24 Aralık 2005 Sayı: 2005/50 (50)
  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist saldırganlığa karşı
komşu halklarla dayanışmayı
yükseltelim!
  17 Aralık eyleminin gösterdikleri
  Çelebi’nin gerçek yüzü ortaya çıktı
  Asgari ücretteki 30 milyonluk artış bir
kavga çağrısıdır
TÜSİAD patronlarının arsızlığı
Sevda Aydın yalnız değildir!
  Katliamcı polisler ödüllendirildi; Uğur’u unutturamayacaklar!
  19 Aralık katliamını protesto eylemlerinden...
  Şemdinli eylemleri...
Katil devlet hesap verecek!
  Ümraniye İşçi Kurultayı’nda Kurultay
Hazırlık Komiteleri
adına sunulan tebliğ
  Ortadoğu’da gelişmeler ve sermaye
düzeninin büyüyen açmazları /Orta sayfa
  Orhan Pamuk sevdası ve emperyalist
dünyanın ikiyüzlülüğü
  Orhan Pamuk: Burjuva demokratların yeni misyoneri
  Hedef genişleten
NATO dünya halklarını tehdit ediyor
  Hong Kong; Emekçiler emperyalist-kapitalist yağmaya karşı ayakta!
  Filistin halkı iradesini
emperyalist/siyonist zorbalara teslim
etmiyor
  Alman burjuvazisi polis devletine yönelik
adımlara hız veriyor
  “Emek” Partisi nereye?
  19 Aralık katliamı ve direnişi
  Ekim Gençliği’nden
  Basından...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Orhan Pamuk: Burjuva demokratların yeni misyoneri

Kapitalist sistem yalan üzerine kuruludur. Hükümetler her türlü toplumsal gelişmeye ilişkin yalan söyler, demokrasi balonları şişirilir, enflasyona karşı kılıç kuşanılır, tüm yolsuzluklara, çete suçlarına karşı “adil” oluşu tartışmasız yargı kurumlarına başvurulur. Böyle bir toplumun kişileri de bu mübalağa sanatından payına düşeni alacaktır doğal olarak. Şarkı söyleyen herkes sanatçı, dizilerde rol alan herkes oyuncu kabul edilebilir, yazı yazan kimseler, salt çıkar odaklarının dönemsel bir ihtiyacını karşıladıkları için büyük yazar, usta kalem ilan edilebilir. Kapitalist toplumlarda kavramların anlamları da ihtiyaca uygun genişleyip daralacağına göre, kişilerin toplumsal rolleri kolaylıkla birbirine karışabilir. Kısacası böyle bir toplumda Savaş Ay “ezilenlerin abisi”yken, ezilen işçi ve emekçilerin haklarını savunanlar terörist ve her nasılsa Orhan Pamuk da demokrasi timsali olabilir!

Orhan Pamuk’un misyonu

Kürt sorunu ve Ermeni soykırımına ilişkin düşüncelerini, Nobel’e aday gösterildiği günlerde açıklayan, Nobel’i kazanamadığı zaman yalanlayan, Avrupa Birliği’nden destek aldığında tekrarlayan, adının önüne bir şekilde “Türk aydını” sıfatı eklenmiş Orhan Pamuk, son günlerde oldukça konuşulan bir isim haline geldi. Orhan Pamuk üzerine yürüyen tartışmalar çok yönlü ve bunların bir kısmı yeni de değil. Bir yanda edebiyat alanındaki başarıları, diğer yanda yakın dönemde yaptığı açıklamalar ve son olarak duruşma günü adliye önünde yaşananlar... Bütün bunlar Orhan Pamuk’u gündemden düşürmüyor. Bu üç başlık üzerine söylenecek çok şey var. Ancak onlara geçmeden önce son günlerde Orhan Pamuk’a biçilen rolün sıradan bir aydın kimliği bulandırma vakası olmadığı gibi, onun bu kadar konuşulmasının ardında kısa vadede ticari bir kaygı yatmadığını da belirtelim.

Orhan Pamuk yazın dünyasında önemli bir yer tutmaktadır. Ancak bu yer, taşıdığı yazınsal değerin kendisinden kaynaklanmamaktadır. Türkiye’de ondan kat kat üstün birçok şair ve yazar vardır. Ancak bu edebiyatçıların bir kısmının adı antolojilerde dahi geçmemektedir. Orhan Pamuk’un tuttuğu önemli yer, yazın dünyasına sunduğu katkıdan değil, yazın sektörüne sunduklarından kaynaklanmaktadır. Orhan Pamuk, Ahmet Altan gibi yazarlar, “kitabı okutan kapağıdır, kitabı sattıran reklamıdır” felsefesiyle işin bu yönüne ağırlık verdiler. Bu açıdan Orhan Pamuk’a son süreçte biçilen ve onun sahiplendiği insan hakları savunuculuğu rolünün ardında yatan sebep ticari bir reklam kampanyasının parçası değildir. Zira Orhan Pamuk ismini zaten bu yaşananlardan önce bir marka gibi pazarlamıştır.

Sıradan bir aydın kimliği bulandırma vakası olmayışının açıklaması ise Orhan Pamuk’un ağzından dökülenlerle, Orhan Pamuk’a destek veren uluslararası kuruluşlar, gazeteler ve AB açıklamaları bütünlüklü değerlendirildiğinde ortaya çıkacaktır. Orhan Pamuk AB’yi destekleyen her burjuvanın yapacağını yapmıştır, esasında büyütülecek bir şey yoktur. AB’ye girebilmek adına taklalar atan hükümetle arasında esasta emperyalist odaklarla bütünleşme ve doğal olarak bütünleşmenin zeminini yaratacak teslimiyet noktasında bir tartışması yoktur. Ancak hükümetin işi Orhan Pamuk gibi kolay değildir, onların kaybetmemeleri gereken sandalyeleri vardır ve bu yüzden bir yandan demokrasi makyajı yaparken, diğer yandan burjuvazinin farklı kliklerinin önünü açacak hatalardan kaçınmalıdır. Orhan Pamuk ile yaşadıkları gerilimin kaynağı da budur.

Orhan Pamuk hükümeti eleştiriyor, “AB’ye girilmek isteniyorsa sözde değişiklikler bir kenara bırakılmalı ve ifade özgürlüğü sağlanmalı” diyor. AB de her zamanki gibi bir eliyle üyelik formunu bir mendil gibi sallayıp, diğer eline demokrasi kılıcını almış, gözdağı veriyor. Ama ne AB, ne Orhan Pamuk, ne de hükümeti ve muhalefetiyle parlamentonun herhangi bir bileşeni, burjuvazinin çıkarlarına aykırı olan ifadelerin özgürlüğünü savunmuyorlar. Bu ülke topraklarındaki halkların haklarını savunmak, işçi ve emekçilerin haklarını savunmaktan bağımsız olmadığı için, burjuvazinin ister kültür-sanat, ister politik alandaki temsilcileri olsun, bu konuda mesafe katetme şansına sahip değiller.

Esasında Orhan Pamuk’un yaptığı açıklamalar, Türkiye’de belirli gerçekleri ifade etmektedir. Ancak sorunu yaratan birkaç yön vardır. Birincisi yıllardır bu topraklarda milyonların yaşamını cehenneme çeviren bu gerçekleri, salt kendisine zararı dokunduğunda ifade etmek, kaypaklıktır. İkincisi bunu yaparken, tümüyle AB’ye bel bağlamak, daha doğrusu zamanlamayı AB’ye göre ayarlamak, yani Türkiye’deki ezilen halkların ve işçi-emekçilerin sorunlarını, onlara destek olmak amaçlı değil de, AB-Türkiye ilişkilerindeki denge gereği açıklamış olmak, yine kaypaklıktır. Son olarak, bu sözleri söyleyen Orhan Pamuk yaşantısı boyunca, verdiği demeçlerden yazdığı romanlara kadar, kişisel başarı ve gelişim dışında hiçbir şeyi dikkate almamış bir yazardır, doğallığında bu sözler onun ağzından çıktığında inandırıcılığını da kaybediyor.

Orhan Pamuk’un duruşması yapılamadı

Kişi Orhan Pamuk da olsa, linç girişimleriyle karşılanması Türkiye’de şoven kışkırtıcılığının son süreçte elde ettiği başarıyı gözler önüne sermek açısından anlamlıdır. Zira Orhan Pamuk’un duruşmasının olduğu gün, onu bekleyen ve linç edebilmenin heyecanıyla uluyan öfkeli kalabalık, Orhan Pamuk’u Nobel almış olsaydı, büyük Türk kahramanı ilan edebilecek bir kalabalıktı. Yani saldırı Orhan Pamuk’a değildi, esasında onun ağzından birkaç kez çıkmış olan “Kürt” sözcüğüneydi.

Ancak konunun asıl önemli noktası burjuva medyanın dava ve sonrasındaki yaklaşımının kendisidir. Geçen seneden bu yana artarak süren linç girişimleri boyunca, “tepki gösteren halk” sıfatını taşıyan sokağa salınmış saldırganlar, bu kez, sırf duruşma AB takibinde sürdüğünden, burjuva medya tarafından “serseri ve düşüncesizler!” sıfatına layık görüldüler. Elbette burjuva medya ektiğini biçiyordu. Bütün bir yıl boyunca her saldırıdan sonra, bazen haberlerin satır aralarında, bazen doğrudan manşetlerde alkış tutulup cesaretlendirilen birkaç ay öncesinin “kahramanları”, şimdinin “serserileri” doğaldır ki alkışlanan davranışı tekrarlayan bir çocuk gibi davranmaya devam edecekti. Bu arada Trabzon’da gerçekleşen linç girişimi sonrasında saldıranları değil, saldırıya uğrayanları cezalandıran “yüce Türk adaleti”ni de unutmayalım.

Sonuç olarak Orhan Pamuk bir süredir bir kesim tarafından alkışlanıyor, bir başkası tarafından aforoz ediliyor. Ama gerçekte Orhan Pamuk aynı Orhan Pamuk, değişen salt misyonu. Bu misyonla da tarihe en fazla burjuvazinin prensi diye yazılabilir, yoksa kahraman olarak değil...

A. Eylül