10 Kasım 2006 Sayı: 2006/44 (44)
  Kızıl Bayrak'tan
   İstanbul İşçi Kurultayı öncü işçileri göreve çağırıyor!
  Ecevit’in ölümü işçi ve emekçilerin bilincine yönelik bir saldırıya dönüştürüldü…
  Azılı bir devrim düşmanı, azılı bir Kürt düşmanı ve sinsi bir emekçi düşmanı!..
  Ecevit’in zor ölümü!
Ecevit’in misyonu ve sendikacıların gözyaşları
YÖK protestolarından.
6 Kasım’da yansıyanlar…
 Burjuva ideolojik egemenliğe karşı mücadele ve sınıf hareketi (Orta Sayfa)
  “Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayı” çalışmalarından…
  Sınıf bilinçli işçiler Kurultay’a çağırıyor!..
  Vi-Ko Elektrik’te sendikal örgütlenmeye patron saldırısı
  UNO patronu işçilerin sendikalaşma talebine saldırıyor!
  ODTÜ’de soruşturma terörü: Baskılar bizi yıldıramaz!
  Nikaragua halkı Amerikan tehditlerine boyun eğmedi!
  ABD-İsrail ikilisi Lübnan’da iç çatışmaları kışkırtıyor
  Siyonistlerden Beyt Hanun’da Nazi uygulamaları!
  Irak hezimeti neo-faşist çetenin birliğini parçaladı
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Irak hezimeti neo-faşist çetenin birliğini parçaladı

Emperyalist işgalin Irak’ı topyekûn bir yıkıma uğrattığı, artık bu ağır insanlık suçunu işleyenler tarafından da itiraf ediliyor. Bu itiraflar, katledilen 650 bini aşkın Iraklı, tahrip edilen kurumlar, yıkıma uğratılan üretici güçler, ülke altyapısının çökertilmesi veya vahim bir boyuta ulaşan mezhep çatışmalarına gösterilen insani bir duyarlılığın ürünü değil. Bu, esas olarak Irak’ın bazı bölgeleriyle sınırlı olmasına rağmen direnişin emperyalist orduların planlarını bozguna uğratmasının yarattığı çaresizlikten kaynaklanıyor.

Hem ABD, hem de Britanya’da işgalci orduların başında bulunan generallerin Irak’taki fiyaskoyu kabul etmesi, işgal savunucularını zorda bıraktı. Önceleri histeriyle savaş borazanlığı yapan gerici medya organlarının bir kısmı da, işgalin bataklığa dönüştüğünü dile getiren haber, yorum ve makalelere yer vermeye başladı. Yani görünürde, vahşi işgali, Irak’ın Vietnam’a benzediğini söyleyen ancak ardından çark eden Bush ile Londra’daki suç ortağı Tony Blair dışında savunan kalmadı.

İşgalin bataklığa dönüştüğünü dile getiren sözkonusu gerici çevreler, bataklık içinde çırpınan emperyalist ordulara çıkış yolları da öneriyor. Kuşkusuz ki, önerilen formüllerin Irak halklarının yaşadığı derin acı ve yıkımlara çözüm üretmekle bir ilgisi yoktur. Onlar, işgal ordularının daha ağır kayıplar vermeden bu bataklıktan çıkış yolu bulabilmesi için kafa yoruyorlar. Yani kaosa sürükledikleri Irak’ın durumuyla hiç de ilgili değiller. _

ABD seçimlerine az bir süre kala, Bush liderliğindeki neofaşist çetenin bazı etkin isimleri de benzer demeçler vermeye başladı. Üstelik bu kesim, işgalin dolaysız sorumlusu olduğu için, tüm suçu liderleri Bush’un üstüne yıkıp kendilerini aklamaya da çalışıyor. Bu telaş, Irak’ta yaşanan hezimetin, savaş kundakçısı çetenin birliğini de parçaladığını ortaya koymaktadır.

Bush’a saldıranlardan biri de “Karanlıklar Prensi” lakabı ile bilinen Pentagon’un eski danışmanlarından Richard Perle oldu. Büyük Ortadoğu/büyük İsrail projesinin, dolayısıyla Irak işgalinin fikir babalarından biri olan bu azgın faşist, ABD’de yayınlanan Vanity Fair dergisine verdiği demeçte, “Irak’ta gördüğümüz şiddetin boyutu, gerçekten korku verici. Kötülüğün bu boyuta ulaşacağını tahmin edemedim. Kâhin olabilseydim ve bana o zaman ‘Irak’a girmeli miyiz?’ diye sorsalardı, muhtemelen ‘hayır, Saddam Hüseyin’in yönelttiği tehdide karşı başka stratejiler düşünelim’ derdim” ifadesini kullandı.

İşgalin “hata” olduğunu itiraf eden Karanlıklar Prensi, “Alınması gereken kararlar alınmadı veya zamanında alınamadı. Sürekli görüş ayrılıkları tartışıldı. Günün sonunda, bu durumdan Başkan’ı sorumlu tutmak zorundasınız” diyerek, Irak’ta yaşanan fiyaskodan Bush’u sorumlu tuttu. Demeci yayınlayan derginin bir yazarı ise, Perle’ün, “eski kendine güvenli şahin tutumundan şimdi eser kalmadığı” yorumunu yaptı.

Irak işgalinin baş savunucularından David Frum adlı neofaşist ise, Irak’taki başarısızlığı “kaçınılmaz” olarak nitelendirerek, “Irak direnişi, kim işgal ile işbirliği yaparsa onu ortadan kaldıracağını ilan etti. Fakat Bush ve müttefikleri, bu insanları koruyacağını bu kadar açık şekilde belirtemedi” dedi. Bu kişi halen Bush’un danışmanlarından biridir. Ayrıca haydutbaşının Kuzey Kore, İran ve Irak’ı “şer ekseni” ilan ettiğinde okuduğu metinin yazarı da bu neofaşistten başkası değildir. Bu kişi bile, Irak’taki durumdan başta Bush olmak üzere “ABD yönetiminin sorumlu” olduğunu söylemek zorunda kalabiliyor.

Benzer açıklama ve demeçler, artık ABD medyasında sık sık yer bulmaya başladı. Aynı zamana denk düşen generallerin talebinin ise daha etkili olması bekleniyor. Kara, deniz, hava kuvvetleri ile deniz piyadeleri dergilerinde yayımlanması öngörülen ortak bir makalenin, “Rumsfeld’in gitme vakti geldi” başlığını taşıyacağı bildirildi. Başarısızlığa uğrayan ve yöneticilik yeteneği tartışılan Rumsfeld’in ordu, Kongre ve halk nezdinde itibarını yitirdiğini belirten makale, “Irak’taki başarısızlıklarımızın sorumluluğu bakana düşse de, ceremesini ordu çekecek” diyerek Bush’a, “Seçimi kimin kazanacağı önemli değil. Acı gerçekle yüzleşme vakti geldi: Rumsfeld gitmeli” diye sesleniyor.

Peşpeşe yaşanan bu gelişmeler, kimileri tarafından “Irak’ın ikinci bir Vietnam haline geldiği” şeklinde yorumlandı. Emperyalist işgalcilerin hezimete uğratılması bakımından bazı benzerlikler olsa da, Irak’ın Vietnam olmadığı açıktır. Zira Vietnam’daki direniş, baştan sona komünist partisinin dolaysız önderliği altında gelişerek zafere ulaşmıştı. Irak’taki direnişi sürükleyen güçlerin ezici bir çoğunluğu bu nitelikten tümüyle uzaktır. Vietnam Komünist Partisi, anti-emperyalist/anti-feodal ulusal kurtuluş savaşını zafere ulaştırıp sosyalist bir sistem kurmayı önüne hedef koymuştu. Oysa Irak’taki direnişin halen en zayıf noktası böyle bir devrimci programdan tümüyle yoksun olmasıdır. Irak’taki direnişe rehberlik eden böyle bir devrimci program olmadığı gibi, yazık ki direniş, bir takım güçlerin mezhep çatışması çıkartmasının önüne de geçememiştir.

Her şeye rağmen Irak direnişinin bu haliyle bile emperyalist orduları hezimete uğratması, tek başına bu olgu bile, hem emperyalist zorbaların güçlerinin sınırını, hem de direnen halkların yenilmez bir güç olduğunu ortaya koymaya yetiyor.


Oaxaca’da çatışmalar büyüyor!

Meksika’nın Oaxaca kentinde Mayıs ayından bu yana süren protesto gösterileri ve çatışmalar yeni bir boyut kazandı. 2 Kasım günü üniversite bölgesinde göstericiler ile kolluk güçleri arasında saatlerce süren çatışmalar yaşandı. Çok sayıda direnişçi ile 10 polis ve iki foto muhabirinin yaralandığı çatışmaların bugüne kadar gerçekleşenlerin en serti ve en büyüğü olduğu bildiriliyor.

Meksika rejimi, Oaxaca Valisi Ulises Ruiz’in istifa etmesi talebiyle yaklaşık beş aydır süren protestoları bastırmak amacıyla haftasonu, sayıları beş bini bulan kolluk gücünü Oaxaca Halk Meclisi’nin (APPO) filli denetimindeki kente yollamış ve gece baskınıyla kent ele geçirilmişti. Pazartesi kenti yeniden ele geçirmek için alanlara çıkan binlerce gösterici ile kolluk güçleri arasında saatler süren çatışmalar yaşanmış, çatışmalar ara sokaklarda kurulan barikatlarda akşam saatlerine kadar sürmüştü.

2 Kasım günü ise, üniversite bölgesinde, adeta iç savaş görüntülerinin yaşandığı, resmi rakamlara göre beşi ağır 200’ü aşkın insanın yaralandığı çatışmalarda, kolluk güçlerinin gözyaşartıcı bombalar ve tazyikli su ile saldırdığı bildiriliyor.

Kamu Güvenlik Bakanı Eduardo Medina Mora, saldırının amacının yalnızca Benito Juarez Özerk Üniversitesi’nin girişindeki barikatları kaldırmak olduğunu açıkladı. Gerçekte hedeflenen ise, üniversitede kurulu olan radyo istasyonunun işgal edilmesi. Bundan dolayıdır ki, geçtiğimiz günlerde buradaki barikat güçlendirilmişti. Zira “Üniversite Radyosu”, ayaklanmaya önderlik edenlerle gösterici kitleler arasında iletişim kurmada en önemli araç durumunda.

Helikopterler, tanklar ve onlarca silahlı polis işgal için üniversite kampusuna yaklaşırken, Radyo APPO’nun sunucusu Oaxaca halkına kampüsü ve özellikle radyo istasyonunu savunma çağrısı yaptı. Saldırı direnişçi güçlerin oluşturduğu insan zinciri ile karşılandı. Barikatlarda taşlar, sopalar ve molotof kokteyllerle savaşıldı. Aynı anda Mexico City’de Oaxaca Halk Meclisi’ne bağlı emekçiler de Senato’nun yakınında kurulan açlık grevi kampından polis merkezine, polislerin geri çekilmesini istemek için yürüyüşe geçti. Kolluk güçleri altı saat sora kampüsü terk etmek zorunda kaldı.

Oaxaca Halk Meclisi önderlerinden Flavio Sosa, halk hareketinin donanımlı kolluk güçleri karşısında anlamlı bir zafer elde ettiğini belirterek, kolluk güçlerinin Oaxaca’den geri çekilmesini tavsiye etti. Halk Meclisi APPO bir çağrı yaparak, tüm kentteki barikatların mümkün mertebe güçlendirilmesini istedi.

Polisin Oaxaca direnişçilerine saldırmasının ardından bir bildiri yayınlayan Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu (EZLN) şunları söyledi: “Federal polis saldırısının tek amacı Ruiz Ulises’in iktidarda kalmasını sağlamak ve Oaxaca halkının tabandan gelen örgütlenmesini yıkmaktır. Buna rağmen Oaxaca halkı direniyor. Bütün bir toplum, çoğunluğu yerli halk, öldürülür, dövülür, tutuklanırken, hiçbir dürüst insan sessiz ve hareketsiz kalamaz. Biz, Zapatistalar, susmayacağız ve Oaxaca’daki kardeşlerimizin, kız kardeşlerimizin ve yoldaşlarımızın yardımına koşacağız!”


Küresel Eylem Grubu’ndan küresel ısınma karşıtı miting

4 Kasım günü Kadıköy’de Küresel Eylem Grubu’nun örgütlediği küresel ısınma karşıtı bir miting gerçekleştirildi. Saat 12:00’de başlaması planlanan eylem 6 Kasım mitingi nedeniyle bir saat gecikmeli başladı.

Haydarpaşa Garı’nda toplanan yaklaşık 400 kişi “Ne kömür, ne petrol, ne de nükleer, güneş, kömür bize yeter!/Küresel Eylem Grubu” imzalı pankartı arkasında toplanarak Beşiktaş İskelesi’ne doğru yürüyüşe geçti. Yürüyüş boyunca “Yağmur yağıyor, seller akıyor, Tayyip Kyoto’yu imzalamıyor!”, “Kim terrorist, Bush terrorist, ya biz, biz anti anti kapitalistiz!” vb. sloganları atan ve yürüyüş boyunca hoplayan-zıplayan grubun alana girmesi ile program başladı.

Program başladığı sırada sayısı 300 kişi olan kitle, eylemin sonlarına doğru 50 kişi kaldı. Program boyunca küresel ısınmaya ve dünyayı bekleyen felaketlere dair çeşitli konuşmalar yapıldı. Miting bir hip hop grubunun sahne alması ile son buldu.

Kızıl Bayrak/İstanbul