10 Kasım 2006 Sayı: 2006/44 (44)
  Kızıl Bayrak'tan
   İstanbul İşçi Kurultayı öncü işçileri göreve çağırıyor!
  Ecevit’in ölümü işçi ve emekçilerin bilincine yönelik bir saldırıya dönüştürüldü…
  Azılı bir devrim düşmanı, azılı bir Kürt düşmanı ve sinsi bir emekçi düşmanı!..
  Ecevit’in zor ölümü!
Ecevit’in misyonu ve sendikacıların gözyaşları
YÖK protestolarından.
6 Kasım’da yansıyanlar…
 Burjuva ideolojik egemenliğe karşı mücadele ve sınıf hareketi (Orta Sayfa)
  “Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayı” çalışmalarından…
  Sınıf bilinçli işçiler Kurultay’a çağırıyor!..
  Vi-Ko Elektrik’te sendikal örgütlenmeye patron saldırısı
  UNO patronu işçilerin sendikalaşma talebine saldırıyor!
  ODTÜ’de soruşturma terörü: Baskılar bizi yıldıramaz!
  Nikaragua halkı Amerikan tehditlerine boyun eğmedi!
  ABD-İsrail ikilisi Lübnan’da iç çatışmaları kışkırtıyor
  Siyonistlerden Beyt Hanun’da Nazi uygulamaları!
  Irak hezimeti neo-faşist çetenin birliğini parçaladı
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

6 Kasım’da yansıyanlar…

Gençlik geleceğine sahip çıkıyor!

Bu yılın 6 Kasım eylemleri yakın dönem eylemlerine kıyasla daha geniş bir yaygınlıkta gerçekleşmiş bulunuyor. Ülkenin dört bir yanında gençlik alanlara çıkarak tüm baskı ve teröre rağmen taleplerini haykırdı. Bu yıl 6 Kasım yaklaşık olarak 25 ilde eylemlerle protesto edildi.

Merkezi eylem çağrılarının geçmiş yıllardakine kıyasla etkisizleşmesi, bu yaygınlığın temel nedenlerinden birisiydi. Ancak temel neden dönemin başından bu yana birçok taşra üniversitesinde anlamlı kitle çalışmaları ve eylemlerin örgütlenmiş olmasıydı. Ulaşım zamlarına, kayıt paralarına ve yemekhane zamlarına karşı örgütlenen eylemler, soruşturma terörüne ve baskı koşullarına karşı verilen mücadele dönemin başından bu yana gençliğin eylemli bir süreç örmesini sağlamıştı. 6 Kasım eylemleri ise böylesi bir sürecin ürünü olarak yaygın eylemler olarak yaşandı.

Bu yılın 6 Kasım eylemlerinin bir diğer önemli sonucu ise ciddi bir bölünme yaşanmadan gerçekleşmiş olmasıdır. Özellikle metropol üniversitelerinde, ardından ise birçok taşrada -birkaç örnek dışta tutulursa- eylemler birleşik bir biçimde gerçekleştirildi. Bu, geçtiğimiz yılların parçalı eylem tablosu düşünüldüğünde, anlamlı bir sonucu ifade etmektedir.

Yaygın ancak dar katılımlı eylemler

6 Kasım eylemlerini önceleyen dönem birçok üniversite açısından eylemli bir biçimde geçirilmişti. Bunun yansıması olarak yine ülkenin dört bir yanındaki üniversitelerde anlamlı eylemler örgütlendi. Bu yaygınlığın temel göstergesi 20’nin üzerinde taşra üniversitesinde eylemli bir 6 Kasım sürecinin yaşanmış olmasıdır.

Ancak, gerek metropol üniversitelerinde gerekse de taşra üniversitelerinde eylemlerin kitle tabanına baktığımızda, karşımıza olanaklarını yeterli etkinlikte değerlendiremediğimiz bir 6 Kasım tablosu çıkmaktadır. Birçok üniversitede yerel planda gerçekleşen eylemlere yüzlerce kişilik katılım olmasına karşılık, bu katılım ileri ve örgütlü çevrenin dışına taşamamıştır.

Bunda iki temel neden belirleyici olmuştur. Birincisi, yerellerde ortaya çıkan olanaklar ve gündemler etkili bir müdahale ile 6 Kasım sürecinin bir parçası haline dönüştürülememiştir. Bunun sonucu olarak, yerel gündemler ve eylemler ayrı bir kulvarda 6 Kasım ise ayrı bir kulvarda kalmıştır. Birçok yerelde soruşturmalara, yemekhane zamlarına, ulaşım zamlarına, katkı paylarına vb. karşı gerçekleştirilen eylemler, ortaya çıkardıkları olanakları 6 Kasım alanlarına yansıtmaktan uzak kalmışlardır. Bu durum, çözümlenmesi gereken önemli bir soruna işaret etmektedir.

İkinci temel neden üniversitelerde artan baskı koşullardır. Bugün ülkenin dört bir yanındaki üniversitelerde tam bir cadı avı yaşanmaktadır. Soruşturma saldırısı devrimci gençlik güçlerini vururken, etkisi bu sınırı aşmaktadır. İlerici öğrencilerin büyük kısmı soruşturma terörünün sonuçlarından etkilenmekte ve saldırıların psikolojik sonuçlarını yaşamaktadırlar. Elbette bu kırılması zor bir durum değildir. Ancak soruşturmaları etkisizleştirmek için yoğun ve ısrarlı bir politik ve pratik çaba gerekmektedir.

Gençlik hareketinin örgütlenmesinde mesafe almak, açık ki onun politik düzeyini geliştirmekle mümkündür. Bu ise bir dizi politik gündemin geniş gençlik yığınlarına etkin bir siyasal kitle çalışması ile taşınması ile başarılabilir. Ancak bu hiç de bir dizi gündemin gençliğin omuzlarına yıkılması demek değildir. Önemli olan bu gündemler içerisinden öne çıkanları gençliğin temel sorunlarıyla birleştirerek işlemektir.

Gündemlerin ele alınışındaki bir diğer zaaflı nokta ise, gündemlerin yerelleştirilememesidir. Bu sorunun ortaya çıkışında, gençlik hareketinin yaşadığı aşırı darlık ile kitlelerden kopukluk, kendi adımıza ise yerel örgütlerimizin zayıflığı belirleyici yanı oluşturmaktadır. Bu sorunun aşılması için etkin bir çaba sarf edilmediği sürece, yerel çalışmaların daha geniş bir bileşenle buluşması mümkün olamayacaktır. Bir dizi yerelde ortaya konulan ısrarlı kitle çalışmaları ve gündemlerin 6 Kasım eylemlerini etkileyen anlamlı sonuçlar yarattığını söylemek yanlış olmayacaktır. Ancak bu sonuçlar oldukça sınırlı kalmış, yerel gündemler ve başlıkların alanlara taşınması önemli ölçüde zayıf kalmıştır. Bu, eylemin kitle tabanının dar kalmasına yolaçan temel önemde nedenlerden biridir.

Taşra üniversitelerinden yansıyan tablo, bu yılın 6 Kasım eylemlerinin bu üniversitelerde de beklenilen sonuçları oluşturamadığını göstermektedir. İşçi-emekçi gençliğin eğitim sistemi karşısında derinleşen sorunlarının taşra üniversitelerde sonuçlarını üretmesi olanaklı iken, 6 Kasım eylemlerinde bu potansiyel imkan bir dizi nesnel ve öznel nedenden kaynaklı yeterince değerlendirilememiştir.

Nesnel olanaksızlıkların başında taşra üniversitelerinde merkez üniversitelerinden çok daha ağır bir biçimde hissedilen baskı koşulları gelmektedir. Bu baskı koşullarını yırtacak bir politik faaliyete dayanmayan 6 Kasım eylemlerinin ise -metropol üniversitelerinde bu üniversiteleri etkileyebilecek bir hareketlilik oluşmadığı koşullarda- taşra üniversitelerinde etkili sonuçlar oluşturabilme şansı bulunmamaktadır.

Gençlik örgütlenmelerine güvensizlik kırılmalıdır!

Gençlik mücadelesinin politik planda yaşadığı darlık ve dağınıklık bu yılki 6 Kasım eylemlerinden yansıyan temel bir sorun alanıdır. Bu sorun aşılmadığı ve politik planda hedefli bir kitle mücadelesi örgütlenemediği koşullarda gençlik mücadelesinin bir çıkış yolu bulamayacağını son 6 Kasım eylemleri yeterli açıklıkla ortaya koymuştur.

Bugüne kadar değişik vesilelerle, etkili bir politik kitle çalışmasına dayanmayan, attığı her adımla öğrenci gençliği sürecin öznesi haline getirmeye çalışmayan, bu çerçevede çeşitli esnek örgütler oluşturmaya kilitlenmeyen, 6 Kasım’ı bir eylem tarihi olarak değil hareketin biriken sorunlarının çözümünde temel bir süreç olarak tanımlamayan herhangi bir sürecin başarı şansı bulunmadığını döne döne ifade ettik.

Eylemlerde YÖK vurgusunun ön plana çıkması, paralı eğitime hayır sloganlarının atılması sorunu özü itibarı ile değiştirmemektedir. Zira gençlik mücadelesi bugün temel bir hedeften ve mücadele yönteminden yoksun bir biçimde hareket etmektedir. Bu başarılamadığı, gençliğin temel sorunları ile güçlü ve hedefli bir bağ kurulamadığı koşullarda, ortaya çıkan olanaklar değerlendirilemeyecektir.

Gençlik hareketinin kitlesel bir karakter kazanmasının olanakları nesnel olarak geçmiş döneme göre çok daha fazladır. Ticari eğitim saldırısının ortaya çıkardığı olanaklar elbette tek başına 6 Kasım eylemi üzerinden anlamlı sonuçlar yaratmayacaktır. Yapılması gereken, 6 Kasım’ın ötesinde, kitlesel bir gençlik mücadelesini örmek için olanakları en iyi bir biçimde değerlendirmek, bu doğrultuda yoğun bir çaba ve emek harcamaktır. Bunun dışındaki her yaklaşım gençliğin sorun ve ihtiyaçlarından kopmak demek olacaktır.

6 Kasım’ı önceleyen süreçte bizim de içerisinde bulunduğumuz bir dizi siyasal gençlik grubu şahsında ortaya konulan ısrar, gençliğin temel sorunlarından, gündemlerinden ve alanlarından kopmamış bir 6 Kasım ısrarıdır. İstanbul başta olmak üzere bu ısrar kendi anlamlı sonuçlarını yaratmış, üniversitelerden tecrit edilmiş bir 6 Kasım anlayışı pratik ve politik olarak tecrit edilmiştir. Bu açıdan İstanbul Beyazıt eylemi gençliğin birleşik ve kitlesel mücadelesinin olanaklarını geliştirmek hedefiyle atılmış anlamlı bir adım olarak tanımlanmalıdır.

6 Kasım eylemlerinin ortaya çıkardığı bir diğer sonuç ise, siyasal gençlik gruplarına duyulan güvenin oldukça zayıf olduğu gerçeğidir. Geniş gençlik yığınlarıyla aramızdaki bu mesafenin kapatılması ancak ısrarlı bir politik-pratik çaba ile mümkün olabilir. Bugün gençlik kitlelerine giderken soluğu kesilen, kitle çalışmasından kaçan, politikasızlığı bir yaşam biçimi haline getirmiş siyasetler tablosu içerisinde sonuç alıcı bir mücadele ancak, bu mücadelenin gereklerini yerine getirme konusunda sürükleyici bir rol oynanabildiği koşullarda mümkündür. Bu yılın 6 Kasım tablosu içerisinde birçok ilde bu başarılabilmiştir.

Gençliğin gelecek özlemine yanıt oluşturmak için!

Gençliğin karşı karşıya bulunduğu saldırılar, birleşik ve kitlesel bir gençlik mücadelesini geliştirmenin nesnel olanaklarını fazlasıyla olgunlaştırmaktadır. Bugün yaşanılan onca soruna rağmen kitlesel bir gençlik hareketi ve örgütlenmesinden yoksunsak eğer, bu herşeyden önce hareketin özneleri olan bizlerin eksiklerine ve zayıflıklarına işaret etmektedir. Düzen hedefli ve sistemli bir yapılanma süreci içerisindedir ve geniş gençlik kesimleri bu sürecinin faturasını gelecekleriyle ödemek sorunu ile karşı karşıyadır. Bu tablo, hareketin öncü güçlerinin sorumluluklarını kat be kat artırmakta, omuzlarındaki yükü ağırlaştırmaktadır. Gençlik hareketini içinde debelendiği kısır döngüden çıkartmak, gençliğin gelecek mücadelesini büyütmekse, öncelikle birleşik ve devrimci bir mücadele hattının geliştirilmesinden geçmektedir.

Yapılması gereken, kendine ve bugün geleceksizlik saldırılarını göğüsleyen gençlik kesimlerine güvenerek, daha fazla çaba ve ısrarla mücadeleyi örgütlemektir. Hareketin bugünkü ihtiyacı doğru bir yönlendirme, doğru müdahaleler bütünü, kısaca güçlü bir devrimci önderliktir. Bu boşluğu doldurma iddiası, geleceğin öznesi olma iddiasıdır. Birleşik, devrimci ve kitlesel bir gençlik hareketi ancak ve ancak bu iddianın gereklerinin yerine getirilmesi ile yaratılacaktır.

Bugün geniş gençlik yığınları derin bir geleceksizlik sorunu ile karşı karşıya bulunuyor. Öyleyse yapılması gereken, gençliğin geleceğine sahip çıkmasını sağlamak için etkin bir politik faaliyeti örmektir. Bu, sürecin bize ve bizim gibi düşünenlere yüklediği temel önemde bir sorumluluktur.


İzmir Sağlık Platformu’ndan panel...

“Düzce-Eskişehir deneyimi temelinde aile hekimliğini tartışıyoruz!”

İzmir Sağlık Platformu, Aile Hekimliği Projesi’ne karşı 29 Eylül günü İzmir İl Sağlık Müdürlüğü önünde kitlesel bir basın açıklaması yaptı. 2 Kasım günü ise Dokuz Eylül Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi Salonu’nda bir panel gerçekleştirdi.

“Sağlıkta dönüşüm projesi” adı altında yürütülen sağlıkta özelleştirme saldırısı ve bu saldırı programının ayaklarından biri olan “Aile Hekimliği” uygulamalarına karşı çıkan Sağlık Platformu, “Düzce-Eskişehir Deneyimi Temelinde Aile Hekimliği Sistemi” başlığı altında aile hekimliğini tartışmak üzere düzenledi paneli. İlk olarak Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ülkü Bayındır’a söz verildi. Bayındır; sağlıkta özelleştirme uygulamasına karşı çıkılması gerektiğini, sağlıkta dönüşüm programının aceleye getirildiğini, tüm toplumun nitelikli bir sağlık hizmeti görmesi hakkı olduğunu ancak sağlıkta uygulanmak istenen programın bunu gözetmediğini söyledi. Aile Hekimliği uygulamasının yanlış olduğuna dikkat çekerek, sağlık ocaklarına sahip çıkılamadığını yeni uygulamalarla hastalar ve sağlık çalışanının karşı karşıya getirilmek istendiğini vurguladı.

Ardından Prof. Dr. Emin Alıcı (Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü) söz aldı. Alıcı’nın konuşmaya başlaması üzerine salondaki bir grup öğrenci alkışlı protesto başlattı. Bir grup kamu emekçisinin de destek alkışlarıyla süren protesto eylemi öğrencilerin salonu terk etmesiyle son buldu.

Öğrenciler, son dönemde devrimci demokrat öğrencilere yapılan saldırıları, açılan soruşturmaları, okuldan atma ve her türlü anti demokratik uygulamaları yapan, çalışanına soruşturma açan, işten atan bir üniversite rektörünün özgürlükten, sosyal adalet ve sosyal devletten söz etme hakkı olmadığını, tüm bu uygulamaları protesto ettiklerini ve mücadeleye devam edeceklerini belirttikten sonra salonu terkettiler.

Protesto eyleminin ardından İzmir SES Şube Başkanı Ergun Demir, İzmir THD Başkanı, İzmir Diş Hekimleri, Pratisyen Hekimler Derneği, İzmir Tabipler Odası Başkanı birer konuşma yaptılar. Yarım saatlik zamana sığdırılan bu konuşmalardaa daha çok sağlıkta yaşanan olumsuzluklar ve sonuçlar üzerinde duruldu.

Konuşmaların ardından akademisyenler tarafından yapılan araştırma ve bulguların sunulduğu bölüm ilgiyle izlendi.

Panele yaklaşık 300 kişi katıldı.

Sosyalist Kamu Emekçileri/İzmir


Birol Karasu ölümsüzlüğe uğurlandı

6 Kasım akşamı Sarıyer’de uyuşturcu çeteleri ve işbirlikçileri tarafından katledilen İkitelli Temel Haklar ve Özgürlükler Derneği Sekreteri Birol Karasu, 8 Kasım günü yoldaşları ve dostları tarafından uğurlandı.

8 Kasım Çarşamba günü Temel Haklar ve Özgürlükler Derneği’nin çağrısı ile İkitelli’de bir yürüyüş ve anma gerçekleştirildi. Saat 10.00’da İkitelli Cemevi önünde sloganlar ve zılgıtlar eşliğinde toplanan kitle, Birol Karasu’nun kızıl bayraklara ve karafillere sarılı cenazesiyle Parseller sokaklarını dolaşarak bir yürüyüş gerçekleştirdi, yürüyüş boyunca sloganlar atıldı.

300 kişinin katıldığı yürüyüş sırasında “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “Birol Karasu ölümsüzdür!”, Yozlaşmaya karşı mücadelede şehit düştü!” TAYAD’lı Aileler imzalı üç pankart taşındı. Temel Haklar ve Özgürlükler Derneği’nin önünde Birol Karasu’nun hayatını ve mücadelesini anlatan bir metnin okunmasının ardından marşlar söylendi. Ardından otobüslerle Zincirlikuyu Mezarlığı’na doğru yola çıkıldı.

Mezarlıkta da yürüyüş boyunca sloganlar atıldı. Birol Karasu şahsında devrim davası uğruna şehit düşenler için saygı duruşu ile başlayan anma, Karasu’nun onurlu yaşantısının ve mücadele inancının ifade edildiği konuşma ile devam etti. Marşlar ve sloganlar eşliğinde anma sona erdi.

Kızıl Bayrak/Küçükçekmece


TAYAD: Tecriti kaldırın ölümleri durdurun!

TAYAD, 2-3 Kasım tarihlerinde “Teciti kaldırın, ölümleri durdurun!” talebi ile Ankara’ya giderek TBMM’de 20 milletvekili ile görüşmüştü. 7 Kasım günü Behiç Aşçı’nın Şişli’deki evinde konu ile ilgili bir basın toplantısı gerçekleştirildi.

İlk olarak söz alan Mehmet Güven, “Biz Ankara’ya tecrit ve ölümlerin durması için gittik ve 7 yıldır söylediğimiz ‘sonuna, sonsuza, sonuncumuza kadar direneceğiz!’i bir kez daha yineledik... 20 milletvekiliyle görüştük ve hepsi durumla ilgileneceklerini, konunun üzerinde hassasiyetle duracaklarını söylediler. Bazıları ise ölüm oruçları ile ilgili hiç bir şey bilmediklerini ve böyle bir şeyden haberleri olmadıklarını ifade ettiler. Biz TAYAD olarak bu konunun arkasını bırakmayacağız, takipcisi olacağız” dedi.

Daha sonra yapılan basın açıklamasında “ ... Tecrit insanlık suçudur... İnsan hak ve özgürlüklerinin önünde engeldir... Başta F tipi hapishanelerden olmak üzere yaşamın her alanından sökülüp atılmalıdır. Sonuç olarak, Adalet Bakanlığı bu suça ortak olmamalı, tecrit sorunu çözmeli ölümleri durdurmalıdır. Yeni ölümlerin sorumlusu olmamalıdır” denildi.

Açıklamanın ardından söz alan tutsak anası Naime Kara’nın görüşülen milletvekillerine sunulan dosyanın içeriği hakkında bilgi vermesinin ardından toplantı sona erdi

Kızıl Bayrak/İstanbul