21Ocak 2006 Sayı: 2006/02 (02)
  Kızıl Bayrak'tan
  Çok yönlü bir hazırlıkla karşılanması gereken bir dönemecin eşiğindeyiz
  Ordu kontrgerilla olarak inkar ettiğini Özel Harp Dairesi olarak savunuyor
  Devlet için kurşun atan Ağca serbest bırakıldı
  Kuş gribi yayılıyor...
İnsan ölümleri umurlarında değil
Neler anlatır kısa hikayeler... Suçlu kim!
  Devlet hastanelerinin alacakları silindi
TEKEL’de tasfiyeye karşı direniş!
  Tekel işçileriyle konuştuk... “Bedel ödemeden kazanamayız!
  Avrupa Birliği, sosyal güvenlik ve işçi
sınıfı: Dünden bugüne / Yüksel Akkaya
  2005 yılında sınıf hareketi-1: Alınan yenilgiler, büyüyen ihanet ve filizlenen çıkış arayışları (Orta sayfa)
  Kurultaylara çağrı
  Ümraniye İşçi Kurultayı
Sonuç Bildirgesi
  Amerikan İşbirlikçileri İran Cumhurbaşkanı’nın Ankara’ya gelmesini
engelleyecek formül arıyor.
  Alman emperyalizmi de emperyalist savaşın suç ortağı!
  Filistin genel seçimleri 25 Ocak’ta yapılıyor
  Kanlı tiranlar geçici,
direnen halklar kalıcıdır!
  Berlin’de kitlesel Rosa Luxemburg ve
Karl Liebknecht anması
  Devrim Okulu 13-17 Aralık tarihlerinde gerçekleştirildi...
  Bültenlerden...
  Yeni bir dünya hedeflenmeden
yeni bir kültür yaratılamaz!
  Devrimci veDemokratik Yapılar Arası Diyalog ve Çözüm Platformu’nun
açıklaması
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Kuş gribi yayılıyor...

İnsan ölümleri umurlarında değil!

Kuş gribi iki yıl önce Çin'de 3, Vietnam'da 42, Kamboçya'da 4, Tayland'da 14, Endonezya'da 11 kişinin ölümüne yol açmıştı. Evrim geçirerek kuştan insana bulaşabilen bu ölümcül virüs, bu ölümlerin ardından bilim çevrelerinde daha ciddi takibe alındı. Vakalar Uzak Asya'da görülmesine rağmen, Avrupa hükümetleri önlemleri tartışmaya başladı.

Türkiye'de ise yine “bize bir şey olmaz” mantığı hükmünü sürdürdüğü için egemenler konuyu es geçti. Bilim çevresi bulunmadığı için konu irdelenmedi. Taa ki, geçtiğimiz yıl ilk kuş gribi vakası Mudanya'daki tavuk çiftliklerinde görülene kadar. Virüsün insana bulaşma ve öldürme olayı Asya'nın ne kadar uzağında yaşanırsa yaşansın, Türkiye'ye ulaşması fazla sürmemişti . Nitekim “tedbirli” Avrupa'ya ulaşması da fazla sürmedi. Türkiye'de vakanın tesbitini takibeden haftalarda Avrupa'nın birkaç noktasında daha virüs görüldü. Avrupa tedbiri daha da sıkılaştırdı. Türkiye yine aldırmadı. Nihayet Van'da ilk insan ölümleri görülmeye başladı. Ancak, bu ilk insan ölümleri bile yeterli olmadı; yine inkarla, yalanlarla olayı gizlemeye çalıştılar. İlgili bakan ve ilgili doktor, çocukların kuş gribinden değil zatürreden öldüğünü açıkladılar. Çocuklar yoksul çocuğuydu. Arkalarını arayacak kimseleri yoktu. Üstünü kapatırız sandılar ama başaramadılar. Aynı bakan ve aynı doktor, ikinci gün tükürdüklerini yalamak, çocukların kuş gribinden öldüğünü itiraf etmek zorunda kaldılar. Ancak, hem suçlu hem güçlü tavrıyla, konuyu saptırmaya çalışarak. İlk tahliller negatif çıkmışmış, ellerinde virüsü tespit edecek laboratuvar yokmuş, Ankara'ya, İstanbul'a göndermek zorunda kalıyorlarmış...

Bahanelerinin hiçbir geçerliliği yok. Olaylarla ilgili iyi niyetli bir açıklama; tahlillerin yeterli veriyi sunmadığı, kuş gribi şüphesinin devam ettiği, diğer hastaların bu şüpheyle tedavilerinin sürdüğü, gerekli tedbirlerin alındığı gibi ibareler barındırabilir, ancak bu sayede güven telkin edebilirdi.

Gribin üçüncü kurbanı Fatma Özcan'ın babası “çocukları Van'a götüremem” dediği için yerden yere vuruldu. Ne cahilliği kaldı, ne insaniyetten yoksunluğu. Oysa adamcağızın tek ve en büyük suçu yoksulluktu. Sağlık sisteminin getirildiği noktada, bir üniversite hastanesinde tedavi masraflarını karşılayacak parası yoktu. Mesele götürmemek değil, götürememekti.

Öte yandan, Van'daki üniversitede gerçekleşen her yeni ölümle, hekimin namus ve vicdan sorunu yeniden gündeme geldi. Sırtlarını soygun düzenine dayamış bu ahlaksızlar “paralı sağlık” uygulamaları karşısında salyalarını tutamıyorlar. Konunun kritikliği nedeniyle bakmak zorunda kaldıkları yoksul çocuklarının ölümlerini de, ailelerinin cahilliğiyle açıklamaya, suçu onlara yüklemeye çalışıyorlar. Fatma Özcan'ın ölümünü de, aynı yalancı doktor, hastanın geç getirilmiş olmasıyla açıklamaya kalktı. Ama bir yandan da, hastanın tahlillerinin negatif çıktığını belirtiyor.

Çocuk ölümleri karşısında böylesine soğukkanlı, böylesine duyarsız olan egemen sınıf ve iktidarı, kuş gribi salgını nedeniyle hiç telaşlanmadı değil. Hiçbir önlem alınmadığı da söylenemez. Ortada hem de ciddi boyutlarda bir kaygı, bir duyarlılık, bir telaş var. Ama bu telaş insana bulaşması ve öldürmesi üzerinden yaşanmıyor. Önlemler insanların ölmesini engellemeye dönük değil.

Sistemin telaşı ekonomiye getirdiği ve getireceği zarar üzerine. Tavukçuluk sektörü batıyor diye bağırıyorlar. Tavuk eti ve yumurta satılmıyor diye yakınıyorlar. Sadece sektörün önde gelenleri yakınsa, mesele değil. Kâr üzerine kurulu bir işletmenin sahipleri elbette kârları azalınca yakınacaktır. Fakat, insan canını zerre kadar dert edinmeyen hükümet ve devlet yetkilileri, sırf tavukçuluk sektörü zarar etmesin diye yalan söylüyor, tehlike ortada iken, hastalık ve yayılma riskleri konusunda hala kitleleri kandırmaya çalışıyorlar. Asıl ve en büyük suçu bunlar işliyorlar.

Dün Çernobil kazasının ardından televizyon ekranlarında çay içerek yalan söyleyenlerin ardılları, bugün tavuk eti ve yumurta yiyerek işliyorlar bu suçu. Dün Atom Enerjisi Kurumu'nun başkanını ortak ediyorlardı yalanlarına, bugün YÖK hanedanlığının bir üniversitesinin bir prof'unu ortak ediyorlar. Tüm dünyada bilim çevreleri virüsün insan gribiyle birleşerek geçireceği bir evrimle çok tehlikeli bir salgına yol açabileceği üzerine tezleri tartışırken, bizim sözde profesörlerimiz televizyonlarda halka “kesinlikle insandan insana bulaşması söz konusu değil” merkezli açıklama yapmakla görevlendiriliyorlar. Bugün bir tehdit olarak karşımızda duran bu ihtimal yarın gerçekleşirse insanların yüzüne nasıl bakarım diye tedirgin olmuyorlar. Zira hesap soran olmadığı sürece çekinip korkmaları için bir neden yok.

Hükümet ve devlet cephesinde bu iş bundan böyle daha “organize” biçimde sürdürülecek. Artık her önüne gelen bir yalan uydurup halkın kafasını karıştıramayacak. Tarım ve Köyişleri ile Sağlık Bakanlığı eşgüdümünde Kuş Gribi Ulusal Koordinasyon Merkezi kuruldu. İlk icraatı da, valiliklere “açıklama yapmayın” talimatı göndermek oldu. Yani bundan böyle kuş gribi konusundaki yalanları tek merkezden, tek ağızdan dinleyeceğiz. Yalan daha örgütlü uydurulursa daha inandırıcı olacağını düşünüyor olmalılar. Marmara depreminden sonra da böyle olmadı mı? Depremle ilgili uzmanların gelişigüzel açıklama yapmalarını, böylece halkı telaşa ve galeyana sevketmelerini önlemek adına bir kurul oluşturmuşlardı. O kurul başarılı olamadı. Kurul dışındaki uzmanların konuşmalarını engelleyemedi. Bu kurulun neyi başarıp neyi başaramayacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Fakat şimdiden açık olan, virüsün yayılması ve öldürmesini engelleyemeyeceğidir. Çünkü devlet ve hükümet gibi, kurduğu bu merkez de kendine böyle bir misyon biçmiyor. Görevlerinin insanın korunması olduğunu düşünmüyor.

------------------------------------------------------------------------------------------

Taksim'de Şemdinli protestosu...

“Katil devlet hesap verecek!”

Her hafta düzenli bir şekilde gerçekleştirilen Şemdinli eylemleri geçtiğimiz hafta 15 Ocak günü saat 19.00 da Taksim'de gerçekleştirildi. Mis Sokak girişinde toplanan 150'yi aşkın kişi eylemin başlama saati ile birlikte “MGK, JİTEM, kontrgerilla dağıtılsın, tüm sorumlular açıklansın!” pankartını açarak sloganlar ve meşalelerle Taksim Meydanı'na doğru yürüyüşe geçti. Yürüyüş boyunca sık sık; “Kahrolsun MİT, JİTEM, kontrgerilla!”,“Katil devlet hesap verecek!”, “Şemdinli halkı yalnız değildir!”, “Bıji bıratiya gelan!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!” sloganları atıldı ve Taksim Tramvay durağına gelen kitle burada basın açıklamasını gerçekleştirdi. Açıklamayı okuyan Yasemin Karadağ hukuka aykırı bir şekilde serbest bırakılan katiller, Oral Çelik, Haluk Kırcı ve en son Mehmet Ali Ağca yı hatırlattıktan sonra,“Biz susarsak, gözümüzün önünde devletin işlediği suçlara kayıtsız kalırsak, yarın ‘iyi çocuk' Ali Kaya da tıpkı diğer katiller gibi serbest bırakılacaktır. Devlet bu günden zeminini oluşturmaya, senaryosunu yazmaya başlamıştır” dedi. Açıklamanın bitirilmesinin ardından açıklamaya destek için gelen Grup Munzur üyeleri kısa bir dinleti verdi ve eylem sloganlarla son buldu.

***

Şemdinli ile ilgili eylemlerini 16 Ocak akşam da sürdüren İstanbullu işçi ve emekçiler, “milli katil” Ağca'ya işaret ederek, “Biz susarsak, yarın ‘iyi çocuk' Ali Kaya da serbest bırakılacaktır” uyarısında bulundular. 16 Ocak akşamı “MGK, JİTEM, kontrgerilla dağıtılsın, tüm sorumlular açıklansın” pankartı altında bir araya gelen ve meşaleler yakan 200 kişi, sloganlarla Mis Sokak'tan Taksim Tramvay durağına yürüdü. Ardından kurumlar adına Yasemin Karadağ bir basın açıklaması yaptı.

Karadağ, “Şemdinli davası henüz açılmamışken, Şemdinli halkının tanıklığı geçersizdir' diyen devletin, aynı zamanda, ‘olay yargıya intikal etmiştir, bu konuda açıklama yapılamaz” dediğini kaydederek, şöyle konuştu; “İşte bu yüzden bu ülkede adalet yoktur diyoruz. Yargı devletin güdümündedir. Bu yüzden katliam ve işkence davaları her zanam katillerin, işkencecilerin lehine sonuçlanmıştır”

Haluk Kırcı ve Oral Çelik gibi M. Ali Ağca'nın da halkla alay edercesine serbest bırakıldığını vurgulayan Karadağ, “Biz susarsak, gözümüzün önünde devletin işlediği suçlara kayıtsız kalırsak, yarın ‘iyi çocuk' Ali Kaya da tıpkı diğer katiller gibi serbest bırakılacaktır. Devlet bu günden zeminini oluşturmaya, senaryosunu yazmaya başlamıştır” dedi.

Halka karşı uygulanan topyekûn saldırıyı sürdüren devlete karşı herkesin adalet duygusunu diri tutmasını isteyen Karadağ, açıklamasını, “Bizler iki aydır bunun için sokaktayız, bunun için ‘Katil devlet hesap verecek' diye haykırıyoruz. Sessiz kalmayacak hesap sormaya devam edeceğiz” diyerek bitirdi.

Açıklamanın ardından Grup Munzur kısa bir müzik dinletisi verdi.

Eylemde sık sık, “Kahrolsun MİT, JİTEM, kontrgerilla”,“Katil devlet hesap verecek”, “Şemdinli halkı yalnız değildir”, “Bıji bıratiya gelan”, “Yaşasın halkların kardeşliği” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak/İstanbul