24 Aralık 2005 Sayı: 2005/50 (50)
  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist saldırganlığa karşı
komşu halklarla dayanışmayı
yükseltelim!
  17 Aralık eyleminin gösterdikleri
  Çelebi’nin gerçek yüzü ortaya çıktı
  Asgari ücretteki 30 milyonluk artış bir
kavga çağrısıdır
TÜSİAD patronlarının arsızlığı
Sevda Aydın yalnız değildir!
  Katliamcı polisler ödüllendirildi; Uğur’u unutturamayacaklar!
  19 Aralık katliamını protesto eylemlerinden...
  Şemdinli eylemleri...
Katil devlet hesap verecek!
  Ümraniye İşçi Kurultayı’nda Kurultay
Hazırlık Komiteleri
adına sunulan tebliğ
  Ortadoğu’da gelişmeler ve sermaye
düzeninin büyüyen açmazları /Orta sayfa
  Orhan Pamuk sevdası ve emperyalist
dünyanın ikiyüzlülüğü
  Orhan Pamuk: Burjuva demokratların yeni misyoneri
  Hedef genişleten
NATO dünya halklarını tehdit ediyor
  Hong Kong; Emekçiler emperyalist-kapitalist yağmaya karşı ayakta!
  Filistin halkı iradesini
emperyalist/siyonist zorbalara teslim
etmiyor
  Alman burjuvazisi polis devletine yönelik
adımlara hız veriyor
  “Emek” Partisi nereye?
  19 Aralık katliamı ve direnişi
  Ekim Gençliği’nden
  Basından...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Hedef genişleten emperyalist savaş aygıtı NATO dünya halklarını tehdit ediyor!

FBI, CIA şeflerinin ardından NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer de Türkiye’ye geldi. Resmi açıklamaya göre Scheffer’ın Ankara’daki gündeminde Afganistan’da NATO askerlerinin görev dağılımı ile 8 Aralık’ta NATO Dışişleri Bakanlarının aldıkları kararların uygulanması var. NATO şefi, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül gibi üst düzey hükümet yetkilileriyle görüştükten sonra Bilkent Üniversitesi’nde konferans verdi. Öğrencilere seslenen Scheffer’ı basının izlemesine izin verilmedi.

Devlet erkanı, NATO şefinin kapalı kapılar ardında yaptığı üst düzey görüşmelerin içeriğine dair bir açıklama yapma gereği duymadı. Benzer görüşmelerde olduğu gibi, genel geçer sözlerle konu geçiştirildi. Yine de bu ziyaretin odağında, halkların katili NATO’nun yeni misyona göre düzenlenmesi, bu çerçevede Ankara’daki uşak takımına biçilen misyonun bulunduğu bir sır değil. Bu yeni misyonun ise ABD emperyalizminin başını çektiği halkları köleleştirme saldırısına NATO’nun daha aktif katılımını kapsadığı, Brüksel’den yansıyan haberlerden de anlaşılmaktadır.

Scheffer’ın Türkiye’nin NATO için taşıdığı önemi anlatırken kullandığı ifadeler de meselenin özünü ortaya koyuyor. Ankara ziyareti öncesinde NATO şefinin, Kıbrıs sorununun çözümü için, Kıbrıs Rum yönetimi ile AB’ye sorumluluk düştüğünü belirten sözler sarf etmesi dikkat çekmişti. Ardından Türkiye’nin NATO için taşıdığı önemi, çeşitli alanlarda oynadığı rolü (Iraklı subayların yetiştirilmesinden Afganistan’daki katkılarına kadar) “çok hayati” gördüğünü açıkladı. Scheffer, ayrıca Ortadoğu’da, “özel konumu” nedeniyle, Türkiye’nin NATO açısından yarar taşıyan görüşlerine ve katkılarına büyük önem verdiklerini söyledi.

Ortadoğu’da “özel konum” derken neyin kastedildiğini anlamak için, ABD emperyalizminin halihazırda İran ve Suriye halklarına karşı yürüttüğü düşmanca kampanyada Ankara’daki işbirlikçilerine biçtiği role bakmak yeterlidir. Elbette olay İran ve Suriye ile sınırlı değil. İki komşu halk sadece bu aşamada topun ağzında olanlardır.

Emperyalist saldırganlığın merkez üssü NATO’nun yeni misyonunu tanımlayan Scheffer, “NATO dünyanın polisi değil. Ama herhangi bir müttefik gerek görürse veya dışarıdan bir ülkeden destek için çağrı gelirse, harekete geçmek zorundayız” diyor. Scheffer’ın yanısıra diğer şefler de, NATO’nun 21. yüzyılın şartlarına göre yeni roller üstlenmesi gerektiğini, yeni misyona uygun hale gelebilmek için halen kabuk değiştirme sürecinde olduğunu söylüyorlar.

Kuruluş gerekçesini Sovyetler Birliğin’den gelebilecek saldırılara karşı “ortak güvenlik ve savunma” oluşturmaya dayandıran NATO’nun dağıtılması gerekiyordu, ‘89 çöküşünün ardından iddia edilen tehditler ortadan kalkmıştı. Ancak gelişmeler tersi yönde oldu. Artık tüm dünya halkları bu militarist ittifakın hedefi sayılmaya başlandı. “Yeni misyon”u tanımlayan Brüksel’deki NATO şefleri de, artık “görev alanı”nın Balkanlar’dan Kafkaslar’a, Afrika’dan Ortadoğu’ya kadar geniş bir coğrafyaya yayıldığını söylüyor.

Böylece halkların celladı NATO bir yandan kendi bünyesi içinde büyürken (26 tam üye, ortaklarla birlikte toplam 53 ülke yer alıyor), öte yandan faaliyet alanını genişletiyor. Bu genişleme süreci devam ederken, NATO ülkelerini tehdit eden herhangi bir güç de yok ortada. Irak örneğinde görüldüğü gibi, bir ülkeye saldırabilmek için olmadık yalanlar uydurmak durumunda kalıyor emperyalist haydutlar.

Emperyalist işgallerin “demokrasi/özgürlük” ihracı diye sunulduğu dönemin ruhuna uygun olarak, militarist NATO’ya da “insani yardım”, “bilimsel işlev”, “afete uğrayan ülkelere destek”, “ulus devletlerin inşa edilmesine katkı” türünden misyonlar yüklenmeye başladı. NATO gibi yıkıcı bir örgüte bu türden misyonlar biçmek elbette gülünçtür. 100 bini aşkın Iraklı’nın hayatına malolan emperyalist işgal Irak halkların ne kadar özgürleştirdiyse, NATO’nun yapacağı işler de ancak o kadar insani olabilir.

“Terör tehdidi” gerekçesiyle dünya halklarını hedef alma sürecine giren emperyalist savaş aygıtı NATO, tekelci kapitalizmin yıkıcılığıyla yeni boyutlar katacaktır. Ancak hedefini bu kadar genişleten militarist bir kurumun, kendisinin de dünya işçi sınıfı ile emekçilerinin hedefi haline gelmesi kaçınılmazdır.’’

----------------------------------------------------------------------------------------

Irak’ta seçimler...

Emperyalist işgale halkların direnişi son verebilir

Emperyalist orduların işgali altındaki Irak’ta genel seçimler 15 Aralık’ta yapıldı. Önceki seçim oyunlarına nazaran bu kez katılım yüksek oldu. Daha önce boykot kararı alan Sünni Araplar’ın taktik değiştirerek seçimlere katılması, katılım oranının yükselmesine neden oldu. 1000’den fazla Sünni Arap din adamının seçimlerde oy kullanılması yönünde fetva vermesi, Sünni Araplar’ın seçimlere verdiği önemi gösteriyor. İşgale rağmen sandığa giden Iraklılar’ın yüzde 70 civarında olduğu bildiriliyor.

Şaibeli olduğu söylenen seçimlerle ilgili pek çok şikayet yapıldı. Birçok bölgede sonuçları etkileyecek düzeyde hile yapıldığı yönünde sayısız iddia var. Birden fazla oy verenler olduğu gibi, oy vermeleri engellenen çok sayıda Iraklı’dan da söz ediliyor. Seçim sonuçlarının 15 gün içinde açıklanması beklenirken, birlik arayışları şimdiden başladı.

Irak’ın önde gelen Sünni Arap siyasetçilerinden Adnan El Duleymi, seçimlerden sonra bir koalisyon hükümeti kurulması halinde laik Şii ve Kürtlerle ittifaka açık olduğunu söyledi. Irak Uzlaşma Cephesi lideri Duleymi, kurulacak bir hükümet için “Irak halkının herhangi bir kesiminin dışlanmasını kabul etmeyeceğiz” dedi. Olası bir ittifak için ciddi pazarlıkların kaçınılmaz olduğu açıktır.

 Sünni Arap siyasetçiler, kukla da olsa yeni kurulacak hükümet içinde etkin olmak istiyor. Bu sayede eylemlerine devam eden direnişçi grupların kukla hükümet içinde de destekçileri olacak.

İşgale karşı çıkan Şii Arap lider Mukteda Sadr da bu kez Abdülaziz El Hekim liderliğindeki Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi ve Dava Partisi’yle “Şii Irak İslam İttifakı”nı kurdu. İttifakın özellikle Şii Araplar’ın yoğun olduğu bölgelerde önde gittiği bildiriliyor.

Öne çıkan ittifaklarda (toplam 19 seçim ittifakı vardı) sadece eski bir Baasçı olan İyad Allavi’nin “laik” listesinde Şii-Sünni Araplarla Kürtler birlikte yer aldı. Ancak Allavi’nin ABD kuklası bir isim olmasında dolayı, sözkonusu ittifak Iraklılar’ın birliğinden çok en Amerikancılar’ın birliği oldu.

Seçimler farklı çevreler tarafından abartılı övgülere konu edildi. Sömürge valisi, ABD-AB liderleri seçimleri bir “dönüm noktası” şeklinde sundular. Bağdat’taki kukla yönetimin başında olanlar da, temelden yoksun savlarla seçimlerin Iraklılar için “tarihi bir gün” olduğunu öne sürdüler. Tahran yönetimi ise seçimlerin “Ortadoğu’daki Amerikan yayılmacılığının hayallerini yıktığını” savundu.

Seçimlere biçilen bu misyonların Irak gerçekliği ile bir ilgisi yok. Vahşi işgal tüm yıkıcılığıyla devam ediyor. Iraklı emekçilerin tek bir sorunu bile çözülmüş değildir. Yeni tabloda Iraklı zengin sınıfların örgütlü kesimleri, işgal altında olmanın dayattığı sınırlar içinde etkinlik kurmaya çalışacaklar. Bu amaçla birbirleriyle pazarlıklara girişecekler.

Ancak bu pazarlıkların işgalin yarattığı akıl almaz yıkımları onarmakla bir ilgisi yoktur. İşsizlik yine %50’ler civarında, şehirlerin altyapıları onarılmamış, elektrik su gibi temel ihtiyaçlar karşılanamıyor, benzin kuyrukları gün geçtikçe uzuyor. Hergün onlarca, bazen yüzlerce cenaze kaldırılıyor. Keyfi tutuklamalar, vahşi işkenceler devam ediyor. Irak’ın bazı bölgelerinde fiilen şeriat uygulamasına geçilirken, Irak’ın üç parçaya ayrılmak yönünde hızla ilerlemesinden sözediliyor…

Seçimlerin işgal ordularının çekilmesi için zemin hazırlayacağı iddiası da temelden yoksundur. Neo-faşist şebekenin Irak bataklığında çırpınmasının Bush yönetimine büyük sıkıntılar yarattığı açıktır. Dibe vuran desteği arttırmak için çare arayan savaş kundakçıları, Irak’ta kalabilme koşullarını uzatmaya çalışıyor. Irak’tan çekilmenin yenilgi anlamına geleceği bildiklerinden, kolayında böyle bir tercihte bulunmaları olası değil. Bu nedenle seçimleri, Irak’tan çekilmek için değil, işgali uzatabilmek için kullanmanın yolunu arayacaklardır.