08 EKİM 2005 Sayı: 2005/40 (40)

  Kızıl Bayrak'tan
  AB hayallerinin çöküşü ve AB'ye hizmette buluşanlar
  AB ile müzakere süreci başladı.
  Gençlik geleceğine sahip çıkıyor
  Meclis yeni saldırılar için işbaşı yaptı
  "Sosyal Güvenlik Reformu" uygulanmadan iflas etti
Erdemir'de yağma savaşının galibi OYAK
Özelleştirme gelirleri sermayenin derdine derman olabilir mi?
  Özelleştirme saldırısında yeni hamleler
  Devlet terörü her yerde
  Tarımda yıkım ve emekçi köylülük
  Milliyetçilikler kıskacında sendikacılık ve sınıf mücadelesinde "D"İSK / Y. Akkaya
  Demokrasi mücadelesi ve Kürt sorunu/3 (Orta sayfa)
  Fransa'da onbinlerce emekçi grevde
  Kapitalist düzende parçalanmış insan cesetleri de "para eder"!

  İran yine hedef tahtasında!

  Suriye yine hedefte!
  Kürdistan sorunu, çözüm dinamikleri ve handikapları/2
  Büyükçekmece İşçi Kurultayı hazırlık çalışmalarından
  Emekçi Kadın Buluşması gerçekleşti.
  Emekçi Kadın Buluşması; Taleplerimizi kazanmanın yolu mücadeden geçiyor!
  Bültenlerden / Kamu Emekçileri Bülteni
  Savaşsız bir dünya sosyalizmle gelecek!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Kürdistan sorunu, çözüm dinamikleri ve handikapları/2

M. Can Yüce

Bir önceki yazımızda şu önemli sonuçları not etmiştik:

“Kuzey Kürt egemen sınıflarının devrimci anlamda bir Kürt sorunları yok! Reformist anlamda Kürt sorununun da politik bir anlamı ve geleceği yok! Dolayısıyla sınıf olarak Kürt egemenlerinin ve siyasal eğilim olarak reformizmin, düzen içi siyasetlerin, ABD veya AB'ye payanda olma çabalarının devrimci Kürdistan topraklarında bir etkisi ve varlığı olamaz!

Kürdistan sorunu bir devrimler sorunudur!

Kürdistan sorunu emekçilerin sorunudur, emekçilerin politik olarak siyaset sahnesindeki yerlerini almasıyla gerçek rayına oturur!”

Kürdistan'da birçok çevre ve kişi, sınıf bakışaçısının modasının geçtiğinden, bunun çözüm getirmediğinden ve getirmeyeceğinden, bu yaklaşımların dar ve geri olduğundan dem vurmaktadır. Sınıflar üstü bir yaklaşımın, sınıf bakışaçısından kurtulmuş bir ulusal bakışın ve stratejinin ulusal sorunun gerçek çözümünü getireceğini dile getirmektedir. Bu konuda daha ileri giden, yaşanan yenilgi ve tüm olumsuzlukları sosyalizmle açıklayanlar bile var.

Aslında bu çevre ve kişiler, bu iddiaları dile getirirlerken sınıfsal bir bakışaçısını dile getirdiklerinin farkındadırlar. En azından kendi sınıflarının, sınıfsal çıkarlarının bilincinde olanların durumu budur. Dile getirdikleri düşünceler, ortaya koydukları siyaset anlayışları sınıf aynalarından yansıyarak biçim kazanıyor. Bunu ulusal çıkarlar kılıfına büründürmeleri bu gerçeği değiştirmez. Ulusal siyasetler de eninde sonunda sınıfsal bakışaçısının bir formudur. Yani sınıflar gerçeğinden bağımsız bir ulusal siyaset, ulusal bakışaçısı yoktur. Tüm zamanların ulusal hareketlerinin tarihi bunun en somut kanıtı ve doğrulanmasıdır! Ancak ulusal biçimler kazanan ya da o formda biçim kazanan sınıf siyasetleri saf, katışıksız değildir, başka öğelerle, etkilerle, eğilimlerle bulaşık durmaktadır. Bir kez daha vurgulamalıyız ki, ulusal siyaset ve hareket, eninde sonunda bir sınıfın damgasını taşır. Sınıfsallaşmanın ve kapitalleşmenin geri ve sömürgeci egemenlik altında şekillendiği ülkelerde bu ulusal forma daha çok geleneksel veya egemen sınıflar damgasını vurmaktadırlar; yine bu, ulusalararası dengelerden, genel ideolojik ve politik iklimden etkilenmeden edemez! Bizden sınıf bakışaçısını terketmemizi isteyenler, aslında, kendi sınıf bakış açılarına boyun eğmemizi, en azından onun etkisinde bir duruş sergilememizi istemektedirler! Bu konu, birçok boyutuyla ortaya konulması gereken bir konudur, bunu başka çalışmalarda ele almayı düşünüyoruz.

Kürdistan sorununun devrimci çözümünü reddeden eğilimler, kendisini emperyalist sisteme (başta ABD'ye, AB'ye) kabul ettirme, düzenle uzlaşarak kimi hak kırıntıları veya olanakları kazanma temel kaygısındadırlar. En genel anlamda reformist eğilim olarak somutlaşan bu çizgi, Kürt egemen ve orta sınıflarının sınıfsal duruşunu, düzen karşısındaki konumunu ve “gelecek tasarımını” anlatmaktadır. Uzlaşmacı eğilimin radikal bir milliyetçilik üretmekten bile aciz olduğunu vurgulamakla yetinelim.

Kürdistan sorunu, niyetlerden ve tercihlerden bağımsız olarak, bir devrimler ve emekçiler sorunudur. Ulusal hareket, emekçi damgasını taşıdığı ölçüde tutarlı bir yol izleyebilir, başarı şansını yakalayabilir.

Elbette bu, ulusal kurtuluşta şu veya bu düzeyde çıkarları olan sınıf ve tabakaları, toplumsal kategorileri, bunların politik temsilcilerini dıştalamak, emekçilerin kendilerini darlaştırmaları anlamına gelmiyor. Tersine bu, sağlam bir damara dayalı geniş tutarlı bir yurtsever cepheyi ya da ittifak çizgisini koşullamakta ve gerekli kılmaktadır. Temelde emekçilere ve yoksullara dayanmayan, emekçilerin tutarlı çizgisi tarafından yönlendirilmeyen bir ulusal hareketin başarı şansının hemen hemen olmadığını vurgulamak isitiyoruz. Güney'in tersine Kuzey Kürdistan'ın toplumsal ve politik gerçekliği bunu koşullamaktadır!

Güney'deki ulusal hareket, başından beri Kürt egemen sınıflarının iki partisi tarafından yönetilmektedir. Bu iki parti, genel politik ve ideolojik iklimin etkisiyle kimi dönemler kendilerini farklı farklı tanımlamışlardır. Ama bu tanımlara rağmen onlar, belli bir sınıfsal duruşu ulusal bir formda biçimlendirmiş ve hep o çizgiyi sürdürmüşlerdir. Bugün federe bir Kürdistan kuruluyor, bu alanda önemli bir mesafe alındı. Kürt halkının hangi sınıfsal etki ve damga altında olursa olsun devletleşmeleri en meşru ve demokratik haklarıdır ve bu, hiçbir gerekçeyle gözardı edilemez. Bu ne kadar böyle ise, yine bu genel ve ulusal anlamda Kürdistan'da yaşayan tüm sınıfların ve grupların ortak paydası konumundaysa, aynı zamanda, bu devletleşmenin ve kurulmakta olan düzenin özde yöneten partilerin sınıfsal çıkarları doğrultusunda şekillendiği de reddedilmez diğer bir olgudur! Bu düzenin oturması ve istikrar kazanmasına bağlı olarak sınıfsal çelişkiler, iç toplumsal mücadeleler öne geçecek ve tarihi şekillendirecektir! Tarihin katı ve yakıcı gerçeği budur. Kürdistan'ın da bu toplumsal ve tarihsel yasanın dışında olması düşünülemez.

Evet, kurulmakta olan Kürdistan'ı bütün Kürt halkı, onun her düzeydeki politik temsilcileri ve eğilimleri farklı boyutlarda ve içerikte de olsa sevinçle karşılıyor. Buna bağımsız ve özgür Kürdistan idealinin en samimi ve en tutarlı savunucuları sosyalistler de dahildir. Ama onlar kurulmakta olan Kürdistan devletinin ve toplumsal düzeninin sınıfsal karakteri hakkında hayaller kurmazlar. Tersine bu konuda gerçekleri emekçilere açıklamaktan geri durmazlar; bir yanda ülkenin kuruluş çalışmalarına katılırlarken, bunu emekçilerin çıkarları doğrultusunda etkilemeye çaba gösterirlerken, diğer yandan emekçi çizgisi doğrultusunda bağımsız bir duruş sergilemekten, gelecek sınıf mücadelelerine hazırlanmaktan da geri durmazlar...

Kısacası Güney'deki durum ve gerçekler, sınıfsal bakışaçısını, sınıflar gerçeğini çok iyi bir biçimde ortaya koyuyor. Bu Kuzey için daha bir böyledir! Bunu bir önceki yazımızda ve başka değerlendirmelerimizde ortaya koymaya çalıştık. Ulusal kurtuluş hareketinin sorunları, dinamikleri ve potansiyelleri tartışılırken mutlaka hesaba katılması gereken başka gerçekler de var. Kürdistan sorunu, bir emekçiler sorunudur ve Kürdistan emekçileri de yalnız değildir!

Sömürgeci politikaların bir sonucu olarak Kürdistan pazarı Türkiye'ye bağlanırken, bu ulusal imha stratejisi temelinde yapılırken, aynı zamanda, Kürdistan'ın iç toplumsal dengeleri de dağıtıldı. Kısmen 1950'lerde başlayan bu süreç, 1960'lardan itibaren hız ve yoğunluk kazandı. Kürdistan'da kır kent dengesinin bozulması sonucu Türkiye metropollerine artan bir tempoyla nüfus akmaya başladı. 1980'lere kadar Türkiye metropollerinde hatırı sayılır bir emekçi Kürt nüfusu birikti. Bu emekçiler en ağır, en tortu ve en ucuz işlerde çalışmak zorunda kaldılar. 1990'larla birlikte özel savaşın bir sonucu olarak boşaltılan binlerce köy sakinleri kitlesel olarak Türkiye büyük kentlerine sürüldü. Bu, göçertmeye dayalı nüfus hareketi Kürdistan'daki toplumsal yapıyı çözerek değiştirdiği gibi Türkiye metropollerinde Kürt emekçi sorununa yeni boyutlar getirdi. Göçertilen ve metropollerde barınma, sağlık, en asgari geçim, iş sorunları ile boğuşmak durumunda olan ve milyonlarla ifade edilen bu Kürt emekçilerinin sorunları kategorik olarak iki başlık altında toplanabilir. Birincisi, Kürt olmaktan kaynaklanan sorunlar, bunlar, en genel anlamda ulusal sorun olarak tanımlanabilir. İkincisi, yoksulluk, işsizlik, konutsuzluk, en asgari geçim sorunlarından kaynaklanan ve en genel anlamda ekonomik ve sosyal sorunlar olarak değerlendirilebilir. Bu kategorik sorunlar kümesi, birbirini doğrudan ve karşılıklı olarak etkilemektedir. Metropollerde yaşayan Kürtler'in ezici çoğunluğu emekçidir, esnaf, orta çaplı tüccar olanlar da vardır. Küçük bir azınlığı ise büyük sermaye sahibidir ki, bunlar düzenle büyük ölçüde içiçe geçmiştir. Emekçiler de kendi içinde belirli bir tabaklaşmayı yaşamaktadır. Belli işyerlerinde çalışanlardan işsizlere uzanan bir tabakalaşmadır bu. Ama genelde toplumsal sorunları, ekonomik sıkıntıları ortaktır, ulusal-sömürgeci baskının da en ağırını yine emekçiler yaşamaktadır. Dolayısıyla buradaki emekçiler hem ulusal soruna, hem de emek sorunlarına duyarlı olmak durumundadır. Ancak bunun siyasete yansıması düz, birebir ve indirgemeci bir tarzda olmuyor. Bu noktada devlet politikalarının, düzen partilerinin, farklı çıkar ve ilişkilerin tarihsel ve güncel seyri emekçilerin güncel politik davranışlarını ve eğilimini etkiliyor. Özel savaş, şoven ırkçı politikalar, bunların halk üzerindeki yıkıcı etkisi, bunun yarattığı temelli güvensizlikler, genel olarak Türkiye devrimci hareketinin etkisizliği ve bu alanda üzerine düşen görev ve sorumluluklarını yapmaması, PKK'nin güçlü olduğu 1990'lı yıllarda “metropol Kürtleri'ne” sadece “lojistik destek gücü” olarak yaklaşması ve bunun ortaya çıkardığı kültür ve alışkanlıklar, herbiri genişçe tahlil edilmeyi gerektiren bu karmaşık etkenlerin birleşik sonucu olarak yukarda vurgulamaya çalıştığımız metropol Kürt emekçilerinin ulusal devrim ve emekçi sorunlarının doğru devrimci ideolojik ve politik konuluşu karmaşıklaştırılmıştır. Ama bu karmaşıklık aşılmadan ulusal hareketin dinamiklerini, olanak ve potansiyellerini doğru algılamak da mümkün değildir.

Bilindiği gibi TC halkların inkarı ve imha siyeseti üzerine kuruldu; eğitim, kültür ve politik kurumlaşması bu gerçeklikle yoğuruldu. Bu nedenle tarihsel olarak ırkçı şovenizm güçlüdür, etkilidir, geniş yığınları kuşatmıştır. Bu genel çizgi olarak böyledir, bir de savaşla birlikte özel aygıtın kampanyalar biçiminde geliştirdiği, kışkırttığı ırkçı şoven dalgalar var. Özel savaş aygıtının geliştirdiği bu sistematik kampanyaların üç amacı var. Bir, Kürt halkı üzerinde politik ve psikolojik baskı kurarak onu sindirmek, bastırmak ve teslim almak; iki, Türkiye halkını ırkçı şoven ideoloji ile denetim altından tutarak sağlıklı bir toplumsal mücadele çizgisinden uzak tutmak, özel savaş uygulamaları karşısında toplumun desteğini sürekli arkasında tutmak; üç, diğerlerinin uzantısı ve sonucu durumundadır. Kürt ve Türk emekçilerinin ortak, güçlü ve sonuç alıcı toplumsal mücadele birlikteliklerinin altını dinamitlemek!

Genel tabloya bakıldığında emekçiler arasındaki güven mesafesinin her gün biraz daha açılmaya doğru gittiği görülecektir. Bunun aşılması toplumsal mücadeleler zemininde devrimci enternasyonalist çizgilerin etkinliğine bağlıdır. Bu eğilim ve olasılık bugün güçsüz olmakla birlikte gelişme dinamiğine ve potansiyeline sahiptir.

Metropollerdeki Kürt emekçilerinin çıkarı, kendini darlaştırmak, tecrit etmek değildir. Tersine onların ulusal ve toplumsal çıkarı, diğer emekçi kardeşleriyle günlük mücadelede ortak bir duruşu sergilemekte düğümlenmektedir. Bu, özel savaşın ırkçı şoven politikalarını boşa çıkarmada önemli bir barikat işlevini yerine getireceği gibi, ulusal kurtuluş hareketinin tecrit etme politikalarını darbeleme ve daha sağlam müttefikler bulma arayışlarına da belli bir yanıt verecektir. Bunun çok kolay olmadığını biliyoruz, ama bu zorlu seçeneği geliştirmekten başka bir çare de yoktur. Metropollerde milyonlarca Kürt emekçisinin toplumsal çıkarı ile Türk emekçilerinin çıkarı içiçe geçmiştir. Bu, görülsün veya görülmesin, kabul edilsin veya edilmesin, objektif bir olgudur! Gerçekte devrimde ve toplumsal mücadelelerde samimi olanlar bu gerçeği görmezden gelemezler. Kürt egemenleri, orta sınıf temsilcileri, onların reformist temsilcileri düzen içinde kırıntı elde etmek için çırpınırken, bunu millliyetçilik adına yaptıklarını söylerken, sonuçta TC ile onun egemenleri, tekelci sermaye ile en hafif deyimle “uzlaşma” çizgisi içinde değiller midir, Kürt emekçilerini de buna ikna etmeye çalışmıyorlar mı? Onların bu sınıf tavrının modası geçmiyor da, emekçilerin ulusal ve toplumsal çıkarlarını dile getirmenin, bu çıkarlarının ideolojik-stratejik ifadelerinin modası mı geçmiş oluyor!

Bu, kendi siyaset anlayışı doğrultusunda dayatılan kaba bir manipülasyondan başka bir şey değildir!

Kürt egemen sınıflarının Türk egemen sınıflarıyla uzlaşma ve teslimiyetçi politik çizgisine karşı, Kürdistan emekçilerinin Türk ve diğer halklardan emekçilerle devrimci ve enternasyonalist ortak mücadelesini savunmak, gerçek yurtseverliğin de bir gereğidir.

Kürdistan sorunu, taşıdığı nesnel boyutlar nedeniyle kendi dar ulusal sınırlarına hapsolmayacak kadar uluslararası boyutları olan bir sorundur! (Bu boyutlar ve ilişkiler başka yazılarda incelenecek ve tartışılacaktır) Türkiye metropollerine taşan milyonlarca Kürt emekçi gerçeği, anılan bu boyutlardan sadece biridir! Bu, ulusal imha stratejisinin bir sonucu oluşturulan ve halen de devam eden bir gerçekliktir! Bu silahı tersine çevirmek mümkündür! Ama bu silahı tersine çevirecek çizgi ve güç, devrimci çizgi ve emekçilerden başkası değildir!