Emperyalist saldırganlık insanlığı ve doğayı yokediyor...
Ya barbarlık içinde yokoluş ya sosyalizm!
Ortadoğu'yu kan gölüne çeviren ABD emperyalizmi ve İsrail siyonizmi tarafından yürütülen savaşta binlerce insan katlediliyor, binlercesi yaralanıyor ya da sakat kalmaya devam ediyor. Ortadoğu'da kentler yıkıldı, halklar katledildi.
Emperyalist savaşlarda, ileri teknoloji kullanılarak üretilen silahlar nedeniyle, insan ve çevre sağlığını tehdit eden tahribatlar katbekat artıyor. Emperyalist savaşlarda kullanılan kimyasal, biyolojik silahlar vb. nedeniyle yaşanan yıkımın sonuçları kuşaklar boyu devam etmektedir. Hiroşima ve Nagazaki örneğinde olduğu gibi. Bugün hala çocuklar Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombaları nedeniyle sakat doğuyorlar. İsrail'in kullandığı kimyasal silahlar nedeniyle de bundan yıllar sonra doğacak çocuklar bu savaşın bedelini ödemeye devam edecekler. Yanısıra, savaşın kısa dönemde yarattığı tahribatlar da ciddi boyutlara ulaşmıştır Bugün İsrail tarafından saldırılara maruz kalan Lübnan'da, özellikle Beyrut'da kentsel altyapı tamamen yok olurken içme suyu, kanalizasyon ve çöp sorunu salgın hastalık riskini artırmaktadır.
İsrail bombaları özel hedef seçerek kentleri ve sanayi tesislerini bombalarken neden olduğu çevre felaketi Lübnan'ı olduğu kadar tüm dünyayı da tehdit etmektedir.
Beyrut'un 30 km güneyindeki Jiyyeh Elektrik Santrali'nin bombalanması sonucu, santralden kaynaklı atıklar, petrol ve kimyasal maddeler Akdeniz'e karıştı. Lübnan Çevre Bakanı Yakup Sarraf, 30 Temmuz'da dünya kamuoyuna şu açıklamada bulundu: “Şu ana kadar 10-15 bin ton akaryakıt denize döküldü. Bu olay, Doğu Akdeniz'in şimdiye kadar gördüğü hiç kuşkusuz en büyük çevre felaketidir.”
Yaşanan bu çevre felaketi Lübnan kıyıları ile sınırlı kalmayacak, Suriye, Kıbrıs ve Türkiye sahillerine yayılacaktır. Petrol ve türevi kimyasallar deniz canlılarını ve dolayısıyla insan sağlığını tehdit etmektedir.
Sermayenin sözcüleri ise her zaman olduğu gibi yalan söylüyor, kirliliğin Türkiye kıyılarını tehdit etmediği açıklamasını yapıyorlar. Oysaki, Lübnan ve Suriye kıyılarından sonra Türkiye kıyıları da bu çevre felaketinden fazlasıyla nasibini alacaktır. Bölgede balıkçılık ve turizm olumsuz etkileneceği için, bu kıyılarda yaşayan insanlar sosyal ve ekonomik açıdan da olumsuz etkileneceklerdir.
Savaşların neden olduğu çevre felaketleri genelde ham petrolün denize pompalanması ve rafinelerin yakılması, kimyasal, biyolojik silah depolarının ve nükleer merkezlerin bombalanması sonucu yaşanmaktadır. Örneğin Körfez Savaşı sırasında Irak'ın elindeki 2 nükleer reaktör bombalanmıştı. 1983'te de Irak, İran'ın kıyıdaki petrol kuyularını bombalamış ve 2 milyon varil petrolün Körfez'e sızmasına neden olmuştu. Suudi Arabistan ve Bahreyn kıyılarına dek bu kirlilik ulaşmıştı. Dahası bu kirlilik bu bölgeyle sınırlı kalmamış, etkisini 2500 km uzaklıktaki Keşmir'de “siyah” kar olarak göstermişti.
Ayrıca petrol nedeniyle oluşan kirliliği denizlerden temizlemek ciddi bir sorundur. Ham petrol 5 yıl içinde zararsız hale gelirken, rafine edilmiş petrol ürünlerinin temizlenmesi on yılları bulmaktadır.
Emperyalist-kapitalist sistem dünyayı yok oluşa sürüklüyor. Dünyada sömürülmedik alan bırakmak istemeyen ABD ve uşakları bugün Ortadoğu'daki katliamı giderek derinleştiriyorlar. Katil İsrail'in başlattığı kirli savaşa “barış gücü” adı altında katılan başta Türkiye olmak üzere diğer işbirlikçiler de yaşanacak insan ve çevre katliamlarının sorumluları olacaklardır. Emperyalist-kapitalist sistem herşeyi tüketip yokettiği için, çevre açısından da geri dönülemeyecek kayıplar yaşanacaktır. Kısacası, insanlığın geleceği tehdit edilmektedir.
Komünistlerin döne döne işaret ettikleri “Ya barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm!” ikilemi can alıcı bir seçenek olarak karşımızda durmaktadır. Bir tercihle karşı karşıyayız. Safımız iyi belirlemeli, yaşanabilir bir dünya için emperyalist-kapitalist egemenliğe son verecek mücadeleyi büyütmeliyiz. |