21Ocak 2006 Sayı: 2006/02 (02)
  Kızıl Bayrak'tan
  Çok yönlü bir hazırlıkla karşılanması gereken bir dönemecin eşiğindeyiz
  Ordu kontrgerilla olarak inkar ettiğini Özel Harp Dairesi olarak savunuyor
  Devlet için kurşun atan Ağca serbest bırakıldı
  Kuş gribi yayılıyor...
İnsan ölümleri umurlarında değil
Neler anlatır kısa hikayeler... Suçlu kim!
  Devlet hastanelerinin alacakları silindi
TEKEL’de tasfiyeye karşı direniş!
  Tekel işçileriyle konuştuk... “Bedel ödemeden kazanamayız!
  Avrupa Birliği, sosyal güvenlik ve işçi
sınıfı: Dünden bugüne / Yüksel Akkaya
  2005 yılında sınıf hareketi-1: Alınan yenilgiler, büyüyen ihanet ve filizlenen çıkış arayışları (Orta sayfa)
  Kurultaylara çağrı
  Ümraniye İşçi Kurultayı
Sonuç Bildirgesi
  Amerikan İşbirlikçileri İran Cumhurbaşkanı’nın Ankara’ya gelmesini
engelleyecek formül arıyor.
  Alman emperyalizmi de emperyalist savaşın suç ortağı!
  Filistin genel seçimleri 25 Ocak’ta yapılıyor
  Kanlı tiranlar geçici,
direnen halklar kalıcıdır!
  Berlin’de kitlesel Rosa Luxemburg ve
Karl Liebknecht anması
  Devrim Okulu 13-17 Aralık tarihlerinde gerçekleştirildi...
  Bültenlerden...
  Yeni bir dünya hedeflenmeden
yeni bir kültür yaratılamaz!
  Devrimci veDemokratik Yapılar Arası Diyalog ve Çözüm Platformu’nun
açıklaması
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Açık-gizli tüm faşist-militarist örgütlenmeler dağıtılsın!

Ordu kontrgerilla olarak inkar ettiğini Özel Harp Dairesi olarak savunuyor!..

Ağca'nın tahliyesi, Şemdinli davası derken, kontrgerilla meselesi yine gündeme taşındı. Ve yine, Genelkurmay'dan inkar açıklaması geldi.

Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği'nden yapılan açıklamada; Özel Harp Teşkilatı'nın “1952'de başbakan ve ilgili bakanların kararıyla kuruldu”ğu, “karanlık olaylarla hiç bir kurumsal ilişkisinin bulunmadığı” belirtildikten sonra, “bu tür tartışmaların resmi, yasal ve ülke güvenliği için çok gerekli olan birimimizi haksız ithamlarla yıpratacak seviyeye tırmandırılmaması gereğine inanılmaktadır” deniyor.

Acaba, açıklamadaki ne zaman ve kimlerin kararıyla kurulduğuna ilişkin ibareye, pek çok NATO ülkesinde açığa çıktığı için dağıtılmak zorunda kalınmış, bu yolla da tüm dünya tarafından öğrenilmiş olan, kontrgerillanın “ABD tarafından CİA organizasyonuyla” kurulmuş olduğu bilgisinin inkarı için mi yer verilmiştir? ABD ve CİA tarafından da itiraf edilmiş (hatta Türkiye'nin de adı kullanılarak) bu bilgiyi, Genelkurmay hiçbir zaman resmen doğrulamadı. Hep inkardan geldi. Hatta inkarda o derece ifrata kaçtı ki, yasadışı kontrgerilla ile bağlantılı kendi “yasal” kurumlarını bile inkara kalktı. Bir zamanlar Jitem için yaptığı gibi.

Aslında bu son açıklamadaki inkar, bir tür itiraf olarak da kabul edilebilir. Ordu, “karanlık olaylarla kurumsal ilişkisinin bulunmadığı”nı belirtiyor. Oysa kimse, illegal faaliyetlerin kurumlar arası yazışmalarla yürütüldüğünü iddia etmiyor. Kuşkusuz, yürürlükteki yasalara göre suç sayılan faaliyetler, kim tarafından yürütülürse yürütülsün, resmi kurumsal ilişkilerin dışında, illegal biçimde yürütülecektir. Nitekim böyle yürütüldüğü de açıktır. Gerçi, karanlık olayların “birim”le bile değil, doğrudan Genelkurmay'la ilişkisi, öne çıkan aktörlerin hemen sahiplenilmesinde kendini göstermekte, ancak bu tür sahiplenme de “resmi” ve “kurumsal” değerlendirilmemektedir.

İnkar ve kabulün içiçe geçtiği bu ibareler klasik olduğu kadar komiktir. Dahası, herkes tarafından çoktan öğrenilmiş, sahipleri tarafından itiraf edilmiş olaylara ilişkin olduğu için, bir nevi, halkı ahmak yerine koymak anlamına da gelmektedir. Ancak açıklamada daha önemli, daha vahim bir ibare var ki, “karanlık” olayların bundan sonra da devam edeceği tehdidi içeriyor. Tahliyesi sırasında Ağca'nın ağabeyi bir tehdit savurmuştu; “birilerinin canı yanacak!..” Şimdi ordu tehdit ediyor; “bu tür tartışmaların resmi, yasal ve ülke güvenliği için çok gerekli olan birimimizi haksız ithamlarla yıpratacak seviyeye tırmandırılmaması gereğine inanılmaktadır.”

Türkiye'de kontrgerillanın (resmi, yasal, kurumsal adıyla Özel Harp Dairesi'nin) açığa çıkan ve fakat hep inkar edilen tüm faaliyetleri, Genelkurmay'ın “ülke güvenliği”nden ne anladığını gayet açık biçimde anlatmaktadır. Sadece birkaç örneği hatırlamak bile bu açık anlatım için yeterli olacaktır:

* Eski MGK sekreteri ve eski Özel Harpçi Sabri Yirmibeşoğlu'nun, “Özel Harp işiydi ve muhteşem bir örgütlenmeydi” dediği 6-7 Eylül olayları.

* ‘77 1 Mayıs'ı.

* Yine ‘70'lerde Batur-Gürler ile Türün-Sancar ekipleri arasındaki hesaplaşmada, işkenceli sorgular, kumpaslar, sabotajların ordu mensuplarına dahi uygulanması.

* Maraş, Sivas, Çorum katliamları.

* Onlarca aydının kurşunlarla, suikastlerle katledilmesi. Yüzlerce devrimcinin kaçırılması, kaybedilmesi.

* Nihayet, gündemdeki iki konu, Şemdinli ve Ağca olayları…

Şemdinli davalarının, halk tarafından suçüstü yakalanmış olan ordunun çok “özel” elemanlarını aklamakta kullanılacağı, en az, bu şahısların bombalama suçunu işledikleri kadar açık. Devlet, ordusuyla, yargısıyla suçu inkar ediyor, ama, daha ilk günden beri suçluları sahipleniyor. En başta da generaller takımı. Ordunun en tepesi suçüstü yakalanmış kontracı katilleri “iyi çocuk” ilan etmekten kaçınmıyor.

Erken salıverilmesiyle yeniden gündeme çıkan Ağca olayı ise, ordu ve kontrgerilla cephesinden bambaşka ve oldukça karmaşık bir durumu ifade ediyor. Ağca, manyak bir katil, kafasız bir faşist tetikçi olabilir. Ancak, kontrgerillanın kullandığı faşist katillerin içinde böyleleri hiç de az değil. Ve kişisel özellikleri ne olursa olsun, baştan itibaren sadece kontrgerilla tarafından değil, bu örgütün dümenini tutan ordu tarafından da alenen korunmuştur. İpekçi cinayetinin ardından yakalandığında, polisin sorgu için istediği ek süre, dönemin İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Necdet Üruğ tarafından reddedilmiştir. Ağca'nın kaçırıldığı askeri cezaevi de, dolayısıyla aynı komutana, Üruğ'a bağlıdır.

‘80 darbesini önceleyen pekçok olay gibi, İpekçi suikasti de ortamı Amerikancı faşist darbeye hazırlamayı amaçlayan bir kontrgerilla faaliyeti olarak belleklerde yeretmiştir. İpekçi'nin katilini korumaya alan günün sıkıyönetim komutanı, darbenin de önde gelen kurmaylarından olacak ve Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreterliği ile ödüllendirilecektir.

Ordunun kontrgerilla inkarı, açıklamada Özel Harp Dairesi üzerinden, “ülke güvenliği için çok gerekli” ifadeleriyle itiraf edilen, bu yasadışı suç ve cinayet örgütünü koruma ve kullanmayı sürdürme inadından başka bir şey anlatmıyor. Sonuncusu Şemdinli'de olduğu gibi, ihtiyaç duydukları her yerde ve zamanda, bu katilleri halklarımıza karşı kullanmayı sürdürecekler. Niyetleri ve kararları budur. Ülke güvenliği dedikleri, bu ülkenin emekçilerine ve yerleşik halklarına karşı egemenlerin güvenliğidir. Bu soygun ve sömürü düzeninin güvenliğidir. Nitekim efendileri ABD'nin Türkiye'de ve Ortadoğu'da suç işleme güvenliğidir.

Kontrgerilla, ona ihtiyaç duyduğunu her fırsatta itiraf eden devlet ve ordu tarafından değil, ondan sürekli biçimde zarar gören halkların, işçi sınıfının devrimci eylemiyle dağıtılabilir.

Şemdinliler'i çoğaltalım, halk düşmanlarından hesap soralım!..

--------------------------------------------------------------------------------------

İşkenceci devlet bir devrimci tutsağı daha katletti!

Sincan 1 No'lu F Tipi'nde yatan, 12. Ölüm Orucu Ekibi direnişçisi Serdar Demirel, 19 Aralık katliamının yıldönümünde, katliamı protesto etmek için bedenini ateşe vermişti. Eylem sırasında müdahale edilerek eylemi gerçekleştirmesi engellenen Serdar Demirel, önce ellerindeki hafif yanıklar bahane edilerek isteği dışında revire götürülmüş, burada 10 gün tutulduktan sonrada birçok ölüm orucu direnişçisi gibi zorla “tedavi” işkencesine maruz bırakılmak üzere Ankara Numune Hastanesi'ne götürülmüştü. Burada yapılan zorla müdahaleler sonucunda önce hafızasını yitiren Serdar Demirel, müdahalenin sürmesi sonucunda 7 Ocak günü hayatını kaybetti.

TAYAD'lı Aileler, 16 Ocak günü Serdar Demirel'in katilleri hakkında suç duyurusunda bulunmak için Sultanahmet Adliyesi önünde toplandılar. Adliye önünde toplanılmasına izin vermeyen polis, TAYAD'lılara coplarla ve biber gazlarıyla müdahale etti, 29 kişi gözaltına alındı. Bu saldırı üzerine TAYAD'lılar gözaltıların bırakılması talebiyle Sultanahmet parkında oturma eylemi başlattılar. Sloganlar, halaylar, marşlar eşliğinde süren bekleyişin ardından gözaltına alınanlardan 26'sı saat 22:00 sıralarında serbest bırakıldı. Bırakılanları sloganlarla karşılayan kitle, mahkemeye sevkedilenleri beklemeye başladılar. Mahkemeye sevkedilen üç kişiden ikisi serbest bırakılırken, bir kişi ek gözaltı süresi alınarak TMŞ'ye götürüldü. 23:00 sıralarında eylem sona erdirildi.

Kızıl Bayrak/İstanbul