21Ocak 2006 Sayı: 2006/02 (02)
  Kızıl Bayrak'tan
  Çok yönlü bir hazırlıkla karşılanması gereken bir dönemecin eşiğindeyiz
  Ordu kontrgerilla olarak inkar ettiğini Özel Harp Dairesi olarak savunuyor
  Devlet için kurşun atan Ağca serbest bırakıldı
  Kuş gribi yayılıyor...
İnsan ölümleri umurlarında değil
Neler anlatır kısa hikayeler... Suçlu kim!
  Devlet hastanelerinin alacakları silindi
TEKEL’de tasfiyeye karşı direniş!
  Tekel işçileriyle konuştuk... “Bedel ödemeden kazanamayız!
  Avrupa Birliği, sosyal güvenlik ve işçi
sınıfı: Dünden bugüne / Yüksel Akkaya
  2005 yılında sınıf hareketi-1: Alınan yenilgiler, büyüyen ihanet ve filizlenen çıkış arayışları (Orta sayfa)
  Kurultaylara çağrı
  Ümraniye İşçi Kurultayı
Sonuç Bildirgesi
  Amerikan İşbirlikçileri İran Cumhurbaşkanı’nın Ankara’ya gelmesini
engelleyecek formül arıyor.
  Alman emperyalizmi de emperyalist savaşın suç ortağı!
  Filistin genel seçimleri 25 Ocak’ta yapılıyor
  Kanlı tiranlar geçici,
direnen halklar kalıcıdır!
  Berlin’de kitlesel Rosa Luxemburg ve
Karl Liebknecht anması
  Devrim Okulu 13-17 Aralık tarihlerinde gerçekleştirildi...
  Bültenlerden...
  Yeni bir dünya hedeflenmeden
yeni bir kültür yaratılamaz!
  Devrimci veDemokratik Yapılar Arası Diyalog ve Çözüm Platformu’nun
açıklaması
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Kasap Şaron ölüm döşeğinde…

Kanlı tiranlar geçici, direnen halklar kalıcıdır!

Beyrut kasabı Şaron, nihayet yolun sonuna geldi. Fiziki açıdan hayatta kalsa bile siyasi açıdan ölmüştür. Demek oluyor ki, 60 yılı aşkın süreden beri taşıdığı ve her fırsatta kana buladığı satırını artık kullanamayacak. Bush liderliğindeki neo-faşist çeteyi saymazsak eğer, kasap için gözyaşı döken yok. Filistinliler'in duygularını ise, El Fetih'e bağlı Genç Meclis üyesi Abdülrauf Barbah anlatıyor: “Mutluyuz, çünkü Şaron ölüyor ve en kısa zamanda ortadan kalkmasını umuyoruz. O çocuklarımızı öldürdü, evlerimizi yıktı ve Filistinliler'i sokağa attı…”

Filistin halkının, bu en uzun ömürlü celladının suç çetelesini tutmak oldukça güçtür. Zira 1940'lı yıllardan beri siyonist vahşetin baş aktörlerindendir. Tarihin tanık olduğu en haydut devletlerden biri olan İsrail henüz ortada yokken, Şaron ve onun gibiler, terör örgütü Haganah'ı kurarak seri cinayetlere başlamışlardır. Kasap Şaron ise Kudüs'ün kuzey batısındaki bir köyde, 3 Arap kadınını eliyle katlederek işe başlamıştır.

Siyonistlerin bile “aşırı” bulduğu Şaron, haydutbaşı Bush'un ABD'de başa geçmesinden sonra “barış adamı” ilan edildi. AB emperyalistlerinin bir kısmı, insan hakları şampiyonluğunu elden bırakmadan Bush'un izinden gitti. Türk burjuvazisi adına hükümet eden dinci gerici akımın şefleri de, kasap Şaron'u taltif etmişler, geçen yılın ortalarında ise Tayyip Erdoğan ile kasap Şaron arasında “kırmızı telefon hattı” bağlamışlardı. Medya tekelleri içinde mevzilenen MOSSAD uzantıları da, “barışçı lider” uydurmasını yaygın bir şekilde kullanarak bu imajı kabul ettirmek uğruna binbir yalana başvurmuştur. Günlerdir hastanede yatan Şaron'un savaş suçlusu olduğunu hatırlatan İsrail parlamentosunun (Knesset) Arap milletvekillerinden Azmi Bişara, hastane önünde bekleyen medyayı “bir savaş suçlusundan barış mimarı yaratmaya çalışmakla” suçlarken tamamen haklıydı.

Filistin halkının katledilmesi, sürgün edilmesi, topraklarının gaspedilmesi, İsrail sınırları içinde kalanların ırkçı-faşist uygulamalara maruz bırakılması… Yanısıra kitlesel/keyfi tutuklamalar ve yaygın işkence gibi icraatların baş sorumlularından biri de kasap Şaron'dur.

Buna karşın kasabın adıyla anılan, belleklere kazınmış üç büyük ölçekli saldırıyı ayrıca anmak gerek: Sabra, Şatila mülteci kamplarında çocuk, kadın ve yaşlılardan oluşan binlerce Filistinli'nin katledilmesi. Şaron'a, “Beyrut Kasabı” lakabı bundan dolayı takılmıştır. Filistinliler'in evlerinin dozerlerle yıkımının yaygın bir politika haline getirilmesi de Şaron'un marifetleri arasındadır. Şaron'un bir diğer lakabı “Buldozer” bu yıkımlardan dolayı verilmiştir. Filistin halkının başına musallat edilen bir diğer felaket ise, Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nin 1967'de işgal edilmesinden sonra, bu bölgelere yaygın şekilde Yahudi yerleşimlerinin inşa edilmesidir. Ayrıca Eylül 2000'deki Haremüşşerif ziyareti ile provokasyon yaratan Şaron'un, 4 bine yakın Filistinli'nin katledilmesindeki sorumluluğu ile Filistin halkının liderlerini seri suikastlarla ortadan kaldıran haydutluğun yaygınlaştırılmasındaki rolünü de eklemek gerek. Şaron ve çocuklarının yolsuzluk, rüşvet çirkefi içinde çırpınmaları, kanlı icraatların yanında hafif kalıyor.

Sabra, Şatila kamplarındaki vahşetin boyutu İsrailliler'i bile ayağa kaldıracak cinstendi. Nüfusu 4-5 milyon olan ülkede yüzbinlerce İsrailli bu kıyımın ardındaki Şaron'u protesto etmişti. Filistinliler'in yıkılan ev/işyeri sayısının ise haddi hesabı yok. İşgalden sonra bir Filistinli ev sahibi olabilmek için, evini defalarca yeniden inşa etmek zorunda kalmıştır. Özellikle Doğu Kudüs ve İsrail sınırlarına yakın bölgelerde, Filistinliler'in inşa ettikleri evlerini koruyabilmeleri nerendeyse imkansız hale gelmiştir. Bundan dolayı barış yanlısı İsrailliler, belli komiteler kurarak Filistinliler'in evlerini koruma çabası içine girmişlerdir.

Filistinliler'in kendi topraklarında konut inşa etmesini engelleyen bu ırkçı politikayı, dünyanın farklı bölgelerinden devşirilen Yahudiler'e, Filistinliler'in toprakları zorla gaspedilerek lüks villalar inşa edilmesi tamamlıyordu. Daha çok ırkçı-faşist eğilimde olan bu Yahudiler, Filistin halkının varlığını bile inkar edecek kadar pervasızdır. Çoğu silahlı olan yerleşimciler, onlarca yıldan beri Filistinliler'i katlediyor, ekinlerini tahrip ediyor, zeytin ağaçlarını, narenciye bahçelerini söküyor, ürünlerin kaldırılmasını engelliyorlar. Yaptıklarından dolayı ise hiçbir yasal takibata uğramıyorlar. Filistin topraklarını kalbura çeviren Yahudi yerleşimlerinin mimarı olan kasap Şaron, bunların küçük bir kısmını boşaltınca, emperyalistlerin baştacı ettikleri “barış adamı” ilan edilmiştir.

Ne Şaron'un, ne de siyonistlerin suçlarını tam olarak sayıp dökmek mümkün değildir. Ama genelde siyonistlerin, özelde kasap Şaron gibi gözü dönmüş katillerin icraatlarından dolayı Filistin halkının ağır bedeller ödediği, derin acılar çektiği bilinmektedir. Bu süreç halen de devam ediyor. Ancak unutmamak gerekir ki, baki olan halklardır. Tiranlar ise hiçbir zaman dipsiz çukurları boylamaktan kurtulamamıştır. Halklarsa zorbaların hükmü altında değil özgür yaşamak ister. Filistin halkının davası da bu özgür yaşam uğrunadır.

-----------------------------------------------------------------------------------------

Ukrayna bir yılda iki başbakan eskitti...

“Renkli devrim”lerin iflası!

“Renkli devrim”lerin Ukrayna'da gerçekleşen “turuncu” versiyonu, henüz bir yaşını doldurmadan çatırdamaya başladı. Büyük gürültüler eşliğinde iktidara gelen Yuşçenko-Timoşenko ikilisi, Amerikan “düşünce kuruluşları”ndan “diploma” aldıktan sonra, CİA-Soros işbirliği sayesinde devlet başkanlığı ile başbakanlık mevkilerini aralarında paylaşmışlardır. Devlet başkanı olan Viktor Yuşçenko “Amerika'nın adamı”, başbakan olan Yulia Timoşenko ise “aşırı Amerikancı” olarak biliniyor.

Başını bu düşkünleşmiş politikacıların çektiği “Turuncu Devrim”in ardından Ukrayna rejimi, ülkenin rotasını hızla batılı emperyalistlere doğru çevirerek, NATO ve Avrupa Birliği üyeliğini “öncelik” ilan ettiler. Buna karşın halka vaadettikleri hiçbir şeyi yerine getirmediler. Emekçilerin yaşamında iyileşme bir yana, ekonomik küçülmeye eşlik eden enflasyon yükselişi sayesinde işsizlik daha da arttı. Yeni iktidarın yolsuzluğu önleme iddiası koca bir yalandan ibaret kaldı. Yolsuzluğun aynen devam ettiğini artık “Turuncu darbe”yi destekleyenler bile söylüyor. Yanısıra Amerikancı blok bileşenleri birbirine düştü ve Timoşenko başbakanlık koltuğunu bırakmak zorunda kaldı.

Batılı emperyalistlerin uşaklığına soyunan Ukrayna rejimine asıl darbeyi doğalgazı kesen Rusya vurdu. Yuşçenko yönetiminin Rusya'yla imzaladığı yeni anlaşma ile, Ukrayna'nın Rus doğalgazına ödediği para, bin metreküp başına 50 dolardan 95 dolara çıkarıldı. Anlaşmanın asıl önemli maddesi ise, Ukrayna doğalgaz dağıtım hizmetlerinin Rusya tarafından kontrol edildiği tahmin edilen bir şirkete verilmesi oldu.

Rusya ile imzalanan anlaşmayı Yuşçenko “zafer” diye nitelese de, bu anlaşma Ukrayna hükümetinin düşmesiyle sonuçlandı. Milletvekillerinin talep ettiği güvenoylaması sonucu, başbakan Yuri Yekhanurov liderliğindeki Batı yardakçısı hükümet, 50'ye karşı 250 oyla görevden alındı.

Hükümetin düşürülmesi, ABD-AB uşağı Yuşçenko ekibine ağır bir darbe oldu. Mart ayında yapılacak seçimlerden, Yuşçenko'ya “düşman” bir hükümetin çıkacağına kesin gözüyle bakılıyor. Rusya'nın attığı sert tokattan önce yapılan anketler de, Ukrayna halkının Yuşçenko'ya verdiği desteğin dibe vurduğunu gösteriyor. Anket sonuçlarına göre, Rusya'nın da desteklediği eski başbakan Viktor Yanukoviç'in liderliğini yaptığı “Bölgeler Partisi”yüzde 26.6 ile önde görünüyor. İkinci sırayı Yulia Timoşenko'nun bloğu alırken, Devlet Başkanı Yuşçenko'nun “Bizim Ukrayna” partisi ise yüzde 13.7'de kaldı.

CİA-Soros desteğiyle başa geçen uşak takımının kısa sürede uğradığı bu akıbet, “renkli devrim”lerin emekçileri uzun süre aldatmaktan aciz olduğunu göstermiştir. Emekçilerin çürümüş rejime karşı biriken öfkesini hedefinden saptırarak başa geçenler, yine emekçilerin öfkesiyle tepetaklak edileceklerdir.