11 Ağustos 2006 Sayı: 2006/31 (31)
  Kızıl Bayrak'tan
   Halkların birleşik devrimci gücü, işçi ve emekçilerin devrimci sınıf savaşı karşısında emperyalizm kağıttan kaplandır!
  Milletvekillerinden timsah gözyaşları.... Kim kimin dostu kim kime düşman?
  Katliam ortaklığına izin vermeyelim, kardeş halklarla dayanışmayı yükseltelim!
  İşbirlikçi uşak takımı ABD emperyalizminin Ortaoğu'daki taşeronluğuna hazırlanıyor
  DİSK yönetimi siyonist temsilciyi DİSK Genel Merkezi'nde ağırladı! İşçi sınıfı bu hainlere artık dur demelidir!
Sağlık alanında saldırılar sürüyor!
Elektrikte zam kapıda
Öncü AŞ işçileriyle sendikalaşma süreci üzerine konuştuk
  Mamak 3. Kültür-Sanat Festivali başarıyla gerçekleştirildi / Orta sayfa
  Mamak 3. Kültür-Sanat Festivali onbini aşkın işçi ve emekçinin katılımı ile gerçekleşti.
  İran emperyalist/ siyonist saldırganlığın maşası BM'nin dayatmalarını reddetti
  Siyonist zorbalar Filistin meclis başkanını da tutukladı
  ABD işgal ordusu Bağdat'taki Sadr kentine saldırdı
  Lübnan yönetimi saldırgan İsrail'i savunan BM tasarısını reddetti
  Dünyada emperyalist-siyonist saldırganlığa karşı eylemlerden
  Almanya'da doktorların grevi yayılıyor
  Meksika'da milyonlar ayakta
  Batı, İsrail ve ortadoğu / Abu Şehmuz Demir
  Yedi aydından savaşa karşı ortak bildiri: İtham ediyoruz!
  Yeni Türk Ticaret Kanunu Tasarısı gündemde
  Eylem ve etkinliklerden
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Yeni Türk Ticaret Kanunu Tasarısı gündemde...

Aç gözlü sermaye kazanılmış tüm haklarımıza göz dikiyor!

Sermaye devleti 4857 sayılı yeni İş Yasası ile işçilere esnek çalışmayı, taşeronlaştırmayı, ödünç işçiliği vb. dayatmıştı. Sosyal güvenlik ve emeklilik hakkına göz diken sermaye iktidarı kıdem tazminatlarının gaspından sonra şimdi yeni bir saldırıya hazırlanıyor. Hak adına kazanılmış olan ne varsa, en küçük kırıntısına kadar pervasızca gaspetmeye hazırlanan patronların devleti, bu cesareti işçi ve emekçilerin suskunluğundan ve tepkisizliğinden alıyor.

Sermayenin gündeminde şimdi de yeni Türk Ticaret Kanunu Tasarısı var. Bu tasarı işyerinin devri sırasında işçinin alacağını garanti kapsamından çıkarıyor. İş Yasası'nın kısmen de olsa tanıdığı bir hakkı bu yeni tasarı tümden ortadan kaldırıyor.

İş Yasası işyerinin herhangi bir nedenle başkasına devri sırasında işçi alacaklarını sınırlı da olsa güvenceye alıyor. Yeni Türk Ticaret Kanunu Tasarısı'nda (TTK) bu güvence “tam veya kısmi bölünme” ile sınırlandırıldı.

Tam veya kısmi bölünme, departmanların ayrı şirket olarak çalışması anlamına geliyor. Tasarıya göre böylelikle patron değişmemiş oluyor. Bu tanım da patron değişikliğini karşılamadığı için işçinin alacağını tehlikeye sokuyor.

Türk Ticaret Kanunu Tasarısı'nın altından yine Avrupa Birliği normları ve sendika bürokratları çıktı. Zira tasarı AB'ye uyum çerçevesinde öngörülüyor. Tıpkı kölelik yasası hazırlanırken yaptıkları ihanet gibi sendika ağaları bu tasarıdan da haberdarlar. Çünkü yasa tasarısına konulan düzenlemeye ilişkin eleştiriler TBMM Adalet Alt Komisyonu'ndaki görüşmeler sırasında bu hainler tarafından da dile getirildi. 2003'te çıkartılan 4857 Sayılı İş Kanunu'nun altıncı maddesinde işçi alacaklarının korunması hususunda kapsamlı bir düzenlemeye yer verildiğine dikkat çeken sendikacılar, Türk Ticaret Kanunu'na yeni bir madde konulmasına gerek olmadığını savundular. Ancak bu görüş komisyonda benimsenmedi.

İş Kanunu'nun altıncı maddesi, işyeri veya işyerinin bir bölümünün “hukuki bir işleme dayalı olarak başkasına devredilmesi” durumunda, devir tarihindeki işçi alacakları konusunda devreden ve devralanın birlikte sorumlu olacağını öngörüyor. Ancak, devredenin sorumluluğu iki yılla sınırlı.

TTK tasarısında ise işçi alacaklarına ilişkin güvence, şirketin “tam veya kısmi bölünmesi” ya da “tür değiştirmesi” durumlarıyla sınırlandırıldı.

--------------------------------------------------------------------------------------

TMY uygulanmaya başladı…

Eylemlerde kimlik gösterme dayatması

Son günlerde yapılan eylemlerde eylemi düzenleyenler hakkında dava açmak için kolluk güçleri tarafından kimlik gösterme dayatması yaşanıyor.

2 Ağustos Diyarbakır Demokratik Gençlik Bileşenleri tarafından yapılan basın açıklamasında da benzer bir durum yaşandı. Basın açıklamasının ardından polisin kimlik sorması üzerine çıkan tartışma sonrasında gözaltılar yaşandı.

İsrail'in Lübnan'a saldırıları ile ilgili eylem yapan bileşenler Koşuyolu Parkı İnsan Hakları Anıtı önünde bir basın açıklaması düzenledi. Açıklamaya yaklaşık 100 kişi katıldı. Grup adına açıklamayı okuyan Gökhan Biçer'e kolluk güçleri kimlik sordu. Biçer'in polise kimliğini vermek istememesi üzerine çıkan arbede sırasında 10'dan fazla kişi gözaltına alındı.

--------------------------------------------------------------------------------------

Erdoğan'ın yalanı açığa çıktı: “Fındık mitinginde ambulansta ölen yok!”

Fındık mitinginde halk kitlelerinin üzerine saldırmadığı, gaz bombası, tazyikli su, cop kullanmadığı için Ordu Emniyet Müdür Vekili merkeze alınmıştı.

Bu olayın ardından Başbakan Erdoğan vekile veryansın etmiş, senin görevin “teröristleri dağıtmak, gaz bombasıyla, suyla, copla neyle olursa” türünden açıklamalar yapmıştı. Tayyip daha sonra yaptığı açıklamada bir yandan hakkını arayan herkesi “terörist” ilan etmiş, diğer yandan görevinden alınan vekili yol kapama eylemi yüzünden iki hastanın ölmesine neden olmakla suçlamıştı.

3 Ağustos günü Ordu İl Sağlık Müdürü tarafından yapılan açıklama Tayyip'in yalanını ortaya çıkardı. Sağlık Müdürlüğü, mitingin yapıldığı gün şehirde iki ölüm meydana geldiğini, ancak ölümlerin boğulma nedeniyle gerçekleştiğini söyledi.

Meşru ve haklı talepleri için eylem yapan fındık üreticilerinin eylemini haksız çıkarmak, eylem biçimini “yasadışı” göstermek için demagoji yapan Tayyip'in yalanı bu devletin ve hükümetin gerçek yüzünü bir kez daha ortaya çıkarmıştır.

Milyonlarca işçi, emekçi, genç, üretici köylü İMF-TÜSİAD sosyal yıkım programı altında inlerken, eylem yüzünden Ordu ve çevre illerdeki düğünlerin yapılamamasından dem duran Tayyip gibi sermaye uşaklarına verilecek en iyi yanıt militan sınıf mücadelesini yükseltmektir.

--------------------------------------------------------------------------------------

TMY'nin 5 ve 6'ıncı maddelerine iptal davası...

Sezer burjuva medyayı kolluyor!

İkinci kez kendisine gönderilen TMY'yi onaylayan Cumhurbaşkanı Sezer bazı maddelerin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı.

Sezer yasanın 5 ve 6. maddelerinin bazı hükümlerinin iptalini istedi.

İptali istenen 5. madde, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 6. maddesinin 4. fıkrasına ekleme yapıyor. Madde, isim ve kimlik belirterek veya belirtmeden kime yönelik olduğunun anlaşılmasını sağlayacak surette kişilere karşı “terör” örgütleri tarafından suç işleneceğini veya “terör”le mücadelede yer almış kamu görevlilerinin hüviyetlerini açıklama, yayımlama veya bu yolla kişileri hedef gösterme fiilinin basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde, basın ve yayın organlarının suçun işlenişine iştirak etmemiş olan sahipleri ve yayın sorumluları hakkında ceza öngörüyor.

Hüküm ayrıca, “terör” örgütünün faaliyeti çerçevesinde suç işlemeye alenen teşvik, işlenmiş olan suçları ve suçlularını övme veya terör örgütünün propagandasını içeren süreli yayınların hakim kararıyla; gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de Cumhuriyet savcısının emriyle tedbir olarak 15 günden 1 aya kadar durdurulabilmesini hükme bağlıyor.

Sezer'in iptalini istediği bir diğeri ise 6. madde. Bu madde hükmü ise 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. maddesinde değişiklik yapıyor. Buna göre hüküm, “terör” örgütünün propagandasının basın yayın yoluyla yapılması durumunda suçun işlenişine iştirak etmemiş olan sahipleri ve yayın sorumluları hakkında adli para cezası uygulanmasını öngörüyor.

Yasa tek tek maddeleriyle değil bir bütün olarak toplumu “terörist”, her türden hak arama girişimini “terör eylemleri” olarak tanımlıyor, devletin kolluk güçlerinin yetkisini daha da artırıyor.

Sezer, burjuva medyanın da muhalefet ettiği yasanın basınla ilgili kısımlarına rötuş yapılması için Anayasa Mahkemesi'ne dava açmış oldu. Devrimci, sosyalist basın sözkonusu olduğunda keyfilikte, saldırıda, ceza ve baskıda sınır tanımayan sermaye devleti burjuva medyayı TMY'den muaf tutmaya hazırlanıyor. Sezer'in yaptığı itirazın da bunun ötesinde bir anlamı bulunmuyor.

Devlet terörünü yasalaştıran TMY'yi püskürtmenin tek yolu demokratik hak ve özgürlükler mücadelesini yükseltmek, saldırıya militan bir karşı koyuşla yanıt vermektir. Özellikle ABD ve İsrail saldırganlığına karşı muhalefetin yükselmeye başladığı böylesi bir dönemde yasayı fiili ve kararlı eylemlerle çöpe atmak büyük bir önem taşıyor.