlaşma” öneriyorlardı. İkincisi ise Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması durumunda AKP hükümetinin geleceğinin tehlikeye girmesi ihtimaliydi. Gerek duyulan saldırı politikalarını başarıyla hayata geçiren AKP hükümetine ihtiyaçları henüz ortadan kalkmamıştı. Kasım’daki seçimlerden sonra güçlü bir saldırı hükümeti kurma şansı olan tek parti durumundaki AKP’nin akibetinin Tayyip’in Cumhurbaşkanlığı nedeniyle riske girmesi sermayeyi kara kara düşündürüyordu. Denilebilir ki büyük sermaye, “laiklik tehlikede” olduğu için değil ama siyasal istikrar ve güçlü saldırı hükümeti istediği için Tayyip’in adaylığına karşı çıkıyor, daha uygun başka biri üzerinden uzlaşma sağlanmasını istiyordu.

Abdullah Gül, “laiklik elden gidiyor”cu cephenin aradığı özelliklere sahip değildi belki. Fakat hem emperyalist karar merkezlerinin hem de sermayenin istediği koşulları fazlasıyla taşımaktaydı. Zira Abdullah Gül, bugüne kadar İMF-TÜSİAD politikalarını kararlılıkla uygulamış AKP hükümetinin en önemli bakanlarından biriydi. Hem emperyalizme hem de sermayeye hizmet konusunda rüştünü fazlasıyla ispatlamıştı. Bu nedenle hem ABD, hem de AB cephesinden Abdullah Gül’ün adaylığı konusunda son derece olumlu açıklamalar yapıldı. Patronlar bu nedenle sevince boğuldular.

Patronlar sevinmekte yerden göğe kadar haklıdırlar. Çünkü Cumhurbaşkanlığı makamına, hizmette kusur etmeyen bir uşaklarının seçileceği neredeyse kesindir. Ve Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı sayesinde sermayenin saldırı politikaları daha bir kararlılıkla, daha bir hızlı uygulanabilecektir. Cumhurbaşkanı ve hükümet arasındaki dalaşmanın saldırıları yavaşlatması ve zaman kaybına yol açması gibi durumlar artık söz konusu olmayacaktır. Bu sayede Tayyip Erdoğan’ın bir 5 yıl daha saldırı hükümetinin başında olacağı, sermayeye canla başla hizmete devam edeceği de neredeyse kesin olduğuna göre patronların sevinç çığlıkları atması son derece normaldir.